Dizileri yarım bırakan oyuncu suçlamalarını reddediyorum

Farah Zeynep Abdullah röportajı tam gaz devam ediyooo💫💫

Ben sana medyada yazılıp çizilen her şeyi sorayım. Güya ilk dizin, “Öyle Geçer Bir Zaman Ki”de de tam yıldızın parladığında, dizi heyecanla izlenirken, ayrılmışsın. Daha doğrusu, dizinin tutup tutmayacağını bilmeden, belli bir süre sonra İngiltere’ye okulunu bitirmek için gideceğini söylemişsin. Öyle de yapmışın… Bir takım başka dizilerde de benzer şeyler olmuş. Şimdi Masumlar’da da dizi bitmeden ayrılınca, seyircinin bir kısmı, “Sen daha önce de aynısı yaptın!” diyor. Sen ne diyorsun? Bu, senin hayatında tekrarlanan bir motifi mi? Yarım mı bırakırsın bazı şeyleri?
-Yarım bırakmanın asla doğru bir tabir olduğunu düşünmüyorum! Bu, bana haksızlık. Madem açıldı bu konu o zaman işin gerçeğini anlatayım: “Öyle Bir Geçer Zaman Ki”de iki sezon oynadım. Aylin’in hikayesi, tam olarak, gerektiği yerde bitti. “Kurt Seyit ve Şura”da 20 bölüm oynadım, zaten dizi 21. bölümde final yaptı. Filmleri saymıyorum bile. “Muhteşem Yüzyıl Kösem”, başlayan ve biten hikayeler üzerine kuruluydu. “Gülizar” da ise, hepimizin de ortak kararıyla, 10. bölümde final yaptık. Hesap veriyormuşum gibi durmak istemem ama gerçek bu. Ayrıca tutun ki, o denilen gibi, ‘yarım bırakmışım’, yine de, çalıştığım insanlar dışında, bu tam olarak kimi ilgilendirir? İnsanların iç dünyasını bilemeyiz, dışarıdan yargılamak dünyanın en kolay şeyi. Hatta bazı insanların yer yer bundan fazlaca keyif aldıklarını da görebiliyorum. Hayat bu… Kimseye söylemediğiniz bir sorun olabilir. Başka şeylerin hayalini kurmuş veya peşinden gitmek istemiş de olabiliriz. Bir oyuncu olarak, o karaktere daha fazla bir şey veremediğinizi hissettiğinizde, gitmek de çok doğal bir seçenektir. Ben bir anda bölümün yarısında, “tak” diye diziden ayrılmaya çalışsaydım, belki o zaman gerçekten yarım bırakmış olur, neden yarım bıraktığımı da açıklardım ama şu an koca bir sezon, çok güzel bir projenin parçası oldum.

“Böyle disiplinsiz sanatçı mı olur?’’ ‘’Yine bir diziyi yarım bıraktı, seyirciyi yine hiçe saydı!’’ gibi postlar yazanlar da oldu… Sinirlendin mi?
-Yoo, fikirler tabii ki söylensin ama beddualar, küfürler, hakaretler olmasın ya! Kızdığım şey, vücudum, özel hayatım yetmezmiş gibi, artık hayati kararlarıma bile korkunç yorumlar yapabilme haddini insanların kendilerinde görmeleri… Sürekli bir gaz var ortamda, hem seyrediyorlar, hem de durmadan aşağılamak istiyorlar. Bunun eskiden beri, magazinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Magazin vasıtasıyla sanatçılar; seyircilere, dinleyicilere o kadar “Biz; sizsiz bir hiçiz!’ dediler ki, insanlarda da, “Ne desek hakkımızdır!” algısı oluştu. “Biz” ve “siz” diye bir ayrım yaratıldı… Artık bir zorbalık oldu bu “Biz olmazsak, siz olmazsınız” aşağılaması… Biz kimiz? Uzaylı mıyız? Bir değil miyiz en nihayetinde? Hepimiz çalışıp, çabalayıp gitmek istediğimiz yolda ilerlemeye çalışıyoruz. Sadece göz önünde bir meslek sahibi olunduğu için sürekli bir linçlenme ile karşı karşıya kalınıyor. “Biri olmazsa, diğeri olmaz” kadar konuşmaya bile değmeyen bir konu görmedim. Sevmiyorsanız sevmezsiniz, izlemezsiniz, dinlemezsiniz. Bu bir hesaplaşma veya hatır-gönül meselesi değil. Eski magazinde yaratılan bu zorbalık, şimdi sosyal medyada vites arttırmış şekilde devam ediyor. Sanatçılar artık, seyircinin de ötesinde, genel bir “takipçi” baskısıyla yaşıyor. Öyle olmasa, bu kadar abartılan fotoşoplar, normal haliyle alakasız fotoğraflar olmazdı etrafta. Bize empoze edilen “mükemmel” arayışı, insanın kendine has güzelliklerini de zedeliyor… Üzücü. Çünkü gün geçtikçe kendimizden uzaklaşıyoruz, kayboluyoruz gibi hissettiriyor bu bana.

