Bizim satılık cenazemiz yok!


BU bir iğrençliktir! Bu bir rezalettir! Göz göre göre, gözümüzün önünde delil karartıyorlar. O delil konumundaki yanan yurdu, alelacele yıkıp yok ediyorlar. Resmen delil karartma! Bu kadarla mı kalıyorlar?
Hayır!
Ailelere duruşmadan bir gün önce, şikâyetlerinden vazgeçsinler diye, hesaplarına bazılarına 20 bin, bazılarına 10 bin lira para yatırıyorlar.
Gerçekten kusmak istiyor insan.
Ama aileler dimdik duruyor.
“Bizim satılık cenazemiz yok!” diye.
Sosyal Haklar Derneği adına bu davayı takip eden Avukat Evren İşler’e sordum… 

– Biliyorsunuz, tam 11 yavru öldü! Bir de yurt görevlisi. İnanılır gibi değil! Müthiş bir ihmal! Korkunç bir acı. Ailelerin hepsi şikâyetçi. “Şikâyetlerini geri aldılar” diye yalan haberler çıktı, kesinlikle gerçeği yansıtmıyor. Aileler çok acılı ve yavrularının ölümüne sebep olanların cezalandırılmasını istiyor. Çok da netler bu konuda. Geri adım atan, ifadesini değiştiren yok.

Birinci duruşma bitti…
– Evet. İkincisi 17 Temmuz’da. 6 kişinin yargılandığı bir davadan bahsediyoruz. Yargılananların 5’i yurdun işletmecisi olan derneği, yönetim kurulu üyeleri ve başkanı. Bir de yurt müdürü ve yurt görevlisi var. Bizim açımızdan önemli olan şu: Görevlilerin burada çok ciddi bir sorumluluğu var. Ama kamu görevlileriyle ilgili dava henüz açılmadı. Çünkü o, ayrı bir izin prosedürüne tabii. Evet süreç uzadı, ama izin verildi. Kamu görevlileri yargılanmadığı sürece bu dosya bizim açımızdan eksik kalacak!

Herkes ortada bir suç ya da bir ihmal yokmuş gibi mi davranıyor?
– Evet. Hep öyle olur. Ya herkes birbirine suçlar ya da hakkında dava açılmayan birini. Bu dosyada da ölen bir yetişkin var. Sanıklar kaçamadıkları noktada, o öleni suçlamayı tercih ediyor. Sanki onların hiçbir suçu yokmuş, onlar çok ulvi duygularla hareket etmişler gibi. Sığındıkları da şu: “Bütün bunlar takdiriilahi!”

Kader yani, olacağı vardı, oldu…
– Tabii tabii. Onlar her türlü önlemi almıştı ama kaderdi! Yapacak bir şey yoktu.

11 çocukla birlikte hayatını kaybeden o yetişkin kimdi?
– “Belletmen” dedikleri biri. Mevzuatta çok yeri olmayan, görev ve sorumluluğunun ne olduğuna ilişkin çok netlik de bulunmayan, yurtta kalan ve çocuklara din eğitimi veren bir kişi. Çocuklara kuran öğretiyor. Kuran derslerinde başlarında duruyorlar.

Şu anda neler oluyor? Mahkeme normal seyrinde devam ediyor mu?
– Dava, taksirle insan öldürmekten açıldı. Yani trafik kazaları olduğunda açılan dava. Biz bunun doğru olmadığını söylüyoruz. Bu davada, bu insanların kastının daha yoğun olduğunu söylüyoruz. İtiraz ediyoruz yani. Delillerimiz de var. Bu ülkede sosyal cinayetlere yaklaşım genelde hafife alma şeklinde, “Fıtrat, kader!” deme şeklinde. Belki bizim yargı pratiğimize uygun ama bizce doğru değil. Çabamız bunun aksini kanıtlama yönünde…

