Bu Barbie, 5 yaşında yüzmeye başladı, şimdi kız çocuklarının rol modeli!


Rol model mi dediniz???? İşte size nefis rol model… Bence azmin, başarının, çok yönlü olmanın en şahane örneği…
.
Ön yargılar ve baskılar nedeniyle, kendi potansiyelinin farkında olmayan kız çocuklarının, ‘hayali duvarlar’ını ortadan kaldırmak için, çeşitli ülkelerde başarılı kadınları, ‘rol model’ olarak seçen Barbie, geçen yıl Sümeyye’yi seçerek, onun bebeğini yaptı. Ne güzel! Sümeyye artık global ölçekte de başarının ve azmin ifadesi olarak anılıyor…
.
Onu, tanımayan yok. Varsa da kalmasın!
Kolları olmadan, sırtüstü yüzmede, tarihimizde ilk kez, bizi, Avrupa şampiyonu yapan Sümeyye Boyacı’dan söz ediyorum…
.
Ardından Dünya Şampiyonası’nda, saniyenin binde biri farkla 2. oldu…
.
Şimdi de sıra, Olimpiyatlar’da. Orda da yine, harikalar yaratacağına eminim…
.
Sümeyye çok özel bir ruh. Onun hikayesinde, ‘engelli olmak’, ‘hayata küsmek’ diye bi şey yok. Hep üretiyor, hep devam ediyor. Pes etmiyor, vazgeçmiyor. Hedefine kilitleniyor ve onu gerçekleştiriyor.
.
Sümeyye, ‘engelli’ olduğu için değil, birçok şeyle aynı anda ilgilenip hepsinde başarılı olabildiği için, içindeki sonsuz üretme arzusunun peşinden gittiği için, çalışkan, disiplinli ve en önemlisi CESUR olduğu için örnek alınması gereken biri…
.
Bir yandan, milli bir sporcu, diğer yandan ayaklarıyla resim yapıyor, sergiler açıyor. Eş zamanlı olarak, lisede eğitimine devam ediyor ve psikolog olabilmek için sınavlara hazırlanıyor. Aynı zaman yemek yapmak, dikiş dikmek de hobilerinin arasında. Ha, bir de makyaj yapmak… Ne şahane di mi??? Ne kadar renkli di mi???

Yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, genç kızlara, genç kadınlara, rol model olacak biriyle röportaj yapmak istedim. Sümeyye’den daha iyi bi isim gelmedi aklıma…
.
Gelin, hayata elleriyle değil, yüreğiyle sarılan Sümeyye’nin ağzından onun hikayesini dinleyelim…

SÜMEYYE Mİ DEDİNİZ? MÜTHİŞ BİR AZİM DİSİPLİN, KONSANTRASYON VE DELİ BİR ÇALIŞMA

Yüzmede Cumhuriyet tarihimizin İlk Kadın Avrupa Şampiyonu ve En Genç Dünya İkincisi Sümeyye Boyacı

Tek kelimeyle, harikasın Sümeyye! Müthiş bir kararlılık, azim, disiplin, konsantrasyon, çalışma ve irade seninki…
-Ne güzel bunları duymak, çok teşekkür ederim.

ENGELİMİN DEĞİL, SPORCU KİMLİĞİMİN ÖNE ÇIKMASINI TERCİH EDERİM

İlham vermek mutlaka seni onore ediyordur. Ama sen, kendinle ilgili neyin ön planda olmasını istiyorsun?
-Türk yüzme sporuna, Avrupa şampiyonluğunu yaşatan ilk ve en genç yüzücü olarak, tabii sporcu kimliğimin, yoğun ve disiplinli çalışma planımın öne çıkmasını tercih ederim. Kollarımın olmaması, profesyonel sporculuğuma gölge düşürmemeli. Bu, bana haksızlık olur. Çünkü ben her gün 8 saat antrenman yapan, deli gibi çalışan ve olimpiyatlara hazırlanan bir sporcuyum. Tokyo’da altın madalya almak ve İstiklal Marşı’mızı okutmak istiyorum. Beni buralara getiren ve inşallah daha iyi yerlere getirecek olan; insanların dezavantaj olarak gördüğü engelim değil. Antrenmanlarda acı çekerken zevk aldığım anların, pes etmek istediğimde beni silkeleyen hayallerimin ve galibiyetlerimle mağlubiyetlerim arasında yaşadığım mücadelenin toplamı.

