Sesi ördek yavrusu gibiydi, hayatım boyunca unutmayacağım

 Var ya Okan Ali bebek tam yemelik!!! Allah nazarlardan saklasın. Pek huzurlu, pek güzel bir bebek. Ceyda Düvenci ve Bülent Şakrak’ın minik bebekleri. Amerika’da doğdu, çünkü serebral palsili ablası Melisa’nın yıllık sağlık kontrolü vardı, şimdi de bahçesinde yavru kedilerin oynaştığı bir evde yaşamını sürdürüyor…
Ceyda Düvenci benim çok sevdiğim bir oyuncu.
10 numara anne, 10 numara kadın.
Üretken, yapıcı, eğlenceli ve müthiş mücadeleci.
Hiç de kolay bir hayatı olmadı, erken doğum yaptı, 79 gün yattı.
Türkiye, serebral palsiyle mücadeleyi de onun çabalarıyla öğrendi.
Kızı Melisa için çok uğraştı, hâlâ uğraşıyor.
Bu gebeliğinde de sıkıntılar yaşadı.
Trombositi çok yükseldi. Sebebi bulunamadı.
Hâlâ yüksek. Riskli gebelik yaşadı.
Ama dünyalar güzeli bebeği Okan Ali’yle şimdi karşımda…

FOTOĞRAFLAR: Emre Yunusoğlu

Veeee hepimizin beklediği bebek Okan Ali geldi… Hoş geldi, safalar getirdi! Maşallah, maşallah!!!
– Ay çok çok teşekkür ederiz…

Kime benziyor dur bir bakiim…
-(Gülüyor) Teni bana benziyor. İki yanağındaki gamze ben. Dudak ben ama gerisi Bülent… Bülent’in arkadaşı Erkan, “Bülent’in üstüne Ceyda’yı döşemişler!” diyor.

Süper benzetmeymiş! Kendini nasıl hissediyorsun?
– Şu anda çok iyi! Bu dünya güzeli oğlanla başka türlü hissetmeye olanak var mı?

Doğum nasıldı peki?
-Okan Ali’yi sezaryenle doğurdum ben. Sezaryen olan her kadın bilir. “Bir baskı hissedeceksin” diyorlar, “Bebeği şöyle alacağız” diyorlar. “Tamam” dedim. Baskıyı hissettim, sonra da karnımın rahatladığını… Ama çok büyük bir sessizlik var ameliyathanede. Bekliyorum… Bekliyorum…

Bebek ağlasın diye...
– Evet. Ya ağlasın ya da biri “Her şey yolunda, bebek iyi!” desin. Ama kimseden ses çıkmıyor! Epey bir süre sessizlik oldu. Benim de ömrümden ömür gitti. Sonra birden Okan Ali çığlık çığlığa ağlamaya başladı. (Gülüyor) Ördek yavrusu gibiydi sesi. O sesi hayatım boyunca unutmayacağım. Sonra ben de ağlamaya başladım. Ameliyat masası sallandı, o kadar şiddetli, böğüre böğüre, katıla katıla ağladım…

Hem sevinç hem mutluluk hem de rahatlama…
– Aynen öyle! En önemlisi de doğumun sağlıklı bir şekilde neticelenmesi… İlk hamileliğimde sıkıntılar yaşadım, erken doğum oldu, 79 gün yattım. Bu hamilelikte de trombositim çok yükseldi. Ve riskli gruba girdim. Her gün iki tane kan sulandırıcı iğne oldum. İki kolum da mosmordu. Trombosit yükselmesi hamilelikte riskli bir durummuş. Allah korusun, bebeği kaybedebilirsiniz…

Neden yükselirmiş?
– Sorma, lösemiden endişe ettiler. Mayıs ayıydı, rutin kontrollerde bir anda 400 bin olması gereken trombosit 950 binlere çıkmıştı. Hemen hematoloğa yönlendirildim. İlaç kullanıyordum zaten. Ama tabii bu kadar yüksek bir oran, gebelik riskini ekstra çoğaltıyordu…

