Farah Zeynep Abdullah, Masumlar’dan sonra ilk kez konuştu


Farah Zeynep Abdullah çok sevdiğim bir oyuncu. İnanılmaz yetenekli buluyorum. Doğallığını seviyorum. Enerjisini seviyorum. Neredeyse, rol yapmıyor gibi duruyor. Rolün içine giriyor. Kimi canlandırıyorsa, o olabiliyor. Son bir yıldır bizim için Masumlar’ın İnci’si o. Zaten bu yüzden kıyamet koptu ya, niye öldü o kazada diye… Ölmesin!!! Bu, bir rüya olsun… Geri gelsin!!! Türk milleti olarak bu duygusallığımız da, akıl alır gibi değil tabii…

Defalarca yazdım, Masumlar Apartmanı favori dizimdi. Pandemiyi biraz da, o dizi benim için katlanılır hale getirdi. Bütün oyuncular, bütün ekip, emeği geçen herkes, bence “şiir” gibi bir iş çıkardı. Tebrik ediyorum. Biliyorsunuz, sezon finali Haziran’ın ortasında yayınlandı. Dizi, final yapınca ve İnci, sizlere ömür olunca, ben birkaç ay önce de röportaj yaptığım Farah’ın tekrar peşine düştüm. Ama Farah, o arada, beklenmedik sağlık sorunları yaşadı, iki köpeğini ayırmak isterken hastanelik oldu. Sohbeti gecikmeli gerçekleştirebildik. Kısmet bugüneymiş yani. Farah’ın diziden ayrılmasıyla ilgili merak ettiğim bütün soruları sordum.

Tabii ki uzuuun bir röportaj, gün boyu devam edecek. Ben neyi kısa yazabildim ki:))) Post üstüne post gelecek, ama siz bana alıştınız. Hadi başlayalım…

KARİYERİMLE İLGİLİ BİR KARAR OLABİLİR, SENARYOSAL BİR KARAR DA OLABİLİR

O nasıl bir finaldi öyle… Nasıl muhteşem bir oyunculuktu… Hepinizin oyunculuğu şahaneydi… Çok çok tebrik ederim… Biz ailecek koptuk… Ağla, ağla… İçimiz dışımıza çıktı… Mahvolduk, dağıldık… Saatlerce kendimize gelemedik…
-Ya çok teşekkürler! Böyle söyleyince garip oluyor ama ağlamanıza ve üzülmenize çok sevindim 🙂 Benim için de aşırı duygusal yoğunluğu olan bir dönemdi.

BU KADAR ABARTILMASI BİRAZ TUHAF DEĞİL Mİ? KORKUNÇ MÜSİLAJ SORUNUMUZ BİLE BU KADAR KONUŞULMADI!

Damardan giriyorum meseleye. Masumlar’dan niye ayrılıyorsun ya!!! Niye öldü bizim biricik İnci’miz…
– Aslında, bir karakterin hikayede sonunun gelmesinin neden bu kadar büyütüldüğünü anlayabilmiş değilim! Benim kariyerimle ilgili bir karar olabilir, senaryosal bir karar olabilir… Bu konuda üzerime gelinmesini hayretler içinde takip ettim. Çok daha ciddi dertlerimiz varken, bu meselenin bu kadar abartılması biraz tuhaf değil mi? Korkunç müsilaj sorunumuz bu kadar konuşulmadı!

