Yaratıcı Çocuk Festivali 2-3 Eylül’de Küçükçiftlik Park’ta kaçmaz!!


Bugün çok donanımlı bir kadınla huzurlarınızdayım: Derya Topçu 💓

O, çocukların yaratıcılıklarına katkı sağmak için canla başla çalışan, üreten biri… Türkiye’nin en büyük ve en kapsamlı çocuk organizasyonu olan Yaratıcı Çocuk Festivali’nin fikir annesi ve festival direktörü. Çocukların Robin Hood’u👏👏

Çoğunuz onu, ‘Hadi Anne’ sosyal projesiyle tanıyor olabilirsiniz. ‘Hadi Anne’ ile İstanbul’da çocuklar için AVM dışında da gezilip görülecek yerler olduğunu göstermek istiyor. Kızı Asya’yla gittiği müze, galeri, pazar gibi yerleri paylaşıyor. Anne babalara, çocuklarıyla nitelikli zaman geçirebilecekleri kültür-sanat alternatifleri sunmayı misyon ediniyor. Başarıyor da!! Veee kızıyla yaptığı o geziler, şimdi binlerce çocuğu kültür, sanat ve bilimle tanıştıran yaratıcı bir festivale dönüştüüüüü💫💫💫

Bu yıl 4. yaşını kutlayan Yaratıcı Çocuk Festivali, 2-3 Eylül tarihlerinde Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşecek. Sadece çocukların eğlenmesi için tasarlanmış bir festival değil. ‘Ailecek beraber eğlenme kültürünü’ yaratma vizyonuyla başlatmış bir festival🔥

Çünkü Türkiye’de kültür ve sanat hayatı, maalesef ebeveynleri dışlayan bir yapıda. “Bebeğini kucağına aldığın andan itibaren, gittiğin konser, sinema ve tiyatro sayısı neredeyse sıfıra iniyor!” diyor Derya. Haklı da. İşte bu festival, tam da bu ihtiyaçtan doğuyor. Çocukların, aileleriyle Yeni Türkü konserine gidebildiği, hep birlikte birbirinden yaratıcı atölyelere katılabilidikleri bir festival bu…

“Yaratıcı Çocuk Festivali’nde, 280 liraya, 100 kaliteli etkinlik sunuyoruz. Bu hiç kolay bir şey değil. Kocaman markalardan destek alıp, çocuklara getiriyorum. Bu, bir Robin Hood’luk ise…. Evet, çocukların Robin Hood’uyum!” diyor Derya. Ama yalnız olmadığını vurguluyor. Bin kişilik bir ekip çalışıyor bu festival için…

Bu fikir aklına düştüğünde sponsor aramaya başlıyor Derya, “Kafamda entelektüel yaklaşımı yüksek, neşeli, yaratıcı bir festival vardı. İçeriklerimi en çok besleyebilecek marka, yaratıcılığa malzeme üreten bir marka olabilirdi, Faber-Castell’e gittim.” Faber-Castell, aralıksız 4 yıldır, festivalin ana sponsoru…

Çocuklarının ve ailelerin birlikte gelişimine, dönüşüme katkı sağlayan bu festivalde emeği geçen herkesi kutluyorum.

Derya ile uzun bir röportaj gerçekleştirdik, devam postu da gelecek.

Derya’cım, büyük tebrik. Gelişigüzel değil, kalpten tebrik! ‘Ailecek beraber eğlenme kültürünü’ yaratmak için kendini paralayan müthiş bir kadınsın! Türkiye’nin en büyük ve en kapsamlı çocuk organizasyonu olan Yaratıcı Çocuk Festivali’nin fikir annesi ve festival direktörüsün. Festival, bu yıl 4. yaşını kutluyor. Neler hissediyorsun?
-Çok heyecanlıyım. Artık, Yaratıcı Çocuk Festivali’ni Türkiye’nin kültür ve sanat hayatına kazandırmış hissediyorum. Mutluyum. 2-3 Eylül’de gerçekleşecek festivale hepinizi bekliyoruz.

