19 KASIM DÜNYA GİRİŞİMCİLER GÜNÜ KUTLU OLSUN!

Bugün Dünya Kadın Girişimciler Günü.
Kutlu olsun!
Kadınlar güçlendikçe, Türkiye de güçleniyor. Bunun en somut örneklerinden biri de Hepsiburada’nın 2017’de başlattığı Girişimci Kadınlara Teknoloji Gücü Programı. Bugün ortaya çıkan tablo gerçekten etkileyici:
📍 67 binden fazla girişimci kadın
📍 310’un üzerinde kadın kooperatifi
📍 75 milyonu aşkın ürünün müşterilere ulaşması
Ve en çarpıcı olan:
📍 7 binden fazla kadının kendi markasını kurmuş olması
Gerçek, yaşayan bir ekosistem…
Bu yolculuğun güçlü ortaklarından biri de KAGİDER @kagider_
Marka iletişiminden yapay zekâ uygulamalarına, finansal okuryazarlıktan ürün fotoğrafçılığına uzanan 23 modüllük eğitim ve mentörlük programıyla kadınlara sağlam bir donanım sağlıyorlar. Hepsiburada’nın vizyonu ise bireysel hikâyeleri aşan bir yerden bakıyor: Türkiye’de kadın ekonomisini büyütmek ve toplumsal dönüşümü hızlandırmak. Alkışlıyorum Ve bugün…
Ben de bu ekosistemin canlı örnekleriyle karşınızdayım. 4 kadın girişimciyle röportaj yaptım.
Hepsi de çok güçlü, çok ilham verici. İlk ikisi burada Duygu Karaca ve Gökten Doğan
Diğer ikisini ise, bir sonraki postta okuyacaksınız: Mine Gürses Bozarslan & Gülben Sabuncu Gürses ve Tuğçe Duman Pedük
Yarın da bu vizyonun arkasındaki isimle buluşuyorum: Nilhan Onal Gökçetekin
Kadın emeği, kadın üretimi, kadın cesareti, kadın enerjisi…gibisi gerçekten yok.
Yaşasın kadınlar!
Yaşasın kadın emeğine destek veren kurumlar! @kagider_ @hepsiburada marka adı geçtiği için #işbirliği #reklam

HEPSİBURADA, GİRİŞİMCİ KADINLARA TEKNOLOJİ GÜCÜ PROGRAMI’YLA BUGÜNE KADAR 65 BİNDEN FAZLA GİRİŞİMCİ KADINA DOKUNDU

Hepsiburada, 2017’de önemli bir karar aldı: “Kadınların dijital dünyada güçlenmesi, Türkiye’nin güçlenmesidir.” Ve Girişimci Kadınlara Teknoloji Gücü Programı’nı hayata geçirdi.

Bugün geldiğimiz nokta gerçekten çarpıcı: 67 binden fazla girişimci kadın. 310’ün üzerinde kadın kooperatifi. 75 milyonu aşkın ürünün müşterilere
ulaşması. Kısacası, Türkiye’de kadınların ürettiği değeri büyüten gerçek bir ekosistem kurulmuş durumda.

Program; finansal çözümler ve teknik destek gibi somut avantajlarla kadınların yolunu gerçekten açıyor. Ve belki de en etkileyici veri: 7 binden fazla kadının kendi markasını kurmuş olması.

Hedef net: 2030’da 120 bin kadın girişimci.

Bu yolculuğun en güçlü ortaklarından biri de KAGİDER. Marka iletişiminden yapay zekâ uygulamalarına, finansal okuryazarlıktan ürün fotoğrafçılığına uzanan 23 modüllük kapsamlı eğitim ve mentörlük programıyla kadınlara sağlam bir donanım kazandırıyorlar. Kadın üretimini büyüten, görünür kılan her adım kıymetli. Hepsiburada’nın vizyonu ise bireysel hikâyelerin çok ötesinde: Hedef, Türkiye’de kadın ekonomisini büyütmek ve toplumsal dönüşümü hızlandırmak. Alkışlıyorum!

