YASEMİN ERKENT

Abi yuh ya, popoya baksana!


Kan çekti galiba.

O Mersinli, ben Adanalı, tanışır tanışmaz iyi anlaşıyoruz. Yasemin Erkent… Namı diğer ‘Şişman Kız.’ Bu aralar adını çok duyacaksınız çünkü ‘Popom Olmadan Asla!’ diye bir roman yazdı. Sevgilisi tarafından terk edilen şişman bir kızın yaşadıklarını anlatıyor. Duygu gelgitleri, sevgilisine güzel görünmek için zayıflama çabaları ve sonunda kendi gerçeğine ulaşması… İyi kurgulanmış bir kitap, su gibi akıyor, güldürüyor ve kolay okunuyor. Esprili bir dili var. Yasemin Erkent komplekssiz bir şişman. Şişmanlığıyla, kilo verme çabasıyla ve içine düştüğü durumlarla fena halde dalgasını geçiyor. O aslında bir oyuncu, ‘şişman kız’ ismiyle Twitter’da hesap açıyor, macerası böyle başlıyor. Ben onun Twitter’dan takipçisiydim, Okuyan Us’tan kitabının çıktığını öğrenince üzerine atladım tabii… Bana dedi ki, “Şimdi bizim yan yana fotoğraflarımız yayımlanınca, ben şişmanım ya, senin ne kadar zayıf olduğun ortaya çıkacak!” “Çıkmaz!” dedim. “Hadi ya nasıl olacak o?” dedi. “Görürsün!” dedim. Ve şimdi siz de görüyorsunuz!!! Şimdiye kadar kadınlar hep inceltilmeye çalışıldı; biz de tersini yaptık… Benim popoyu büyüttük! Fena da olmadı…

YASEMIN-ERKENT-2

Önce ‘Şişman Kız’ı tanıyalım…

-Şişman kız benim!

Peki sen kimsin?

-Ben Yasemin Erkent. Ne anlatayım kendimle ilgili?

Her şeyi Yasemin, her şeyi…

-(Gülüyor) 85 kiloyum. Şişmanım ama mutluyum! Tabii kilomdan dolayı insanlar beni parmakla göstermezse. Garson, ‘normal kola’ istediğimde, “Diyet kola tercih edersiniz diye düşünmüştüm!” demezse. Beni suböreği yerken görenler, kötü kötü süzmezse…

İstanbullu musun?

-Hayır, Mersinliyim. 9 yaşımda İstanbul’a geldim. Geliş o geliş…

Hep şişman mıydın?

-Yok, 9 yaşıma kadar kara kuru bir şeymişim. Sonra tut tutabilirsen. Her sene üstüme üç, beş kilo daha eklendi. Çünkü yemeyi acayip seviyorum. Hiç üşenmem, iyi bir kurufasulye pilav için şehrin diğer ucuna bile giderim.  Yemek benim için bir tutku. Beni mutlu ediyor!

Nasıl bir aile?

-Normal, sahici, birbirine bağlı bir aile. Varlıklı değil ama fakir de değil. Annem ev hanımıydı. Maalesef dokuz sene önce kaybettik. Babam da emekli. Birlikte yaşıyoruz.

Eğitim?

-Oyuncuyum ben. Sahne sanatları eğitimi aldım. Sanatla haşir neşir bir aileyiz. Büyük dedem şair ve güftekâr Mahmut Nedim Güntel. Dedem de yazı çiziyle meşguldü. Ben kendimi bildim bileli yazarım, bir yerlere atarım, öykü, hikâye, oyun…

Tiyatro?

-Üniversiteden sonra yaptım. Sonra dizilerde ve filmlerde oynadım. Komedilerde oynamaktan inanılmaz zevk alıyorum.

Peki Twitter’da ‘Şişman Kız’ diye hesap açmak nereden aklına geldi?

-Bir dönem baktım, istediğim roller gelmedi. “Evde boş boş oturacağıma, kendime Twitter’da bir hesap açayım” dedim. İşte o zaman çıktı Şişman Kız. Normalde de zaten bu şakaları yapıyordum. “E bari tweet olarak atayım” dedim.

