Şule Çet’in babası İsmail Çet, acısını anlatıyor: Evladı ölen her anne-baba onunla birlikte ölüyor

BU ülkede bazen öyle kadın cinayetleri işleniyor ki o vahşeti anlatabilmek için bir gün, iki gün yazmak yetmiyor…

Bugün de sizi Şule Çet’in babası İsmail Çet’in derin acısıyla baş başa bırakıyorum.

Bu davanın takipçisi olacağız. İkinci duruşma 15 Mayıs’ta, adaletin yerini bulması dileğiyle…

– İsmail Amca… Başına gelenler bir anne-babanın yaşayabileceği en kötü şey. Ne denir, nasıl denir bilmiyorum. Başın sağ olsun. Hepimiz acını paylaşıyoruz. Bil ki herkes Şule’nin katillerinin hak ettikleri cezayı alması için uğraşıyor…
Allah razı olsun kızım.

– Sana sormak istiyorum, neler hissediyorsun?
Çok acılıyım. Duygularını da gösterebilen biri değilim. Öyle büyük bir acı ki dondum sanki. Taş gibi kaldım. Önceleri geri gelir sanıyordum, hani Ankara’da üniversitede okuyordu ya, okul kapanacak Şule geri gelecek. Belki birlikte memlekete Giresun’a gideceğiz. Hep yaptığımız gibi. Ama 7 ay geçti. Artık gelmeyecek. Onu bir daha hiç göremeyeceğim. İnsanın evladının öldürülmesi çok korkunç bir şey. Allah kimseye böyle bir acı vermesin. Düşmanıma bile…

– Ne desen haklısın… Geçen hafta mahkemede neler yaşandı?
Çok üzüldüm. Katil taraf, intihar süsü vermek istiyor olaya. “Senin kızını biz öldürdük!” demiyorlar. Yok atlamış, yok bilmem ne! Neden atlasın? Sağlıklı çocuk. Hem intihar etmeye niyetli olsa orda mı eder? Zaten mahkemede de iki sanık birbirine düştü.

SURATLARINA TÜKÜRESİM GELİYOR

– Sen bir baba olarak o iki adamı görünce ne hissediyorsun?
Suratlarına tüküresim geliyor ama jandarmalar abluka içine almış bunları. Çağatay da Berk de insan değil. Kötüler, zalimler. Böyle zalimler olduğu müddetçe, böyle vahşetler de yaşanacak. Bir şey söyleyemeden olan biteni dinlemek de çok acı veriyor insana o mahkemede…

– Şule tek kız evladındı İsmail Amca. Ne ifade ediyordu senin için?
Çok değerliydi. Kız evlat başka bir şey. Oğlum da değerli de, Şule benim için çok önemliydi. İki evladım var. Bir oğlum, bir de kızım. Kızım artık yok. 2009’da da ne yazık ki annelerini kaybettim…

– Başın sağ olsun. Şule’nin 3 abisi yok muydu?
2 abisi daha var, ama eşimin ilk evliliğinden. Fakat aramız çok iyi. Gelir giderler. Duruşmaya da geldiler… Şule’ye çok düşkündüm ben. Ankara Gazi Üniversitesi’ne başlamadan önce İstanbul’da hep yanımdaydı zaten. Üç yıl önce moda tasarımı okumaya gitti. Okulu yüzünden sadece tatillerde geliyordu İstanbul’a yanıma. Ama okul bittikten sonra memlekete gidiyorduk, Giresunluyuz biz. Fındık bahçemiz var. 3 ay orada beraber kalıyorduk.

– Eşini nasıl kaybettin?
2009’da mide kanserinden. Mideyi aldırdık ama çözüm olmadı, 1 yıl sonra vefat etti. Şule 13 yaşındaydı.

– Sen zorlanmadın mı peki iki çocukla kalınca?
Zorlandım ama belli etmemeye çalıştım. Arkalarında sağlam durmak mecburiyetindeydim. Öyle de yaptım. Bir daha evlenmedim.

– Ne iş yapıyordun İsmail Amca?
Belediyeden emekliyim.

