Danla Bilic: Bir post için 500 bin lira teklif ettiler kabul etmedim

Danla Bilic… 25 yaşında… Son dönemin en popüler Youtuber’larından biri. Her videosu, milyonlar tarafından izliyor. “Yeditepe Üniversitesi %50 Burslu Kız Makyajı” videosuyla patladı. Önce konsept makyaj videoları yayınlandı, sonra gerisi geldi. 100’ü geçmiştir yayınladığı videolar. Dünyanın her tarafına gidiyor ve çekimler yapıyor. Bilgi veren şeyler değil. Youtube kafası farklı, gülüyorsunuz, eğleniyorsunuz. Biraz “lay lay lom.” Danla da zaten öyle olmasına gayret ediyor, “Yoksa niye izlesinler ki seni?” diyor.

Markaların en tercih ettiği isimlerin başında geliyor. Instagram’da 4 milyon takipçisi var. İçerik paylaşıyor mu? Pek değil. Bir fotoğrafın altına, sadece “Neler, neler” yazdığı oluyor. 500 bin like.

Gerçek adı da Damla. Merak ettim, tanımak istedim. Neleri, nasıl yaptığını anlatmasını istedim. Sağ olsun, beni kırmadı. Çok açık sözlü, “dan dun” her şeyi anlatıyor. Gerçekten samimi. Oynamıyor. Bu aralar bir de badem göz ameliyatı oldu. Onu da anlattı…

Bir Danla Bilic’tir gidiyor. Niye seviyor insanlar seni…
-Çünkü alışılmış Youtuber ve Blogger’lardan farklıyım.

Neyin farklı?
-Ben rahatım, kasmıyorum. Beni, daha kendilerinden biri gibi görüyorlar. Bizim işimiz, biraz da gösteriş yapmak ya, en havalı markaları giyelim, en güzel yerlere gidelim, en güzel yemekleri yiyelim falan… Ben öyle yaparken de normal, sıradan biri gibi yaşıyorum. O yüzden beni seviyorlar. Alamadıkları bir çantayı mesela, başkası taktığında, ona gıcık olurken, bana olmuyorlar. Çünkü benim için o çantanın, aslında, çok da matah bir şey olmadığını biliyorlar. Canımı vermiyorum ya da bir markaya methiyeler düzmüyorum. “Danla taktıysa, beğendiği için takmıştır” diye düşünüyorlar. Ki doğru. Bir de kendimle çok dalga geçiyorum. 5 dakika önce kendime demediğimi bırakmıyorum ama 5 dakika sonra kendimi ne kadar sevdiğimi anlatıyorum. Bu halim de hoşlarına gidiyor. “Evet yanlış yapabilirim ama ben yine de kendimi çok seviyorum!” kafası…

Henüz 25’sin, bu geldiğin noktaya şaşırıyor musun?
-Şaşırıyorum dersem, hak etmiyorum gibi algılanacak. Oysa, dibine kadar hak ediyorum. Bence yani. Ama yine de şaşırıyorum…

Sen, gerçekten bir ruja, “Çok iyi!” dersen, o ruj, bir milyon satıyor mu?
-Valla, raporlara baktığımda, rakamlara ben de inanamıyorum! Marka iş birlikleri yaptıktan sonra, nerede ne kadar satmış, istersek öğrenebiliyoruz. Bayağı satıyor. Diğer Youtuber’lardan bak bu noktada da ayrılıyorum…

Başka?
-Bize hediyeler gelir. Markalar, pahalı hediyeler yollar. Bu işi yapanlar, sürekli hediye yollayan o markaları över… Niye? Tabii ki daha çok hediye gelsin diye! Aman o markalarla hep çalışalım, aramızı bozmayalım, kalplerini kırmayalım… Bu meselede de ben, diğer Youtuber’lardan ayrılıyorum. Eski videolarıma bakıyorum da baştan beri içimden geldiği gibi davranmışım. Bir hediye paketi gelmiş mesela, içinde 3 bin liralık malzeme var. O pahalı highlighter’ı alıp, yüzüme sürmüşüm, beğenmemişsem, “Bu ne ya! Bu kadar parayı hak etmiyor!” diye fırlatıp atmışım ürünü. Şu an dönüp baktığımda diyorum ki, bana güvenmekte çok haklılar, ben de güvenirim böyle birine. Dürüst olduğun zaman, marka için de daha çekici ve değerli hale geliyorsun bence. Takipçilerin için de…