Şişman bir kız asla başrol oynayamaz mı?

– Hayır, Türkiye’de oynayamaz. Yurtdışında şişman bir kız dizi yazıp, başrolünde oynayabiliyor. Çok da başarılı oluyor. Pek çok ödül alıyor. Ama burada mümkün değil. Tercih edilenler yirmi yaşındaki sıfır beden kızlar. Güzel ve güler yüzlü. Makineden çıkmış gibi. Renkli gözlü, zayıf. Hep aynı kalıpların kadınları.

Peki sen şişman olduğun için pişman mısın?

-Baştan anlaşalım: Ben demiyorum ki herkes 150 kilo olsun. 150 kilo olarak mutsuz ve rahatsız olanlar ve kilo vermek isteyenler versinler tabii. Ama eğer senin öyle bir sıkıntın ve derdin yoksa, kilondan kime ne? Sen mutluysan, başkalarına ne? Ama işte öyle olmuyor. Büyük bir baskı var dışardan! Herkes, “Senin diyet yapman lazım!” diyor, akıl veriyor, eleştiriyor, küçümsüyor, yargılıyor, suçluyor. Şişmanlara karşı bir nefret var. Resmen ayrımcılık var. Şişmanlar da sanki şişman oldukları için özür diler gibiler. Ben öyle değilim, kendimle de kilomla da dalga geçebiliyorum. “Böyleyim abi var mı!” diyebiliyorum.

Harika tweet’lerin var..

-Yazarken ben de gülüyorum. “Ah o 60’lar ne güzeldi… Hele o 70’ler! Ya o 80’ler? Heey gidi hey… İnsan ne çabuk kilo alıyor” yazdım bir seferinde. Sonra kahkahayı patlattım. Bir de şişmanlar “Bana su bile yarıyor” der. Bu çok klasik bir laftır. Ben de bunu ti’ye alan bir tweet yazdım: “Su-böreği, su-pangle bunları yersen tabii ki yarar…”

Takipçilerinin bu kadar artması seni şaşırtmadı mı?

– Şaşırttı. Ben günlük hayatta konuştuğum ve yaptığım şeyleri yazmaya başladım. Bir süre sonra baktım insanlar harika tepkiler veriyor. En güzeli de yazdıklarım onlara moral veriyor. “Evet ya, çok doğru söylüyorsun”, “Haklısın ben de öyle hissediyorum” diyorlar. Böylece hesap yavaş yavaş büyümeye başladı. “Annem sana çok teşekkür ediyor, senin sayende iki kilo aldım” diyen de var. Beni zayıf ve kilo alamayan insanlar da takip ediyor anlayacağın. “Şişman kız ne olur yardım et, nasıl kilo alabilirim” diyen de var, tam tersi de….

‘Şişman Kız’, kimseyi yargılamayan ve halden anlayan, tatlı, komplekssiz, kendiyle dalga geçen biri…

-Aynen öyle. Anlatmak istediğim şey şu: Kilolu ya da zayıf olabilirsin. Bu sensin. Ama bir de dışarıda birileri var, başkaları onların adı, sana bir takım şeyler empoze etmeye çalışıyorlar. “Aman göbeğin çıktı!” diyorlar ya da “Öyle oturma, şöyle otur!” Sürekli bir baskı ve idealize edilmiş bir güzellik ölçüsü var. Bir süre sonra aklında hiç yokken, “Ulan burnum kemerli mi acaba?” derken bulabiliyorsun kendini. Ben diyorum ki, “Olduğun gibi mutlu ol. Eğer kilo vermek istiyorsan, sen kilondan rahatsızsan ver kilonu ama kiloluyken rahatsan ve mutluysan kendinle uğraşma, kulağını da onlara tıka!”

Sen mutlu bir şişman mısın?

-Evet.

Peki 60 kiloyken daha mutlu değil miydin?

-Hayır. Daha mutlu değildim ama daha rahat olduğumu söyleyebilirim. Daha rahat hareket ediyordum, eğilip kalkıyordum. Çoraplarımı daha kolay giyiyordum, ayakkabılarımı daha rahat bağlıyordum. Daha kolay yürüyor, daha kolay koşuyordum.