BEN, ENGELLİ OLMAMI, DUYGUSAL BİR OLAYA ÇEVİRİP PRİM KAZANMA DERDİNDE DEĞİLİM. GEÇELİM BUNLARI! BEN, ÜLKEMİZİ, ULUSLARARASI ARENADA EN GÜÇLÜ SEVİYEDE TEMSİL ETMEK İSTİYORUM

Vayyyy müthişsin! Şahane anlattın. Sen bana baktığında, “Bana acıma, engelimden dolayı merhamet gösterme; içimdeki olimpik sporcuyu gör ve saygı duy çalışma disiplinime!” diyorsun yani…
-Aynen öyle! Ben, engelli yüzüyor olmamı, duygusal bir olaya çevirip prim kazanma derdinde değilim. Geçelim bunları. Ben, ülkemizi, uluslararası arenada en güçlü seviyede temsil etmek istiyorum. Ülkeme, başarıya aç olduğu bu branşta madalyalar kazandırmak istiyorum. Yapıyorum da bunu. Daha fazlası için de uğraşıyorum. Hatta, Türkiye’de yüzme alanında başarıyı normalleştirmek hedefim.

“BENİ GELİŞTİREN ZAFERLER DEĞİL, YENİLGİLER OLDU. KAZANMAK TANRI’NIN ÖDÜLÜYSE, KAYBETMEK DE ÖĞRETME BİÇİMİ”

Dünya şampiyonasından sonra bir spor kanalında röportajını izledim ve orada şöyle dedin: “Ben finish’e kafamla değmek zorundayım. Rakibiminse, elleri var. Aslında ben öndeydim ama o, parmağının ucuyla ‘touchpad’e dokunup, 0.03 saliseyle beni geçerek, birinci oldu. Ama yine de paralimpik yüzme yarışlarında, yılların medalist’i olarak, bizim gibi genç sporcuların rol model aldığı bir idole geçilmiş olmak beni üzmüyor. Aksine, olimpiyat şampiyonluğunu yıllardır kimseye bırakmayan, hatta yaklaştırmayan bir sporcuya bu derece yaklaşmaktan gurur duyuyorum!” Öncelikle bu düşünce yapısına sahip olmanı tebrik ediyorum. O andan biraz bahseder misin?
-Her ne kadar üzülsem de hatta biraz ağlamış olsam da böyle düşünerek zihnimi yönetmeliydim. Öyle de yaptım. Başarılı olduğumda kendimi zafer sarhoşluğuna kaptırmamam. Olamadığım zaman da umutsuzluğa kapılmamam gerek. Yoksa toparlanamam. Henüz 16 yaşındayken, 45 yaşında, yılların olimpiyat şampiyonu bir rakibe sahip olduğum için çok şanslıyım aslında. Çünkü rakiplerin ne kadar zorlu ve kaliteliyse, başarı da o kadar kıymetli olur. Evet, altın madalyayı çok seviyorum ama Serena Williams’ın da dediği gibi: “Beni geliştiren zaferler değil, yenilgiler oldu. Kazanmak Tanrı’nın ödülüyse, kaybetmek de öğretme biçimi.”

18 YAŞIMA YENİ GİRDİM. HENÜZ YOLUN BAŞINDAYIM. BAŞKA SPORCULARA İLHAM VEREBİLİYORSAM NE MUTLU BANA…

Peki başka sporcular için rol model olduğunu düşünüyor musun?
-Valla, henüz yolun başındayım. 18 yaşıma yeni girdim. Kendimi halen bazen çocuk, bazen de yetişkin olarak hissediyorum. Evet, bu 18 yıla birçok yaşanmışlık, başarı, hedef ve belki de dönüşüm sığdırdım. Ama önümde daha katılacağım bir sürü yarış, kazanılacak onlarca madalya, bazen kaçırılacak dereceler, yaşanılacak üzüntü, mutluluk, zorluk gibi pek çok duygu, gözyaşı, kahkaha ve olay var. Ama şimdiye kadar kendimce edindiğim tecrübelerle bile bir sporcuya ışık tutup, teşvik edilmesine sebep oluyorsam ne mutlu bana…