Ve bugün… Dünya Kadın Girişimciler Günü’nde, sizi bu ekosistemin parçası olan beş güçlü kadın girişimciyle tanıştırmak istiyorum.

TINYTREK İHTİYAÇTAN DOĞDU BİZİM OĞLANI TAŞIMANIN BAŞKA YOLU YOKTU

· Duygu Karaca 10 yıl tekstil sektöründe çalışıyor. Anne olduktan sonra, iş yaşamından uzaklaşmak zorunda kalıyor.

· İkinci çocuğu doğduktan sonra, çocuklarıyla rahatça dışarıya çıkamayan Duygu, birçok ana kucağı ve Türkiye’de yaygın olmadığı için yurtdışından sipariş ettiği yan sling deniyor. Hiçbirinin tasarımı, tam olarak içine sinmiyor.

· Tekstil sektöründeki 10 yıllık tecrübesini, annelik yolculuğunda öğrendikleriyle birleştirerek, Tinytrek markasını kuruyor ve yan sling üretimine başlıyor.

OĞULLARIM HAREKETLİYDİ

Seni tanıyalım…

Ben Duygu Karaca. 10 yıl tekstil sektöründe çalıştım. İstanbul’daydım. Pandemide, annem ve babamla birlikte Ayvalık’a yerleştim. Yerleşir yerleşmez, eşimle tanıştım. 9 ay gibi kısa bir sürede evlendik ve çocuk sahibi olduk. Sonra ikinci oğlumuz da doğdu. O arada aklımda girişimcilik filan yok…

Peki Tinytrek nasıl doğdu?

İhtiyaçtan! Eşim çalışıyordu, ben iki oğlumun bakımıyla ilgileniyordum, evde onlarla vakit geçiriyordum. Ama dışarıda da çıkmak istiyordum. Fakat bizim oğlanlar çok hareketliydi. Taşımam gerekiyor ama nasıl yapacaktım?

Mevcuttaki slinklerin ve kanguruların nesi eksikti?

Slink için büyüktü, 14 aylıktı. Kanguru içinde de durmuyordu. Normal kanguruların içinde, hareket edemiyor, etrafı gözlemleyemiyor, bana yapışık oluyordu. Belli bir aydan sonra hareket özgürlüğü istiyor çocuklar. Kısacası, içime sinen bir ürün bulamadım, “O zaman kendim yaparım!” dedim. Tekstil deneyimim olduğu, kumaştan, üretimden anladığım için, uçtan uca bir üretim planladım. Marka ismi dahil, her şeyi kendim düşündüm.

FARKINDALIK ARTMALI

Paketlerinde kadına yönelik şiddete de dikkat çekiyorsun…
Evet. Her geçen gün, bir kadın cinayeti daha işleniyor. O kargo poşetinin üzerinde, “Kadına Şiddete Hayır!” yazması, kurye taşırken yoldan geçen birinin görmesi, belki farkındalığın artmasına sebep olur. Amacım buydu açıkçası.

Hepsiburada’ya katıldıktan sonra ne oldu?

Benim çıkış noktam kendi annelik serüvenimdi. Ama kırılma noktam Hepsiburada. Yollarımızın kesişmesi benim açımdan nefis oldu. İnanılmaz bir gelişme kaydettim.

MARKAMI ÇOK DAHA GÖRÜNÜR KILDILAR

Sen onları ilanlardan mı buldun?

Onlar beni buldu! Ben kendi imkanlarımla belli bir noktaya gelmiştim, Hepsiburada kadın girişimci ekibinin radarına takıldım. Benimle iletişime geçtiler. Beni Kadın Girişimciye Dijital Destek programına dahil ederek, ufkumu geliştirdiler. Hepsiburada‘da mağazamı açtım.
Satışa başladım.

Bu program ne fayda sağladı sana?

Bir kadın girişimci olarak çok büyük bir bütçeyle girmedim bu işe. Onların bana verdiği bu desteklerle, fotoğraf çekiminden yararlandım. Ücretsiz olarak ürünlerimin fotoğraf çekimlerini stüdyo ortamında yapıldı. Bunun dışında komisyon indirimlerinden yararlandım. Normalde yüzde 18 olan komisyonu yüzde 9 olarak kadın girişimcilere destek olarak sağladılar. Ve tabii markamı çok daha görünür kıldılar.