Obez bir insan mutlu olabilir mi?

-Obez insan zaten yemek yerken çok mutlu. Sağlık açısından sorunlar yaşıyorsa mutsuz olur. Bir de o sevimsiz mahalle baskısı yüzünden.

YASEMIN-ERKENT-1İnsanlara vermek istediğin bir mesaj var mı?

-Var. Ben mesaj kaygısı olan bir insanım. Hayatı da öyle yaşarım. Yaptığım şey, birini düşündürsün, biri bir yerde bir şeyi fark ettirsin ve değiştirsin isterim. Böyle mesaj kaygılı tweet’lerim de oluyor. Onlarda bazen zorlanıyorum. Mesela geçenlerde küresel ısınmayla ilgili bir şey yazmak istedim. İçinde hem şişmanlık olacak hem küresel ısınma olacak. Aynı zamanda komik olacak. En sonunda şöyle yazdım: “Ya ben artık banyo yaparken suyu kapatacağım işte, küresel ısınmaya engel olacağım. Hem zaten çok su gidiyor bana…”

Güzelmiş!

-Güzel bir ilişki kuruldu takipçilerimle aramda. “Şişman kız, ben diyete girdim ama canım deli gibi iskender çekiyor. N’olur sen yer misin benim yerime?” diye soranlar var mesela. Hoşuma gidiyor.

Peki seni yemek yemek mi daha çok mutlu ediyor yoksa zayıflamak mı?

-Yemek yemek beni daha çok mutlu ediyor. Diyet yaptığım zamanlarda mutlu olabilmek için çareler arıyorum ama bulamıyorum.

Yolu su böreğinden geçen herkesle bir gün, bir yerde buluşacağız.

Kilo: 92.4… Göbeğime ve popoma ayrı nüfus cüzdanı çıkarabilirim.

Kilo: 91.3… Kilo değil, su gitmiştir kesin. Hep öyle olur bende, durmadan su gider. Tek rakibim Ömerli Barajı.

Kilo: 91.6… Tartılarla aram kötü. Tartılarla kötü ama elmalı tartla oldukça iyi.

Kilo: 91.2… Yolu suböreğinden geçen herkesle bir gün, bir yerde buluşacağız.

Kilo: 90.8… Telefon, elimin içinde kayboluyor. Yeni bir telefon almalıyım. Şu yeni çıkanlardan, en büyük olanlardan.

Kilo: 90.1… Biraz daha az. Ama yine de sadece 10 kilo sonra, kendimi 0.1 ton diye tarif edebileceğim.

Kilo: 91.6… Böyle böyle gidip, yıllık yüzde 7 büyüme hızını yakalayabilirsem dünya devleriyle yarışabilirim bence…

Kilo: 94.4… Yok canım, başkasının kilosudur o bence. Tartının dibinde kalan kilodur, bir şeydir. Boruda kalanı ölçmüştür. Mantıksal bir izahı yok bu durumun.

Kilo: 91.3… 91 benim için çok özel bir kilo. Yukarı çıkarken de aşağı inerken de burada mola veriyorum. Diyet dünyasının Afyonkarahisar’ı gibi bir şey; her yolculukta orda mola verirsin ama bir kere bile “Eh madem geldim, artık hep burada durayım” diye yerleşmezsin.

Kilo: 88.9… Ya ideal ölçü 90-60-90 değil mi? Tamam kilo 90, boya da 60 de göğüs de 90 işte!

Kilo: 88.4… Sevgili tartı, şunu aklının bir köşesine yaz: Kadın dediğin biraz ağır olur!

Kilo: 85.0… Ulan spor yaptın, bu kadar kilo vermedin be! Demek ki aşk spordan daha çok yağ yakıyormuş!

YASEMIN-ERKENT-3

BELLİ ŞEYLERİ GİYMEMİZ YASAK!