Ne dersin sen, çocukların Robin Hood’u gibi bir şey misin?
-Ah, ne tatlı! Bir bakıma öyle, çünkü kocaman markalardan destek alıp, çocuklara getiriyorum. Bu kadar güçlü firmaların destekleri olmasa, bu denli kapsamlı atölyeleri, onların donanımlı öğretmenlerini, gerekli materyal ve malzemelerini, atölye alanlarını bu derece düzgün organize edemezdim. Bir de tabii bizim katılımcıya sunduğumuz etkinliklerden sadece 1 tanesi bile normalde 400-600 TL’ye biletle gidilen etkinlikler. Biz 280 liraya, 100 ayrı etkinlik sunuyoruz. Bu hiç kolay bir şey değil. Bu, bir Robin Hood’luk ise sahiden Robin Hood’um! Tüm sponsorların ve bizim ekibin, çocuklara kazanım oluşturacak gerçek içerikler üretebilmesi için sahada, 1000 kişi çalışıyoruz. Kısacası 1000 Robin Hood’uz!

Yaratıcı Çocuk Festivali hangi ihtiyaçtan doğdu?
-Türkiye’de kültür ve sanat hayatı, maalesef ebeveynleri dışlayan bir yapıda. Bebeğini kucağına aldığın andan itibaren, gittiğin konser, sinema ve tiyatro sayısı neredeyse sıfıra iniyor. Oysa, kültür ve sanata, birlikte eğlenme iklimine en çok ihtiyacı olan gruplar, bence ebeveynler. Bu insanlar çocuk büyütüyor. Onların, kendi dünyalarını beslemelerinin çocuklar tarafında inanılmaz büyük bir karşılığı var. Ben anne olduktan sonra bunun açlığını çok çektim. O yıllarda biri bana, “Asya ile Yeni Türkü’nün konserine gideceksin hem de Asya havalara uçacak!” deseydi güler geçerdim. Baktım kimsenin yapacağı yok, o zaman ben yapayım dedim 🙂

Anne olunca gördüm ki çocuğun yeme içmesine ve süslü partilere sıkışmış, hiç kafama yatmayan popüler bir ebeveynlik kültürü var. “Yahu” dedim, “Benim gibi hissedenler de vardır. Yani çocukla beraber bir yaşam dizayn etmek isteyen, onunla eğlenmek, onunla öğrenmek isteyen kadın ve adamlar…”

Kızın Asya ile İstanbul’da gittiğiniz müze, galeri, pazar gibi yerleri paylaştığın “Hadi Anne”yle tanıdık seni… Kendi kızını gezdirmekle başladığın bu yolculuk, nasıl büyüyüp Yaratıcı Çocuk Festivali’ne dönüştü?
-Anne olunca, çocuğun yeme içmesine ve süslü partilere sıkışmış, hiç kafama yatmayan popüler bir ebeveynlik kültürü vardı. Instagram yeni yeni ortaya çıkmıştı. “Yahu” dedim, “Benim gibi hissedenler de vardır. Yani çocukla beraber bir yaşam dizayn etmek isteyen, onunla eğlenmek, onunla öğrenmek isteyen kadın ve adamlar…” Bu yüzden müze, galeri, pazar yeri gibi kamusal alanları kendime mesken tuttum. Bu önce yakın çevremde, sonra giderek diğer ebeveynlerde karşılık buldu. Hadi Anne dönemi, bu anlamda beni acayip besledi. Neredeyse bu işin kompetanı haline geldim. Hangi müzeler, kurumlar, okullar nerede ne gibi etkinlikler yapıyor ne var ne yok inceledim. “Çocuk neşesi nasıl oluşturulur?” konusu üzerine çok düşündüm. Gördüğüm her şeyde, bence eksik bir yan vardı. İşte tam orada, kendi isteğimi tanımladım: Evet kazanımlı, çocuğa saygılı, ebeveynden ayırmayan, birlikte eğlenme iklimiydi benim istediğim. Yaratıcı Çocuk Festivali’ne de işte böyle vardım.

