Yazmadan duramıyorum hem içimi döküyorum hem de bildiklerimi paylaşıyorum…

Tebrikleeeeer! Yine, bir kere daha inanılmaz derecede net, anlaşılır, rahat okunan, acayip bilgi verici ve aynı zamanda ilgi çekici bir ikinci kitap: “Kişiliğin Kaderin mi?” Çok başarılı! Yazmak, artık bir alışkanlık halini mi aldı?
-Aldı vallahi! Yazmadan duramıyorum. Hem çok eğleniyorum hem içimi döküyorum hem de bildiklerimi paylaşıyorum. Bazen de zamanda yolculuk. E daha ne olsun! Duramadığım için şu an üçüncü kitabı yazıyorum.

Nasıl başladı bu alışkanlık, bu kendini yazarak ifade etme eylemi…
-Hayatımda ne öykü ne de şiir yazdım, ben. Mesleğimle ilgili vaka yazdım tabii ama o çok değişik bir teknik ve de epey sıkıcı. Eşimin hastalığının dördüncü senesinde, yediğim dayaklardan o kadar gına geldi ki ve hasta yakını olmanın o kadar hiç kimseye bir şey ifade etmediğini anladım ki, ben ve benim durumumda olanların, yani ölümcül hasta yakınlarının halini anlatmak geldi içimde. Bir bilgisayar satın aldım, yazmaya başladım. Ama bunu sadece kendim için yazmanın rahmetli eşimle aşkımıza haksızlık olacağını düşündüm ve “Mutluyken Zaman Hızlı Akar” kitabımın sizin okuduğunuz son bölümleri yani “Kaptanlı Yılları” yazarak kitaba başladım.

YAZARKEN HEM HAFİFLEDİM HEM DE ZAMANDA YOLCULUK ETTİM. BİR DE “YALNIZ DEĞİLSİNİZ!” MESAJI VERMEK İSTEDİM…

Sonra hızını alamadın ikinci bölüm olan “Efsaneli Yıllar”ı yılları mı yazdın…
-Aynen öyle oldu! Yani kitap aslında sondan başa doğru yazıldı. Bir de ne göreyim… Yazarken hem hafifledim hem de zamanda yolculuk ettim. Belki de kendi hayat muhasebemi yapıp, karınca kararınca, benzer durumlarda olanlara “Yalnız değilsiniz!” mesajı vermek istedim.

BİR ARA O KADAR KÖTÜYDÜM Kİ; EŞİM, GÖZ GÖRE GÖRE ERİYOR, BEN GÜYA GÜÇLÜ DURMAYA ÇALIŞIYORUM… YA YAZACAK YA İNTİHAR EDECEKTİM! YAZMAYA BELKİ DE BU SEBEPTEN DÖRT ELLE SARILDIM…

Yazmak sence iyileştirici bir faaliyet mi?
-Kesinlikle! Bir ara o kadar kötüydüm ki; eşim, göz göre göre eriyor, ben güya güçlü durmaya çalışıyorum ama yediğim dayaklardan ağzım burnum kırılmış. Yaşama isteğim gerçekten yerlerde sürünüyor, aslında ben de ölmek istiyorum. Ya yazacak ya intihar edecektim yani! Yazmaya belki de bu sebepten dört elle sarıldım. Bir anlamda akıl sağlığımı korudu ve beni hayatta tuttu. Bu arada yazılarımı okuyan İclal Aydın -ki benim mentorum- ile editörüm Tolga Meriç, hiçbir terapistin yapamayacağı şekilde beni desteklediler üstüne koruyup kolladılar. Haklarını asla ödeyemem. Haa bir de favori kişim Artemis Yayınevi’nin patronu Vedat Bayrak. Ona da çok büyük teşekkür borçluyum.

EVET… YAZMAK, NARSİSTİK ÖZELLİĞİM
HANİ NARSO’LAR KENDİLERİNİ HEP ÖZEL, BİRİCİK VE ÜSTÜN SANIRLAR YA DİĞERLERİNDEN… BİRAZ BUNDAN ETKİLER VAR TABİİ ÜZERİMDE!

