Tarık Emir Tekin Namıdiğer TARO

Bugün huzurlarınızda Tarık Emir Tekin röportajı var. Çoğumuz onu Sadakatsiz dizisindeki “sosyopat Selçuk” karakteriyle tanıdık.

Tarık (namıdiğer Taro) Selçuk karakterini, bir psikologla çalışmış. İyi analiz etmiş ve başarılı bir şekilde seyirciye aktarıyor. Bravooo….
.
Genç, yetenekli, çok yönlü ve gelecek vaadeden bir oyuncu. Yazıyorum buraya, onun adını daha çooook duyacağızzzz.
.
Aynı zamanda Şevval Sam ve Beşiktaşlı Metin Tekin’in biricik oğlu. Ben bilmiyordum, dizi başladığında öğrendim. Ne güzel! Ne kadar gurur duysalar yeridir. Tarooo yolun açık olsun!

OBSESİF TARAFIM HİKAYEYİ VE KARAKTERİ KAFAMDA DÖNDÜRÜP DURUR

Tebrikler! Tebrikler! Tebrikler! Sadakatsiz’de canlandırdığın “sosyopat Selçuk” karakteriyle patladın. Zor bir karakter ama rolünün hakkını acayip veriyorsun… Bravo! İlk kiminle paylaştın “Böyle bir teklif var!” diye…
– Annem ve babamla…

Peki rol teklif edildiğinde ne hissettin?
– Yüksek bir heyecan, az biraz korku, adrenalin ve anksiyete! Genelde auditon’lar geldiğinde ilk hislerim böyle. Sonrasında obsesif tarafım, hikayeyi ve karakteri kafamda döndürüp durur. İç dünyamda, karaktere ve hikayeye dair çeşitli cevaplar bulmaya başladıkça, sakinler ve karakteri sahiplenmeye başlarım. Selçuk için de aynen böyle oldu!

Bu role bir psikologla hazırlanmışsın…
-Doğru. Selçuk’un bazı karakteristik özelliklerini tanımlarken çeşitli davranış paternleri keşfettim. Bunun, psikolojide karşılıkları olup olmadığı ve nasıl tanımlanabileceği konusunda bir uzmana danışırsam, bana bir yol haritası sunabileceğini düşündüm. Yönetmenimiz de o sırada, benzer bir araştırma sürecindeydi. Öğrendiklerimiz Selçuk’un davranışsal bozukluklarını daha iyi anlamamıza yardımcı oldu.


Kimin fikriydi Selçuk’un fiziksel yapısını kartala benzeterek oluşturmak…
– “Animal Studies”, benim okulda öğrendiğim bir yaklaşım biçimi karakter yaratma sürecinde. Bir hayvanın özellikleri içselleştirildiğinde, yaratılan karakterin bedeninde nasıl bir etkisi olabileceğini deneyimlediğimiz bir çalışma stili. Bana Selçuk’un özellikle fizikalitesini keşfederken çok yardımı oldu.

Selçuk karakterini canlandırırken nelerde zorlanıyorsun? Role nasıl çalışıyorsun?
-Her oynadığım sahnenin birbirinden farklı zorlukları oluyor. Bu nedenle spesifik bir şey söyleyemem. Ama çalışma süreci genelde senaryo elimize geçer geçmez, Nil karakterini canlandıran Nazlı’yla (Bulum) FaceTime’da saatlerce prova almaktan geçiyor.

Selçuk, insanın başta gıcık aldığı, kızdığı bir tip ama hikayesine indikçe, onu da anlıyor insan…
-Evet. Hikayesi ilerledikçe, seyirci olarak psikanalizini yapabildiğimizi düşünüyorum.

“Kötü karakter” canlandırmak bir oyuncu için daha mı keyifli?
-Benim bir oyuncu olarak, önce Selçuk’u gerçekten anlayabilmem gerekiyor. Anlayabilmem için de ona karşı yargısız olmam icap ediyor. O katmanı geçtiğimizde, tabii ki bir kötü karakter oynamanın müthiş özgürleştirici bir tarafı var.

BEN DAHA YOLUN ÇOOOOK BAŞINDAYIM

Seni sokakta görenler n’apıyor? “Aa Selçuk” filan mı diyor? Seni serseri biri mi zannediyor? Nasıl duygular yaşıyorsun?
-İnsanların ne düşündüğünü tam olarak bilemem ama şu ana kadar kimseden olumsuz bir geri dönüş almadım. Herkes çok kibar ve içtendi. İnsanlardan güzel şeyler duymak beni gerçekten çok mutlu ediyor. Kalbim sıcacık oluyor.