Sen aslında Hadi Anne ile İstanbul’da çocuklar için AVM dışında da gezilip görülecek yerler olduğunu mu göstermek istedin? Anne babalara, nitelikli zaman geçirebilecekleri kültür-sanat alternatifleri sunmayı mı misyon mu edindin?
-Evet, öyle oldu. Sosyal bir girişimdi Hadi Anne. “Sosyoekonomik durumun ne olursa olsun, çocuğunla git, müze avluları pırıl pırıl” diyordum. “Pazara git, çocuklar kendi ülkesinin insanını, hayat mücadelesini, matematiği bile en iyi pazar yerlerinde öğrenebilir” diyordum. Bana göre hepsi birer organik öğrenme platosuydu. Buna o kadar inanıyordum ki diğer ebeveynlere de anlatmak istedim. Enteresan bir biçimde de Hadi Anne’de karşılık buldum.

Ailecek eğlenmek, birlikte bir şey yapmak, birlikte öğrenmek neden bu kadar önemli?
-İnsanın, kafayı yastığa koyduğunda, kendini tarttığı bir yer var: Ebeveynlik artık yeni hayatınız. Ya kendinizi yok edeceksiniz ve sadece çocuk için yaşayacaksınız ya da çocuğu koy vereceksiniz ve sadece fiziki ihtiyaçlarına bakacaksınız. İkisinde de mutsuzluk var. Bu iki yol da sürdürülebilir değil! Ve mutlaka bedel ödetir insana. Oysa üçüncü bir anlayış var, kendi annelik iç görümden çıkardığım: Çocukla ortak bir yaşam geliştirebilirsem; o benim, ben onun dünyasından etkilenebilirsem hem paylaşımlarımız hem gelişimimiz hem de mutluluğumuz artar. ‘Birlikte’ olmak, beraber eğlenmek, oynamak, neşeli iklimler bu yüzden çok önemli.

Sen, ‘Çocukları nasıl oyalıyorsunuz!’ lafına gıcıkmışsın. Neden?
-Evet biraz öyle. Çocuklar, oyalanması gereken insancıklar değil. Biliyorum aslında kötü niyet yok içinde. Ama bu bana, çocuklara karşı farkında olmadan yaptığımız büyük bir saygısızlık gibi geliyor. Çocukla beraber yaşarsın, bazen o kendi kendine takılır bazen beraber takılırsınız. Ancak çocuğu hep eylemesi, oyalanması gereken biri gibi görmek, birlikte yaşayabileceğin bir dolu güzelliği ıskalamana neden olur. Onlar, en az bizim kadar gerçek birer birey. Onların değerlendirmelerine layık olmak istiyoruz. Onlara içtenlikle saygı duyuyoruz.

Bir sosyolog ve bir anne olarak gözlemlerini merak ediyorum: Türkiye’de çocukların yaratıcılığını geliştiremiyor muyuz? Çocukları AVM’lere mi mahkum ediyoruz?
-Gelişmiş ülkelerde müze, üniversite, mesire yeri, meydan, park gibi pek çok deneyim alanı artık ‘fun’ merkezi durumunda. İnsanlar eğlenmek ve ‘leisure time’ denilen boş zamanlarını AVM’lerde harcamıyor, AVM’ler ihtiyaç görülen alışveriş yerleri. Türkiye’de maalesef kentli ebeveynler, eğlence ihtiyaçlarını büyük oranda AVM’ler üzerinden gideriyor.
Burada, iradi bir yaklaşım gerekiyor. AVM’ye tabii ki çocukla gidilir. Ancak benim “Şöyle bir açılayım, dışarı çıkayım” dediğim yerler AVM’ler değil. Yaratıcı Çocuk Festivali gibi bağımsız bir çocuk açık hava festivalinin olması, tam da bu yüzden çok önemli. Geçerken uğramıyorsun. Hep gittiğin bir yer de değil. Bilet alıp, sırf onun için gelinen, tamamen sizin neşe ve gelişiminiz için tasarlanmış çok önemli bir yaratıcı deneyim alanı.