BUGÜNE KADAR TÜM DÜNYADA SADECE 60 KİŞİNİN, “ROL MODEL BEBEĞİNİN’’ ÜRETİLDİĞİNİ SÖYLEDİLER. BENİM DE BEBEĞİMİ YAPACAKLARDI! KENDİMİ ÇOK ÖZEL VE ŞANSLI HİSSETTİM

Ön yargılar yüzünden, kendi potansiyelinin farkında olmayan kız çocuklarının, “hayali duvarları’’nı ortadan kaldırmak için çeşitli ülkelerde başarılı kadınları rol model olarak seçen Barbie, 2020’de seni seçti. Ne hissettin o anda?
-Küçük bir şok geçirdim! Benimle ilk iletişime geçtiklerinde, Tokyo’da, Milli Takım kampındaydım. O günü hiç unutmuyorum. Bana projenin içeriğinden bahsettiler. Bugüne kadar tüm dünyada sadece 60 kişinin rol model bebeğinin üretildiğini söylediler. Aman Allah’ım, şimdi benim de bebeğimi yapacaklardı. Kendimi çok özel ve şanslı hissettim. Ama bir taraftan da inanasım gelmedi. “Şaka mı bu!” dedim içimden. Gerçek olduğuna tam emin olana kadar da kimseye söyleyemedim.

DİKİŞ MERAKIM BARBIE’LERİMLE OYNARKEN BAŞLADI

Küçükken Barbie’lerle oynar mıydın?
-Tabii ki! Çok değişik elbiseleri, ev eşya seti olan Barbie’ler görüp, “Bunu kendim nasıl yapabilirim?” diye düşünür, kafamda tasarlardım. Dikiş merakım da o zamanlar başladı. Ailem, istediğim oyuncakları satın alabilecek durumdaydı. Ama genelde, emek vererek kendi yaptığım oyuncaklardan daha çok keyif aldım. Annemle Barbie bebeklerim için elbiseler, etekler, pantolonlar dikerdik. Minik kutuları yatak yapar, yatak örtüleri ve yastık diker, yastıkların içini de pamukla doldururduk.

HAYALİ DUVARLARI YIKIYORUZ. KENDİ POTANSİYELİNİN FARKINA VARMAK İSTEYEN KIZ ÇOCUKLARINA ULAŞIYOR VE HARİKA DÖNÜŞLER ALIYORUZ

2020’de başladınız, 2021’de de Barbie seninle çalışmayı sürdürüyor…
-Evet, bu da beni çok mutlu ediyor. Bu proje sayesinde, hayali duvarları yıkıyoruz. Kendi potansiyelinin farkına varmak isteyen kız çocuklarına ulaşıyor ve harika dönüşler alıyoruz. Beni en çok mutlu eden de insanların zihninde ve kalbinde bir yer edinmiş olmak. Barbie ekibiyle, bu rüyanın ikinci yılını sürdürmekten büyük heyecan ve gurur duyuyorum.

BAŞARININ ÖZEL OLMASININ SEBEBİ, HEPİMİZİN HAYALİNİ KURUP, YALNIZCA İSTİKRARLI ÇALIŞANLARIMIZIN ELDE EDEBİLMESİ

Sence gençler, ön yargıları kırmak ve hayallerine ulaşmak için n’apmalı?
-Valla, toplumun ya da ebeveynlerimizin kararlarına uymak zorunda değiliz. Ama kendi tercihlerimizin getirdiği zorluklarla da yüzleşme cesaretine ve sorumluluğuna da sahip olmalıyız!

Yani?
-Ben de bir Z kuşağı genci olarak, her şeye, hemen kolayca ulaşayım istiyorum. Ama unutmayalım ki, başarının özel olmasının sebebi, hepimizin hayalini kurup, yalnızca istikrarlı çalışanlarımızın elde edebilmesi.