ÇOK MUTLUYUZ ÇOK HUZURLUYUZ

Ay çok fena! Bu ruh haliyle mi gittiniz Amerika’ya?
– Evet. Gitme sebebimiz de Melisa’ydı. Biliyorsun serebral palsili. Ben onun hiçbir şeyini eksik yapmak istemediğim için yüksek trombosite rağmen planı değiştirmedim. Her yıl eğitimi ve yıllık rutin kontrolleri için Amerika’ya gitmesi gerekiyor. Orada ortopedistine görünüyor. Ayağına taktığı ateller, gelişimine göre değişiyor…

Peki trombosit meselesini kimseye söylemedin mi?
– Yok hayır. Doktorlarım, ailem ve çok yakınlarım dışında söylemedim. Umutsuzluğa kapılmamaya çalıştım. “Biz neleri aştık, bunu da aşarız!” dedim. Riskli gebelik durumunda olduğum için, konunun uzmanı bir doktor buldum. Yazıştık. Doktorum Abdullah Alkan, New Jersey’deki Hackensack Hastanesi’nde Riskli Gebelik Bölüm Başkanı. Ben servikal yetmezlik yüzünden Melisa’da erken doğum yapmıştım, Okan Ali’den önce bir operasyon geçirdim. “Transabdominal serklaj” diyorlar bu operasyona. Serviks bölümdeki kaslara bir bant atıyorlar ki, bebek düşmesin. Ben bunu yaptırıp, öyle hamile kaldım. Servikal yetmezliğim ve bu operasyon yüzünden zaten riskli gebelikteydim. Bir de üzerine trombosit de yükselince endişelendik. Fakat doktorumuzu çok sevdik, çok güvendik. Okan Ali’nin o ördek ağlamasına benzeyen sesini duyunca, böğüre böğüre ağlamam işte bu yüzden. Kaygıların boşalması. Şimdi Allah’a çok şükür, çok mutluyuz, huzurluyuz. Okan Ali’yle Bülent’le ikimiz ilgileniyoruz. Uzun bir süre de kimseyi istemiyoruz…

YANINDAN AYRILIYORUM, RÜYAMA GİRİYOR

Bakıcı falan…
– Yok valla. Bir de öyle pimpirikli anne-babalar olmadığımız için sorun yok. Arkadaşlarımız yardımcı oluyor, şimdilik gayet iyiyiz…

Evde nasıl bir sevinç var?
– Oooo bayram havası! Okan Ali, çok mutlu bir ortama geldi. Halaları, amcaları, teyzeleri, dayıları bol bir bebek. Bu minik oğlan hepimize nasıl iyi geldi anlatamam. Melisa’ya da, bana da, Bülent’e de. Şifacı gibi valla! Dokunan herkes garip bir huzurla doluyor. Çok tatlı gamzeleri ve eğri bir gülümsemesi var. Spiritüel yogayla, nefesle ilgilenen çok yakın bir dostum var. Diyor ki, “Enteresan bir ruh Okan Ali. Yanından ayrılıyorum, rüyama giriyor. Özlüyorum, bir daha geliyorum!”

Sen anneliği tatmıştın, katmerlendi… Şimdi neler oldu?
– Hissi muazzam da, ikinci çocuk pratikte zormuş! İki çocuk için çanta hazırlamak bile, öğrenilmesi gereken bir şeymiş. Allah’tan Bülent şahane bir baba. Müthiş yardımcı. O olmasa, bitmişim ben. Mesela sabahları 7 buçukta Okan Ali’yi emziriyorum, o sırada Melisa okula gidiyor, e onun da saçını örebilmek istiyorum ve tabii yolcu etmek. Nasıl oluyor bilmiyorum ama hepsi oluyor. Bülent olmasa zor. Bu arada emzirme takıntılı bir anneyim, çok önemsiyorum. Amerika’da doğuma girerken tembihlediğim şeyler vardı…

O ANDAN İTİBAREN OĞLUMLA HİÇ AYRILMADIK

Neler onlar?
– “Sakın hemen bebek maması vermeyin!” dedim. Tabii ki sütü gelmeyen anneler için doğalı, bebek maması olmalı. Ama “Sütüm gelmedi, kolostrum da gelmedi, hadi mamayı dayayalım” bana uyan bir şey değil. Türkiye’deki doktorumuz, “Bebekler, 48 saat tok kalacak kadar donanımla çıkarlar” demişti. Yani 48 saat sütün gelmese bile hiçbir şey olmaz. Bebekler bizim zannettiğimiz gibi açlık çekmezler. Sarılık olmazlar. 48 saat kendilerini idare edebilirler. YouTube kanalında, ‘Anne TV’ yaptım ya, 35 haftaya kadar orada bilfiil, hafta hafta doktorlarla konuştum. O yüzden epey bir bilgim var. Ve sanki içime doğmuş gibi de önce sütüm gelmedi.

