NİHAT GENÇ

30 yıl sonra sarsıcı bir roman yazan Nihat Genç: Kurt adam bir gecede kurt adam olmadı30 yıl sonra bir roman yazdı.

Nihat Genç’in yeni romanının adı ‘İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı?’ April Yayıncılık’tan çıktı. Zihin açıcı, sürükleyici ve heyecan verici bir roman. En önemlisi de hepimizin kafasını meÅŸgul eden ÅŸu soruya cevap veriyor: “Nasıl oldu da sade Müslümanlık yıkıcı bir ideolojiye dönüştü?”  Nihat Genç, olaÄŸanüstü bir anlatımla felsefi, psikolojik, siyasi ve sosyolojik tespitler eÅŸliÄŸinde Türkiye’nin son 20 yıldaki dönüşümünü anlatıyor.Kimseye eyvallahı olmayan bağımsız bir yazar o. Bence biraz deli. Karadenizli olduÄŸu için de dilinin ve kaleminin ayarı biraz kaçıyor. Ama güzel laf bindiriyor, içinde zekâ olan hakaretler ediyor. Türkiye’nin her yerinden hayranları var, onu 11 yaşından beri Leman’dan okuyan gençler var. Karaköy’de buluÅŸtuk, yolda yürürken onu gören hayranları çıldırdı. Televizyonda bağıran çağıran adam tanıdık ama ben sakin, tatlı, birikimli ve ilginç tespitleriyle bir edebiyatçıyla röportaj yaptım.  Buyurun buradan okuyun…

NIHAT-GENC-130 küsur yıl sonra çarpıcı bir roman yazdınız ve ortalığı birbirine kattınız. Siz, ‘İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı’da ne anlatmak istediniz?

– “Nasıl oldu da sade Müslümanlık, yıkıcı bir ideolojiye dönüştü?” Hepimizi düşündüren bu soruya cevap aradım. Son 20 yılda bu ülkede yaÅŸanan acıları, büyük dönüşümleri, namussuzlukları, haysiyetsizlikleri, merhametsizlikleri, saf ve temiz Müslümanların nasıl gaddarlaÅŸtıklarını yazdım. Kısacası İslami ideolojiyle hesaplaÅŸtım. Roman, iÅŸte bu felsefi hesaplaÅŸmanın ürünü…

Yarattığınız kahramanlar arasında bire bir tanıdığınız insanlar var mı?

– Olmaz mı? Yıllarca iç içe yaÅŸadık. O hakikati arayan yoksullar, sonradan nasıl doyumsuzca lüks peÅŸinde koÅŸmaya baÅŸladılar, nasıl kalleÅŸlikler yaptılar anlatamam. Dönüşümleri kaldırılacak gibi deÄŸildi. Kusmam lazımdı. Bunu da estetik bir ÅŸekilde yapmaya çalıştım, roman yazdım.

Sadece hakikati arayan yoksullar mıydı çevrenizdekiler?

– Hayır. Bu insanların bazıları, kamuoyunun yakından tanıdığı yazarlar, televizyon yöneticileri. Sinsilikleri insan fıtratının alamayacağı ölçüdeydi. Onları anlatarak, İslamcılık adı verilen ideolojinin ucundan fotoÄŸrafını çektim. Ben İslamcılığı, çağın en büyük infilakı olarak görüyorum. Merhamet duygularımızı, siyasi duygularımızı infilak ettiren çok sert bir ÅŸey…

Peki sizin gibi insan sarrafı olmuş birini şaşırtmadı mı bu dönüşüm? 

– Åžaşırtmak ne kelime! Åžoka soktu. Kendimi, romanda kafayı yiyen Erol karakteri gibi hissettiÄŸim çok oldu. Ben  okuduÄŸum romanlardan, izlediÄŸim filmlerden insan denilen varlığın ne kadar kahpe olabileceÄŸini bildiÄŸimi sanırdım. Yanılmışım. İslamcı siyasetçilerin, yazarların asla tahmin edemeyeceÄŸimiz kadar azgın, merhametsiz ve bencil olabileceklerini gördüm. Bu yüzden, benim kitabımda anlattıklarım bir insanlık çığlığı aslında. Bugüne kadar insanlık en fazla iki kafalı canavar görmüştür. İslamcılıkla birlikte 4-5 kafalı yeni canavarlarla karşı karşıyayız. Sade Müslümanlar, sonunda psikopata baÄŸladılar…

NIHAT-GENC-8

Bir başka ortaçağ!