Bir de, “Bu diziye başrol diye girdi, yan role kayınca bırakmak istedi’’ diyenler var. Bence tamamen saçmalık. Çünkü hepiniz başroldünüz… Yine de bu tür suçlamalara ne diyorsun?
-Ben kariyerimin başından beri, bir hikayenin içinde olmakla ilgilendim. Bütün projelerimi de ona göre seçtim. Dizi dediğiniz şey, uzun bir yolculuk, yer yer farklı karakterlerin hikayelerinin ön plana çıkması çok gerekli. Bizim dizide de, bu hikaye dağılımı bence çok güzel oldu.

Tabii seni destekleyip, “Bize yaşattığın tüm o duygusal anlar için teşekkürü borç bilirim’’ diyenler var. Onlara ne demek istersin?
-İnci’nin bu yolcuğunda ona eşlik eden herkese gönülden teşekkür ederim. Bir hikaye; sadece oyuncular ve çekenlerle yaşamaz, onu izleyenlerle beraber yaşanınca var olur.

Senden sonra Fahriye (Evcen) mi geliyor gerçekten?
-Hiçbir fikrim yok. Eminim ki önümüzdeki yıl heyecanlı, güzel bir sezon bizleri bekliyor olacak.

SANMIYORUM Kİ HİKAYEDE İNCİ’NİN YERİNE BİRİNİ KOYMAYA ÇALIŞACAKLAR

Nasıl karşılar sence seyirci yeni birini? Alışır mıyız? “İnci’den sonra kimseyi kabul edemeyiz” diyen bir kitle de var…
-Sanmıyorum ki hikayede İnci’nin yerine birini koymaya çalışacaklar… Elbet hikayeye başka karakterler dahil olacaktır, o da İnci’den tamamen bağımsız olacaktır.

İnci, annesinin; Han, babasının kaderini yaşadı… Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’nun ‘’Kader Motifi’’ tezine ne diyorsun? Ailelerimizin kaderini mi yaşıyoruz bizler?
-Ben sıkı bir Kırmızı Oda izleyicisiyim. Bunu, orada da çok fazla işliyorlar. Bir insanın ailesini tanıyınca, o insanı çok daha iyi tanıyor ve anlıyor gibi hissediyorum. Motif konusuna gelirsek, kimisinde geçerli, kimisinde ise tersi olabilir. Şahsen genelleme yapamam.

KENDİ ADIMA YAPMAK İSTEDİĞİM PROJELER VAR… MÜZİK ÇALIŞMALARIM DA DEVAM EDİYOR

Var mı yeni projeler? Yoksa biraz sakin kalıp, kafa mı dinleyeceksin?
-Var yeni projeler. Benim kendi adıma yapmak istediğim filmler var. Okuyamadığım senaryoları da okuyorum. Ayrıca müzikle ilgili çalışmalarım da devam ediyor.

Peki ye İngiltere? Bildiğim kadarıyla burada bir ev kurdun, heyecanla dekorasyonunu yapıyordun?
-Malum COVID yüzünden, plan yapmak maalesef çok zor. İngiltere’de hala çok ciddi bir seyahat kısıtlaması var. Benim de bir ayağım her zaman burada olduğu için güzel bir ev kurmak istedim. Sağ olsun iç mimarım/menajerim Çağla Su Bakdur çok güzel dekore etti, evimi çok seviyorum, çok huzurluyum.

Dekorasyonda ne seviyorsun? Ne ifade ediyor ev senin için?
-Sade, fonksiyonel ve konfor odaklı tasarımları seviyorum. Daha çok İskandinav tasarımları. Işık kullanımları, doğal malzemeler benim için çok önemli. Evde en çok sevdiğim ve en çok vakit geçirdiğim alan salon. Özellikle koltuk ve kitaplık benim için çok önemli. Hatta bütün hayatımı, o koltukta geçirebilirim 🙂 Bence Çağla’yla aynı çizgide olduğumuz için çok güzel bir sonuç çıktı.

DOĞUM GÜNÜM AĞUSTOS’TA YENİ YAŞIMA BARSELONA’DA GİRMEK İSTERİM

Önünde heyecan verici ne var?
-Henüz planlarımı planlama aşamasındayım 🙂 Şu an bana en fazla heyecan veren şey denize girmek diyebilirim.