ÜZÜLDÜK VEYA KIZDIK DEMEK TAMAM DA “ALLAH BELANI VERSİN! MAHVETTİN DİZİYİ!” YORUMLARI ÇOK FENA

O zaman bize anlat…
-Bölüm başına 2,5 saat olan, 37 bölümlük bir sezondan bahsediyoruz. Teknik olarak çok bilinen, dünyaca ünlü bir dizi süresiyle kıyaslarsak, 8 sene sürmüş Game of Thrones’un toplam süresinden, 20 saat daha fazla süren bir dizi çektik! Oturup hiç aralıksız bir şekilde Masumlar Apartmanı’nın 1 sezonunu izlemek isteyen birinin, neredeyse 3 gün 20 saatini televizyon başında geçirmesi gerekiyor! Düşün, Games of Thrones’un toplam 8 sezonu, 3 gün 16 dakika sürüyor. Bütün ekip de, bunu kabul ederek bir televizyon dizisinde çalışmaya başladık, ona göre plan yaptık. Böyle düşününce, İnci’nin hikayesi açısından da, gayet uzun bir zamanımız vardı ve bence tamamlandı. Ben de elimden geleni yaptım. Beddua falan içeren yorumlar okudum. Neymiş? Diziden ayrılıyormuşum! Ayıp geliyor ya bu bana! Fikrini beyan etmek, “Ya aşk olsun neden ayrıldın? Üzüldük” veya “Kızdık” demek tamam da; hayatı, seyircinin elinde olan bir robotmuşum gibi, “Allah belanı versin! Mahvettin diziyi!” yorumları çok fena… Sonuçta isteyerek içinde olduğum, severek oynadığım bir proje oldu benim için.

Haklısın. Ama galiba İnci’nin ölmesini bünye kaldıramadı! Biz, yokluğuna alışamadık… Sen, nasıl kıydın İnci’ye?
-“Kıymak” gibi bir durum söz konusu değil. İnci için, yol orada bitmişti. Dizideki her karakter, başka insanlara hitap etti. İnci’de kendini bulanlar için bence güzel dersler vardı. Başkaları için kendinden bu kadar ödün vermek, hayatını başkalarının kurallarına göre yaşamak çok zor bir şey. Başkalarına faydalı olmak için ilk önce, bizim iyi hissetmemiz lazım. İnci tamamen kurallara uydu: Han’ın hayatına adapte olup, yer yer kendi ailesinden de fazla, onun ailesi için emek verdi. Kendini unuttu. Dolayısıyla, öylesine bir girdapta, sağlıklı düşünmeyi de bir noktada yitirdi. Hamilelik kararı için çok temkinli davrandıktan sonra, yanlışlıkla hamile kalmış olduğunu öğrendiği gün, Han’ın da yanına gelmesiyle, kendini dışarı attı. Çocukluğunda, annesiyle olan diyaloğunu hatırlayıp, dönmeye karar verdiğinde ise bir anlık dalgınlık hayatına mal oldu.

Benim gibi fanatik bir ‘İnci’ciyi rahatlat… İkna et… Diziden ayrılmak istemenin gerçek sebebini anlat…
-Çok teşekkürler fanatik bir İncici olduğunuz için 🙂 Fakat valla, kimseyi ikna edemem veya rahatlatamam! Benim ilk başta çok heyecanlandığım hikayede, aslında İnci, kitaptaki psikiyatrist gibi konumlandırılmıştı. Dizinin finalinde de Safiye’yi evden çıkartacak olan İnci’ydi. Fakat tabii ki dizi süreleri, hikayelerin açılımı derken, yolda, bazı şeyler değişmek durumunda kaldı. İyileşsin istediğimiz karakterler, kendi aşk hikayelerinde iyileşme yoluna girdiler. İlk bölümde asla apartmandan dışarı adım atamayan Safiye, Naci için tren istasyonuna bile gitti. Hatta, sezon finalinde, eldivensiz dışarı çıkacak kadar duvarlarını yıktı. İnci, kendini Han’a adamış, yaralarının başkalarının yarasını iyileştirmekle düzeleceğini umut eden, sabırla bunun için uğraşan bir kız haline geldi. İnci’nin finali, benim ilk heyecanlandığımdan farklı, hüzünlü ama bence güzel oldu.

2. sezonda İnci’nin aktif bir katkısı olamayacaktı, bunu mu söylemek istiyorsun…
-Bence öyle. Zaten söylediğim gibi fazlaca süremiz vardı ve İnci’nin yolculuğunu tadında bıraktığımızı düşünüyorum.

Zor bir roldü. Ama şahane bir şekilde altından kalkıyordun. Bence olağanüstü bir performans sergiliyordun. Bu rol seni, -bizim bilmediğimiz kadar- hırpaladığı için mi ayrılmak istedin? Ruh halin mi bozuldu? Yoruldun mu? Nedir?
-Tabii ki hepimiz yorulduk. Ama yorgunluğumun İnci’nin finalinde o kadar büyük bir etkisi yok. Bir rolde, çok uzun süre, sürekli aynı yerde kalmak istemediğimi de yıllardır biliyorum artık. Dediğim gibi genel hikayede, İnci’nin kısmı tamamlanmıştı bence.

