SAĞLIK SEFERBERLİĞİ BAŞLATTI

Biliyorsunuz, Ekim Ayı Meme Kanseri Farkındalık Ayı.

Bugün sizi çok özel bi kadınla tanıştırmak istiyorum…

Pastavilla’nın 36 yaşındaki genel müdürü Dilara Arslan.
Geçen Şubat’ta meme kanseri tanısı aldı.

Ama pes etmedi.
Tedavisi sürerken, “Benim başıma geldi, başkalarının gelmesin!” diyerek harekete geçti.

Sağlık Seferberliği başlattı.
900 kadın çalışanın
40 yaş üstüne mamografi,
40 yaş altına ücretsiz meme ultrasonu yaptırdı.

Ve farkındalığı artırmak için, her hafta 100 kişilik gruplarla bilinçlendirme eğitimleri düzenliyor.
Altını kalın çiziyor:
Genç kadınlar da risk altında!

Dilara; sağlıklı beslenen, spor yapan, kimyasaldan uzak yaşayan biri.
Ailesinde meme kanseri öyküsü yok.
40 yaşından önce doğurmuş, emzirmiş.
Yani kâğıt üstünde “en düşük risk grubunda.”

Ama rutin check-up’ta her şey mükemmel görünürken, meme ultrasonunda küçük bir karartı fark ediliyor…
Radyolog bakıyor ve o an… hayatı değişiyor:
Kanser… Meme kanseri…
Kitle o kadar derinde ki, elle hissedilmiyor.
Sinsice, sessizce ilerlemiş.

2 hafta içinde ameliyat.
6 ayda 16 kemoterapi, ardından 15 radyoterapi.
Şimdi tedavinin yeni aşamasında:
Akıllı ilaç ve 5 yıl sürecek hormon tedavisi.

Ama hâlâ dimdik Dilara!
Çünkü bu onun için sadece kişisel bi mücadele değil…
Özellikle 40 yaş altındaki kadınlara sesleniyor:
“Kadın olmanız bile risk grubunda olmanız için yeterli. Lütfen rutin kontrollerinizi ihmal etmeyin. Unutmayın, erken teşhis hayat kurtarır!”

Bugün karşımızda hem anne, hem lider, hem de ilham veren bir savaşçı var. Cesaretinden ötürü onu kutluyorum. Kız kardeşlerinin farkındalığını arttırmak için çaba harcamasını da çok değerli buluyorum. Ve sizi Dilara Arslan’la baş başa bırakıyorum…
Devam postu da var! @dilara.rslan_ #erkenteşhishayatkurtarır marka adı geçtiği için mecburen #reklam 

900 KADIN ÇALIŞANIN 40 YAŞ ÜSTÜNE MAMOGRAFİ 

40 YAŞ ALTINA DA ÜCRETSİZ MEME ULTRASONU YAPTIRDI 

36 yaşında. Fit. Ormanda yaşıyor.
Yediğine, içtiğine dikkat eden, evinde kimyasal temizlik ürünü bile bulundurmayan biri. Haftada iki gün pilates, iki gün tenis. Ailesinde meme kanseri öyküsü yok. Üstelik 40 yaşından önce doğurmuş ve emzirmiş.

Yani kağıt üstünde “en düşük risk grubunda.” Check-up yaptırıyor, bütün değerleri mükemmel. Vücudundan tek bir alarm sinyali bile gelmiyor. Memesinde ele gelen kitle yok, yumru yok, hiçbir belirti yok. Kanser, aklının ucundan bile geçmiyor.

Ama meme ultrasonunda bir karartı fark ediliyor. “Radyolog bir baksın” deniyor.
Ve o an… hayatı değişiyor.

Kanser!
Kitle o kadar derinde ki, elle hissedilmiyor.
Sinsice, sessizce ilerlemiş.

İki hafta içinde ameliyata giriyor.
Memesinin içi boşaltılıyor. Tümörün tipi ve lenf yayılımı nedeniyle, 6 ay boyunca 16 kemoterapi, ardından 15 radyoterapi alıyor.

O zorlu tedaviler yeni bitti. Sırada akıllı ilaç ve
5 yıl sürecek hormon tedavisi var. Dilara Arslan, bugün tüm gücüyle haykırıyor: “Erken teşhis
hayat kurtarır!”

Ve hepimizi uyarıyor: Türkiye’de her 8 kadından biri meme kanserine yakalanıyor. Vaka­ların beşte biri, 40 yaş altı kadınlarda görülüyor.
Yani genç kadınlar da risk altında!

Sadece kadın olmanız bile, risk altında olmanız için yeterli! Hikayesi, başka kadınlara da dokunsun istiyor. İşe, genel müdür olduğu Pastavilla ile başlıyor, 900 kadın çalışanının
40 yaş üstüne mamografi, 40 yaş altına da ücretsiz meme ultrasonu yaptırıyor!