Yazın nerede olacaksın?
-Yaz için özel bir planım yok, biraz kafam nereye eserse, orayı gitmeyi seviyorum. Doğum günüm, Ağustos’ta. Doğum günümü Barcelona’da geçirmek çok isterim, çok çok seviyorum.

ŞU AN TAM YAZLIKÇI MODUNDAYIM!

İdeal tatilin nasıl bir şey?
-İdeal bir tatil tanımım yok. Moduma göre değişiyor. Mesela şu an, tam yazlıkçı modundayım. Okey oynamak, güzel yemek yemek, dinlenmek, e-postalarımı düzenlemek, biraz kafa dinlemek iyi geliyor. Diğer taraftan da, “Sabah 7’de kalkmalı, tüm gün yürümeli, çılgınlar gibi müze gezmeli!” de en sevdiğim tatil türlerinden.

EFE’YLE ARKADAŞTIK, ŞİMDİ SEVGİLİYİZ GÜZEL YA, DEĞMESİN NAZAR 🙂

BEN HEP SÖYLÜYORDUM, HAYATIMDA BİR SEVGİLİM OLURSA, SAKLAMAM DİYE

Sevgilin var mı şu anda?
-Var. Hatta ben Instagram’da soru-cevap’ta söyleyene kadar, Efe’nin sevgilim olarak yazılmaması beni mutlu etti. Magazin, yanımda gördüğü her karşı cinsi, sevgilim yazmanın saçma olduğunu anladı artık galiba! Çünkü ben hep söylüyordum, hayatımda bir sevgilim olursa ben saklamam. Arkadaşlıktan sevgililiğe dönen bir ilişki oldu bizimki. Zaten çok severek takip ediyordum kendisini, en son geçen kış, BEGE’nin Harman şarkısının altyapısını dinleyince aşırı yükselip, ‘Artzvatzpapinmayci gönlümdesin’ diye bir tweet attım ve oradan bir dostluk oluştu. Birbirimizi tanımaya çokça zamanımız oldu. Şimdi de sevgiliyiz. Güzel ya, değmesin nazar 🙂

YANLIŞ ALGI BANA ASILAN ÇOK OLMUYOR

Sana asılan erkek çok oluyordur. Nasıl püskürtüyorsun onları?
-Herkes böyle düşünüyor ama bana asılan çok olmuyor! Sanırım öyle bir duvarım var. Bir de benim erkek olan çok arkadaşım var, çok cinsiyetsiz takılıyorum diyebilirim.

“FARAH NASIL BİRİ?” DİYE SORSANIZ BAKIN ARKADAŞLARIM NASIL CEVAP VERİRDİ?

Sen hem kolay-(tatlı, meraklı, muzip, iyi iletişim kurulabilen, komik, sıcak, samimi, yaratıcı, zeki, güzel vakit geçirilebilen, sevgi dolu)- hem de zor (çok irdeleyen, sorgulayan, derin, hep bir meselesi olan, hafif çatlak, arıza)- bir tip gibi duruyorsun. Yanılıyor muyum?
-Hahaha çok doğru. Arkadaş çevreme “Farah nasıl biri?” diye sorsanız, onlar da aşağı yukarı bu cevapları verirlerdi muhtemelen.

ERKEKLER BENDEN KORKUYORSA HAKLILAR 🙂

Erkekler senden korkuyor olabilir mi?
-Onu bilemem, ama eğer korkuyorlarsa da haklılar 🙂 Çok düz bir insan olabiliyorum. Biraz fazla net konuşmam falan, sadece erkekleri değil, genel olarak insanları biraz zorluyor olabilir.

BAŞPARMAĞIMI AVUCUMDA TUTARAK HASTANEYE GİTTİK

En son neye çok üzüldün?
-İki kocaman köpeğim kavga ederken aralarına girmeme… Normalde su sıkarım, nasıl akıl edemedim! Bıraksam birbirlerine zarar vermiyorlar ama ben telaş yaptım işte… Benim suçum, sonra da aralarında kaldım. O arbedede, başparmağım koptu sandım. Şoke oldum! Tek başımaydım. Telefonu aldım, Efe’yi aradım, Allah’tan yakındaydı, hemen geldi. Başparmağımı avucumda tutarak hastaneye gittik. Gözüm karardı sürekli, nasıl bayılmadım hayretler ediyorum. Efe beni lafa tuttu bayılmayayım diye, hastaneyi tarif ettirdi filan. Ciddi bir şok yaşamışım, günlerce kendime gelemedim. Acile gittiğimizde, 3 aydır İstanbul’da olmayan el cerrahı Prof. Dr. Aydın Yücetürk’ü aradılar, şansımıza 10 dakikada geldi. Aydın Hoca, İstanbul’da olduğu için şükrediyorum. Ameliyatım 1,5 saat sürdü.

