Deprem Dünya’nın nabız atışı

Bugünkü konuğum Bilim Akademi üyesi, Prof. Dr. Naci Görür

Bilim ve bilgelik…

Prof. Dr. Naci Görür Hoca, bu iki dünyayı birleştiren ender değerlerden biri. Jeoloji alanında uluslararası bir otorite olan Naci Hoca, sadece akademik çevrelerde değil, toplumun her kesiminde saygı ve hayranlık uyandırıyor. Hoca’ya ilk kez bir araya geldim, bayıldım. Çocuklar İçin Bir Deprem Kitabı yazdı. Üç torunundan ilham alarak. Doğan Çoçuk’tan çıktı. Çok değerli buldum. Dev bir hizmet olduğunu düşünüyorum. Herkes edinmeli. Çocuklarıyla okumalı. Okullarda de okutulmalı. Bir bilim insanının ötesinde, bir toplum lideriyle, bir vizyonerle sohbet etme şansı buldum. Hoca diyor ki, “Her depremde binlerce insanımızı kaybetmeyi göze alamayız. Deprem dirençli kentler oluşturmalı, depremlerden hasarsız ya da en az hasarlı şekilde kurtulmayız… Bu mümkün! İleri ülkeler bunu başarıyor. Biz de başarabiliriz…” Ve ekliyor: “Bilgi güçtür! Anaokulundan itibaren deprem kültürünü aktarmalı, çocuklarımızı, gençlerimizi eğitmeliyiz. Bu kitabı da bu yüzden yazdım.” Naci Hoca, deprem bilincinden, deprem dirençli kentlere ve nesilden nesile oluşturulması gereken deprem kültürüne kadar pek çok konuda değerli bilgiler paylaştı. Hoca’nın vurguladığı gibi, Türkiye’nin deprem gerçekliğiyle yüzleşmemiz ve bilimin ışığında önlem almak zorundayız. Hoca’ya kulak verelim, gerisini de röportajdan okuyalım… “Hiçbir şey, korkarak engellenemez! Bu korkunun ebediyen bu neslin üzerinden atılması gerekiyor. Bunun için yapılması gereken bilimsel şeyler var. Mesela bir Kaliforniyalı neden korkmuyor? Çünkü deprem olunca hayatının değişmeyeceğini, ölmeyeceğini, göçük altında kalmayacağını biliyor. Onun için de mutlu, korkusuz. Japon da öyle. Hep ölmek gerekmiyor. O seviyeye gelmek için yapılması gerekenleri yapmak gerekiyor. “Aman susun, depremden söz etmeyin çocuklar var!” diyenler kusura bakmasın. Bu tür yorumlar, büyük ölçüde cehaletten ve bencillikten kaynaklanıyor…” Önünümüz seçim! Kentinizi deprem dirençli hale getirecek adayı seçin!!!

Profesör Naci Görür:
DEPREM OLMASIN DİYE DUA ETMEK, DÜNYA ÖLSÜN DEMEKTİR DEPREM DÜNYANIN NABIZ ATIŞI…

D E V H İ Z M E T

ÇOCUKLAR İÇİN DEPREM KİTABI

Hocam tebrikler! Çocuklar İçin Deprem Kitabı yazdınız. Dev bir hizmet olduğuna inanıyorum. Çocuklar için yazdınız ama ben de okudum, çok da hoşuma gitti…
Teşekkür ederim. Ne yazık ki ülkemizde deprem, hala gelip geçer bir olay zannediliyor. Her depremde evlerimizi, canlarımızı kaybediyor, büyük acılar çekiyoruz. Depremin üzerinden zaman geçince de unutuyoruz! Halbuki deprem, bizim ülkemizin bir gerçeği. Milyonlarca senedir devam ediyor, etmeye de devam edecek. Her büyük depremde binlerce insanımızı kaybetmeyi göze alamayız di mi? O halde yapacağımız şey: Deprem dirençli kentler oluşturmak, depremlerden hasarsız veya en az hasarlı şekilde kurtulmak… Ve bu mümkün! İleri ülkeler bunu başarıyor. Biz de başarabiliriz. Ben de bu konuda en fazla çocuklara ve gençlere güveniyorum. Bu kitabı da o yüzden yazdım.