Ne kadar süre?
– Valla, 24 saat geçti tık yok! 36 saat geçti, 40 saat geçti… Hâlâ yok. Gelmiyor. Ama paniğe kapılmadım. Bekledim. Sonra geldi ve arkası kesilmedi. Maşallah şu an çok iyi. Sonra “Aman sakın, doğar doğmaz yıkamayın bebeğimi!” dedim oradaki hemşirelere. Sadece süngerle temizlemelerini rica ettim. Doğum hemşiresi Ayşe Öner, bana ipek bir tulum hediye etmişti, yeni doğan tulumu; onu giydirip kucağıma vermelerini rica ettim. Doğduklarında vücutlarının üzerinde kalan bir madde oluyor ve o, bebeklerin derilerine çok iyi geliyor. En azından bir 48 saat kalsın istedim. Dediklerimi yapıp, Okan Ali’yi kucağıma verdiler. Gece geldiler, “Almayacak mıyız? Siz biraz dinlenin” diye. “Yoooook!” dedim, “Artık kimselere vermem.” O andan itibaren de oğlumla hiç ayrılmadık…

Vayyy süpersin. Bir sürü yerde, “Annenin sütü gelmiyor. Bebek de ağlıyor. Aç bu!” diye mamayı dayıyorlar…
– Doğru değil. Bebekler konuşamadıkları için ağlıyorlar. Ağlayarak, “Uykum geldi, altım doldu!” diyorlar. Sadece acıktıkları için ağlamıyorlar yani. Bir de dünya onlar için yepyeni bir yer. Adapte olmaya çalışıyorlar. Işık, gürültü bunların hepsi onlar için yeni. Tabii ki ağlayacaklar. Ciğerlerinin açılması için, doğru nefes almayı öğrenmeleri için ağlamaları gerekiyor…

MELİSA ÖZGÜVENİ YÜKSEK BAĞIMSIZ BİR KIZ OLDU

Melisa’nın serebral palsisi ne durumda?
– Melisa daha iyi durumda. Her yıl yaş aldıkça, daha iyiye gidiyor. Bu yaz Amerika’ya en çok gitmek istememin sebebi buydu, muhteşem bir yaz okulu buldum, orta derece özel ihtiyaç sahibi çocuklar için. Oldukça pahalıydı. Melisa’nın buradaki bir yıllık anaokulu parasına denkti bir aylık okulun parası. Ama her kuruşa değdi, çok iyi geldi. Artık her yere kendi başına gitmek isteyen, her şeyi kendi başına yapmak isteyen, özgüveni yüksek bağımsız bir kız oldu. “Ben karate kursuna gitmek istiyorum!” falan diye geliyor eve. Bağımsız 50 adım atıyor ama dengesi bozulduğunda tutunabilmesi için etrafında duruyoruz. “Anne biraz daha ileri git, sana doğru yürümek istiyorum” diyor.

Çok masraflı bir hastalıktı, sen deliler gibi çalışıyordun. Bir de şimdi yeni bebek var, “Biz ne halt edeceğiz?” dediğin oluyor mu?
– Olmaz mı? Bir sene Okan Ali’ye ben bakmak istiyorum. Çalışma koşullarımın buna göre ayarlanması gerekiyor. Hayat hep bir mücadele… YouTube kanalım devam edecek. Ajandamı yine çıkartacağım. Üçüncü senesi olacak Meli Melek ajandanın. Onun Melisa’nın tedavilerine çok büyük katkısı oluyor. Bir serebral palsili çocuğa da ben tedavide destek oluyorum. Şu anda yeni projeler var, yaratıcı drama okulumu açmayı tekrar gündeme getirdim. İnşallah o da ocak ayına yetişecek gibi duruyor. Ekstralarım, sunuculuklarım devam ediyor. Ocak ayından itibaren de haftada 2-3 gün çalışabileceğim. Böyle bir hayat öngörüyorum, bakalım.