Şimdi sağlığın nasıl?
-İyiyim, sadece başparmağım hala kırık. Bu hafta kemiği röntgenle kontrol edecekler. Yatağından koptuğu için tırnağımın akıbeti 2-3 aya belli olacakmış.

YA SEN ÇOK DOĞALMIŞSIN!

Sokağa çıktığında insanlar nasıl davranıyor?
-Genellikle çok tatlılar ve sıklıkla İnci’yi soruyorlar. “Neden ayrıldın?” tabii ki en çok duyduğum soru. Geçen trafikte bir adam peşimizden gelip camı açtı, biz yol falan soracak sandık, “Biz İnci’yi çok seviyorduk ya, ayrılmasaydın keşke!” Sonra teşekkür edip ilerledik, tatlı, komik bir andı. Seviyeli ve saygılı davranıyor insanlar, çok mutlu oluyorum. Ya da “Ya sen çok doğalmışsın!” diyorlar, şaşırıyorum, nasıl birini bekliyorlardı onu tam çözemiyorum.

BAZI GÜNLER, TAK DİYE KAPATASIM GELİYOR TÜM SOSYAL MEDYA HESAPLARIMI

Instagram’daki postlarını silmeni ve az paylaşım yapmanı eleştiriyor takipçilerin… Sosyal medya insanı değil misin?
-Aslında, aktif bir sosyal medya kullanıcısıyım. Genelde ne olup bittiğine hakimim. Bu ara, biraz uzaklaştım yalnız. Bazı günler, tak diye kapatasım geliyor tüm hesaplarımı. Ama faydalı yanları da var diye tutuyorum. Birilerine yardım edebilme yöntemi de oldu artık sosyal medya. Duyulmamış seslerin duyulmasına vesile oluyor. Çoktan sağlanması gereken adalet, sosyal medyada aranıyor. İnsanlar da oradan doğru veya yanlış şekilde bilgi ediniyor. Ben de sessiz kalınamayacak şeylere tepki gösteriyorum. Fakat o noktada devreye giren troller çok rahatsız edici. Ben ne particiyim, ne tarafım. Ben, bir insan olarak, insanca haklardan, adaletten bahsederken yazdıklarımı partilerle ilişkilendirenler oluyor. Ve sonra şov başlıyor. Belli ki, bir WhatsApp grubunda, “Şu kıza saldırıyoruz!” denmiş. Ne dediğimi bile anlamadan saçma sapan şeyler yazıyorlar.

BU ARALAR YAPMAKTAN EN KEYİF ALDIĞIM ŞEY DURMAK

Bu aralar yapmaktan en keyif aldığın şey ne?
-Durmak. Bir de perşembeyi cumaya bağlayan gece yeni çıkan şarkıları teker teker dinliyorum. Çok eğlenceli.

SAĞLIKLI OLDUĞUMUZ SÜRECE, BİRBİRİMİZİN VÜCUDU HAKKINDA KONUŞMAKTAN VAZGEÇELİM!

Bir ara, insanlar kilona laf ediyordu. Eridi, gitti kilolar… Çalışmaktan mı? Türkiye’de en sinir olduğun şeylerden biri mi bu? İnsanların üzerine vazife olmayan şeyler hakkında yorum yapması mı?
-Kilolar eriyip gitmedi. Sağlıklı olduğumuz sürece, birbirimizin vücudu hakkında konuşmaktan vazgeçelim. Sadece kilo falan da değil, diziden ayrılmamla ilgili yapılan fazlaca hadsiz yorum da, insanın hayatına karışmak oluyor ki, zaten kocaman bir baskı balonu içerisinde yaşıyoruz. Biz sanatçılar olarak en ufak insani değerlerle ilgili tweet atsak, hikaye paylaşsak, hemen politikaya çekiliyoruz ve “Sen ne anlarsın?” gibi bir sürü hakaret yiyoruz. Üzücü olan da, hakaret edilen bu sanatçılardan yeri geliyor hak savunmaları bekleniyor! Beyinler yanıyor bazen… Mesela bir arkadaşım, SMA’lı bebek için paylaşımda bulunmadı diye, “Senin yüzünden öldü!” gibi mesajlar aldığını gösterdi… Nasıl bir acımasızlıktır bu! Tabii ki yapabilen, yapmayı tercih eden sanatçılar ellerinden geleni yapsın fakat devletin yapması gerekeni sanatçılardan beklemek hepimiz adına çok üzücü bir durum.

FARAH ZEYNEP ABDULLAH RÖPORTAJININ İLK BÖLÜMÜ 👇👇👇

Yorum Bırak

four − 4 =