ANAOKULUNDAN İTİBAREN, DEPREM KÜLTÜRÜNÜ AKTARMAMIZ, ÇOCUKLARI DEPREMLE BARIŞTIRMAMIZ GEREKİYOR

Deprem farkındalığı oluşturmak küçük yaşlarda başlar değil mi?
Elbette! Anaokulundan başlayıp, nesilden nesle deprem kültürünü aktarmamız lazım. Başka yolu yok! Çocukları, depremle barıştırmak gerekiyor.

Nasıl?
Depremin canımıza kast etmediğini, bir kötülük olmadığını; aksine dünyanın yaşadığını gösteren bir olay olduğunu anlatmamız gerekiyor. Neden olduğunu anlayıp bilirsek, korkmayız. O zaman gereken de yapılır. Temennimiz bu. Bu kitabın okullara girmesi gerekiyor. Muhakkak bir sosyal proje gibi, bir farkındalık projesi gibi desteklenmeli. Elimizden geldiğince yayılmasını istiyoruz. Geri dönüşler çok iyi. Ankara Büyükşehir Başkanlığı’na gittik, çok memnun oldular. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İmamoğlu da aynı şekilde ilgi gösterdi. Birçok şirketten, okullardan ve vatandaşlarımızdan da güzel geri dönüşler alıyoruz. Kitapta çizimlerini gördüğünüz çocuklar, benim torunlarım: Ayça, Derin ve Gökçe. Bir araya geldiğimizde depremle ilgili sohbetlerimiz oluyor. Zaten o sohbetlerden etkilendim yazarken…

TORUNLARIMA ANLATTIĞIM GİBİ YAZDIM ONLARLA YAPTIĞIM SOHBETLER BANA İLHAM VERDİ

Kaç yaşında torunlarınız?
13, 12, en küçüğü de 8

Deprem kültürü konusunda gelişmiş çocuklar mı?
Evet. Meraklılar ve çok soru soruyorlar. O sohbetler bana ilham verdi zaten. Torunlarıma anlattığım gibi yazdım. Bu kitapta depremin neden olduğunu anlattım. Devamı da gelebilir. Deprem dirençli kentler, alınabilecek önlemler… O kadar çok şey var ki anlatacak. Ama adım adım gitmek gerekiyor. Burada amaç, küçük yaşlardan itibaren insanlarımıza deprem kültürü kazandırmak.

DEPREMİN BİLİMSEL BİR OLAY OLDUĞUNU VE KORKMAMAK GEREKTİĞİNİN ALTINI ÇİZMEYE ÇALLIŞIYORUM

Çocuklar depremden doğal olarak korkuyorlar…
Bunu anlıyorum ama deprem çok kötüymüş bir şeymiş gibi algılamalarına müsaade etmemek gerekiyor. Onları bilinçlendirmek gerekiyor. Mesela ben, “Sakın deprem olmasın diye dua etmeyin!” diyorum. Çünkü deprem olmasın diye dua etmek, dünya ölsün demektir! Depremler olmazsa, dünyamız da olmaz. Bu, dünyanın sonu demektir. Depremler, biz insanlardaki nabız atışı gibi. Nasıl nabız atışı yaşadığımızı gösteriyorsa, depremler de dünyanın yaşadığını gösteriyor. Dünyada deprem oluyorsa, dünya yaşıyor demektir. Ölü gezegenlerin hiçbirinde deprem olmaz!

Kitapta, “Depremler dünyanın çeşitli mekanizmalarının yenilenmesini de sağlar” diyorsunuz…
Evet. Dünyaya, bir bakıma enerji verilmesi de diyebiliriz. O enerjiye bağlı olarak da birtakım hayati belirtilerin, gelişmenin ve güzelliğin de karakteri oluyor depremler. Depremler, levha hareketlerine bağlı olarak meydana geliyor ve faylar oluşuyor. Fayların oluşmasıyla yeraltından kaynak suları, sıcak sular, jeotermal enerji çıkıyor. Kısacası depremin bilimsel bir olay olduğunu ve korkmamak gerektiğinin altını çizmeye çalışıyorum.