VAZGEÇMEYİN, PES ETMEYİN!

Peki, gelelim kadın girişimci olmanın zorluklarına…

Eş, anne, iş kadını, girişimci bütün hepsini aynı anda olmak istersen, hiçbir şey kolay değil! Ama biz kadınlar, bir şekilde her şeyi beceriyoruz. Azmimiz var, yeteneğimiz var, çalışkanız. Her sektörde olduğu gibi, tekstilde de, üretim aşamasında zorluklar yaşadım. Erkek egemen bir sektör olduğu için -nasıl desem- başta sizi çok dikkate almıyorlar. Yapacağınız üretim düşük adetli oluyor, yapmak istemiyorlar, burun kıvırıyorlar. Ama ben vazgeçmedim. Çok atölye gezdim. Çok fazla kişiyle görüştüm. Şu anda, dikiş bilen, evinde üretim yapan kadınlarla çalışıyorum. Hepsi de harika! Kadın dayanışmasına inanıyorum. Halen zorlandığım konular var. Ama önüme çıkan engelleri aşmanın bir yolunu hep buluyorum.

Gelişimci olmak isteyen ama cesaret edemeyen kadınlara tavsiyen ne olur?
Eğer “Acaba olabilir mi? Böyle bir fikrim var. Yapabilir miyim?” diye düşünüyorsanız, kesinlikle harekete geçin! Mesele o ilk adamı atabilmek… Yılmayın. Vazgeçmeyin. Pes etmeyin.

DÖRT KUŞAK ARICI BİR AİLEDEN GELİYORUM

· Gökten Doğan’ın hikayesi, dört kuşak önceye, yani arıcılığın en eski yöntemlerle yapıldığı dönemlere dayanıyor.

· Ailenin dördüncü kuşak temsilcisi olan Gökten Doğan, Roma ziyaretinde bir müzede, Orta Çağ’da, arıların araştırılmasının yasaklandığını öğreniyor. Gerekçe ise arı topluluklarının dişi arılar tarafından yönetilmesi. Bunu öğrenmek Gökten Doğan’ı arılarına sahip çıkmak ve onları insanlara anlatmak konusunda harekete geçiriyor ve böylece ”Büyük Dedemin Balları” markasını kuruyor.

BU BALSA, BUGÜNE KADAR BİZİM YEDİĞİMİZ NEYDİ?

Seni tanıyalım..

Ben Gökten Doğan. Büyük Dedemin Balları markasının kurucusuyum. Ailem, nesillerdir arıcılık yapıyor. Büyük dedem, dedem, babam son
olarak da ben.

Eğitim…

Bilgi reklam mezunuyum. Üniversite için İstanbul’a geldim. Yurda yerleştim. O sırada memleketten bana ballar geliyor filan. Bal da, bizim Erzurum’da çiftlikte üretiliyor. Ve ben o güne kadar hiç kötü bal yememişim. Arkadaşlarım denemek istedi. “Tabii” dedim, ikram ettim. Yiyince, çok şaşırdılar. “Bu balsa, bizim bugüne kadar yediğimiz neydi!” dediler.

Nasıl yani?

Hep market ballarına alışmışlar. Pastörize edilmiş sıradan ballara. Memleketten gelen, buram buram yüksek prolin değerli ham balları tattıklarında, “Biz hiç bal yememişiz!” dediler… Ben de bir taraftan reklam okuyorum ya, “ürün”le “marka”nın farkını öğreniyorum, “Markalaşmazsak, ballarımız hak ettiği değere ulaşamayacak” gibi fikirler oluşmaya başladı kafamda.

KRALİÇE ARIDAN ETKİLENDİM

Girişimci olmaya nasıl karar verdin?