İyi de neden?

– İslami ideolojinin getirdiÄŸi bir ÅŸey bu. İdeoloji, yapay bir dünya, yapay bir fikri düzen. Beynin ve insan duygularının kabul etmediÄŸi, vücuda dışarıdan  giydirilen bir gömlek. Ve bu gömlek, onu giymeye çalışanları yavaÅŸ yavaÅŸ baÅŸka bir yaratığa dönüştürdü. O saf temiz Müslümanların ÅŸefkati, insanlık duygusu ortadan kalktı. Ama tüm bunlar çok yavaÅŸ geliÅŸti, baÅŸta onlar da bu kadar merhametsiz olabileceklerini bilmiyorlardı. Kurt adam, bir gecede kurt adam olmadı yani. 20 yıl gibi uzun bir sürede yavaÅŸ yavaÅŸ oldu. O yüzden de, kendi gaddarlıklarının, merhametsizliklerinin farkına varamadılar. Oysa Müslümanlık anne ve babamızın da içinde yaÅŸadığı bir ÅŸeydi. Ama son 20 yılda insanlık felaketi haline getirilen bir ideoloji oldu. BaÅŸka bir ortaçaÄŸ.

Bu manevi yolculuğun rotası nerede, nasıl şaştı? 

– Pek çok ÅŸey söylenebilir ama rotanın ÅŸaÅŸtığı yerlerden  biri, liderlerine aşırı baÄŸlılık. “Liderlerimizi eleÅŸtirirsek bugün tüm kazanımlarımız, rantlarımız elimizden gider!” korkusu…

“Dünya güzeli, sade sakin Müslümanlar, insanın iç organlarını yırtarak söken sadist doktorlara dönüştü” diyorsunuz. Tanım sarsıcı ama hiç mi haksız yanı yok? 

– Bakın, ben Ergenekon ve Balyoz sürecini izledim, o mahkemelere gittim. Åžuna çok eminim: O hâkimler, bu hukuksuzluÄŸu bile bile yapıyorlardı. Yaptıklarının hukuksuzluk olduÄŸunu en iyi onlar biliyordu. Her ÅŸeyi kasıtlı yaptılar. İnsanların iç organlarını sadistçe söktüler.

Neden sizce?

– Çünkü içlerinde 200 yılın yenilmiÅŸliÄŸi, dışlanmışlığı ve ezilmiÅŸliÄŸi var. Budur sebep.

NIHAT-GENC-2

Potansiyel IŞİD

“Tarih patladı. Din dağıldı. Her bir İslamcı canlı bombaya dönüştü!” derken, bıldırcın kellesi koparır gibi insan kellesi kesen IŞİD’i mi kastediyorsunuz?

– IŞİD bugün dünya için, nükleer felaket gibi büyük bir ÅŸey. Ama ben sadece IŞİD’den söz etmiyorum. Bazı sıradan İslamcıların da dünyaya bakışında bir IŞİD var. Yani kendi ideolojisi dışındakileri bertaraf etmek, yok etmek. Belli bir zamana kadar “İnancımızı yaÅŸamak istiyoruz” diyenler, birdenbire, “Ancak yok ederek bunlardan kurtulabiliriz!” demeye baÅŸladılar. “Artık baÅŸkalarını istemiyoruz, herkesi inancımızla yargılayacağız” diyorlar. Bu, IŞİD deÄŸildir de nedir? Bir kere inançları nakil. Åžeriattan gelen nakil bir inanç bu. Potansiyel IŞİD anlayacağın.

Bazen kendinizi kaptırıp, insanlara o kadar derinlemesine saldırıyorsunuz ki, sonradan “Bu kadarını hak ettiler mi?” diye düşünüyor musunuz?

– Evet, düşünüyorum. Bir-iki kere kendimi haksız bulduÄŸum da oldu.

Duramıyor musunuz? Kendinizi kontrol edemiyor musunuz? Yoksa gerek mi duymuyorsunuz? 