Peki, sahip olduğun gücün, seni korkuttuğu olmuyor mu?
-Evet. Yanlış bir şey paylaşmak; insanları, yanlış bir şeye yönlendirmek, onlara kalitesiz, uyduruk bir şey aldırmak beni korkutuyor. Ama şu anda öyle. Eskiden, bir ürünü kullanıyordum, “Üç gün kullandım, yüzüme iyi geldi!” diye paylaşabiliyordum. Şimdi yapmam. Ya binlerce insan o ürünü alır ve memnun kalmazsa, ben o binlerce insanı kaybetmiş oluyorum. Bana hem maddi hem manevi zarar…

Tam da “lay lay lom” bir iş değil o zaman bu…
-Olur mu!! Ciddi bir sorumluluğu var. Ama tabii ki kamera önünde, kendini “lay lay lom” gibi göstermen gerekiyor. Onu seviyorlar. Yoksa niye takip etsinler seni? Eğlenmek istiyorlar seni izlerken. Önde lay lay lom olacaksın ama arka planla, bu dediğim şeyleri de iyi yöneteceksin.

Neleri asla yapmıyorsun?
-Global olmayan markalardan uzak duruyorum. Instagram butikleri mesela. Bazılarının inanılmaz parası oluyor. Diyor ki, “Şu kadar para vereceğiz, bizi paylaş!” Mümkün değil, yapmam. Bulaşmam o işe. Neden biliyor musun? Paylaşırsam, evet 100 bin lira alırım, hatta daha fazla. Ama o 100 bin, benim ileride kazanacağım bir milyonu çöpe atabilir! O yüzden feci seçici olmak zorundayım…

Tüm bunları yöneten bir ekibin mi var, yoksa sen misin bunlara karar veren?
-Biz çok minik bir ekibiz. Arda var, Arda’nın eşi Burcu var, bir de benim videolarımı çeken kameraman arkadaşım var, bu kadarız. Arda’yla ilk günden beri, kararımız, büyük markalara yürümemiz gerektiği. Öyle de yapıyoruz. Global, herkesin bildiği, güvendiği markalarla çalışıyoruz. Ben hiç mailleri açıp bakmam, kim ne teklif etmiş bilmem, Arda onları eler, kabul edebileceğim markaları bana söyler. Ben de bakar, okey veririm. Sonra markayla görüşme başlar. Bu şekilde ilerliyoruz…

Günde kaç teklif alıyorsun?
-Çoook.

Nasıl seçiyorsun? Ve yapılacak işin bütçesini nasıl belirliyorsun?
-“O markaya şu kadar diyeyim, onun çok parası vardır, şuna şu kadar fiyat çekeyim!” mantığı bende yok. Benim fiks bir fiyatım var. İşin içeriğine bakıyorum, ürün de içime sinerse, yapmaya karar veriyorum. Bütçeyi genelde Arda konuşuyor. Marka, Youtube videosu isteyebilir ya da “Youtube’a hiç girmeyelim, direkt Instagram ve Story at!” da diyebilir. Ona göre ilerliyoruz. Story’nin fiyatı ayrı, postun fiyatı ayrı, Youtube’unki ayrı…

Onları neye göre belirliyorsun?
-Ben mesela Instagram postu paylaşmak çok istemem. Çünkü kalıcı bir şey, duruyor orada. Ben de profilimde, marka marka olsun istemiyorum. Bu yüzden en yüksek fiyatı, posta istiyorum. Madem atıyorum bunun bir değeri olsun kafasındayım.