Şahane söyledin…
-Ama öyle. Bir çoğumuz, kendi ilgilendiğimiz alanda, “en iyisi” olmak istiyoruz. Mesela hangi sporcuya sorarsanız sorun, en büyük hayali olimpiyatlara katılmaktır. Peki kürsüde dimdik dururken, herkesin imrenerek baktığı o sporcunun yerinde olmak istediklerine, gerçekten eminler mi?

UNUTMAYIN SİZ, BU FİKRİ ERTELERKEN, BİRİLERİ, ONUN İÇİN SABAH AKŞAM DEMEDEN ÇALIŞIYOR

Nasıl yani?
– Gerekliliklerini yerine getirmeye, normal bir yaşamdan vazgeçmeye hazırlar mı? Eğer buna gerçekten hazırlarsa şunu söylemek isterim. Hiç vakit kaybetmeyin! Kalbinizle inandığınız duyguları, akıl süzgecinden geçirip hemen başlayın. Çünkü siz, bu fikri ertelerken, birileri, onun için sabah akşam demeden çalışıyor. Kendimize yapabileceğimiz en büyük iyilik, kendimizi hiç durmadan geliştirmek. Uğrayacağımız haksızlıklar, önümüze konulan engeller de olacak elbette ki. Bence gerçek başarı, önümüze çıkan engelleri, zirveye giden yolculukta basamak olarak kullanabilmek. Yolumuza çıkan taşları, ayaklar altına alıp yükselmek de o taşa takılıp düşmek ve vazgeçmek de kişinin kendi seçimi. Başarıyı, hangi yolu tercih ettiğimiz belirler. Büyük başarılar çabaya bağlıdır ve deli gibi bir çalışma gerektirir. Aksi mümkün değildir.

ÇOK KİŞİYLE KONUŞ, AZ KİŞİYE GÜVEN! EN ÇOK DA KENDİNE GÜVEN…

Kendi potansiyelinin farkında olmayan bir kız çocuğu olsa karşında, ona ne dersin?
– Bir kere kesinlikle, “Çok kişiyle konuş, az kişiye güven! En çok da kendine güven!” derim. Ama tabii ilerleyen zamanlarda, ‘’özgüvenli’’ ile ‘’megaloman’’ biri olma arasındaki farkı idrak edebilmek gerekiyor. “Hem kendi potansiyelinin farkında olmak hem de mütevazı olmak cesaret verir. Böyle olmaya çalış!” derim.

Başka?
-“Bir işi ciddi bir şekilde yapmak istiyorsan, onunla ilgili daha çok araştırma yap” derim. Neden mi? Çünkü her başarının içini doldurmalısın. Tıpkı bir ceketin içini doldurmak gibi. Yoksa biri üfledi mi, uçar gidersin…

KENDİMİZİ HER ŞART ALTINDA İFADE ETMEYE DEVAM

Barbie’nin mağazasında gördün mü kendini bebeklerini?
– O kadar çok kişi bu soruyla ilgili mail attı ki, buradan toplu bir cevap vereyim. Barbie’nin ‘Rol Model’ bebekleri dünyada, bir tane üretiliyor. Hazırlanan ‘Rol Model Barbie’ bebeği de kişinin kendisine veriliyor. Bu yüzden seri üretime geçmedi. Ama belki Barbie Türkiye’ye yoğun istek gelirse, sınırlı sayıda üretim tarzı bir fikir oluşabilir. Neden olmasın?

Kendini, ön yargıları ortadan kaldıran bir genç kız olarak görüyor musun?
-Yani kısmen. Yaş ve cinsiyet faktörünün getirdiği ön yargılar, sıkça karşılaştığım zorluklar. Ama kendimi daha iyi ifade ettikçe, bunları büyük ölçüde ortadan kaldırabiliyorum. Çok konuşan biriyim. Özellikle de spor hayatında, kendi doğrularımı çekinmeden söylerim. Tabii bundan rahatsız olanlar da var. Adım, ‘Çok Konuşan Sümeyye’ye çıktı. Olsun, ben kendimi ifade etmeye devam edeceğim.