Kendini bir oyuncu olarak beğeniyor musun? Yoksa “40 fırın ekmek yemem lazım!” mı diyorsun?
-Ben yolun daha çoook başındayım! Zaten oyunculukta, “oldum” diye bir şey yok. O yüzden daha öğreneceğim, keşfedeceğim çok şey var. Yolum uzun benim. Kendimi izlediğim zaman, bazı sahnelerde beğenmiyorum. Kendime karşı acımasızım. Biliyorum, kendime karşı şefkatli olmam gerekiyor. Bununla ilgili bir farkındalık yaratmaya çalışıyorum.

Peki ya annen? O nasıl buluyor oyunculuğunu… Hiç konuşuyor musunuz?
-Elbette. Annem de babam da bana karşı hep dürüst oldu. Annem, herhangi bir eleştirisi olduğu zaman, bunu bütün dürüstlüğüyle, içtenliğiyle bana aktarır. Biz hem anne-oğul hem de meslektaşız. Birlikte her şeye dair konuşuruz. Birbirimizin fikrine önem veririz, birbirimize danışırız.

Annenle de “Rental Mom” isimli kısa bir filmde rol aldınız. Anneyle oynamak nasıl bir histi?
-Benim için büyük bir onur ve muhteşem bir tecrübeydi. Tabii ki duruma yabancılaşıp, gülme krizlerine girdiğimiz de oldu!Annen çok çok özel bir kadın, baban da öyle… İkisi de alanlarında çok başarılı… İki güçlü karakterin çocuğu olmanın zorlukları ne?

– Benim için, sapasağlam ayaklarının üzerlerinde duran canım annem ve babam onlar. Yaptıkları işlerdeki başarı ve duruşları, bana nasıl bir insan olmam gerektiğiyle ilgili büyük dersler verdi, halen veriyor. Hiçbir zorluğu olmadı onların çocuğu olmanın. Tam tersine büyük bir güç ve gurur kaynağı.

BİR DE CANIM LEMANNEM VAR! GURUR DUYUYORUM ANNEMİN VE ANNEANNEMİN SAPASAĞLAM DURUŞLARIYLA

Leman Sam’a hepimiz bayılıyoruz. Sen onu hangi sıfatlarla tanımlarsın?
-Lemannem!

Sizin ailenin kadınları, ‘Amazon Kadınları’ gibi güçlü… Nevi şahsına münhasır kadınlar….
-Aynen öyle! Gurur duyuyorum onların sapasağlam duruşlarıyla. Bu hayatta kadınların vermek zorunda bırakıldığı mücadelenin fazlasıyla farkındayım. Bana sevmeyi, şefkati ve anlayışı öğrettiler. Ben de onlara yakışır bir adam, bir evlat olmak için elimden geleni yapıyorum.

SOKAKTA MAÇ YAPTIĞIMIZ ZAMANLARDA ŞUTLARIM TACA ÇIKINCA, “VAY BE! BABAN DA MI TOPÇUYDU?” DİYE ŞAKA YAPARDI ARKADAŞLARIM

Futbolla aran nasıl peki?
– Futbola karşı maalesef bir merakım olmadı çocukluğumdan beri. Sokakta bile maç yaptığımızda şutlarım taca çıkınca ‘Vay be! Baban da mı topçuydu?’ diye şaka yapardı arkadaşlarım. Ama ne olursa olsun koyu bir Beşiktaş aşığıyım!

Başka spor dallarına ilgin var mı?
-Daha ekstrem sporlar ilgimi çekiyor benim. 5 yıl kadar buz hokeyi oynadım. Dövüş sporlarına çok meraklıyım. Brazilian Jiu Jitsu, Muay Thai ve boks takip ettiğim sporlar arasında.

Başka hobilerin…
-Aaa bak yemek yapmak, hayatta en keyif aldığım şeylerden biri! Paramın büyük bir kısmı mutfağımdaki aletlere gidiyor.