Fikir annesi olarak, festivalin doğumunu anlatsana… İlk kime gittin?
-İlk Faber-Castell’e gittim. Yıl 2017 idi. Kafamda kürasyon olarak yaratıcı, entelektüel yaklaşımı yüksek, neşeli bir festival vardı. İçeriklerimi en çok besleyebilecek marka, yaratıcılığa malzeme üreten bir marka olabilirdi. Elbette başka bir kategoriyle de olabilirdi ama düşünsene, sen de yaratıcılık için uğraşıyorsun, onlar da! Bu inanılmaz bir sinerji oluşturabilirdi. Bu anlayışla ilk onlara gittim. Ve o gün bu gündür hala beraberiz…

NELER Mİ VAR İÇİNDE?
YARATICI SANAT ATÖLYELERİ, ENERJİ FARKINDALIĞI, EKOLOJİ, GEZEGENİMİZİN SAĞLIĞI, İNSAN SAĞLIĞI, PERMAKÜLTÜR, SPOR VE DANSA KADAR UZANAN ZENGİN İÇERİKLER… VEEEEE ŞOVLAR, KONSERLER, TİYATRO OYUNLARI

“Kazanımlı ve kendisi yaratıcı bir festival” diyorsun. Tam olarak ne demek istiyorsun?
-İnanılmaz kaliteli içerikler sunuyoruz. Katılımcılara, unutulmaz bir deneyim yaşatıyoruz. Öyle sabun köpüğü etkinlikler değil yani. Çocuk mutluluk içinde, pek çok kazanım ve farkındalıkla festivalden ayrılıyor. Yaratıcı sanat atölyeleri, enerji farkındalığı, ekoloji, gezegenimizin sağlığı, insan sağlığı, permakültür, spor ve dansa kadar uzanan içerikler, hem zengin hem de düzgün bir biçimde çocukla buluşuyor. Şovların, konserlerin, tiyatro oyunlarının hepsinde ama hepsinde, tüm aileye işaret ettiğimiz kazanımlar bulunuyor. Tamam biz, gelenlerin yaratıcılıklarıyla buluşmaları için bir deneyim alanı sağlıyoruz. Bir de üstüne bizim festivalin kürasyonunun kendisi yaratıcı… Hepsi mutlaka bir kazanım sunuyor. Dolayısıyla biz, her bakımdan yaratıcı bir festivaliz!

Bir de STK’lar konusu var…
-Evet. 2018’den beri ülkemizin en büyük çocuk ve aile organizasyonu olarak, sosyal sorumluluğumuzu da yerine getirdik. Ebeveynleri STK’larla buluşturarak yeni bir bağlam oluşturduk. UNICEF, UCİM, Tohum Otizm, YGA, Kırmızı Çocuklar Derneği ve daha sayamadığım pek çok STK’yı festivalde ağırladık. Ebeveynlerle ve çocuklarla ilişki kurmaları için nitelikli bir köprü olduk.

Peki, bu festivali hayata geçirirken ne tür zorluklarla karşılaştın ve nasıl üstesinden geldin?
-Ah sorma! Kendimi berbat hissettiğim o kadar çok günüm oldu ki ama hep tünelin sonundaki ışığa, çocukları aileleriyle festivalde göreceğim anların hayaline tutundum. Kapıdan kovduklarında bacadan girdim. Olumsuzluk yaşadığımda yüzümü gözümü silip, tekrar devam ettim. Öte yandan benim gibi düşünen, bana güvenen insanların varlığından da güç buldum. Bu konuda en çok Asya’nın katkısı var. Çok kral bir kız gerçekten. Onunla paylaşıyordum, “Şöyle mi yapalım? Böyle mi?” ve onu dinliyordum. “İlham perisi” derler ya, Asya tam o oldu benim için. Küçüklüğünden beri hayatı, insanları, mücadeleyi anlayan arkadaş bir yanı var Asya’nın. Çocuğumdan hep çok güç aldım.