BİR İNSANIN, HERHANGİ BİR UZVUNUN EKSİK OLMASI, HİÇBİR İŞİ YAPAMADIĞI ANLAMINA GELMİYOR Kİ. KARŞIMDAKİ KİŞİNİN ZİHNİNDE ÖRDÜĞÜ DUVARLAR, BENİM İŞİMİ YAPMAMA ENGEL DEĞİL

Sümeyye Boyacı’nın antrenörü Mehmet Bayrak

Türkiye’de yaşayan engelli bir genç olarak, ön yargılara maruz kalıyor musun?
-Arkadaşlarım, ailem ve çevremle, bu konu aklımıza bile gelmiyor. Eksikliğini yaşamadığım bir şeyin, ön yargısına neden maruz kalayım ki? Ön yargıların, beni ya da engelli olarak adlandırılan bireyleri değil, ön yargı düşüncesini ortaya çıkaran kişileri ilgilendirdiğini düşünüyorum. Bir insanın, herhangi bir uzvunun eksik olması, hiçbir işi yapamadığı anlamına gelmiyor ki. Karşımdaki kişinin zihninde ördüğü duvarlar, benim işimi yapmama engel değil. Sadece onun, hayata örtülü bir perspektiften bakmasına sebep olur.

Seni sadece engelli bir sporcu olarak değerlendirenler sana ne kadar haksızlık ediyor?
Benim yaptığım çalışmaları görmemeleri performansımı etkilemiyor veya aldığım dereceleri, madalyaları değiştirmiyor. Sporun en sevdiğim yanı da başarımız insanların kabullenmesine, onayına ya da beğenisine bağlı değil. Doğa kurallarına bağlı olduğu için başarımın boyutunu benim çalışmalarımın verimi belirler. Birilerinin bilmesi de bilmemesi de yüzmede Cumhuriyet tarihimizin İlk Kadın Avrupa Şampiyonu ve En Genç Dünya İkincisi olduğum gerçeğini değiştirmez.

KOLLARIMIN OLMAMASI BİR FARKLILIKTAN ZİYADE ÇEŞİTLİLİK OLARAK GÖRÜLMELİ

Nasıl birimizin saçı sarı, birimizin siyahsa, kimimiz kumral kimimiz esmersek, mavi gözlü ya da ela gözlüysek… Engellilik de bir ön yargı sebebi değil, aksine hayatımızı renklendiren bir çeşitlilik bizler için.

Engellilerin neler yapabileceğini göstermek için mi bu çaba?
-Yok canım. Herhangi bir vatandaş, gayet sıradan hayatıyla kabul edilirken, aynı durum engellilerde neden geçerli olmasın? Neden ille de kendini ispatlayacak başarılar elde etmek zorunda olsun? Ben istemeseydim hiçbir başarı elde etmez, madalyalar kazanmaz, hatta canım öyle istiyorsa yerimden bile kalkmaz, ot gibi yaşardım. Ben, bu sporu engelli bireylerin neler yapabildiğine, birilerini inandırmak için değil, hedefe ulaşırken yaşadığım yolculuğun kendisini sevdiğim ve kazanma tutkum için yapıyorum.

KOVA BURCUYUM. KOVALAR YA DAHİ YA DA DELİ OLURLAR. BEN DELİ OLANLARDANIM

Bazen kendi durumuna ve yaptığın antrenmanlara bakıp, “Bu işi yapmak için gerçekten manyak olmak gerekiyor. Suyun altına baka baka, vücudumu parçalaya parçalaya yüzüyorum” diyor musun?
-Evet! Kesinlikle bu işi yapmak için acı çekmekten korkmayan bir deli olmanız gerekiyor. Zaten ben de kova burcuyum. Bildiğiniz gibi kovalar ya dahi ya da deli olurlar. Ben deli olanlardanım. Dışarıdan bakıldığında bir duvardan diğer duvara gidip gelmek olarak görülse de yüzme, suyun altında gitmekten çok daha fazlası… Hız oyunları, yeni keşfedilen drilleri, en gıcık olduğum dayanıklılık setleri, teknik analiz ve çalışmaları, efektif testleri, istenilen verimi sağlamamız gereken antrenman bölgeleri gibi birçok sistemi içinde barındırıyor.