“AMAN DEPREMDEN SÖZ ETME! ÇOCUKLAR VAR!” DİYENLER HİÇ KUSURA BAKMASIN. BU TÜR YORUMLAR CEHALET VE BENCİLLİKTEN KAYNAKLANIYOR


Bazı yetişkinler, “Aman çocuklarından yanında deprem meprem konuşmayalım, kötü etkileniyorlar!” diyor…
Hiçbir şey, korkarak engellenemez! Bu korkunun ebediyen bu neslin üzerinden atılması gerekiyor. Bunun için yapılması gereken bilimsel şeyler var. Mesela bir Kaliforniyalı neden korkmuyor? Çünkü deprem olunca hayatının değişmeyeceğini, ölmeyeceğini, göçük altında kalmayacağını biliyor. Onun için de mutlu, korkusuz. Japon da öyle. Hep ölmek gerekmiyor. O seviyeye gelmek için yapılması gerekenleri yapmak gerekiyor. “Aman susun, depremden söz etmeyin çocuklar var!” diyenler kusura bakmasın. Bu tür yorumlar, büyük ölçüde cehaletten ve bencillikten kaynaklanıyor.

99’DA BU İŞ CİDDİYE ALIP YAPSALARDI SADECE İSTANBUL DEĞİL, 25 SENEDE TÜRKİYE’NİN TÜMÜ DEPREM DİRENÇLİ HALE GELİRDİ

Genel olarak amacınız, mümkün olduğunca depremi dile getirip, büyük-küçük herkesin farkındalığı artırmak değil mi?
Tam da bu! Halkı bilgilendirmek ve daha bilinçli hâle getirmek. Hep söylüyorum: Halk, kendi yönetimine talip olan siyasilerden, deprem dirençli kentlerin oluşturulmasını ve planlarının hazırlanmasını istemeli. Önümüz seçim. Ben diyorum ki, yönetimine talip olanı seçerken, particilik yapmayın, o kentin deprem dirençli hâle getirilmesi için önayak olan, çalışan, planı, programı, niyeti olana oyunuzu verin.

İstanbul mesela deprem dirençli değil…
Değil ama olmaması için bir neden yok. Bu işi, bir yerden başlatmamız gerekiyor. 1999’da İstanbul’un deprem dirençli hâle getirilmesini istedik. 99’da bu iş ciddiye alıp yapılsaydı, sadece İstanbul değil, 25 senede Türkiye’nin tümü deprem dirençli hale gelirdi. Hatay’a da depremin geleceğini çok kez söyledik. “Hatay’a, Maraş’a, Malatya’ya dikkat edin!” dedik. Biz bunu söylediğimizde sadece yöneticiler değil, halkın kendisi de ciddiye almadı.

KİM NE DERSE DESİN TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK SORUNU DEPREM

“DEPREM, ALLAH’TAN GELİR, BİZİM YAPACAĞIMIZ BİR ŞEY YOK. HELE BİR DEPREM OLSUN SONRA GİDER ÇADIR kURARIZ, ÇORBA VERİRİZ. İNSANLARDAN OY DA DEVŞİRİRİZ!” DÖNEMİ BİTTİ. TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ’NİN DEPREM KONUSUNDAKİ STRATEJİSİ DEĞİŞMEK ZORUNDA!

 

Türkiye’nin en büyük sorunu bu mu sizce?
Bence öyle! Bize hep şeyi soruyorlar: “Deprem ne zaman olacak?” Bakın, bu hiç önemli değil. Deprem bugün olsa, ben öleceğim, yarın olsa çocuğum, öbür gün olsa torunum, daha öbür gün olsa benim neslim ölecek. Bizim yapmamız gereken, insanımızın ölmesini engellemek. O yüzden deprem nerede, ne zaman olursa olsun fark etmiyor, İstanbul’daki ölmeyecek ama Van’daki ölecek. İstanbul’da deprem yok diye zil çalıp oynayacak, rahatlayacak mıyız yani? Bingöl’de kim ölürse ölsün mü diyeceğiz? Tek bir insanımız bile ölmesin diye hükümet, yerel yönetim ve halk olarak güçlerimizi birleştirmek zorundayız. İş birliği içinde olmak zorundayız. Bu sorunu anca birlik olarak, bilimin ışığı altında çözebiliriz. “Deprem, Allah’tan gelir, bizim yapacağımız bir şey yok. Hele bir deprem olsun sonra gider çadır kurarız, çorba veririz. İnsanlardan oy da devşiririz!” dönemi bitti. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin deprem konusundaki stratejisi değişmek zorunda.