Peki, Youtube videosu?
-O da pahalı. Ama videonun içinde bir iki dakika markanın geçmesi çok göze batmıyor. Bir de işin içinde muhabbet var ya, daha akıcı oluyor. Ama Instagram’daki postlarımın, sürekli reklam kokmasını sevmiyorum.

Bazı influencer’ler aynı anda pek çok markayla çalışıyor…
-Bunu da sevmiyorum. Ben genelde çalıştığım markayla çalışmaya devam etmeyi seviyorum. Zaten öyle de oluyor. Ürünler sattığı için, marklar, iş birliğinin devamını getirmek istiyor. Bir markayla, bir yıl içinde, on kere çalışmışlığım oluyor. O yüzden farklı farklı markaları sokmama gerek kalmıyor. “Sürümden kazanayım, hepsini alayım” gibi bir kafada olmadığım için, sadece içime sinen markalarla çalışıyorum.

Reddettiğin teklifler oluyor mu?
-Çok. Dediğim gibi asla Instagram butiği reklamı yapmam. Asla Instagram’da satış yapan çakma, sahte ayakkabı yapmam. Kafadan reddederim.

“Yok artık! Bu kadar çok para da teklif edilir mi?” dediğin oldu mu?
-Oldu valla. Bir diş hekimi kliniği, sayfasını büyütmek ve takipçi kazanmak için çekiliş yapmak istedi ve bana geldi. Sadece bir post için 500 bin lira teklif ettiler.

Şaka!
-Değil. Biz de önce “Bunlar, bizimle dalga geçiyor!” dedik. Ama geçmiyorlardı. İnsan neden 500 bin lirasını sokağa atar ki? Git takipçi satın al, bu kadar önemliyse. Hatta, o 500 bin lirayı bana vereceğine git, 100 tane, ayrı fenomenle çalış. “Yok” dediler, “Bu parayı ille de size vereceğiz, sizinle çalışmak istiyoruz!”

Sen ne yaptın?
-Reddettim! Ben büyük firmalar için hediye postu attım ama bu başka… İçime sinmedi. Böyle bir hediye postu attığımda, karşı tarafa 300-400 bin takipçi kazandırabiliyorum. Böyle rahat anlattığıma bakma, ben de şoka giriyorum ama gerçek bu. Fakat bir diş hekimiyle yapmayı kendime yediremedim.

Cehaletimi mazur gör, hediye postu ne demek?
-Bilmem ne klinik, 5 tane Iphone hediye ediyor, yapmanız gereken, onu takip etmek, 3 fotoğrafını like’lamak, hediye postu bu… Dişçi, “Bana Danla’dan takipçi gelsin!” diyor. Mesele bu… Bunun için de bana para ödemek istiyor. Ama o tür işler yapmak, kalitemi düşürecek gibi geliyor. Bir yandan büyük markalarla çalışırken, bir yandan da no name bir diş hekiminin reklamını yapmak, iyi değil. Bir de olayda diş bile yok! Dişle ilgili bir şey olsa, belki yaparım. Ama yok. Amaç, sadece takipçi kazanmak. Niye adamı öveyim, niye benden takipçi gitmesini sağlayayım? Para için yapamayacağım…

“YOUTUBE BİTERSE BEN NE YAPARIM?” ENDİŞEM YOK

Büyük firmalarla çalıştığın zaman bir Instagram post ne kadar? 70 bin lira mı, 100 bin lira mı?
-O civarlar. Diğerleri ne kadara çalışıyor bilmiyorum. Ben genelde markalarla uzun süreli çalıştığım için, paket usulü iş yapıyorum. “Şu kadar süre, bu kadar post ne kadar eder?” “Şu kadar eder!” diyorum.

“Musluk aktığı sürece bu işleri yapayım, nasıl olsa bir gün kesilecek!” gibi bir korkun var mı?
-Bana en çok sorulan bu! Ailemin de sürekli sorduğu bu. Cevap veriyorum: Böyle bir endişem yok. Olmaması için gayret sarf ediyorum çünkü eğer bunu düşünürsem, negatif enerjiyi kendime çekerim. Ben inanıyorum, bu enerji olayına. “Youtube biterse, ne yaparım ben?” filan dedikçe, kendi kendimi bitiririm. O yüzden şu an, hiç o kafada değilim. Ama o kafaya girmeye başladığımda, mutlaka farklı bir şey düşünür ve yaparım. Buna inanıyorum.