N’APSAM ANNEMİN HAKKINI ÖDEYEMEM

Hayatta en büyük şansın ne?
-Azmim ve asla vazgeçememe özelliğim. Hayattaki en kıymetli varlıklarım ise beni destekleyen kişiler.

Annen, 3-4 yaşından itibaren, kollarının olmayacağını ama senin ayaklarınla her şeyi yapacağını söylemiş. Anneni nasıl tanımlarsın?
– Tanımlamaya kelimelerim yetmez! Ben nasıl gençliğimi, çocukluğumu, bu sporu, profesyonel anlamda, layıkıyla yapmaya ve ülkemi temsil etmeye adadıysam, annem de kendini, kariyerimde benim yanımda durmaya adadı. Müthiş bir adanmışlık onunki. Ne yapsam hakkını ödeyemem. Yaptığı fedakarlıklar herkesin harcı değil. Bunun için çok güçlü bir yürek gerekir. Kazandığım bütün madalyaları en çok annem hak ediyor.

ANNEM, “SENİN KOLLARIN HİÇ OLMAYACAK. HER ŞEYİ AYAKLARINA YAPACAKSIN!” DEDİ. GERÇEKTEN DE ÖYLE OLDU

Annenle aranızdaki, masal kitabı okumakla başlayan, senin kollarının olmadığı farkındalığını sağlayan hikâyenizi anlatır mısın…
-Annem küçükken masallar okurdu bana. Bazen de anlatmaya başlardı; “Bir varmış bir yokmuş. Semra ile İsmail çiftinin, Sümeyye adında mavi gözlü, kolları olmayan, çok tatlı bir bebeği varmış. Aradan yıllar geçmiş, Sümeyye kocaman çok güzel bir kız olmuş ve artık her şeyi ayaklarıyla yapabiliyormuş. Yemeğini kendisi yiyor, çok güzel resimler çiziyor, annesine birçok konuda yardımcı oluyor, çarşıya pazara tek başına gidiyormuş. Pazarcılar ona hayran oluyor, ‘Sümeyye sen bütün bunları ayaklarınla nasıl yapabiliyorsun?’ diyorlarmış.” Tabii hikâyenin devamında kollarımın olmadığını duymak hiç hoşuma gitmeyince, anneme itiraz etmiştim. O ise, “Hayır, senin kolların hiç olmayacak. Sen her şeyi ayaklarına yapacaksın!” demişti. Ve biz, bu masalı çok uzun zamandır yaşıyoruz. Ayaklarımı el gibi kullanıyor, her türlü işimi kendim halledebiliyorum.

Peki ya baban? Baban nasıl biri?
-Babam şu hayatta gördüğüm en cömert, en merhametli insan. Onun en büyük yatırımı biz çocuklarıyız. Kardeşimle iyi insanlar olabilmemiz ve iyi bir eğitim alabilmemiz için elinden gelinin en iyisini yaptı, yapıyor. Bu arada inanılmaz mükemmeliyetçi biri. Ben de öyleyim, bu özelliğimi babamdan almışım. Umarım zamanla biraz törpüleyebilirim.

EVDE HEP SÜMEYYE DİYE BİR ŞEY YOK

Peki erkek kardeşin “Hep Sümeyye, hep Sümeyye… Yeter be!” deyip, sinir oluyor mudur?
-Yok. Çünkü bizim evde “Hep Sümeyye! diye bir şey yok. Babamın en önem verdiği şeylerden biri akademik başarı. Bilin bakalım ailenin kitap kurdu, en çalışkan yüksek notlu öğrencisi, geleceğin zeki mühendis beyi kim? Tabii ki de benim minik kardeşim Hüseyin Musab! Minik dediğim de yaklaşık benim boyumun iki katı bir şey! Eskişehir’de çok iyi bir Anadolu Lisesi’ni kazandı ve zehir gibi bir matematik beyni var. Benim başarılarımla hep gurur duyar. “Artık yüzmeyi bırakacağım!” diye onunla dalga geçtiğimde, beni bırakmamam için ikna etmeye çalışan, şu hayatta gördüğüm en fedakâr insanlardan biri.

