Ülkeme yapabileceğim en büyük katkı, yeşillendirme politikalarını desteklemek olur. İstanbul’a 17. köprüyü dikecek biri her zaman bulunur!


Önce size minik bir hatırlatma yapmak istiyorum. Geçtiğimiz aylarda, iki pırıl pırıl gençle röportaj yapmıştım. Nippon Türkiye’nin çabalarıyla uzun yıllardır toplam 16 ülkeyi kapsayacak şekilde yapılan AYDA ( Asia Young Designer Awards ) yarışmasına artık Türk gençleri de katılabiliyordu. ‘Empati için Tasarla’ temasıyla yarışmaya katılan mimarlık ve iç mimarlık öğrencileri arasından kategorilerinde birinci olan Berk ve Simruy’la sizleri tanıştırmıştım. O zaman heyecanla uluslararası yarışmada edinecekleri deneyimden bahsediyorlardı.
.
Veeee bu güzel gençler, 16 ülkeden gelen onlarca proje arasından nefis özel ödüllerle geri döndü. Hem de her ikisi birden. Önce Simruy’a kulak verelim. Global bir yarışma deneyiminin aslında gençlere ne kadar güzel ilham olduğunu anlatıyor Simruy. Aynı zamanda mimarlık okumak isteyen gençlerede söyleyecekleri var. Söz Simruy’da….

SORGULAMAYI VE HAYATA ALIŞILMIŞIN DIŞINDA BAKMAYI SEVİYORUM

Bravoo Simruy sana! Nippon Paint’in gerçekleştirdiği AYDA (Asia Young Designer Award) yarışmasında, mimarlık kategorisinde, Türkiye birincisi oldun. 50’den fazla gencin katılımıyla gerçekleşti yarışma. Kıran kırana bir mücadeleydi. Türkiye’de birinci olmakla kalmadın, yarışmanın global ayağında da ödüller aldın…
-Teşekkür ediyorum.

Bize kısaca kendini tanıtır mısın?
-Bilkent Mimarlık mezunuyum. Şu anda, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yapı Bilimleri master programında tezimi tamamlama aşamasındayım. Alanyalıyım. Tek çocuğum. Tutku duyduğum mesleği yapabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Sorgulamayı ve hayata alışılmışın dışında bakmayı seviyorum.

Yarışmanın teması “Empati İçin Tasarla”ydı. Sen, bu temayı da tamamen farklı bir şekilde ele aldın…
-Evet. Dünyamız, çeşitli toplumlara bir zamanlar ev sahipliği yapmış ancak türlü sebeplerle artık terk edilmiş “hayalet şehirler”le dolu. Beni çok cezbediyor “hayalet şehirler.” Empati kavramını da onları üzerinden ele aldım. Önce, mekanla empati kurdum. Unutulmaya yüz tutmuş duvarlar çürümek değil, ayakta kalmak ister! Sonra da bu mekanların olası kullanıcılarıyla empati kurdum. Evsizlik, maalesef ki çağımızın önemli bir sorunu. Bu iki veriyi, bir araya getirince, ortaya çıkan sonuç da şu oldu: Söz konusu şehirleri canlandırmak ve bu sayede, ihtiyaç sahibi kişilere bir ev vermiş olmak!

Türkiye birinciliğinden sonra, bir global yarışma heyecanı başladı senin için. Yarışmanın global ayağı nerde oldu?
-Pandemi dolayısıyla, uluslararası sunumları çevrimiçi gerçekleştirdik. Ödül töreniyse Malezya’da geçekleşti. Çok heyecan verici bir ortamdı.

Farklı ülkelerden gelen yaşıtlarınla olmak nasıl bir duyguydu?
-Tek kelime ile harika 🙂 Ben farklı kültürleri tanımaya ekstra düşkünüm. Birebir iletişim ise zaten şahane bir şey. Edindiğim arkadaşlıklar ve anılar bir yana, orada yaşadığım her şey, öğrendiklerime daha sağlam bir temel oluşturdu.

Seni etkileyen diğer projeler nelerdi?
-Mimarlık kategorisinde 15 finalisttik. Empati kavramına, 15 farklı şekilde yaklaşılması, ortaya inanılmaz bir çeşitlilik çıkarıyor. Her bir finalistin projesi çok etkileyiciydi. Çünkü her biri kendi kültüründen izler taşıyor ve kendi yetiştiği ortamın problemlerine çözüm arıyordu. Ben deneyime ve keyif almaya odaklandım.

DOĞANIN RENKLERİ KAZANDI!