ZEKERİYAKÖY’DE TEKNİK ÜNİVERSİTE’NİN YAPTIĞI DEPREM DİRENÇLİ BİR EVDE YAŞIYORUM


Siz nerede oturuyorsunuz?
Zekeriyaköy’de bahçeli bir yerde. Bilinçli tercih. 99 depremlerinden sonra Teknik Üniversite’nin deprem dirençli yaptığı bir kooperatiften. Deprem hattına 60-70 km uzakta. Çok katlı da değil.

İSTANBUL DEPREMİNDEN EN ETKİLENECEK YERLER TARİHİ YARIMADA, BAKIRKÖY, AVCILAR, ESENYURT VE ANADOLU YAKASI’NIN KIYIYA YAKIN YERLERİ…

Bin kere sorulmuştur, ben de sormak istiyorum: Olası İstanbul depreminden en çok etkilenecek yerler…
Şüphesiz Marmara kıyıları veya kıyılara yakın yerler. Marmara’nın Anadolu Yakası’nda olan ve Marmara’dan 10 km içeriye giden o şerit, göreceli olarak depremden belli ölçüde zarar görebilecek bir yer. Ama daha kuzeye giderseniz, Anadolu Yakası sağlam. Anadolu Yakası, genellikle zemin itibarıyla Avrupa’ya göre daha iyi. Ama Avrupa Yakası’nda oturuyorsanız, Marmara kıyılarından 10 km içeri doğru gidildiğinde o şeritteki yerler gerçekten çok sıkıntılı.

Daha spesifik söyler misiniz…
Tarihî yarımada. Kıyıya yakın yerlerde batıya doğru Silivri’ye kadar giderseniz, Bakırköy, Avcılar, Esenyurt ve Anadolu Yakası’nın kıyıya yakın yerleri.

Boğaz hattı ne durumda?
Zemin olarak son derece iyi. Öyle fazla yüksek tsunami de olmuyor.

Göktürk için altı bataklık diyorlar…
Göktürk, deprem hattına çok yakın değil ama zemini çok iyi değil.

HİÇBİR SİYASİ, BU ÜLKENİN SAHİBİ DEĞİL BU ÜLKENİN SAHİBİ MİLLET!


Bu millet, depremle ilgili gözetim ve denetim görevini bilinçli olarak üstlenecek. Kendini yönetmeye talip olan siyasilerin, deprem dirençli kentlerle ilgili niyetlerini, planlarını, programlarını, sorup, öğrenecek ve denetleyecek.

ÖNEMLİ OLAN MİLETİ UYANDIRMAK UYANMIYORSA, UYANINCAYA KADAR ÖLMEYE DEVAM EDECEĞİZ!

Hocam, insanla size falcı gibi soruyorlar di mi? İstanbul’da deprem ne zaman olur…
Soruyorlar. Korkudan sorduklarını düşünüyorum. Ama tekrar ediyorum, korkmak çözüm değil. Depremde insan kendi başının çaresine bakamaz. Önemli olan, bu kenti tümüyle deprem dirençli hâle getirmek. Şunu iyice idrak etmemiz gerekiyor: Hiçbir siyasi, bu ülkenin sahibi değil. Bu ülkenin sahibi millet. Bu toprakların sahibi, milletin kendisi. Bu millet, gözetim ve denetim görevini bilinçli olarak üstlenecek. Kendini yönetmeye talip olan siyasilere, bulundukları yerlerin deprem dirençli hâle getirilmesi için niyetlerini, planlarını, programlarını, çabalarını soracak. Denetleyecek. Bunu yapmayanı, sandığa gömecek. Önemli olan,milleti uyandırmak. Uyanmıyorsa, uyanıncaya kadar ölmeye devam edeceğiz!