Sunay Akın, Selçuk Şirin, Şermin Yaşar, Özgür Bolat, Ceyda Düvenci ve burada sayamadığım çocuk alanında duayen pek çok isim, Yaratıcı Çocuk Festivali’ne destek veriyor, festival kapsamında düzenlenen etkinliklere katılıyor. Tüm bu isimleri aynı festivalde aileler ve çocuklarla buluşturmak da önemli bir başarı… Bu insanların hepsi sana kara kaşın, kara gözün için destek veriyor olamaz. Neden veriyorlar?
-Bu saydığın isimlere ek olarak, rahmetli Doğan Cüceloğlu, Ahmet Güneştekin, Nil Karaibrahimgil ve daha fazlasına… Tek tek gittim. Neredeyse hiçbiri beni tanımıyordu. ‘Kapısında yat’ desen yatar beklerdim, bunu hissetmiş olabilirler. Kurtulamayacaklarını anlayınca da randevu vermiş olabilirler  Hepsine tek tek kendimi, hayalimi, duyduğum tutkuyu, nasıl bir planla ilerlediğimi anlattım. Yaratıcı Çocuk Festivali, çok farklı bir içerikti. Yani atölyeleri festival iklimine koyma fikri, söyleşilerle ebeveynleri besleme, gösteri ve konserlerin içerikleri, aile boyu eğlence, gelişim hedefi, vb. daha önce yapılmamış bir kafadaydı… Diyorum ya festivalin kendisi yaratıcı diye… Etki alanı olan, işlerinde üstün başarı göstererek kitleleri etkileyen bu önemli isimler, paradan puldan çok daha önemli bir şeye baktılar bence. “Bu ülkeye bu lazım! Ve bu kız bunu yapabilir!” Hepsi bu yüzden samimiyetle destekledi. Şimdi hepsi dostum oldu, pek çoğu programlarına uydukça, her yıl Yaratıcı Çocuk Festivali’ne katılıyorlar…

Bu festivali, diğer çocuk etkinliklerinden ayıran ne?
-Yaratıcı Çocuk Festivali, bir salon etkinliği gibi ‘Ver çocuğu, git takıl’ etkinliği değil. Ailece gelinen, birlikte eğlenilen, deneyimlenen bir yaratıcılık ortamı. Bir de tabii, bambaşka bir şeye sahibiz. Çocuklar bizi bekliyor, her yıl Haziran’da yapardık, bu yıl Eylül olunca bize gelen mesajlara, mektuplara inanamazsınız. Kimi festivaldeki sertifikasını kimi madalyasını kimi pelerininin fotoğraflarını göndermiş. Bu teveccüh sanırım en ayırıcı nokta…

Girince nasıl bi dünya karşılıyor onları?

-Süper rahat, süper coşkulu bir ortam. Küçükçiftlik Park’ı yaratıcı bir platoya çeviriyoruz. 7 dönüm arazinin her metre karesini, keyifli deneyimlerle beziyoruz. Bir yerden bir yere yürürken, tahta bacak ya da neşeli bir kortejle karşılaşabilirsiniz. Her alanda, ebeveynleri çocuğa eşlik ediyor. Herkese yetecek kadar atölye, konser, tiyatro ve şovlarımız var. Veeee o ilk girdikleri an var ya… Ah müthiş! Çocukların suratını izlemeye doyamadığım anlar işte onlar…

Ezo Sunal, Evrencan Gündüz, Yeni Türkü, Safiye ve Emrehan sahnede… Küsmesin Yıldızlar ve Eşit Masallar gibi tiyatro oyunları da yine aynı şekilde izlenebiliyor

Etkinlik programı nasıl?
-Merak edenler www.yaraticicocukfestivali.com adresini ziyaret etsin isterim. Bu programı çıkarabilmek için bir yıl boyunca hazırlanıyoruz. Bu işler eskiden ve hala şöyledir, ‘sürpriz konuklarla’ 🙂 Bizde o yok! Tıpkı bir konferans gibi tüm içeriği tek tek hazırlayıp, web sitemize koyuyoruz. İşleyiş nasıl olacak, hangi yürütücülerle çalışılacak, hangi malzemelerle, hangi kazanımlar hedeflenecek, kimler saat kaçta sahne alacak vb. her şey iki ay öncesinden belli. Seyircimize, şeffaf bir tanımlama var.

Dev alanlarda kurulmuş birbirinden eğlenceli atölyeler var…
-Evet. Çocuklar bunlarda çok eğleniyor. Kaliteli stantlar, gün boyu ikram ve mini etkinlikler… “Hadi biraz çimlere oturalım” derseniz minderlere uzanabiliyorsunuz. Gün boyu kesintisiz festival coşkusuna ortak olabiliyorsunuz. Bir bakmışsınız balon şovda şapkanız uçuyor. Bir bakmışsınız Ezo Sunal, Evrencan Gündüz, Yeni Türkü, Safiye ve Emrehan sahnede…Küsmesin Yıldızlar ve Eşit Masallar gibi Türkiye genelinde bilinen tiyatro oyunları da yine aynı şekilde izlenebiliyor.