05:45’TE UYANIYORUM

Normal bir günün nasıl geçiyor?
-Sabah 05:45 civarı kalkıyorum. Kahvaltımı edip, daha Güneş doğmadan karanlıkta havuza gidiyorum. Antrenmandan çıkıp, yetişebildiğim online derslere katılıyorum. Akşam antrenmanı vaktinden iki saat önce hazırlanmaya başlayıp, tekrar havuza gidiyorum. Kara ısınmasının ardından havuz antrenmanım genelde 2,5 saat civarı sürüyor. Ardından stretching derken eve yaklaşık 4,5 saat sonra varabiliyorum.

SİZİN ELLERİNİZLE YAPABİLDİĞİNİZ HER ŞEYİ, BEN AYAKLARIMLA YAPABİLİYORUM

Ayaklarınla her şeyi yapabiliyor musun?
-Evet. Herhangi birine sorulan, “Ellerinle her şeyi yapabiliyor musun?” sorusunun cevabına eş değer. Hatta daha fazlası…

Kendini biraz ressam, biraz terzi, biraz aşçı olarak tanımlamışsın. Vay anasına ne kadar renklisin. Peki zor gelmiyor mu bu kadar farklı alanlara yönelmek?
-Dürüst olmak gerekirse, bu kadar çok alana bölünmek gerçekten zor. Fakat çok yönlü olabilmek için erken yaşta sanatın farklı dallarıyla aynı anda ilgilenmek gerekiyor. Resim yapmak küçükken benim için ciddi bir uğraştı. 5 yaşında Rus Halk Masalları’nın kapak resmini çizmiştim. Ertesi sene de Moskova’da resim sergisi açarak “Rusya’da Resim Sergisi Açan İlk Türk Çocuk” unvanını almıştım. Ama şu anda odaklandığım tek hedef, olimpiyatlarda istediğim başarıyı yakalamak. Diğer alanlara sadece rahatlatacak bir aktivite amaçlı yaklaşıyorum.

YORGUNLUKTAN AYAKTA DURAMAYACAK HALE GETİREN DE YÜZME, AYAKTA DİMDİK DURMA SEBEBİM DE YÜZME…

Yüzmek sana ne hissettiriyor?
-Tabii ki çok seviyorum. Ama bazen müthiş zorluyor. Bacaklarımla gövdem ayrılacakmış gibi acı çektiren, hatta kusmama sebep olan, yorgunluktan ayakta duramayacak hale getiren de yüzme; ayakta dimdik durma sebebim de yüzme… Antrenman bittiği zaman, gereken verimliliği sağlayabildiysem; dünyanın en yorgun ama en huzurlu insanı olduğumu hissediyorum.

PİŞMANLIĞIN ACISI ANTRENMAN YORGUNLUĞUNDAN DAHA KALICI

Nasıl bu kadar güçlü ve dirayetli olabiliyorsun?
-Çünkü pişmanlığın acısının antrenman yorgunluğundan daha kalıcı olduğunu biliyorum. Touchpad’e değdiğim, scoreboard’a baktığım andan itibaren, “Keşke o antrenmanda, yüzde yüzümü verseydim!” demek yerine, antrenman çıkışı buz koyuyorum. O beni rutin tedavime kadar götürüyor.