YA OĞLUM ANNESİZ BÜYÜMEK ZORUNDA KALIRSA AMA HENÜZ 4 YAŞINDA!

Doktor “Kansersin!” dediğinde, aklından ilk geçen ne oldu?

Oğlum. Henüz 4 yaşında. “Ya annesiz büyümek zorunda kalırsa!” diye düşündüm. Bana ne olacağı aklıma bile gelmedi.

Ne dediler tam olarak?
Çok dikkatli konuştular: “Oldukça net görünüyor. Kanserli bir hücre. Saçaklı bir yapısı var. Uzunca bir süredir de orada, yeni bir şey değil. Kaburganıza da çok yakın. Hemen ameliyat olmanız lazım. Ardından kemoterapi, radyoterapi. Sizi acilen cerrahınızla görüştürmemiz gerekiyor. Lütfen yarın gelin.” Çok hızlı oldu her şey.

Sonra?
Eve gittim. Titreme geldi. Sonra kusmaya başladım.

ANNEMİN SAĞLIK SORUNLARI VAR SÖYLEYİP, ÜZMEK İSTEMEDİM

İlk kimi aradın?
Babamı. Aslında annemi aramak istedim. Ama sağlık sorunları var. Ona kıyamadım, üzmek istemedim. “Baba, böyle böyle” dedim, “Olamaz! Sen çok sağlıklısın. Bizim ailede de kanser yok. Bir yanlışlık olmuştur!” dedi. “Hayır baba, çok net söylüyorlar” dedim. Ertesi gün Cihan Hoca’ya gittim. MR ve PET çekildi. Hoca, “Seni ameliyat etmem ve bir an evvel memeyi boşaltmam gerekiyor” dedi. İki hafta sonra ameliyata aldı. Ameliyat esnasında görüldü ki lenflere de sıçramış. Oradaki tümörü, lime lime edip, detay detay bakıyorlar. Bir onkolog heyeti de görüyor. Hepsinin imzası var raporun altında. Benim sağlam bir kemoterapi ve radyoterapi almam gerektiğine karar verildi. Koltuk altına geçtiği için, 6 ay boyunca 16 adet kemoterapi ve ardından 15 adet radyoterapi aldım. Geçen hafta bitti. Çok şükür iyiyim. Ama önümde akıllı ilaç tedavisi ve 5 yıl sürmesi öngörülen hormon tedavisi var.

KAĞIT ÜZERİNDE “EN DÜŞÜL RİSK GRUBUNDA”YDIM

Çok çok geçmiş olsun. Valla, ne denir bilmiyorum. Ağzım açık dinliyorum. Gerçekten öncesinde hiçbir belirti yok muydu? Eline gelen bir kitle, bir yumru…
Hayır sıfır! Ki elle meme muayenesi yapan biriyim. Benim kanser teşhisim, tamamen tesadüf eseri kondu. O gün, o rutin check-up’a gitmeseydim, belki hala kanser olduğumu bilmiyor olacaktım. Ben düzenli spor yapan, bugüne kadar hiçbir ciddi sağlık sorunu yaşamamış biriyim. Ailemde meme kanseri öyküsü yok. 40 yaş altı doğum yaptım ve emzirdim. Yani kağıt üzerinde en düşük risk grubundaydım. Bütün bunlar bir yana, o check up’ta, kan değerlerim de şahane çıktı. Vitamin takviyesi bile önermediler. “Değerlerin 25 yaşındaki birininki gibi” dediler. Gerçekten sağlıklı beslenen biriyim. Bir gün fazla kaçırdıysam, ertesi gün dengelerim. Zaten doktorlar da şaşırdı. “Acaba” dediler, “Genetik bir yatkınlık mı var?” Genetik testler yapıldı. Ih ıh hiçbir kanser hastalığına, genetik yatkınlığım çıkmadı. Sonunda dediler ki, “Sebebini bilmiyoruz ama iyi ki erken geldin!” O cümle doğru yani: “Erken teşhis hayat kurtarır!”

ARTIK KENDİMİ DE ÖNCELİKLENDİRMEM GEREKTİĞİNİ BİLİYORUM

Stresli bir hayatın mı vardı?
Yani… Herkesinki kadar…

Çok üzüntü veren bir şey yaşadın mı bu son yıllarda?
Elbette hayatta zorluklar da, acılar da var. Ama ben çok geçmişe takılı yaşamadım. Hep ayağa kalkıp ilerlemeye odaklandım. Son yıllardaki en köklü değişiklik, boşanma oldu ama eski eşimle dostuz. Aramız iyi. İyi bir baba. Bu dönemde çok destek oldu.