– Ben bu konuda ‘hasta’ olarak kabul ediyorum kendimi. Benimki tedavi edilemez bir hastalık, içimde tutamıyorum hiçbir ÅŸeyi, tutulmasına da karşıyım. Söylemek zorundayım ama “Bunu basit söylemeyeyim!” diyorum. Hakaret edeceksem bile edebi ÅŸekilde etmek istiyorum. Küfrümün bile orijinal olması için uÄŸraşıyorum. Aslında amacım düşmanlık deÄŸil, o yüzden asla iki kez saldırı yapmam mesela.

Küfretmenin, insanı iyileÅŸtirici ve özgürleÅŸtirici yanından söz ediyorsunuz…

– Evet, çünkü bir reflekstir. Samimidir. İnsanın ilk aklına gelen ÅŸey, beyninin, aÄŸzının ucundaki ÅŸeydir. Küfür derken, “Millete sövün!” demiyorum, “HoÅŸunuza gitmeyen, sevmediÄŸiniz bir ÅŸeye tepki gösterin!” demek istiyorum. “Sineye çekmeyin. Sesinizi yükseltin, itiraz edin, kendinizi ifade edin!” DoÄŸamızın reddettiÄŸi bazı ÅŸeyler var, ÅŸimdilerde kabulleniyoruz. Oysa tepki vermeliyiz! Bizler eskiden tabiatın içindeydik, doÄŸamıza uymayan ÅŸeylerde birbirimize saldırıyorduk. Sonra kültür, dil ve uygarlık geldi. Bunu dilin içinde söylemeye çalıştık. Ama ben dilin bu kadar hipnotize edici ve uyuÅŸturucu hale getirilmesinden rahatsızım. Kurtsan, kurt özelliÄŸini göstereceksin  bu dili kullanarak…

NIHAT-GENC-6

DelirdiÄŸim zamanlar

Hangisi sizsiniz? Biri, herkese lafa geçiren, hakaret eden, bağıran, çağıran, kavgacı Nihat Genç… Öbürü, müthiÅŸ birikimli, isabetli sosyolojik, psikolojik tespitler yapabilen, insanlara çarpıcı hikâyeler anlatan edebiyatçı Nihat Genç…

– İkisi de benim. Yerine, saatine ve insanına göre hepsi oluyorum. Bir gün felsefi bir denemenin içindeyim. Ertesi gün tekme tokat bir kavganın içinde…

Ne zaman deliriyorsunuz?

– Cumhuriyet’e, insanlık deÄŸerlerine, kadın haklarına, yurttaÅŸlık haklarına tecavüz edildiÄŸi zaman. Bu kavramlar hakkında cahilce konuÅŸan insanlar gördüğümde çıldırıyorum.

Bir kontrol mekanizmanız yok mu?

– En güzel kontrol mekanizması kendi içindeki enerjiyi boÅŸaltmaktır. Bu enerjiyi biraz daha sakin ifadelerle, tasvirle boÅŸaltabilirsen ne âlâ… Ben 6 bin sayfalık metinlerimin 200 sayfasında dere tepe düz gitmiÅŸimdir. PiÅŸman da deÄŸilim. Elimin ağır olduÄŸunu da görsünler.

Eski ezilenler, yeni zalimler

Bu ülkenin eski ezilenleri, yeni zalimleri mi?

– Evet. 200 yıldır Batı karşısında kendini ezilmiÅŸ hissedenlerin o ezilmiÅŸliklerinin infilak etmesi.

İslamcılar sizin bu tespitlerinizi ciddiye alıyor mudur?

– Orası beni çok ilgilendirmiyor. Bu toplum içinden gelmiÅŸ biri olarak yazdıkları, söyledikleri izlenen, merak edilen biriyim. Bunu da kitaplarımın satışından ve sokakta karşılaÅŸtığım ilgiden anlıyorum.

“Bir kızla ele ele yürüyemiyorlar, kol kola giremiyorlar”, “Kızın eteÄŸi deÄŸdi diye aptesleri bozuluyor”… Bütün bunların birikmesi ve bastırılması mı onları yoldan çıkaran?