Peki bu kararı almak kolay mı oldu, zor mu?
-Başlamadan önce, zaten bir sezon oynayabileceğim konusu konuşulmuştu. Emrivaki bir durum veya şoke edici bir gelişme olmadı kimse için.

Yine de, “İnsanlar bu ikiliyi çok sevdi, ayrılamam!” demedin mi? Hiç gelgitler yaşamadın mı?
-Gerçekten çok kötü oldum. Özellikle finaldeki hayal sahnesinde. Sette son günümdü ve “Kayıt” dendiği anda, o tatlı hayal sahnesinde, tam ters bir duygu durumunda, ağlamaya başladım. Kendime gelmemi bekledik hatta 🙂 Ekibimizi gerçekten çok seviyorum. Aşırı eğlenebildiğim de bir ekip oldu. Birkan zaten bir bakışla anlaşabildiğim bir insan… Masumlar Apartmanı’nın son projemiz olmayacağından eminim. İnsanların ne düşündüğü elbet önemli, fakat aynı zamanda mesleğimin en tehlikeli yanlarından biri de bu. Hiçbir zaman insanları yok saymadım. Fakat onlara göre de hareket etmedim. Mantık ve duyguların birleştiği yer, benim tüm kararlarımın çıkış noktası oldu. Dolayısıyla gelgitler yaşamadım, içimden gelen hissin mantık sağlamasını da yaparak hareket ettim.

Dizi bu kadar sevilirken, Han ve İnci ikilisine insanlar ayılıp bayılırken, sana mutlaka, “Ayrılma!” diyenler olmuştur. Onlara nasıl direndin?
-Ortada direneceğim bir şey yoktu. Herkes fikrini söylemekte özgür. Fakat en nihayetinde, bu benim hayatım, benim kariyerim ve benim tercihlerim. Masumlar Apartmanı yayınlandığı sürece hep bir parçası gibi hissedeceğim, “Bizim dizimiz” diye bakacağım zaten. Aidiyet duygum var hala.

Annen ne dedi? Anneannen ne dedi?
-‘’Tamam kızım, hayırlısı olsun!’’ dediler.

Sen, gerçekten birilerini dinler misin? Yoksa kafanın dikine mi gidersin?
-Bazen verilen fikirleri dinlemiyor görünsem bile, hemen silip atmam, önce kafamda mutlaka döndürüp, sindirmeye çalışırım. Ama içimden geleni yapamazsam, kilitlenir kalırım. Net bir cevabım olamıyor bu soruya. Bazen başkaları benim hiç düşünmediğim bir şey söyleyip, bana yeni bir pencere açarlar ama körü körüne birilerini dinlerim diyemem. Hayatımda fikirlerine değer verdiğim insanlar zaten bunu bilip bana çok yerinde sorular sorarak, benim kendimi anlamamı, ne istediğimi bulmamı sağlarlar.

ROL ARKADAŞLARI FARAH’IN DİZİDEN AYRILMASINA NE DEDİ?

Rol arkadaşların ne dedi? Ezgi? Merve?
-“İyi ki çalıştık!” dedik karşılıklı. Birkan zaten beni çok iyi tanıdığı yerden, “Sen nasıl mutlu olacaksan, öyle olsun isterim” dedi.

Peki böylesine zor ve kapsamlı bir rol, seni nasıl bir ruh haline sürükledi? Son 8 ay nasıl geçti?
-Rolün zoru veya kolayı olduğunu düşünmüyorum. Zor olan; ne olursa olsun o hayat verdiğimiz karakterin gerçekten kanlı canlı bir insan olduğuna inandırmak. Bu kadar yoğun tempoda, hep en iyisi olsun diye çabalamak, tabii ki genel olarak herkes için yorucu. İlk baştaki düzen oturtma kısmından sonra, çok rahat bir şekilde çalıştık.