Sen başkalarını kendinden daha çok düşünen biri misin?
Sevdiklerim benden önce gelir. Artık kendimi de önceliklendirmem gerektiğini biliyorum. Geçmişe dönüp baktığımda, hep başka şeyleri, hep sorumluluklarımı öne koymuşum: “Onu yapmalıyım, bunu yapmalıyım, oraya gitmeliyim…” Her işi mükemmel yapmaya çalışmışım…. Oysa anda kalabilmek, zihni susturarak yaşayabilmek ve ç sesimi duyabilmek için birçok çalışma yaptım. Terapiler, meditasyonlar… Demek ki yeterli gelmemiş! Ama bu mu kanser olmamın sebebi, bilmiyorum…

KENDİME, HİÇBİR ZAMAN ÇOCUĞUMA DUYDUĞUM ŞEFKATİ DUYMADIM

En çok neye şaşırdın bu süreçte?
Bir gün önce kanıma, bütün vücuduma bakılıyor, hiçbir şey çıkmıyor. Meme ultrasonu çekilene kadar sonuçlar mükemmel. Oysa, oraya yerleşmiş, yıllardır büyüyor. Nasıl olur da hiçbir yerden sinyal vermedi? Kan tahlillerimi 6 ayda bir düzenli yaptırırım ben. Hiçbir vitaminim düşük olmasın, kendimi zinde hissedeyim diye. Ama iki senedir meme ultrasonu çektirmemiştim. Nasıl atladım? Nasıl kendimi bu kadar ihmal ettim? Oysa oğlumla ilgili hiçbir testi atlamam. Bir de elle kontrole çok güvenmemizi sağladılar. Elle kontrol, ultrasonun yerini tutacakmış gibi bir algı oluştu. Eline bir şey gelmezse emniyettesin. Doğru değilmiş!

BU YAŞADIKLARIMDAN SONRA BİR ÖZ ŞEFKAT BİLİNCİ VE HİSSİ GELDİ

O yoğun kemo ve radyo terapi sürecinde ne hissediyor insan?
Müthiş bir sorgulama süreci. Kendine kızıyorsun. Ben bu saate kadar neler yaptım? Aslında neler yapmak istiyorum? -Melisiz -malısız bir hayat yaşamak istiyorum. Her ne kadar etrafında sevdiklerin olsa da, yaşadığın tek kişilik bir şey. ..O kadar köklü bir değişiklik yaşıyorsun ki, anlatsan da kimse anlamazmış gibi hissediyorsun. Gerçekten de bildiğin hiçbir kelimeyle anlatamayacağın bir duygu. Annelik gibi. “Çok seviyorum çocuğumu” demen hani cılız kalır ya hissettiğin sevginin büyüklüğünü anlatmaz ya, o hesap. Her gün, “Ölecek miyim? Çocuğum beni hatırlamayacak mı? Yoksa ben onun büyüdüğünü göremeyecek miyim?” korkularıyla yaşadım. Ama bir yandan da bir hayat akıyordu. Çocuğunun bir sürü aktivitesi var, arkadaşları vardı, orası da devam ediyordu…

AMELİYATTAN KİM BİLİR NASIL ÇIKACAKTIM

Annene söyleyememek de çok zor bir şey olsa gerek, onun senin yanında olamaması da…
Evet, ama kalbiyle ilgili bir sağlık problemi vardı. O yüzden ona kıyamadım. Aslında en çok ihtiyacım olan kişi tabii ki annemdi. Ama söyleyemedim.

Ameliyata girdiğinde…
Yok, o zaman da söylemedim. Annem ve babam Mersin’de yaşıyor. Ameliyattan kim bilir nasıl çıkacaktım. “Durumumu bir anlayayım önce, sonra söylerim” dedim.
Sonra kemoterapiler başladı. Yine üzmemek için söylemedim.

BABAM, SABAH İŞE GİDER GİBİ MERSİN’DEN UÇAĞA BİNİP, YANIMA GELİYORDU

Anlamadı mı peki annen? Saçın dökülünce peki…
Ameliyattan sonra bir Mersin’e gittim, o zaman henüz kemo başlamamıştı. O ara beni saçlarımla gördü. Saçlarım döküldüğünde görüntülü filan konuşurken, “Cildimde, saçımda egzama gibi şeyler oldu. Doktor kısacık kes” dedi, “Ben de kestim. Arada peruk da takıyorum, tarz oldu” dedim. Biraz garip buldu. Ama tam anlamadı. Omuzumun altındaki portu da hep saklıyordum. Kapalı giyiyordum. Ama sonra bir gün, “Senin kirpiklerin de dökülmüş. “Sen gel bakayım buraya” dedi. Beni bir sıkıştırdı. Bir şeylerin yolunda gitmediğini anladı. Söylemek zorunda kaldım. Babamla beraber söyledik. Çok üzüldü.

Baban mı gelip gidiyordu annen yerine…
Evet. Babam, sabah işe gider gibi Mersin’den uçağa binip, yanıma geliyordu. Akşam da, işten çıkmış eve gidermiş gibi eve dönüyordu. Kızdı da annem. Hepimize kızdı. “Ben çocuğumun en önemli zamanlarında yanında olamadım!” dedi.

Yorum Bırak