Yazmak senin tanımlamalarına göre “narsistik” bir özelliğin mi?
-Evet. Başka hangi kişilik grubu kendi hayat hikâyesini bu kadar şeffaf yazmak ister? Ve niye yazmak ister? Tabii ki kendinde anlatmaya değer, mühim ve önemli bir konu olduğunu zannetmesinden! Hani narso’lar kendilerini hep özel, biricik ve üstün sanırlar ya diğerlerinden… Biraz buradan etkiler var tabii üzerimde. Mesela paranoyak yapılar da yazar ama katiyen yayınlamaz. Ben yayınlanıp bir de çok satınca (ilk kitap beş baskı yapmıştı) havalara uçtum! Vayyy, ne çok insan beni beğendi! diye. Alın size bir açık narso yazar!

Aynı şey, yazan herkes için söylenebilir mi?
-Hayır söylenemez ama kendi hikâyesini yazanların büyük bir kısmı için diyebiliriz sanırım. Obsesif yapı da yazar ama son derce detaycıdır. Metnini ilmek ilmek işler… Bu birazcık uzun ve sıkıcı olabilir.

ŞOKE OLUP UTANAN, HATTA OKUYAMAYAN YAKINLARIM OLDU! BEN DE BUNA ÇOK GÜLDÜM. SANIRSIN LADY CHATTERLEY’NİN ÂŞIĞI’NI YAZMIŞIM!

Peki, bu ilk kitabı yazmak ne kadar zordu senin için?
-Hem çok zor hem de çok keyifliydi. O aşkı tekrar yaşamış gibi oldum bir anlamda. Sonunu da ölümle bitirmedim biliyorsun. Ölüm ve sonrasını şimdi üçüncü kitap olarak yazmaya başladım.

Biz “Mutluyken Hızlı Akar Zaman”ı çok sevdik. Sen ne tür tepkiler aldın?
-Şoke olup utanan, hatta okuyamayan yakınlarım oldu! Ben de buna çok güldüm. Sanırsın Lady Chatterley’nin Âşığı’nı yazmışım! Kızanlar, küsenler de oldu ama insanların çoğu kitabı sevdi ve kendilerinden bir şeyler buldular. Bana “Dragon Reiz” veya “Pınar Reiz” diye isim taktılar. Bu çok hoşuma gidiyor. “Yalnız değilsiniz!” mesajını çok net verdiğimi umuyorum. Ölümcül hasta yakınlarına, şiddet gören kadınlara, “Evet düştük ama yeniden ve tekrar ayağa kalkacağız, güç içimizde!” dedim ve demeye devam edeceğim.

İLERDE YİNE KARŞINIZA ÇIPLAK ÇIKMAYI DÜŞÜNEBİLİRİM… KİM BİLİR?

Birinci kitapta anlatmadığın şeyler oldu mu?
-Olmaz olur mu? Tabii ki oldu. Editörlerim aynı bir anne-baba hassasiyetiyle birçok bölümü beni ve ikinci hatta üçüncü kişileri korumak amacıyla kitaptan çıkardı. Ama ilk baskıdan sonra, öyle bir tepemin tasını attırdılar ki bir ara ikinci baskıya ‘The Untold Story’ (Söylenmemiş Gerçekler) diye bir bölüm koymayı düşündüm. Sonra “Ya sabır!” çekip vazgeçtim ama şimdilik! İlerde yine karşınıza çıplak çıkmayı düşünebilirim. Kim bilir?

MOTTOMUZ ‘ASLA PES ETMEMEK’. “HACIYATMAZLAR KULÜBÜ” GİBİ BİR ŞEY ASLINDA… HAYATTA KALMAKSA, HER DÜŞÜŞTEN SONRA NE KADAR ÇABUK AYAĞA KALKTIĞIMIZA BAĞLI…

Peki, bu yazarlık macerası sana neler öğretti? Artık bu mu senin geleceğin… Hep bir kitap daha mı?
-Ayşe’cim, bu bir birikimin aktarılması. Ben bir hikâye anlatıcısıyım aslında. Tabii psikolog alt yapımdan süzerek anlatıyorum olayları. Vazgeçmeyi düşünmüyorum. Bir eli yağda bir eli balda sanılan insanların bile oraya gelmek için ne kadar çok düşüp kalktığını anlatmak sanki bir yaşam görevim oldu. Mottomuz ‘Asla pes etmemek’. “Hacıyatmazlar Kulübü” gibi bir şey aslında. Hayatta kalmaksa, her düşüşten sonra ne kadar çabuk ayağa kalktığımıza bağlı. Yalnız bu son seferde, ben gerçekten çok fena düştüm. Ölüm apayrı bir gerçekmiş!