TÜRKİYE, AFGANİSTAN, İRAN, IRAK VE SURİYE GİBİ ÜLKELER,  HER DEPREMDE BİNLERCE İNSANINI TOPRAĞA GÖMÜYOR. BİLİMİN IŞIĞI ALTINDA YÜRÜYEN ÜLKELER, DEPREMDE BU KADAR CAN KAYBI VEREN TOPLUMLARI SUÇLUYOR. “BU TOPLUMLAR TEFESSÜH ETMİŞ, KOKUŞMUŞ TOPLUMLARDIR! ” DİYORLAR. YANİ TOPLUMSAL AHLAKIN OLMADIĞI TOPLULUKLAR

İstanbul’daki binalar hasarlı veya az hasarlı çıkması da pek bir şey ifade etmiyor… Bu ekonomik krizde, başka bir yere kiraya geçmek zor… Güçlendirme de yaptırmak da… O kadar çözümsüz bir durum ki, o binalarda yaşamaya devam ediyor insanlar…
Orada asıl rolü devletin üstlenmesi lazım. Güçlü bir şekilde halkın arkasında olacak, şefkat gösterecek, çeşitli şekillerde yardımcı olacak…

E olmuyor Hoca’m!!!
Olmuyorsa öleceğiz! Bilimi bu anlattığınız gerçeklik ilgilendirmez ki.

Siz her şeyin doğrusunun ve nasıl yapılması gerektiğini söylüyorsunuz ama mal bu…
İşte onun içindir ki Türkiye, Afganistan, İran, Irak ve Suriye gibi ülkeler, her depremde binlerce insanını toprağa gömüyor. Bilimin ışığı altında yürüyen ülkeler, depremde bu kadar can kaybı veren toplumları suçluyorlar. “Bu toplumlar tefessüh etmiş, kokuşmuş toplumlardır!” diyorlar. Yani toplumsal ahlakın olmadığı topluluklar. Normalde depremlerde kayıplar bu kadar boyutta olmamalı. Ülkemizdeki bütün yönetmelikler Avrupa’dan, Amerika’dan geri değil. Deprem yönetmeliğine göre her şey çok güzel bir şekilde anlatılmış. Ne kadar ivme alacaksın, ne kadar demir, beton, çimento kullanacaksın, betonun kalitesi ne olmalı gibi her şey açıklanmış.

HÜKÜMET, GÜNEYDOĞU ANADOLU’DA , BİR İKİ SENEDE, 300 BİN 500 BİN EV YAPACAĞINI SÖYLEDİ. BENCE BY DOĞRU BİR HAREKET DEĞİL. ÇÜNKÜ BU, ALELADE MÜTEAHHİTLERİ ORAYA KOYUP ALIŞIGELMİŞ EVLERİ YAPMAK DEMEKTİR.

Çalıyorlar, o yüzden mi “ahlaksız”lar…
Evet. Gelişmiş ülkeler, bu kadar insanın depremde ölmesini, toplumun kokuşmuşluğuyla özdeşleştiriyorlar. Bizim AFAD’ın raporlarına bakalım, orada da kibar dille söylüyor: “Bu kadar insan ölmezdi!” Demek ki burada çalınmış, çırpılmış. Bugün olanları düşünelim. Hükümet, Güneydoğu Anadolu’da, bir iki senede, 300 bin 500 bin ev yapacağını söyledi. Bence bu, doğru bir hareket değil. Çünkü bu, alelade müteahhitleri oraya koyup alışılagelmiş evleri yapmak demektir. Halbuki burası alışılagelmiş, klasik, rastgele evlerin yapılacağı yer değil. Özel zone olduğuna göre, sen burada özel planlama yapacaksın. Burası levha sınırı. Bu sınırda yerleşim yapıyorsan, planlaman özel olacak. Özel mimari tasarımın ve özel inşaat teknolojisi olacak. Söz gelimi diyeceksin ki burada evler 3 kattan fazla olmaz. Veya diyeceksin ki buradaki evleri çelik yapmak zorundasın. Veya diyeceksin ki burada yaptığın her evin temeline veya duvarlarına sismik izolatör koyacaksın. Özel bir yere, özel yapı gerek. Özel teknoloji, özel anlayış gerek. Sen bunu hiç düşünmeden, sokaktan Karadenizli müteahhitleri, yapsatçıları getirip, “Yap bu evleri!” dersen, bu problemi gelecek nesle ihraç edersin.