Ve giriş parasını verince, tüm bu etkinliklerden ücretsiz mi faydalanılıyor?
-Bunu söylerken gurur duyuyorum. Evet, aynen öyle oluyor!

Bu yıl tüm etkinlikler arasında en çok ilgi gören veya öne çıkan hangisi olur sizce?
-Büyülü güzellikteki Faber-Castell etkinlik alanının içine giren çocuklar, sahiden etkilenecek ve burada istedikleri her şey olabilecekler! Sanırım Sunay Akın ve Şermin Yaşar’ın gösteri sahnemizden katılımcılarımıza, ‘Hoş geldiniz sohbeti’ yapmaları, unutulmaz bir anı olacak. Çevre mucitleri atölyesi, ekoloji ve daha iyi bir gelecek için enerji farkındalığı atölyeleri yine çok ilgi görecek. Basketbol oyunları ve çim alandaki spor etkinliklerinin çok sevileceğini düşünüyorum. Konserler de süper olacak. Yüzler kesin boyatılır… Balon katlama sanatçılarını da çok seviyor çocuklar… Bilmiyorum, o kadar çok şey var ki bunları anlatınca, diğerlerine haksızlık oluyor sanki.

Ana sponsorun Faber-Castell’in bu festivaldeki rolü ne? Yaratıcılık konusunda nasıl bir katkı sağlıyor?
-Faber-Castell benim en önemli oyun arkadaşım. İlk yıldan beri, festivale müthiş bir katkı sağlıyor. Bu çok değerli bir şey. Ben bir sosyal girişimciyim, bu derece önemli bir markanın yanımda olması bana kendimi güvende hissettiriyor. Onlar yanımdaysa herkes yanımda gibi bir şey hissettiğim. Çok kibarlar, işime layık olduğu değeri ve özeni fazlasıyla verdiler, veriyorlar. Hele ilk yıl, o kalem evi gördüğümde şoke olmuştum. Eve koştum, eşime sarıldım. ‘Galiba çok güzel bir şey çıkartıyorum ortaya Yüksel’ dedim. Hayal ettiğimden bile güzeldi. Çok kapsamlı bir etkinlik alanı oluşturdular. O günden bugüne devam…

Geçen sene 20 bin kişi katılmış. Bu sene kaç kişi bekliyorsunuz?
-Yine çok büyük bir coşkuyla 20 bin kişiye kültür ve sanat deneyimi yaşatacağımızı düşünüyorum.

Yaratıcı Çocuk Festivali’nin geleceği hakkında ne gibi hayallerin var?
-Böyle bir festivali, İstanbul gibi bir metropole kazandırmak güzel şey. Diğer iller için de orada etki yaratmak isteyen arkadaşlar, gayretlensinler çok isterim. Elbette Anadolu’yu gezebiliriz ama esas istediğim; Yaratıcı Çocuk Festivali’ni, kuşaktan kuşağa aktarılan, uzun yıllar devam eden, bensiz de sürdürülebilecek bir organizasyon haline getirmek. 20 yıl, 30 yıl hatta 50 yıl… Bu ülkenin, tarihi olan bir çocuk festivali olsun. Bir de 10 yıldır aklımda yaratıcı deneyim müzesi fikri var. Her şeyi de hazır esasında, onu yapma planlarım var. Bakalım hayat neler gösterecek.

Asya bütün bunlar ne diyor? Her şey onunla başladı ya…
-Ne güzel söyledin. Evet, her şey onunla başladı… Ben önce Asya’yı, sonra da kendi potansiyelimi yeniden doğurdum galiba. Onun sayesinde istikametim hep çocuklar oldu.

Bu röportajı okuyan anne babaların aklında kalmasını en çok istediğin şey ne?
-Biz sizler için dopdolu bir festival hazırladık, artık bu festival bizim değil sizin. Gelin görün, festivalinizi sahiplenin! 2-3 Eylül’de, Küçükçiftlik Park’a yanına çocuğunu ve çocukluğunu alan herkesi bekleriz.

Yorum Bırak