SEREBRAL PALSİLİ ÇOCUKLARA NASIL DAVRANMALI?

Bir de yeni bir kitap yolda galiba…
– Evet, Melisa karakteri üzerinden biraz de minik minik serebral palsili çocuklara nasıl davranılması gerektiğini anlatıyorum. İlk kitabımız ‘Melisa ve Müzik’. Bu kitaptaki ayrıntımız, karakterimiz Melisa’nın ayaklarında atel olması. Çünkü bizimkine de hep “Ayağındaki ne? Ayağındaki ne?” diye soruyorlar. Kitaptaki kahraman atelleriyle merdiveni çıkıyor, anlıyoruz ki atelle yürüyor. Her kitapta böyle küçük detaylar olacak. Asla ajite etmeden durumu anlatacağız. Çocukların sevdiği bir kitap olacak inşallah.

BÜLENT DOĞUŞTAN BABAYMIŞ!

Sen nasıl bir annesin?
– Rahat bir anneyim. Mesela çorap giydirmem, şapka takmam, atlet giydirmem, hiç öyle şeylerim yoktur. Okan Ali, 2 buçuk aylık. Daha hiç eldiven takmadı, çorap giymedi, şapka takmadı. “Rüzgâr eser, kurander olur, hırka giydir!”… Iııh!

Melisa kardeşini nasıl karşıladı?
– Çok heyecanlıydı. Bütün süreci olduğu gibi anlattım. Olayın hep içindeydi. Hastane çantasını bile birlikte yaptık. Vücudumdaki sezaryen kesiğini yıkandığımız zaman sormuştu bana. Ben de, “Sen oradan çıktın!” demiştim, “Orayı kestiler ve seni aldılar. Ama bak kapandı, incecik bir çizgi var. Şimdi de yine kesecekler, senin geldiğin yerden Okan Ali’yi alacaklar.” Okan Ali’yi görünce mutluluktan delirdi, kucağına almak istedi. Hemen verdik. O günden beri de, kardeşine çok düşkün. Minik kıskançlıkları oluyor ama çok dengeli, “Niye o her yere seninle geliyor?” diyor, “Küçük olduğu için!” diyorum. Bir de kafayı emzirmeme taktı. Göğüslerim boşalsın ve taze sütler sürekli olsun diye, sağdıklarımı biberonlara koyuyorum. Bir gün baktım Melisa biberonu dikmiş kafasına. Beni gördü, panikle bıraktı, “İçebilirsin. Sen de bir yaşına kadar bu sütü içtin!” dedim. Rahatladı. “Hoşuna gitti mi bari? Neye benziyor tadı?” dedim. “Hiçbir şeye benzemiyor!” dedi. Ana-kız kıkır kıkır güldük.

Bülent becerikli baba mı çıktı?
– Evet ya. Doğuştan babaymış! Üç senedir Melisa’dan bir sürü deneyimi olmuştu ama bir bebeğin altını değiştirmek, gazını çıkarmak, böyle bir bilgisi yoktu. Daha önce de bir bebek almış değil kucağına! Fakat becerikli adam, her şeye yetişiyor.

Bülent mi seni yukarı çekiyor?
– Evet ya. O beni kendime getiriyor. Ben duyguları çok yüksek bir kadın olduğum için, mutsuzluğum da çok yüksek oluyor. Ya da yetemiyorum gibi geliyor, yetersizlik hissediyorum. İşte o zamanlar, Bülent, hemen imdadıma yetişiyor. Hamilelik, doğum, bunlar kolay değil, adapte olma süreci bir kadın için gerçekten zor. Vücudunun geldiği hal, iki çocuğa birden yetişmek… Zor. Melisa’yı ihmal edeceğim diye aklım çıkıyor. Bülent böyle sevecen, tatlı, anlayışlı, becerikli, halden anlayan, ruhumu okuyan, herkese, her şeye yetişen bir adam olduğu için ona aşkım, saygım ve sevgim gün geçtikçe artıyor. Ben kendimi onunla çok kadın hissedebiliyorum ve sırtımı yaslayabiliyorum. O da kendini çok erkek hissediyor ve beni, bizi sarıp sarmalayabiliyor. Nefes alma noktamız da tabii ki evlatlarımız oluyor. Melisa okuldan gelince bir şenlik oluyor. Okan Ali her sabah uyandığında gülücükler saçınca şenlik oluyor…