İMAMOĞLU’NUN DANIŞMANIYIM AMA KURUM DA BANA DANIŞMANLIK TEKLİF ETTİ
DEPREM KONUSUNDA HASBELKADER BENİM BİLGİME İHTİYACI OLAN HERKESİN TEREDDÜTSÜZ EMRİNDEYİM. AMA HİÇBİR PARTİNİN ROZETİNİ YAKAMA TAKMAM

Sizin öngörünüz ne? Bu mesele 100 sene sonra mı hallolur Türkiye’de?
Yok daha çabuk hallolacağını düşünüyorum. Umud ediyorum. Bu seçimde, belediye başkan adayları propagandalarına depremle başladılar. Bu son seçimde benim kapımı çalmayan siyasetçi kalmadı.

Bu arada size, İyi Parti büyükşehir belediye başkan adaylığı teklif etti değil mi?
Evet. Ama kabul etmek aklıma bile gelmedi. Ben bilimi insanıyım, siyasetle alakam olamaz. Saygıyla karşıladılar. İmamoğlu’nun danışmanıyım ama Kurum da bana danışmanlık teklif etti. Deprem konusunda hasbelkader benim bilgime ihtiyacı olan herkesin tereddütsüz emrindeyim. Herkesle konuştum, herkese rapor yazdım. Ama bana bir partinin rozetini taktırarak danışmanlık yaptırırsan, ben bir işe yaramam. O yüzden de ne onun rozetini taktım ne de diğerinin.

ÇOCUĞUNUN, AİLENİN CAN GÜVENLİĞİNİ DÜŞÜNÜYORSAN; YAPABİLECEĞİN ŞEY, DEPREM SIRASINDA BAZI DAVRANIŞLARI ÖĞRETMEKTİR
Bireysel olarak birtakım önlemler almak ne kadar yararlı… Mesela deprem çantaları hazırlamak…
Belki zamanı geldiğinde hayat da kurtarabilir ama bunlar hep tesadüf. Can kurtarma yönü çoğunlukla yok. O sırada elinin altında düdük olsa ne olur, olmasa ne olur. Önemli ama konu bu değil. Bireysel olarak eğer sen çoluğunun, çocuğunun, ailenin can güvenliğini düşünüyorsan; yapabileceğin şey deprem sırasında çocuklara bazı davranışları öğretmektir. Mesela çocuklarla ara sıra tatbikat yapılabilir. “Deprem olduğu zaman hepimiz birden mutfağa geliyoruz, mutfağın tezgâhın yanına çömelip kafamızı tutuyoruz” gibi. Çocuğun bunları öğrenmesi faydalı. Çünkü orada durduğunda belki tepeden bir şeyler indiği zaman bir üçgen oluşturabilir. Bu tür şeyler. Yani evde sağlam bir bölge belirleyip, bir planlama yapılabilir. Ya da çocuğuna dersin ki, “Deprem olduğu zaman sen şuraya gideceksin. Sakın bir yere ayrılma, biz oraya geliyoruz…” Çocuklar göz önüne alınarak çocuğun en kolay yürüyerek gidebileceği bir yer saptanabilir. Deprem bittiğinde, vanaları kapatacaksın, onu bunu yapacaksın, evi şöyle terk edeceksin, toplanma alanına gideceksin denir. Bunlar güzel. Söylenir. Bunlar yapılmalı ama asıl önemli olan, deprem olmadan önce evinin, deprem dirençli olup olmadığını kontrol ettirmek. Değilse deprem dirençli hâle getirmek…

BİTİŞİK NİZAMDA GENELLİKLE GÜÇLENDİRME PEK OLMUYOR

Güçlendirmelerin de bir kısmı palavra deniyor. Güçlendiriyorlar da ne kadar güçlendiriyor, onu nasıl anlayacağız?
Bitişik nizamda genellikle güçlendirme pek olmuyor. Ama kimi binalar için olabilir onu inşaatçılar söyleyebilirler çünkü binaların dıştan güçlendirilmesi de mümkün. Diyelim ki, sizin evinizi güçlendirirken, dıştan deprem yükünü alabilecek duvarları bırakıyorlar. Aynı evin gibi bir evi dıştan yapıyorlar, senin eski evi de ona bağlıyorlar. Dolayısıyla deprem geldiği zaman senin içerideki evin oynamıyor.