Ailene destek oluyor musun?
-Yok, hayır.

Peki, n’apıyorsun kazandığın paraları? Emlak kraliçesi mi oluyorsun?
-Yatırım insanı değilim ben. Evlerim olsun, kiraya vereyim. Hiç bana uygun değil. Ben tatile gidiyorum, almak istediğim şeyleri alıyorum, çok abartmadan tabii. Onun dışında, biriktiriyorum paramı. “Şurada evler, şu kadarmış, alayım!” değil de gerçekten istediğim evi almak istiyorum. O yüzden biraz zamana ihtiyacım var. Ve harcamamı kısmaya…

BADEM GÖZ AMELİYATI OLDUM DİYE ADIM CENGİZ HAN’A ÇIKTI!

Badem göz ameliyatı öncesi ve sonrası

Badem göz neyin nesi? İnsan, neden badem gözlü olmak ister…
-Geldik mi o meseleye… Şimdi, benim normalde de gözlerim çekikti ama aşağı doğru çekikti! Ben de onu bir “tık” yukarı kaldırmak istedim. Ve yaptırdım. Çok da memnunum. Tek şanssızlığım, ameliyattan hemen sonra fotoğrafımı çekmiş olmaları. Adım Cengiz Han’a çıktı!

Nasıl yani?
-6. gün kontrolüydü. Doktordan çıkmıştım, kafamı bir çevirdim, “tak” diye biri fotoğrafımı çekti. E tabii korkunç bir fotoğraf. Oysa, çok çabuk düzeliyor suratın. Şu anda mesela tamamen normal, şimdi baksalar yüzüme, “Ne yaptırdın ki?” derler. Bir güzellik var ama ne olduğunu anlamazlar! Gerçi ben, o sürede kendimi hiç saklamadım. Salak gibi story’ler atmaya filan devam ettiğim için, insanlar kendimi Koreli filan gibi yaptım sandılar. Değil arkadaşlar! Koreli olmadım, badem gözlü oldum. Tam istediğim gibi gözlerim çok hafif yukarı kalktı, şimdi buğulu buğulu bakıyorum…

Sen zaten bu makyaj işlerini çok iyi biliyorsun. Makyajla da hafif yukarı kaldırabilirdin. Niye gittin ameliyat oldun?
-Kendimi mutlu etmek için. Şimdi daha mutlu hissediyorum.

Kaç saatte yapılıyor bu şey…
-3 saat sürdü, benim ameliyatım. Full narkoz alıyorsun, bir gün de hastanede kalıyorsun.

“Ya gereğinden fazla çekerlerse, Japon balığı gibi olursam…” diye korkmadın mı?
-Ben böyle olumsuz şeyler düşünmüyorum. Rahat giriyorum ameliyatlara ve hep iyi geçiyor. Bence ben rahat olduğum için, sorunsuz ve kolay ilerliyor. Hep de istediğim sonuçları alıyorum. Burunda da öyle oldu. Çenede de…

Evet, sen hepsini yaptırdın. Hiçbir şeyi de gizlemiyorsun. Aleyhine kullanılacağını düşünmüyor musun?
-Kullanılsın! Ben kendime kötü bir şey yaptığımı düşünmüyorum ki! Estetik yaptıran kimse için düşünmüyorum. İnsanlar mesela, estetikli olduğumu yüzüme vurduklarında sanıyorlar ki, ben küçük düşeceğim, üzüleceğim. Alakası yok… Tam tersine ben gurur duyuyorum estetiklerimle. Çünkü aynaya baktığımda, önceden kendimi beğeniyordum, şimdi daha da çok beğeniyorum! “Burnun yapılı” diyorlar. “Ay evet, iyi ki yapılı!” diyorum. Anlaşılması çok hoşuma gidiyor, hatta bayılıyorum, anlamayana ben söylüyorum. Çünkü eski burnum kötüydü. Şimdi çok memnunum. Parasını verip yapmışım, üstelik yasal bir şey, kendimi iyilik yapmışım, e şahane işte…

BENCE O KADAR PSİKOPATLAŞMAM!