SEN GİT, BEN BABAMLA UYUYACAĞIM

Erkek annesi olmak farklı mı?
– Biraz farklıymış. Bayağı aşk! Melisa’yla Bülent aşkından bu yuvanın içinde açıkta kalmıştım! “Sen git, ben babamla uyuyacağım!” diyordu. Çok iyi araları. Öyle böyle değil.

Baba diyor?
– Tabii. “Benim iki babam var!” diyor. “Engin babam, Bülent babam.” İki erkek arasında da bir baba dayanışması var. Babalar Günü’nde birbirlerini kutluyorlar filan. Orada da bir dayanışma oluştu. Ben hiç karışmıyorum. Zaman zaman Melisa yüz vermiyordu. Ben “Allahım ben kime sarılacağım, öpeceğim?” noktasındaydım. Şimdi bana aşkla bakan, hem de âşık olduğum adam suratlı bir erkek daha oldu hayatımda!

Gerçek mutluluk tarifi

Yaşadığın mutluluk neyle kıyaslanabilir?
– Harvard Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmayı okudum, yeni. 1938’de başlamışlar. Dünyanın çeşitli ülkelerinden denekler almışlar, onlara hayatlarının çeşitli dönemlerinde aynı soruları sormuşlar: “Sizce hayattaki gerçek mutluluk nedir?” Gerçek mutluluk, ne çok fazla paran olmasıymış ne ün, şöhretmiş, ne çok başarılı bir iş hayatıymış. Gerçek mutluluk, elinle gösterdiğin, gözünle gördüğün şeyleri satın alıp, onlara sahip olmak değilmiş. Gerçek mutluluk, sevdiklerinle, kocanla, arkadaşınla, çocuğunla yaşadığın andaki hazzınmış. Çok iyi geldi bunu okumak. Ben aslında gerçek hazzımı en üstte yaşadığım bir yerdeyim. Ama işte ara ara küçük çukurlara düşüyorum. Hep Bülent çekip alıyor. O hep şöyle söyler, “Sen de ben de, doğuştan mücadele için doğmuş insanlarız. Yolumuzun kesişmesi, sırt sırta vermemiz ve bu kadar mutlu olmamızın sebebi, doğuştan savaşçı olmamız. Biz asla pes etmeyeceğiz ve hep böyle olacağız!” Birlikte olmaya başladığımız ilk günden itibaren bana hep dedi ki, “Biz evleneceğiz, çok sağlıklı bir çocuğumuz olacak. O bebek gör bak, Melisama da bize de çok iyi gelecek!” Bu trombosit meselesi çıktığında da “Hiç merak etme, her şey iyi olacak!” dedi. Fakat ben tabii sarsıldım. Ne menem bir şey diye internete baktım…

Ne çıktı?
– Direkt lösemi çıkıyor ya da ilik kanseri ya da nedensiz trombosit yüksekliği… Hamilelik sebebiyle nedensiz yükselebilirmiş, 12 hafta sonra düşermiş. İnsan ister istemez endişeleniyor. Sütüm kesilir diye de çok takmamaya çalıştım. Ama ne mümkün. Bülent beni kendime getirdi…

Ne zaman düştü trombosit?
– Düşmedi, hâlâ yüksek. Ama kanser değilim, onu biliyoruz, ilik aldılar, baktılar. Esansiyel trombositoz diye bir tanı kondu. Tanı konuncaya kadarki bekleme zor geçti. Assos’ta bir arkadaşımın evine kapandık Bülent, Okan Ali ve ben. Durdum. Kışlık domateslerimi yaptım, şeftali reçelleri yaptım. Neyse ki sonra güzel haber geldi, kanser değilmişim. Ve tekrar evimize, bahçemize döndük.

Yorum Bırak