Peki o ölen 11 çocuğun ailesi ne durumda?
– Perişanlar. İsyan ediyorlar. Hepsi, “İhmal yüzünden öldü yavrularımız!” diyor. “Mecbur kaldık yolladık ve bizim çocuklarımızı göz göre göre öldürdüler! Çocuklarını oraya gönderen Milli Eğitim görevlileri de muhtarları da sorumlu tutuyorlar. Yurt müdürü hariç tamamı şikâyetçi, davalarını takip ediyorlar, duruşmalara da geliyorlar…

BUNUN ADI DELİL KARARTMA



İlk duruşmada ne oldu?
– İfadesi eksik olan 4 çocuğumuz ifade verdi. Onlar da şikâyetçi olduklarını söyledi. Şu an tutuklu olanların tutukluluğunun devamına karar verildi. Bir kişi tahliye oldu. Onu da gözümüze baka baka tahliye edemediler, 5 gün sonra ettiler. Yönetim kurulu üyesi bir sanığı. Ama vahim olan bir şey var…

Nedir o?
– Yurdu yıkmışlar! Yurdun yıkılması olacak iş değildir çünkü dava henüz sonuçlanmadı. Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli kararları var bu konuda. Asla kabul edilebilir bir şey değil. Bu, delil karartmanın Allah’ı! Dolayısıyla da tutuklu kalmaları gerektiğini söylerken dayanaklarımızdan biri buydu, delil karartıyorlar dedik, gerçekten de yapıyorlar. Sanıklara da ailelere de baskı yapıyorlar, kapı kapı dolaşıyorlar.

Ailelere para teklif ettikleri doğru mu?
– Teklif değil, direkt banka hesaplarını bulup para yatırdılar!

Yuh artık! Olacak şey değil!
– Evet ama yaptılar. Aileler hesap numaralarını vermedi. Bankacılık sırrı olması gerekirken, bir şekilde bulmuşlar, ölenlerin ailelerine 20’şer bin lira, yaralananların ailelerine 10’ar bin lira yatırmışlar. Ama ailelerin bu konuda tavrı çok net. Duruşma salonunda da “Bizim satılık cenazemiz yok!” dediler. Para vermiş olmaları, ailelerin şikâyetten vazgeçmelerini sağlamayacak. O bölgede çok ciddi bir Süleymancılık etkinliği var. Durum gerçekten acayip, ben de görene kadar oradaki arkadaşların anlattıklarını abartı zannediyordum. Aladağ bir dağ köyü. Gerçekten yolu yok. Biz Sosyal Haklar Derneği olarak orada yaz kampı yapacağız. Oradaki aileler çok ciddi mahrumiyet yaşıyor, yolları yok… Elektrik bile verilememiş bazı köylere. Çocuklarını okutabilmek için o yurda vermek zorunda kalmışlar. Devlet yurdu yok. Yıkılmış. Aileler de o yurda vermemek için çok direnmiş, kaymakamlığa, Milli Eğitim’e kadar gitmişler. Başka bir seçenek olmadığı için okullar açıldıktan iki hafta sonra oraya kaydetmişler. Tamamen çaresizlikten.

Bu davanın nasıl sonuçlanmasını bekliyorsunuz?
– Sonucunu tahmin edemiyorum. Ama şunu biliyorum: Elimizi bu davadan çekersek, bu meselenin üstünü kapatacaklar! Kesinlikle eminim. Çünkü Süleymancılar o gün orada, duruşma çıkışında, polis koridorunun içinden geçip şikâyetçi aileleri dövdüler!

Nasıl yani?
– Bayağı fiziksel olarak saldırdılar! Tutukluluğun devamına karar verildiği için. Avukatlar olarak bizlere sözlü saldırı geldi, çok umursamadık ama ailelere kafa göz giriştiler. Fettulaçıların ne olduğu belki bugün görülüyor ama orada da başka bir cemaat var ve çok ciddi yurt örgütlenmesi olan bir cemaat bu…

Yorum Bırak