“Acaba profesyonel sebepler mi ayrılmasına sebep oldu” diye düşünenler de oldu. O yüzen soruyorum: İstediğin şartları mı yerine getirmediler?
-Asla! En rahat hissettiğim setlerden biriydi. Genel olarak, sette bir mutluluk vardı. Gerçekten çok fazla gülünen, bir o kadar da disiplinli bir set ortamıydı. Saç-makyaj ekibimiz zaten “Bi Küçük Eylül Meselesi”nden beri iletişimde olduğumuz, çok sevdiğim arkadaşlarım. Yönetmenlerimiz, reji ekibimiz çok anlayışlı, ne istediğini bilen, açık görüşlü, gerçekten harika insanlar. Hatta 2. yönetmenimiz Çiğdem’le yaptığımız geyikleri anlatamam. Hayatta en çok güldüğüm insanlardan biridir kendisi, hala konuşuyoruz. Yapım ekibi zaten arı gibi çalıştı, bir o kadar da tatlı insanlardı. TRT, bütün pozitif enerjisi ve diziye olan inancıyla yanımızdaydı. Oyuncu ekibini söylemiyorum bile, gerçekten hayal gibi bir kadroydu!

Ama İnci’ye de yazık ya! Bak hala söyleniyorum:))))) Bu kadar iyi canlandırmasaydın onu, biz de bu kadar sevmeseydik onu… Bir rüya olabilir mi o kaza… Var mı seni tekrar Eylül’de görme ihtimalimiz???? Varsa ümit, söyle…
-Ya :)))) Çok tatlısınız, çok teşekkürler… Hakikaten bu kadar konuşmadan sonra, tak diye yeni sezonda İnci’nin ölümü bir rüyaymış vesaire olsa, biraz seyirciyle dalga geçmek gibi olmaz mı? Bunları söyleyip sonra Eylül’de karşınıza çıkmaya yüzüm olmaz gibi sanki, bilemedim…

Pek çok yorum yaptı insanlar. Akıl almayacak kadar çok yorum… Okurken neler hissettin?
-Beni çok mutlu eden yorumlar okudum. Fakat şoklar geçirdiğim yorumlar da oldu. Çok kötü şeyler de söylendi. İnsanların bunun bir meslek olduğunu hala idrak edememelerini ve mesleki kararlara hiç saygı göstermediklerini görünce, açıkçası üzüldüm. Barbie ve Ken değiliz biz. Bazıları oyunculuğun öyle bir şey olduğunu düşünüyor. Bu mesleği 11 senedir icra eden biri olarak, seviyesizce hakaretlerle, mesleki kararlarıma saygısızlık yapılmasına hala anlam veremiyorum.

Boş ver o şuursuz ve hadsiz yorumları. Peki insanların İnci’yi kendilerine bu kadar yakın hissetmelerine, bu kadar sevmelerine ne diyorsun? “Vay be, ben gerçekten iyi bir oyuncuymuşum!” diyor musun?
-Hayır. Bu tip şeyler, daha çok hikayeyle ilintili. Elbette, benim de katkım vardır ama ciddi bir takım çalışmasından bahsediyoruz. İnci, o hikayedeki “iyileştirici” güç olarak konumlandırılmıştı. Ben de hayatımda bir İnci isterdim, herkes ister. İnsanların, iyileşmeye olan inancını arttıran bir karakter olduğu için sevilmesi normal. Özellikle erkekleri iyileştirmek üzerine hayatlar yaşayan kadınlarla ilgili güzel bir örnek. Bence yer yer çok güzel dersler verdi İnci. Şu an bunu okuyan, kendini İnci gibi hisseden birileri varsa, onlara; “Bir durun ve herkesten, her şeyden uzakta kendinize bir alan yaratın, kendinizi dinlemeye gayret gösterin!” demek isterim.

Sen, içindeki İnci’den nasıl ayrılabildin?
-Vedalar her zaman çok zor oluyor. Zaten vedalaşınca da bitmiyor. Ama benim İnci’den ayrılmak gibi bir çabam da yok. Han, İnci’yi saklayamadı ama ben her zaman saklayacağım.

FARAH ZEYNEP ABDULLAH RÖPORTAJININ İKİNCİ BÖLÜMÜ 👇👇

Yorum Bırak

eight + one =