EDEBİYAT MI DEĞİL Mİ TARTIŞMALARINA HİÇ GİRMEK İSTEMİYORUM. ÇOK DA UMURUMDA DEĞİL ZATEN. “PINAR HANIM, AYNI BENİM YAŞADIKLARIM!” LAFI BANA YETİYOR.

Kendini yazar sayıyor musun artık?
-Kendimi psikolog ve hikâye anlatıcısı sayıyorum. Kitap çıkarmak da eğer “yazar” sayılmaksa, evet şeref duyarım öyle anılmaktan. Edebiyat mı değil mi tartışmalarına hiç girmek istemiyorum. Çok da umurumda değil zaten. Ben mesajlarımı ve desteğimi gereken kişilere verebildim. Ne mutlu bana! “Pınar Hanım, aynı benim yaşadıklarım!” lafı bana yetiyor.

KOMİK BİR ŞEY SÖYLEYEYİM: BEN ZATEN YAZDIKLARINDAN BAŞKA BİR ŞEKİLDE YAZMAYI VEYA KONUŞMAYI BİLMİYORUM.

Net, akıcı, sıcak, dürüst ve çok sahici bir dilin var. Nasıl yazıyorsun? Yazmak senin için zor bir eylem mi yoksa kolay mı?
-Vallahi çok kolay ve zevkle yazıyorum. Komik bir şey söyleyeyim: Ben zaten yazdıklarından başka bir şekilde yazmayı veya konuşmayı bilmiyorum. Ayrıca eğlenceli olduğu kadar sivri ve sarkastik bir tarafım da var. Eğer istersem karşımdakinin canını çok kötü de yakabiliyorum. Bu da sanırım narso tarafımdan, kendi öfkemi böyle dışarı salıyorum. Hani narso’ların meşhur ‘narcissistic rage’ sinir patlamaları vardır ya!

SON 6 AYDIR TEKRAR DANIŞAN GÖRMEYE BAŞLADIM. PANDEMİ DOLAYISIYLA ÇOĞU ONLİNE TABİİ. BANA GÖRE YÜZ YÜZENİN YERİNİ TUTMUYOR.

Psikolog olarak aktif mesleğine devam ediyor musun?
-Levent’in hastalığı boyunca terapi yapamadım, danışanlarıma durumu açıklayarak başka arkadaşlarıma yönlendirdim. O kadar müthiş bir felaket yaşarken, başkalarının derdini küçümserken veya ‘Ulan bu da dert mi şimdi!’ diye sinirlenirken yakalıyordum kendimi. Bu bir psikolog için iyi bir ruh hali değil. Son 6 aydır tekrar danışan görmeye başladım. Pandemi dolayısıyla çoğu online tabii. Bana göre yüz yüzenin yerini tutmuyor. Bir sürü ipucunu kaçırıyorum ve daha çok yoruluyorum ama olsun. İşimi çok özlemişim.

KİŞİLİK YAPILARINA GÖRE BAKMAK BİRÇOK ACIYI, KIRGINLIĞI VEYA YANLIŞ ANLAMAYI ÖNLEYEBİLİR. “FARKINDALIK” BURADA ANAHTAR KELİME…

Birinci kitabın, yaşadığın gerçeğin aktarımıydı. Bu kitabı, “Kişiliğin Kaderin mi?”yi yazmanın nedeni ne?
-Bu pencereden, yani kişilik yapılarına göre bakmak birçok acıyı, kırgınlığı veya yanlış anlamayı önleyebilir. “Farkındalık” burada anahtar kelime. Bir de kişilik yapısı tonu. Bunlar anlaşılırsa hayat kolaylaşır gibime geldi. Bilmiyorum, okurlarım katılacaklar mı?

Hangi amaca hizmet etmek istedin?
-Daha çok anlayalım, daha az üzülelim ve eğer gerekiyorsa bir uzmana danışarak kendimizi veya sevdiklerimizi korumaya alalım. En belirgin amacım buydu.

“KİŞİLİKSİZ” DEDİĞİMİZ İNSANLARIN KİŞİLİK YAPISI NASIL TANIMLANIR?

Genellikle kimlerini “kişilikli”, kimlerini “kişiliksiz” olarak yargılıyoruz? Bu yargılar yanlış mı?
-Etki uyandıran, ahlaklı, dürüst, baskın, ya da tahakküm sahibi insanlar için ‘kişilikli’ sıfatını kullanırken; zorba, ahlaksız, yalancı, düzenbaz, kaypak ya da özgüven yoksunu, silik addettiğimiz insanlar için ‘kişiliksiz’ deriz… Siz canınızı yakan ya da çiğ bulduklarınız için bu sıfatı kullanmaya devam edin ama aslında hepimizin bir kişilik yapısı var.