– Aynen öyle. Ben insanların kendi bedenlerine karşı gelemeyeceklerini düşünüyorum. İslamcılık, onları kendi bedenlerine karşı gelmeye abartılı zorladı. Bir kadın kendi güzelliÄŸini de engelleyemez mesela. Onun güzelliÄŸini örterek, saklayarak bu durumla baÅŸ edemezler. Biz doÄŸamıza karşı gelebilir miyiz? Ben çiÅŸ yapmayacağım, yemek yemeyeceÄŸim, seviÅŸmeyeceÄŸim diyebilir miyiz?  Bunlar sakat ÅŸeyler…

NIHAT-GENC-5

Bu kaosun demokrasiden başka çözümü yok

Şu geldiğimiz noktada, toplu cinnet mi geçiriyoruz?

– Åžu anda evet. Ama ÅŸunu da söylemek lazım, Türkiye çok güçlü bir ülke. Bu ülkeyi istediÄŸiniz kadar gerin, yine de bu ülkeyi birlik ve dirlik içinde tutacak bilinçli büyük kitleler var.

Sizce nereye gidecek bu delilik hali?

– 1 Kasım’da oy oranları hiç deÄŸiÅŸmemiÅŸse, bu deliliÄŸin ve cinnetin tamamlanmadığını göreceÄŸiz. Tamamlanana kadar devam. Ne zaman ki halk ikna olacak, “Artık bir felaketteyiz! Yanlış yoldayız“, o zaman bir ÅŸeyler deÄŸiÅŸecek, çünkü yaÅŸadığımız kaosun demokrasiden baÅŸka çözümü yok.

Bu seçimle ilgili nasıl bir öngörünüz var?

– Geçen seçimden farklı bir sonuç beklemiyorum. CHP’nin bir türlü iyi bir ortasaha kuramadığını düşünüyorum. Ama Türkiye’nin uzun vadede iyileÅŸeceÄŸine inanıyorum. Uzun vadede iÅŸin altından kalkacak ama kısa vadede büyük felaketlerle karşılaÅŸacağız.

Bizi yufka gibi açan insanlar!

Modern toplumlarda hiyerarÅŸi kurmadan örgütlenmenin en güzel yolu edebiyattır, sanat eseridir. Benim habitatım sadece edebiyat çevresi deÄŸil. Kahvede kâğıt oynadığım arkadaÅŸlarım da var. HiyerarÅŸi kurmadan arkadaşım onlarla ben. Ne onlar üstümde ne ben. Bir ressama hayranlığınızı ifade ediyorsunuz ama “Emrinizdeyim!” demiyorsunuz. Ya da “Size oy vereceÄŸim!” demiyorsunuz. Mimar Sinan hâlâ bizimle konuÅŸuyor. Nasıl? Eseriyle. Biz onu liderimiz ya da bizi kırbaçlayan, yön veren biri olarak görmüyoruz. Bizi yufka gibi açan bir insan olarak görüyoruz…

NIHAT-GENC-4

Nasıl sünnet olduğunu bile anlatamayan yüzlerce erkek yazar var

Ağız dolusu hakaret eden ve kalp kıran bir adam olarak anılmak, geceleri huzursuz uyumanıza sebep olmuyor mu?

– 100 tane söylemiÅŸsem, bir tanesinden piÅŸmanlık duymuÅŸumdur. Ondan da özür diledim. Mesela ÅŸu anda potansiyel küfredilmeyi bekleyen bir sürü insan var ama tam doldurmadılar küplerini, bekliyorum. Zamanı gelince onları bulurum. Balgam kavanozu taşınca…

Maksadınız ne? Kavga, barışmanın idmanı mı?

– Yok hayır, tepkimin samimi bir ifadesi…

“Üstüne pislik sıçrasa estaÄŸfurullah mı dersiniz, ha….tir mi?