N’apıyorlar? İçeriden iple yukarı mı çekiyorlar?
-İp olayı yok bende. Kafamdan iki kesi açıp, sağ ve solumdan dokuyu kaldırıp, yukarı diktiler.

Zaman içinde bu badem gözler, normale dönüyor mu?
-E yer çekimi diye bir şey var! “Yaşlandıkça göz inecek!” dedi doktor. Ama bir 6-7 sene böyle kalacağım.

Kaç para?
-20 bin lira verdim.

Bütün bu güzelleşme çabaları niye? Bedeninle barışık mi değilsin?
-Sadece mide ameliyatım için, bedenimle barışık olmadığımı söyleyebilirim. Çünkü kilolu olmayı sevemedim ben. Keşke sevseydim de o kadar acı çekmek zorunda kalmasaydım. Ama burun, göz, çene ve dişler için bunu söyleyemeyeceğim. Kendimi zaten beğeniyordum, onları yaptırırsam daha da beğeneceğimi bildiğim için yaptırdım. Kendimi çirkin ve mutsuz bulan biri değildim yani. Daha da mutlu olmak için yaptırdım, mide hariç…

İnsanların yorumları nasıl oldu?
-Kimin ne dediği çok umurumda değil de şu çok garibime gidiyor. Zamanında dudaklarıma abartı dolgu yaptırmıştım. Gerçekten korkunçtu. Ama milletin yorumları daha korkunçtu. Sanki onların dudaklarına yaptırmışım gibi bir tepki. O kadar sinirleniyorlar ki! Niye sinirleniyorsun ki? Kötülüğü de iyiliği de ben kendime yapıyorum. Sana ne oluyor ki…

Bunun devamı da gelirse? “Kolumun altı gevşedi onu düzelteyim. Diz kapaklarımı düzelteyim…”
-Yok ya! Bence o kadar psikopatlaşmam! Ben biraz daha hoş olmak istedim. Ama kusursuz olmalıyım gibi bir takıntım yok. Kusurlarımı da saklamam. Hatta açıp gösteririm…

34 KİLO FAZLAM VARDI AMELİYAT OLDUM

34 kilo verince, başka bir kadın mı oldun?
-Hayır, çünkü ben zaten hayatım boyunca 55-60 kiloydum. Hep bu fizikteydim. Ne balıketi ne kupkuru, zayıf. Ama bir buçuk senede 90 kiloya çıktım.

O neden oldu?
-Bilmiyorum. Çok hızlı bir şekilde kilo almaya başladım.

Ünlü olmaya başladığın zamanlar mıydı?
-Evet. Stres mi yaptım, yemeğe mi vurdum nedir. Bir de uzun süren bir ilişkim başlamıştı. Gece gündüz yemek yiyelim, oraya da gidelim, buraya da gidelim kafasındaydık.

O da kilo aldı mı?
-Tabii tabi, benim kadar olmasa da, bir 10 kilo almıştır. Sonra ayrıldık. E tabii ben de üzerimde, bana ait olmayan o 34 kiloyla yaşamak istedim. Sağlığım da bozuluyordu, bütün değerlerim alt üst olmuştu. Gittim ameliyat oldum. Ama çok zorlandım. Ameliyattan sonra dedim ki, “Sen geri zekalısın! Bu işkenceyi kendine niye yaptın?” Çünkü ertesi gün uyandığında susuyorsun ama suyu bile şişenin kapağıyla içebiliyorsun. Kurallara uymak zorundasın, başka seçeneğin yok. “Diyeti bozayım ya, yarın düzeltirim!” gibi bir şey yok. Psikolojik zorlukları da var. Çünkü midenin küçülmesi yetmiyor, kafa yapının değiştirmen gerekiyor. Ve beslenme biçiminin. Ama bir buçuk sene geçti ameliyat üzerinden, şu an çok iyiyim ve her zamanki kilomdayım.