– Şu anda kim kim yaşıyorsunuz?
Oğlum, gelinim ve iki torunumla…

– Ne olmak istiyordu Şule, nasıl hayalleri vardı?
En büyük istediği okumaktı, modayla ilgileniyordu. İstediği bölüme girmişti. “Tamam kızım” dedim, “Arkandayım. Ben seni okutacağım!” 4 yıllık üniversite kazandı, üçüncü yılında başımıza bu felaket geldi.

24 SAAT AKLIMDAN ÇIKMIYOR KIZIM

– Nasıl bir ceza alırlarsa yüreğin soğur?
Hiç bir şekilde soğumaz. Benim evladım gitmiş. Evladı ölen her anne-baba onunla ölüyor. 24 saat aklımdan çıkmıyor Şule… Tabii ki ağırlaştırılmış müebbet alırlarsa adalet yerini buldu diye düşünürüm. Ben adalete güveniyorum. Bu felaket bizim başımıza geldi. Şule’yi kaybettik. Yaşayacak pırıl pırıl bir hayatı vardı. Diğer annelerin, babaların bu duruma düşmemesi için emsal olmalı bu dava. En ağır ceza verilmeli. Ve kadınlara yönelik bu zulüm bitmeli…

ÇOCUĞUMU ÖLDÜRDÜLER PAÇAYI KURTARMAK İÇİN YALAN SÖYLÜYORLAR

– Nasıl bir kişiliği vardı?
Hayat doluydu. Güler yüzlü ve cana yakındı. Herkesle arası iyiydi. İyi bir çocuktu. Yazık oldu evladıma…

– En son ne zaman konuştunuz?
Vefatından iki gün önce. “Baba çarşıya çıkıyorum, paramı gönderir misin?” dedi. “Tabii” dedim. Abisi yatıyordu, kaldırdım, “Şule’nin parasını yatır!” dedim. Aradan iki gün geçmedi, başımıza bu iş geldi…

– Size o insanlardan söz etmiş miydi?
Şule üniversiteye gitmediği günlerde bunların yanında çalışıyordu. Ama sonra ayrılıyor. Telefon ediyorlar, Şule’yi bir restorana çağırıyorlar. Orda içki ikram ediyorlar. Sonra kendi ofislerinin de olduğu 20 katlı binaya gidiyorlar. Kapıda iki güvenlik var. Üçü binaya giriş yapıyorlar. Aradan zaman geçiyor… Saat 03.50 sıralarında güvenlik görevlilerinden biri çıkıyor, dışarıyı kontrol ediyor. Diğer güvenlikçi, bir gürültü geldiğini duyuyor binanın içerisinden. Arkadaşına telefon ediyor, “Acele içeri gel!” diye. Bir bakıyorlar, katlardan birinde asansör kapısı açık, Berk denen şahıs orada sızmış halde, sarhoş. Sonra Çağatay geliyor. Çağatay, Berk’e “Acele et, çıkalım!” diyor. Çağatay, o anda orayı terk ediyor, arabasına binip gidiyor. Giderken bekçi diyor ki “Siz buraya 3 kişi girdiniz, bir de bayan vardı yanınızda. Bayan nerede?” diyor. O da kaba kelime kullanıyor. “Sana ne lan! Çıktı o, görmedin mi?” diyor. Sonra Berk de gidiyor. Güvenlikçiler polise telefon ediyorlar. Polisler geliyor. Saat 04.00 gibi oluyor bu. Ve polisler, 20 katlı binanın bahçesinde öldürüldükten sonra oradan aşağı atılmış kızımı buluyorlar. Sonra tabii bin bir türlü yalanlar… Yok Şule pencerenin yanına gitmiş, oradan sarkmış… Bu ayak bileğinden tutmak istemiş ama zaptedememiş! Tutamamış… Külliyen yalan! Tüy gibi kızdı, nasıl tutamamış! Hepsi yalan. Zaten oraya gelen ekipler parmak izi bulamamışlar, ne Şule’nin ne bu adamların… Ayrıca kızım asla intihar edebilecek bir çocuk değildi. Hem intihar edecek olsa bile niye oradan etsin? Başka yer mi yok? Çocuğumu öldürdüler, paçayı kurtarmak için yalan söylüyorlar…

Yorum Bırak

13 − 11 =