– Evet, refleksle küfredersin. Bu da iyi bir ÅŸeydir. Åžunu unutmamak lazım: İtirafla, öfkeyle, küfürle yaptığın ÅŸey aslında kendini göstermektir. Bir insan kendini göstermekten çekinmeyecek. Bir edebiyatçı asla. Ben plastik küfür sallayamam kimseye. Tanımadığım birine de küfür savuramam. Onun benim midemi kaldırmış, bana sarkıntılık yapmış, fikirlerime tecavüz etmiÅŸ olması lazım. Ben tecavüz edilmediÄŸim yerde, kimseye laf sokmam. Edebiyatın çıkışı deÅŸifrasyondur, itiraftır. O yüzden ben korunaklı yazarları sevmem. Edebiyatta insanlar içindeki sapkınlıkları, sapıklıkları, olur olmaz her ÅŸeyi anlatarak edebiyatı icra etmiÅŸlerdir. İtiraf etmekten çekinmeyelim: “Bakın, bu bizde de oluyor. Biz de güzel bir kıza sarkabiliyoruz ya da sapkın ÅŸeyler hissedebiliyoruz!” Birtakım insanlar kendilerini aÅŸmak için iddialıdırlar. Ben de öyleyim. O yüzden edebiyat yapıyorum. Ben senin aÅŸkından daha büyük bir aÅŸk yaÅŸadığım iddiasıyla aÅŸk yazıyorum. Ya da senden daha büyük bir öfke sahibi olduÄŸumu söylediÄŸim için yazıyorum.

Bunu ne için yapıyorsunuz?

– Burada bağırsaklarımı gösteriyorum size. İçimdeki pisliÄŸi gösteriyorum. Ancak böyle insanı tanıyabiliriz. Ama ülkemiz, 30 yıldır korunaklı yazarların hegemonyasında. Bu insanlar kendilerini koruyorlar. Nasıl sünnet olduÄŸunu bile anlatamayan yüzlerce erkek yazar var. Ya da ilk aÅŸk deneyimini, romantik 13 yaşında kızlar gibi anlatanlar. Sende daha baÅŸka bir ÅŸeyler var, onları söylesene, niye gizliyorsun? Benim içimde insana dair çok tuhaf alt edilmeyecek ÅŸeyler var. O yüzden ben yazıyorum. Kendi insanlığımda baÅŸkalarını deÅŸifre ediyorum. Bu gücü bana veren de Dostoyevski’dir, Freud’dur. Dünyanın büyük yazarlarıdır. Hepimiz insanı tanımak zorundayız. Bütün bu intihar bombasından, Tayyip ErdoÄŸan’ın ruh haline kadar her ÅŸeyi anlamanın yolu önce kendi içimizdeki pislikleri, kimyayı anlamamızdır.

NIHAT-GENC-7

ErdoÄŸan’ın ruh hali

Bir romancı olarak ErdoÄŸan’ın ruh halini nasıl tahlil edersiniz? 

– Ben her ÅŸeye raÄŸmen hâlâ içlerinde en saÄŸlıklısının Tayyip ErdoÄŸan olduÄŸunu düşünüyorum. Ortaokulda imam hatipte öğrendiÄŸi İslamcı ideolojiyle, Mehmet Akif’ten, Necip Fazıl’dan öğrendikleriyle bir dünya kurmak istiyor. Ne var ki malzemesi yeterli deÄŸil. Yani Mehmet Akif’in sözleri ve güzel laflarıyla bir hukuk toplumu inÅŸa edilemez. YurttaÅŸlık düzeni inÅŸa edilemez. Bütün terslik bundan kaynaklanıyor. Hamasi malzemeyle, büyük imparatorluk kurmaya çalışıyorsun, haliyle travmatik boÅŸluklar oluyor ve çatışmalar çıkıyor.

Onu bir roman kahramanı olarak yazsaydınız psikolojisini nasıl tanımlardınız?

– Åžimdi iki türlü çıkarsın siyasi merdivenden. Bir, kanunlara hesap vere vere. Danıştaya, denetlemeye Sayıştay’a, hukuka. O zaman çıktığın gibi de çok rahat aÅŸağı inebilirsin. Ama merdivenleri çıkarken, hukuka hesap vermeden çıkıyorsan artık inemezsin. Artık o Abdülhamit’in ÅŸehzadelerini koyduÄŸu karanlık kafeste, saç saça, baÅŸ baÅŸa, dilleri bozula bozula, Türkiye’nin diplomatik iliÅŸkilerini boza boza ilerlemekten ve iÅŸleri karıştırmaktan baÅŸka ÅŸansları yok. Hesap verebilen insanlar olsaydılar, yavaÅŸ yavaÅŸ aÅŸağı inebilirlerdi.

 

FotoÄŸraflar: Emre YunusoÄŸlu

Yorum Bırak

2 × 4 =