Kişilik yapılarıyla, burçlar arasında ilişki kurmak nereden aklına geldi? Bu, senin literatüre bir katkın mı?
-Estağfurullah, ne haddime! Hayır. Bu yine insanın o bitmez tükenmez anlamlandırma ve kutulara koyup düzenleme ihtiyacıyla ilgili bir şey. Karşımızdakinin yaptığına anlam verememek bizi çok rahatsız eder, ille de bir açıklama bulmak isteriz. Yeni flörtünüz çok kıskanç mesela. Hemen “Haa o Akrep canım, onlar öyle olur!” der, rahatlarız. Burada da bir sınıflandırma var. Yoksa ikisi tabii ki apayrı konular.

TOPLAM 11 KİŞİLİK YAPISI ANLATTIM

Toplam kaç kişilik yapısı var?

-Üç ana grupta, toplam 11 yapı anlattım ben.

Kişilik kaderimiz mi? Yoksa belli bir yaştan ya da belli olaylardan sonra değişebiliyor mu?
-Şimdi mesela, B grubu narsist bir kişilik yapınız varsa, belli bir olaydan veya yaştan dolayı, “Dur be, bir de çekinik yapıya geçeyim, azıcık da o bölgede olayım!” diyemiyorsunuz. Fakat yaş ve olaylarla, kişilik yapınızın tonunda açılma veya koyulaşma gözlemlenebiliyor. Tabii aynı da kalabiliyorsunuz.

AÇIKLI KOYULU KİŞİLİK YAPILARI

Saydığın bütün kişilik yapıları, aynı zamanda bozukluklara da açık mıdır? Hangi kişilik grubuna girersek girelim, hepimizde açıklı koyulu bozukluk var mı yani?
-Hayır. Açık olan, hafif gri veya belki gridir. Ama kişilik bozukluğuna gitmesi pek ihtimal dahilinde değildir. Toplumun bizim normal kabul ettiğimiz kesimi -çan eğrisini düşünecek olursak- genelde açık gri veya gridir. Bozukluk çok az kişide vardır. Merak edenler bir Google’la DSM 5’teki oranlara bakabilirler.

Bozukluğun açığını- koyusunu psikologlar mı saptıyor? İnsanlar kendi kendilerine bu kararı verirse sonuç ne o olur?
-Bozukluk olup olmadığına tabii ki uzman karar veriyor son tahlilde. Siz bu konulara aşina olursanız daha çabuk yardım alır veya uzmana daha hızlı başvurursunuz diye düşünüyorum.

KADINLARI ÖLDÜREN ADAMLAR ASLA AFFEDİLMEMELİ !!!

Son dönemlerde artan oranda kadınlarımız, senin antisosyal kişilik bozukluğu olarak tespit ettiğin psikopat erkekler tarafından şiddete, hatta cinayete maruz kalıyorlar. Sen de bu gruptakiler “Asla affedilmemeli!” diyorsun… Neden?
-Antisosyal kişilik bozukluğu olan ve kadınları öldüren adamlar -ki bu genelde en yakınları yani eşleri oluyor- otorite karşısında belki bir süre sinerler ama sonra kaldıkları yerden devam ederler. Onlarda maalesef vicdan gelişmemiştir. Bu yüzden “Affedilmemeli!” diyorum.

MESELE, BİRBİRİMİZİ ANLAMAYA ÇALIŞMAK VE FARKINDALIK

Paranoyaklar, şizoidler, şizotipaller/ antisosyaller (psikopatlar), borderline’lar, narsistler, histriyonikler/ kaçınanlar, bağımlılar, obsesifler ve pasif agresifler… Hep birlikte aynı yaşamın içinde nasıl var olabiliyoruz? Yaşanan her türlü sorunun kaynağı bu yapıların yaşadığı bozukluklar mıdır?
-Tabii ki mesele bu kadar basit değil, bir sürü ciddi ruh hastalıkları da var. Bu konu bizim kitabın ilgi alanına girmiyor. Olay dediğin gibi son derece karmaşık. Üstüne üstlük sosyolojik ve kültürel değişkenler de var. Bu evrende hep birlikte varız ve bir sürü de arıza çıkıyor doğal olarak. Birbirimizi anlamaya başlamak ve farkındalık bence ciddi bir adım.