15 YAŞINDA, İNGİLTERE’DE, ALIŞTIĞIM DÜZENİN DIŞINDA YAŞAMAK BENİ SAĞLAMLAŞTIRDI

İngiltere deneyimi sana ne kazandırdı?
-15 yaşında bir genç olarak başka bir ülkede, alıştığım düzenin ve imkanların dışında yaşamak beni çok sağlamlaştırdı. Kendime güvenimi ve karşılaştığım durumlarla başa çıkma yetimi güçlendirdiğini düşünüyorum. Birlikte okuduğum 70 farklı ülkeden insan… Farklı kültürler, farklı hikayeler… Bu çeşitlilik ufkumu çok açtı.

GÖÇEBE GİBİ YAŞAYAN BİR YAPIM VAR BİR GÜN ORADA, BİR GÜN BURADA VE DEVAMLI KEŞİF HALİNDE…

Sonra neden geri Türkiye…
-Ben göçebe gibi yaşayan bir yapıyım. Bir gün orada, bir gün burada ve devamlı keşif halinde. Ben, şu anda Türkiye’deyim sadece. Burada önüme çıkan fırsatların güzelliği, bir süre burada olmam gerektiğini hissettirdi bana. Oyunculuk evrensel bir meslek, dünyanın her yerinde yapılabilecek bir meslek. Bu nedenle bir yere kendimi merkezlemek yerine, her fırsatta gidebilmeyi, her yere gidip mesleğimin tadını çıkarmayı hedefliyorum. Hala İngiltere’de bir ayağım var. Şartlar ve projelere göre bir sonraki destinasyonum belli olacak sanırım.

SANIRIM “BU KADAR YAKIŞIKLI BİR ADAM” DERKEN BABAMDAN SÖZ EDİYORSUNUZ…

Babanın gençliğine çok benziyorsun. Bu kadar yakışıklı bir adam olmak başa bela mı?
– Sanırım ‘’bu kadar yakışıklı bir adam olmak’’ derken babamdan söz ediyorsunuz. Duyduğuma göre, başa belaymış geçmişte!

OYUNCULUK TERAPİ GİBİ BİR ŞEY!

Oyunculuğun nesi seni baştan çıkarıyor?
– İnsana, yargısız bir ifade alanı sunuyor. Farklı varoluşları, kendi bedenin üzerinde tecrübe ederek keşfedebiliyorsun. Ve bulduklarını, anlattığın hikayeyi daha dürüst kılabilecek bir şekilde, kendine uyumluyorsun. Buna bayılıyorum. Oyunculuk terapi gibi bir şey. Çok özgürleştirici bir şey. İnsanın kendini tanıması için muhteşem bir araç.

KENDİ TADIMI, PARMAK İZİMİ BULABİLMEYİ HEDEFLİYORUM

Ekşi Sözlük’te hakkında yazılanları okudum. Johnny Depp, Sam Rockwell ve James Dean gibi pek çok yıldız isme benzetiliyorsun. Senin idolün kim?
-Oleeeey! Ne mutlu bana, ne kadar güzel isimlere benzetmişler! Çok teşekkür ederim. Bu üç ismin de ortak noktası, kendi parmak izlerini keşfedebilmiş aktörler olmaları bence. Ben de kendi yolculuğumda bunu hedefliyorum. Kendi tadımı, parmak izimi bulabilmeyi. Özgünlüğünü keşfedebilmiş bütün sanatçılar idolüm olabilir.

SABAH KAHVALTISI HAZIRLANIRKEN, “SİNGİNG İN THE RAİN”İ ŞEVVAL SAM’DAN CANLI DİNLEMENİN HAZZINI ANLATAMAM SİZE

Müzikle aran nasıl? Aile müzisyen dolu. Bir gün solist ya da şarkıcı olarak çıkar mısın karşımıza?
-Müzik, hayatımın her zaman çok önemli bir kısmı oldu. Uyurken Jo Stafford’ın Alone Together’ını, sabah kahvaltı hazırlanırken Singing in the Rain’i Şevval Sam’dan canlı dinlemenin hazzını anlatamam size! Çocukluğumda aktif olarak müzik dinlerdik annemle.

ANNEM DE ANNEANNEM DE MÜZİKAL ANLAMDA ÇOK GENİŞLETTİLER UFKUMU

Çocukluğumdan beri de piyano ve gitar çalıyorum kulaktan olsa da. Bir karakter yaratırken de iç ritmini anlamak için müziğe başvuruyorum. Müzik, benim hayatımla çok derinden bütünleşen bir olgu.

Yorum Bırak