BEN DE OLSAM BENİ KISKANIRDIM!

Ortalıkta pek çok fenomen var, kıskançlık oluyor mu?
-Kıskanılıyor muyum bilmiyorum ama bence kıskanılmalıyım! Ben başkası olsam, beni kıskanırdım.

Neden?
-Şimdi mesela markalardan örnek vereyim, herkesin şu an çalışmak istediği isim benim. En çok bütçe ayırdığı isim benim. Arasını iyi tutmak istediği isim benim. Senelerdir çok başarılı olanlardan bahsetmiyorum. Son dönemlerde patlayanlardan bahsediyorum. Düşünsene 4-5 sene boyunca çalışıyor, çabalıyorsun, elbette bir başarı elde ediyorsun, sonra bir kız çıkıyor ortaya, haldır huldur konuşan, insanların bir kısmının terbiyesiz bulduğu biri… Ve bir ay içinde, bir milyon takipçisi oluyor. E ben olsam, ben de kıskanır, sinir olurdum!

HAKSIZLIĞI BEN YARATMADIM Kİ BEN HERKES KAZANSIN KAFASINDAYIM

Hiç şu açıdan düşünüyor musun peki: “Bu ülkede bilimle uğraşan, mühendislik okuyan, daha başka türlü şeylerle uğraşan binlerce genç var. Ben, onlara göre daha “kolay” bir iş yapıyorum daha büyük paralar kazanıyorum…
-Ortada bir haksızlık var, bunu tabii ki ben de görüyorum. Akıl almaz işler yapan gençler var. Aşırı emek isteyen, zeka isteyen işler… Evet, onlara haksızlık. Ama ben kendime de torpil olarak görmüyorum. Ben kazanıyorum, ama onların kazanmıyor olması benim suçum değil ki! Onlar da kazansın, buna çok okeyim. Keşke öyle olsa. Ama ben daha az kazanmamalıyım. Ben, herkes kazansın kafasındayım!

GEYİK YAPARKEN ADIM DANLA BİLİÇ KALDI

Danla, Damla’dan daha mı havalı… Sen, Damla olarak ünlü olamaz mıydın? Daniela ya da Danla olunca mı takipçi artıyor?
-O da çok spontane gelişti. Önce sadece bir Twitter hesabım vardı, kendi arkadaşlarımla takipleşiyordum, no name bir insandım. Orada geyik olsun diye sürekli ismimi değiştiriyordum. Bir gün Ayşe oluyordum, bir gün Jennifer yazıyordum. Bir gün de geyiğine, Danla Bilic yaptım kendimi, o sırada bu Youtube olayı patladı. Herkes ismimi öyle bilince, bir daha da değiştiremedim. Danla Bilic olarak kaldı…

Sence, sen, “Ben de bir gün Danla Bilic olabilirim” diyenlerin temsilcisi misin?
-Olabilir. Ben insanlarda, “Bu, işler şans işi!” kafası yaratıyorum. “Danla meşhur oldu, biz de olabiliriz!” Evet, olabilirler ama tamamen şans işi de değil. Arka kısmını çok iyi yönetmen lazım bu durumun. Herkes ünlü olabiliyor. Ama üçüncü gün yok oluyor. Mesele ünlü olmak değil, o ünü devam ettirebilmek, kendini konuşturarak kalıcı olabilmek…

Yorum

  1. Demek ki neymiş okunmak için bir gazete gerekmiyormuş.
    Hem yazılarınızı hem instagram hesabınızı keyifle takip ediyorum.

  2. Canım danim seninle gurur duyuyoruz nedense ilk günden beriiii :d Cok guzel bir sohbet olmus , ellerinize dillerinize saglıkk

  3. Bence ilham alınası bir hikayesi var. Hayata bakış acısı için tebrikler. Zekasiyla emek verip iş yapan gençlere ben kazanmayin demiyorum ki? Ben sadece kendi ne kazandığıma bakarım mantığı. Başarılı bence.

Yorum Bırak