DEVLET AZ YOL YAPSIN, AZ KÖPRÜ YAPSIN, AZ BARAJ YAPSIN! 10-15 SENE, BU ÜLKENİN İNSANLARINI CAN GÜVENLİĞİNE KAVUŞTURACAK YATIRIMLAR YAPSIN!


İstanbul’da oturan biri bu röportajı okudu diyelim. Ama bir türlü eviyle ilgili, depreme dirençli mi değil mi başvurmamış. Ne yapmalı?
Bence devletin bu işe el atması lazım. Vatandaşın üzerinden yükü alabilecek desteği devletin vermesi lazım. Az yol yapsın, az köprü yapsın, az baraj yapsın ama 10-15 sene, bu ülkenin insanlarını can güvenliğine kavuşturacak yatırım yapsın! İsterse yapar. “Bir sene içinde 600 bin bina yapacağız” diyor. İstanbul’da depremde göçük yapacak, insanları öldürecek bina sayısı 97 bin… Hiçbir şey değil! 600 bin bina nerede, 97 bin bina nerede… 4-5 senede yapar. Depremde evler tahrip olabilir. Buna itirazımız yok. Yeter ki, sahiplerinin içinden sağ çıkmasına müsaade eden binalar yapılsın. Orası çatlar, burası patlar, boyarsın geçer. Çünkü deprem dirençlidir. Bizde bu yok, binalar kökten çöküyor gidiyor. Devlet dediğini yapmalı. Vatandaşın parası yok, istese de yapamıyor…

DEPREMLER GECE OLMUYOR. KÖPEKLER ÇOK SIK HAVLADIĞINDA OLMUYOR. YA DA HAVA ÇOK SICAK OLDUĞUNDA… BUNLAR HEP TESADÜF!

Neden bu depremler genelde gece oluyor?
Gece olmuyor. Köpekler çok havladığında da deprem olmuyor. Ya hava çok sıcak olduğunda… Bunlar hep tesadüf, her an deprem olabilir. Evet hayvanların içgüdüleri kuvvetli ama depremi önceden bildiklerine dair hiçbir kanıt yok. Bir de depremin ne zaman olacağını anladığını iddia edenler var. Bunlar da ya para ya şöhret kazanmak isteyen kötü niyetli kişiler. Ne zaman deprem olacağını kesin olarak bile bir teknoloji henüz yok!

KANAL İSTANBUL YAPILIRSA SAZLIDERE BARAJI’NI VE KUZEYDEKİ TERKOS BARAJI’NI KAYBEDERİZ. İSTANBUL’U BEKLEYEN EN BÜYÜK TEHLİKELERDEN BİRİ DE, DEPREMİN YANINDA SUSUZLUK. BU ZAMANDA, İKİ BÜYÜK DEV BARAJI KAYBETMEK İNTİHARDIR!


Gerçi İBB’nin başvuruları üzerine, yargı, Kanal İstanbul’un imar planlarını iptal etti. Murat Kurum da, “Gündemimizde yok” diyor ama yine de bu ülkede hiçbir şey belli olmuyor.. Kanal İstanbul için siz ne diyeceksiniz?
Kanal İstanbul, bilimsel olarak doğru bir proje değil. Çekmece Gölü’nün içerisinde aktif faylar var. Bu faylar, Kanal İstanbul’un, Marmara Denizi’ne açıldığı yerde, kıta sahanlığı üzerinde de devam ediyor ve bu faylar İstanbul’da deprem üretecek Kumburgaz fayıyla kesişiyor. Kanal İstanbul yapılırsa, Sazlıdere Barajı’nı ve kuzeydeki Terkos Barajı’nı kaybederiz. İstanbul’u bekleyen en büyük tehlikelerden biri de depremin yanında susuzluk. Bu zamanda, iki büyük dev barajı kaybetmek intihardır! Üçüncüsü, bu kanalı kazdıkları zaman, o bölgedeki yeraltı suyunu da kaybedeceğiz. Bölge çoraklaşacak. Felaket yani!

Yorum Bırak