ŞİMDİ SIRA OLİMPİYATLARDA

Herkes yüzüyor da… Sen başkasın… Yaşadığın tüm zorluklara rağmen potansiyelini göstererek uluslararası başarılara imza atmış bir sporcusun. Hiç aklına gelir miydi milli yüzücü olmak?
-Hayır hiç! 5 yaşındayken hobi amaçlı başlamışım. 4 yıl düzenli özel derslere devam ettim. Şu anki antrenörüm Mehmet Bayrak’la tanışana kadar engelli bireyler için şampiyonaların düzenlendiğinden bile haberim yoktu. Katıldığım ilk ya da ikinci Türkiye Şampiyonası’nda dünya barajını geçtiğimde, henüz 11 yaşındaydım. Dünya barajını geçmek için çok uzun yıllardır yarışmalara katılıp hala geçemeyen sporcular varken, ilk tecrübemde bu başarı, milli takım yetkililerinin de dikkatini çekti. Dünya Şampiyonası’na katılma hakkı kazandığımı ve milli takıma girebileceğimi o zaman öğrendim. Türkiye Şampiyonaları’nda altın madalyaları kazandıkça, milli takım kamplarına davet ettiler. Kamplarda edindiğim bilgilerle de kafamda çeşitli teknik ve hedefler şekillendi. Ardından Dünya Serileri, Avrupa Şampiyonası, Dünya Şampiyonası… Ve şimdi de olimpiyatların paralimpik oyunlar kısmı.

BENİM HAYALLERİM VAR

‘’Bugün de antrenman yapmayacağım’’ dediğin oluyor mu?
-Yüzmek istemediğim günler oluyor. Ama o zamanlarda, buraya kadar ne için mücadele ettiysem, bundan sonra da aynı hedef için, istikrarımı sürdürmem, sabretmem gerektiğini hatırlıyorum. Sonuçta ödenmiş bedeller, çekilmiş acılar ve yapılmış birçok fedakârlık var. Ama en önemlisi de gerçekleştirmek istediğim hallerim var. O hayalimi gözümde canlandırdığımda içime tekrar bir kıvılcım düşüyor, beni kendime getiriyor sanki.

Bu yolda, ailen dışında başka destek aldığın kişiler…
-O kadar çok ki! Kürsüde madalya alırken tek bir kişiyi görüyorsunuz fakat o madalya sadece sporcuya değil, onunla birlikte bu yolda yürüyen herkese takılmış oluyor aslında. O madalyayı sadece kendi çabamla aldığımı söylersem bencillik olur, yalan olur. Başta ailem ve antrenörüm Mehmet Bayrak olmak üzere pek çok kişinin desteği var. Spor Psikoloğum Ezgi Aypar, doktorum Metin Mutlu, sonra milli takımdaki hocalarımız… Sponsorlarım, kulübüm Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübü, federasyonumuz ve desteğini, dualarını eksik etmeyen herkesin bu başarıda payı var.

TÜRK YÜZMESİNE BİR İLKİ YAŞATMAK İSTİYORUM

Olimpiyatlarda ne yapacaksın?
-Şu ana kadar yüzmede, ülkemiz tarafından olimpiyatların ne olimpik ne de paralimpik branşında madalya henüz alınmamış. Ben bir ilki gerçekleştirerek bayrağımızı kürsüde dalgalandırmak, Türk yüzmesine bir ilki yaşatmak istiyorum.

PSİKOLOJİ OKUYUP, ÜLKEME YARARLI BİR SPOR PSİKOLOĞU OLMAK İSTİYORUM

Okul hayatın nasıl?
-En az spor kariyerim kadar önemli benim için. Eskişehir’in nitelikli liselerinden Eti Sosyal Bilimler Lisesi’nde okuyorum. Okul yönetimimiz ve öğretmenlerim son derece destek bana. Önümüzde üniversite sınavı var. Psikoloji okuyup, yurt dışında da ciddi eğitimler alarak, ülkeme yararlı bir spor psikoloğu olmak istiyorum. Hatta, International Paralympic Committee’de spor psikoloğu olarak ülkemi temsil etmek, en büyük hayallerimden.

Yorum

  1. Muhtesemsin Sümeyye ve her yaşa her bireye modelsin. Barbie bebeklerinin çoğalıp önce Türkiyede sonra Dünyada kız çocuklarının oynadığı oynarken de seni ve başarı hikayeni anladığı daha cok ayakta durmak icin cabaladiği günleri de goruruz insallah. Tokyoda simdiden basarilar. Ayşe hanım size de teşekkürler bu güzel röportaj icin. Muhtemel drvamı var merakla bekliyorum

Yorum Bırak