Yarışmadan özel bir ödülle döndün. Biraz da bu ödülün özelliğinden bahseder misin?
-Harvard Ödülü’nü Vietnam’a kaptırdık ancak 3 tane de yan ödül verildi! Her biri 1000 dolar değerinde olan ödüllerin sadece isimleri farklı. Benimkisi de bunlardan biri olan Nippon Paint Renk Ödülü. Canlı renkler kullanmaktan tamamen kaçındığım projenin sunumunda sıklıkla vurguladığım özellik, tasarımın içinde bulunduğu “hayalet şehir”le bütünleşmesiydi. Bunu da yalnızca eksik yerleri tamamlayan bir protez işleviyle gerçekleştirdim. Yani kullandığım tüm renkler, zaten o mekanın doğasında var olan renklerdi. Jürilerle ödül töreni sonrasında gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbette de tasarımımın doğayla ahenginden bahsettiler. Doğanın renkleri kazandı diyebiliriz 🙂

Türk gençleri bu yarışmaya ilk kez dahil oldu ve Berk’le sen özel ödülle döndünüz. Ülkemizde, dünyayla baş edebilecek bir eğitim verildiğini düşünüyor musun?
-Tabii ki. Mimarlık eğitimi, okuldan okula değişiyor. Bazısı tasarım ağırlıklı, bazısı da teknik ağırlıklı bir programı kapsıyor. İki seçenek için de gerçekten çok köklü ve adını duyurmayı başarmış üniversitelerimiz var. Ben dengeli ve kaliteli bir eğitim aldığımı düşünüyorum. Buradan, bende emeği olan tüm hocalarıma teşekkürlerimi sunarım.

Mesleğinle alakalı bir yarışmada başarılı olmak çok önemli. Hele uluslararası bir yarışmada derece almak daha da anlamlı. Bu seni gelecek planların açısından nasıl etkiliyor?
-Beni motive etti. Güç verdi. En önemlisi, oradaki jürilerle ağ kurma fırsatıydı. Hepsi, ofisleri Asya kıtasında olan prestijli mimarlardı. Yüzünü Avrupa’ya dönmüş biri olarak -dürüst olmak gerekirse- ödül törenine kadar Asya hakkında ön yargılarım vardı. Şu anda ise hepsi yok oldu. Bir süredir Asya’daki tasarım anlayışına merak salmış haldeyim. Gelecek planlarıma, iş olanakları açısından bu ülkeleri de eklemenin bana seçim esnekliği sağlayacağını düşünüyorum.


Elinde sihirli bir değnek olsaydı, mimar Simruy olarak, Türkiye’de neyi değiştirmek isterdin?
-Çarpık kentleşmeler, su-hava-hayat kirliliği, tarihin üzerine barajlar, doğanın üzerine toplu konut dikmeler, toprak satmalar, kendi ülkemizde asimile olmalar… Hangi birinden başlayayım? Daha, ekonomi de var değil mi? İyi ki o mimarın işi değil!

Hayalinde bu ülkede yapmak istediğin en büyük proje nedir?
-Şu anda üstünde çalıştığım tezin konusu, bu soruya cevap olabilir. Küresel ısınma karşısında alınan önlemler, maalesef ki çok yetersiz! Türkiye, kâğıt üzerinde tüm anlaşmaları onaylar gözüküyor ancak inceleme raporlarına baktığınızda, önlemleri eyleme dökemediğimiz, ihmaller ve ertelemeler yaptığımız ortada. Bunun cezasını, toplum olarak her birimiz çekiyoruz. Özellikle yazları, şehirler artık nefes alınamayacak kadar sıcak hale geliyor. “Kentsel ısı adası” dediğimiz, aşırı sıcaklık etkilerini azaltmak, akıllı şehir planlamalarıyla mümkün. Ülkeme yapabileceğim en büyük katkı, yeşillendirme politikalarını desteklemek olur. İstanbul’a 17. köprüyü dikecek biri her zaman bulunur.

Bu yıl mimarlık eğitimine başlayacak olan yüzlerce genç var. Onlara ne demek istersin?
-“Çizim yeteneğim var, yetmez mi?” gibi düşüncelerle başlıyorsanız, yol yakınken dönün! Uyku yok, her gün eleştiri var, sinir krizleri var, hayal kırıklıkları var. Kendinizi parçalayarak kazandığınız en ufak başarıya bile sevinememek, yetersiz görülmek var. Çoğu zaman, projelerinizle baş başasınız. Bu yüzden fikirlerinize sahip çıkmayı, kendinize güvenmeyi öğrenin. Grup projelerinde yiyeceğiniz kazıklar da tatlı niyetine!

Simruy’un gelecek hedefleri nedir?
-Şu an önceliğim tezimi tamamlamak. Yani master diplomamı almaya odaklanmış durumdayım. Eskiden akademi sıcak geliyordu fakat master eğitimim sırasında fark ettim ki, tasarım süreci beni daha çok çekiyor. Hatta büyülüyor. Bu yüzden mezun olduğumda, iş dünyasına atılmayı planlıyorum. Yakın gelecek için, kendi ofisimi açmak gibi çılgın hedeflerim yok. Daha çok insan tanımak ve işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenmek, gözlem yapmak istiyorum. Bu yüzden bir süreliğine, misyonu ve vizyonu bana uygun olan ofislerde kendimi geliştirerek, deneyim kazanmayı hedefliyorum.

Yorum Bırak