Roma’da bir müzedeydik. Kraliçe arıdan bahsediliyordu: Kovandaki tüm işçi arılar ve tüm erkek arılar ondan doğuyor. Kovanın devamı, tamamen ona bağlı. Bütün düzeni ayakta tutan görünmez bir omurga gibi. Hayatında sadece bir kez kovandan ayrılıyor. O tek uçuşta, birçok erkek arıyla çiftleşiyor, ömür boyu yetecek kadar spermi topluyor ve kovana dönüyor. Ve sonra neredeyse bir daha hiç dışarı çıkmıyor. Kovanı içeriden yönetiyor; kokusuyla, varlığıyla, düzeniyle… Ben tabii çok etkilendim bunları öğrenince. Bu arada, halka kötü örnek olur diye, eskiden arıcılığın araştırılmasına da izin verilmiyormuş. İşte benim “Evreka” dediğim an, kraliçe aranın hikayesini dinleyince oldu, kadın gücünden çok etkilendim, ailemizin arı işine dalmaya karar verdim.

Erkek egemen bir sektör değil mi arıcılık…

Evet. Hem de 65 yaş üzeri erkek egemen bir sektör! Pandemide arılar ölüyordu neredeyse. Çünkü 65 yaş üzerine sokağa çıkma yasağı geldi, az kalsın bal yiyemeyecektik. Allahtan bakanlıktan özel izin çıktı da, bu beylerin arılarına gidip bakmasına izin verildi.

HER ŞEY İLE BİZZAT KENDİM UĞRAŞTIM

Peki senin bu işte olmana nasıl bakılıyor?

İlk başlarda pek ciddiye alınmadım, heves olarak gördüler. Bir de, “Seni bu kadar okuttuk, arıcılık yap diye mi? Biz zaten yapıyorduk bir sen eksiktin!” dediler. “Sen ne anlarsın’la başladı muhabbetler, ‘Aa o öyle mi oluyormuş!’lara kadar gitti.

Senin gelişinle fark yaratıldı mı?

Yaratılmaz mı? Ben işe el atmadan, durum şuydu: Bal üretilir, teneke teneke götürülür, toptancıya bırakılır, toptancı, size bir çek verir, 6 ay sonra da onu alırsınız. Sistem buyken; ben geldikten sonra, balların standarize edilmesi, içeriği, polen yoğunluğu, prolin değeri, HMTS’si, ambalajı, kavanozu, reklamla tanıtılması gibi kavramlar hayatlarına girdi. Her şey ile bizzat kendim uğraştım ve sıfırdan bir şeyi yaratmaya çalıştım.

SIFIRDAN E-TİCARET ANLATTILAR

Peki Hepsiburada sonrası markanda neler değişti?

Hepsiburada’yla duygusal bir hikayem var. Girişimci Kadınlara Teknoloji Gücü Projesi ortaya çıktığında, beni fiziksel olarak çağırıp eğitimler verdiler. Sıfırdan e-ticaret anlattılar. 2014 yılıydı, o dönem yaptığım şeye delilik olarak bakılıyordu. Tüketici davranışlarına aykırıydı. Ama ben e ticarete çok inanıyordum. Ben dükkanımı filan açtım. Bir gün bana dediler ki, “Çekim yapabilir miyiz? Sosyal medyaya bir şey yapıyoruz da…” “Tabii” dedim. Sonra baktım 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, bütün televizyonlarda bizim reklamımız dönüyor. İşte benim için kırılma noktası buydu. Ailemdeki babam ve bütün o erkek konseyi, “Vay be!” oldular. Ve beni ciddiye almaya başladılar.

Hayalin ne Dedemin Balları’yla ilgili?

Tüm sektöre dair hayalim var. Türkiye cennet gibi bir ülke. Dört tarafında bal üretiliyor. Üstelik dört mevsim üretiliyor. İhracat rakamlarında çok öndeyiz. Çin’den sonra ikinciyiz. Türkiye’de kovan sayısı çok yüksek. Ama kovan başına alınan verim düşük. Mesela Kanada, 99 kilo bal alıyor bir kovandan. Bizim ortalamamız ise 15-20 kiloda kalıyor. Hayalim sektördeki eğitim seviyesinin artması. Bir de nitelikli bal üretmemiz gerekiyor.  #işbirliği #reklam

Yorum Bırak