“Göz zevkimizi bozuyorsun” diye bir bölüm var kitapta…

-Bu benim birebir yaşadığım bir şeydi. Bir kız arkadaşımla yolda yürüyordum, önde de mini etek giymiş, benden çok daha şişman bir kız vardı. Yanımdaki arkadaşım, “Oha! Bu ne ya böyle!” dedi. Birden “Ne var ki?” dedim, “Abi yuh yani g.te baksana!” dedi. Ben da ona, “Niye böyle konuşuyorsun, ben de kiloluyum, benim arkamdan da söylüyorsundur bunları” dedim. “Valla söylüyorum” diye itiraf etti. Böyle bir olgu var, şişmanların göz zevklerini bozduğunu düşünenler var. O yüzden bizim belli şeyleri giymemiz onlara göre yasak! Çok renkli giymesinler, dikkat çekmesinler, çok kısa giymesinler…

AŞK RUHLA YAPILAN BİR ŞEYDİR

Benim popom, kilolarımı ifade ediyor. Hayatımın bir döneminden sonra kilolarım hep yanımdaydı. Erkeklerle ilişkilerimi, hatta bütün ilişkilerimi etkiledi. Şu an “Kilolarımızla mutlu olalım” diyorum ama buraya gelene kadar bir sürü acı çektim. Özellikle ortaokulda, lisede. Hoşlandığım çocuk bana bakmıyor. Niye bakmıyor? Ben şişmanım diye bakmıyor! Direkt böyle fikirler oluşuyor kafanda. Sen bunları düşündükçe, kenarda oturup, etrafa gözlerini kısıp kısıp baktıkça, dünyayı berbat, kapkaranlık, feci bir yer olarak görmeye başlıyorsun. İyi de öyle bunalım bir tipe kim neden baksın, neden âşık olsun? Ama sen, o moddan çıkıp kendinle mutlu olursan, hayatı seversen, gözlerindeki pırıltı eksik olmazsa, istersen 1500 kilo ol, insanlar seni sever ve sana âşık olurlar. Aşk ruhla yapılan bir şeydir! İnsanlar, insanların ruhlarına âşık olur!

Bu aslında bir ‘aşk’ romanı

Bu kitabı niye yazdın?

-Benden daha kilolu insanlar var. Mutsuz insanlar var. Ben mesela bazen onların profillerine giriyorum, görüyorum ki inanılmaz depresif şeyler yazıyorlar. Kilolarıyla hayatlarını kâbusa çevirmiş durumdalar. Bu yüzden büyük sıkıntılar yaşıyorlar. ‘Popom Olmadan Asla!’yı kilolu yalnız olmadıklarını görsünler, hissetsinler diye yazdım. Yemek yemekten kompleks duymasınlar, yerken keyif almaktan çekinmesinler diye yazdım. Bu, aslında bir aşk romanı. Roman kahramanım, aşk acısı yaşayan şişman bir kız. Okan’a âşık, roman bir ayrılık acısıyla başlıyor.

Okan, kızı şişman olduğu için mi terk ediyor?

-Yok, şişmanlığı bir mutsuzluk kaynağı haline getirdiği için. Depresif olduğu için. Kompleksli olduğu için. Vıdı vıdı yaptığı için. Adamın başının etini yiyor! Burada da vermek istediğim mesaj şu: Sen kendinle barışık olursan, kendini seversen, başkaları da seni sever.

Şişman kız, Okan gittikten sonra neden diyet yapıyor?

-E çünkü Nazan Öncel biletlerini buluyor evde, onun da gideceğinden emin olduğu için, ona güzel ve seksi görüneyim diye diyet yapmaya başlıyor. “Konsere çok fit, zayıf ve harika bir şekilde gideyim, orada beni görsün ve bana geri dönsün” diyor. Ama tabii ki şişman kız, yemek yemeyi sevdiği için spor yapmak ona işkence gibi geliyor. O süreci eğlenceli bir dille anlatmaya çalıştım kitapta. Daha sonra konsere gidiyor ama konserde işler, istediği gibi gitmiyor. Bir sürprizle karşılaşıyor. Anlatmayayım sonunu, gazozu kaçar, bir zahmet kitabı okuyun.

 

Yorum Bırak