AÇIK RENK BİR NARSİSTİM KİM BİLİR BELKİ SİZ DE ÖYLESİNİZ…

En yaygın, en çok görülen, günümüzün kişilik yapısı narsizm mi? 2000’den sonra patladı mı?
-Bana öyle gibi geliyor. Zamanın ruhu (zeitgeist) narsistlere bayılıyor!

Sen de kendini açık renk narsist olarak tanımlıyorsun? Neden?
-Eleştiriye duyarlıyım ama “Dur lan!” burada bir haklılık payı olabilir diye düşünebiliyorum. İnsanları sömürmem ve manipüle etmem ama yönetebilirim. Kendimi her ne kadar özel de görsem, kendimle dalga geçebilirim. Lider olup risk almayı severim. Empati yapabiliyorum. Yine de “Ya bu narso’lar olmasa dünya ne renksiz bir yer olurdu” diyecek kadar da grubuma düşkünüm!

“HAKKINDAN GELME”DE “PASİF AGRESİF” ARKADAŞLARI TEK GEÇERİM!

Herkesin farkına varması için hangi kişilik yapıları hangi kişilik yapılarının hakkından gelebilir? Kesin bilgi mi?
-Hiçbir şey kesin bilgi değil sadece olasılık yüksek. Gördüğün gibi ortaladım topu! “Hakkından gelme”de “pasif agresif” arkadaşları tek geçerim. Çok uzun süre, belki bir ömür düşük volümlü bir savaşı götürebilirler. Buna da yaşamak denir mi, derseniz artık o da sizin bileceğiniz bir iş!

B U  K İ T A P  B İ R  İLİŞKİ ŞİFRE KIRICISI

Yazdığın kitabı, “ilişki şifre kırıcısı” olarak tanımlamanın sebebi nedir? Kitaptaki kişilik tanımlamaları, birbirimizle ilişkilerimizin anahtarı mı?
-Anahtarı değilse de önemli bir başlangıç diyebiliriz. Bu kadar sene değişik taraflardan baktık. Bir de böyle bakalım, ne kaybederiz?

İnsanlara bir faydamız olsun: Daha çok hangi kişilik özelliklerindeki kadın ve erkeklerden kaçınmak gerekiyor?
-Kişilik bozukluklarının hepsinden, ama özellikle antisosyal kişilik bozukluklarından! Aman gözünüzü seveyim kıymayın kendinize! Şaka bir yana, en tehlikeli bozukluk türü bu. Özellikle fiziksel, psikolojik, ekonomik ya da cinsel şiddet gören hanımlar ve tabii bir kısım beyler! Lütfen bu insanları en yakın otoriteye şikâyet edin ve derhal yollarınızı ayırın onlarla.

BU İKİNCİ KİTABI, BANA FENA MUAMELE YAPANLARA, CANIMI ACITANLARA İTHAF ETTİM. ONLARIN SAYESİNDEN ÜRETMEYE VE YARATICI DÜŞÜNEBİLMEYE DEVAM EDİYORUM! İYİ Kİ VARLAR!

Kitabını sana hayat boyu kötü davrananlara ithaf etmişsin. Bayıldım. Sebebini açıklar mısın?
-İnsanlar genelde sıradan insanlara, olaylara, tepkilere bulaşmazlar! Siz ne zaman ki sıra dışı bir şey üretirsiniz ya da beklenen sıradan tepkileri göstermezsiniz, o zaman içinde bulunduğunuz sosyoekonomik katman, sizin sivriliklerinizi özenle törpülemeye başlar! Çok fena canınız acır! Önce örtük veya açık hakaret, dedikodu, sonra başarı veya üretimi görmezden gelme, eğer hâlâ başa çıkamıyorlarsa, sizi terk etmeler başlar. Teker teker veya gruplar halinde. Ben bunu hayatım boyunca çok yaşadım. Her seferinde de değişik bir şey üretip, ayağa kalktım, başka insanlarım oldu. Katiyen çoğunluğun istediği gibi “cici bir kız” olamadım. O yüzden bu ikinci kitabı, bana fena muamele yapanlara, canımı acıtanlara ithaf ettim. Onların sayesinden üretmeye ve yaratıcı düşünebilmeye devam ediyorum! İyi ki varlar!

Yorum Bırak