Rahşan-Mete Düren çifti Göcek Hamam Koyu’nda muhteşem bir hayali gerçeğe dönüştürdü: ADAIA

İki hekim… İkisi de mesleğinin en iyilerinden… Rahşan-Mete Düren çifti… Bir hayalin peşinden gittiler ve Göcek’te yolu olmayan bir koyda, bir dünya cenneti yarattılar: Adaia. Önce Güneş enerjisi getirdiler, sonra su… Çevredeki bütün restoranların da faydalanmasını sağladılar. Sonra yol yaptılar. Bir yaşam alanı oluşturdular. 4 yılda binlerce insana ulaştılar. Konserler, sergiler, konferanslar, festivaller düzenlediler. DAKSADER’i kurdular. Amaçları, bölgenin en önemli zenginliği olan doğa ve denizi muhafaza edebilmek, çevrecilik bilincini geliştirmek, bölgeye has, kara ve deniz hayvanlarını korumak, bu koya ve tüm Göcek’e kültür, sanat ve bilim getirmek.

CarrefourSA’nın yüzen market teknesi Mavi de onların elçisi. Hem tekne sahiplerine hem de kaptanlarına çevreyi ve doğayı koruma konusunda bilgi veriyor, eğitiyor. Böyle bir iş birliği içindeler. Ben Rahşan Düren’i buldum, konuştum. Sordukça sordum. Harika şeyler anlattı, alkışlıyorum, alkışlıyorum, alkışlıyorum.

HEM PSİKİYATRİST HEM SANATÇI HEM DE ADAİA VE DAKSADER BAŞKANI

Sen, bir psikiyatristsin. Ama aynı zamanda çok yaratıcı bir sanatçısın, sergiler açıyorsun, bienal’lere katılıyorsun. Bir yanda doktorluk mesleği, diğer yanda sanat faaliyetleri…
-Teşekkürler Ayşe’cim, elimden geleni yapıyorum. Hepimizin hayatta birden fazla şapkası var, benim de öyle…

Şimdi de Adaia ve DAKSADER (Dalaman Kültür Sanat ve Doğa Derneği) Başkanlığı…
-Ya evet, soyunduk böyle bir şeye. Şimdi de hayat amacımız haline geldi! İnanılmaz bir tutkuyla uğraşıyoruz karı- koca. Ve tabii çocuklarımız. Hepimiz işin içindeyiz, bir ucundan tutuyoruz…

Önce Göcek’teki Adaia’dan başlayalım… Nedir hikayesi?
-Biz deniz aşığı bir aileyiz. Senelerdir yazları, tekneyle Göcek koylarını gezeriz. İstanbul bütün olumlu ve büyüleyici özelliklerine rağmen, insanın enerjisini yiyip, bitiren bir şehir. Stresi, trafiği, kargaşası, kısacası büyük şehir kaosu beni yoruyordu. Kendimi sıkışmış hissediyordum. Hayalim, sanatıma; nefes ve derinlik katabilecek bir alan oluşturmaktı. Hem de sosyal faydaya katkıda bulunmaktı. Ama nasıl yapacağımı, nerede yapabileceğimi bilmiyordum. Derken hayatımıza Adaia girdi. Karı-koca çok çılgın bir teklifle karşılaştık.


Neydi o teklif?
-Dediğim gibi, 10 yıldır Göcek’in koylarını geziyoruz. O koylarda yaşayan yerli halka, “yörük” deniyor. Şahane insanlar. Çoğu keçi çobanı. Koylardaki küçük lokantalar, minik tesisler, o yörük aileleri tarafından işletiliyor. Fakat yıllar içinde, özellikle yabancı turistlerin de rağbet göstermesiyle birlikte; işlettikleri tesisler, uluslararası yüksek beklentilere cevap veremeyecek hale gelmiş. Bunun üzerine oralar, Orman Bakanlığı tarafından Muğla Hizmet Vakfı’na kiralanmış. Vakıf da yerli halka, “Bu tesisleri, gelen turistlere layık bir hale getireceksiniz. Burası Türkiye’nin gözbebeği, burayı parlatmanız lazım!” demiş. Bazı aileler, “Biz bu işin altından kalmamayız!” deyip, bir arayışa girmiş. İşte bundan 4 yıl evvel, biz teknemizle, tesadüfen Hamam Koyu’ndayken dediler ki, “Gelin, burayı işletmede bize yardım edin! Biz hisselerimizin bir kısmını size devredelim!” Önce bir şaşırdık, biraz da korktuk itiraf etmem gerekirse, böyle bir şeyin altından kalkıp kalmayacağımızı bilemedik. Ama sonra bir delilik, giriştik bu işe…

Adaia’nın özelliği ne?
-Bir cennet orası… Olağanüstü güzel bir doğası var. Hemen karşısında 2500 yıllık bir batık şehir var. O batık şehir, zamanında, Avrupa’ya zeytinyağı götüren teknelerin şehriymiş. Etrafa bakınca sadece zeytin ağaçları görüyorsun. Zeytin ve keçiboynuzu. Tepede de çam ormanları var. Biz vurulduk tabii. İşte Adaia hikayemiz böyle bir aşkla başladı.

Yolu var mı buranın…
-Güzel soru! Bir yarımada ama yolu yok! Koyda arabanı park ettikten sonra, ancak denizden ulaşabildiğin bir yer. Adı da “Adaia” değildi. Yörükler sürekli, “Şehirden Ada’ya gidiyoruz” diyorlardı. Biz de Ada’yı “Adaia” yaptık. İsmini biz uydurduk yani. Tarihi Likya Yolu, buranın içinden geçiyor. Gerçekten nefis. Tamam bir tesadüf eseri kendimizi işin içinde bulduk. Ama bayağı meşakkatli bir şeymiş. Bir hisse almakla olmuyormuş yani.

YOLU YOKTU, ELEKTRİĞİ YOKTU, SUYU YOKTU… HEPSİNİ YAPTIK! 5 BİN AĞAÇ DİKTİK BİR YAŞAM ALANI OLUŞTURDUK

Ne tür badireler atlattınız?
-Dediler ki, “Önce Dalamanlı olacaksın… Dalamanlı olup, burada bir mülk sahibi olacaksın. Mülk sahibi olduğun zaman, buranın köylüsü olacaksın. Nüfusunu buraya getireceksin. Ondan sonra kooperatife üye olacaksın. Ancak üye olduktan sonra bu hisseleri satın alabiliyorsun!” Hepsini yaptık… Şu anda ailecek hepimiz, Dalaman Kapıkargın köylüsüyüz!

Valla müthiş hikaye… Sonra?
-Sonra, burayı adam etmeye soyunduk. Bir makine mühendisi arkadaşımız da bize yardım etti. Bu arada, doğa muhteşem ama… Yolu yoktu, elektriği yoktu, suyu yoktu! Dedik ki, “Ama 12 ay Güneş var… Biz burada tabi ki yakıt tüketmeyeceğiz! Güneş enerjisi kuracağız!” Yaptık. Sonra bir yerlerden su getirmemiz gerekiyordu. Taa uzakta bir yerde su çıktı. O uzaktaki suyu, izinleri alıp denizden, borularla bizim koya getirdik. Getirdik ama öbür taraftaki, 3 restoran da istedi… Haklılar. Dedik ki, “Tamam, size de veriyoruz!” Bila ücret, kendi çıkardığımız suyu, onlara da verdik! Böylelikle gerek hijyen gerek sulama ve çevre düzenlemesiyle ilgili hem bizim hem diğer koyların çok önemli bir eksiği kapatılmış oldu. Ama su getirmekle iş bitmedi tabii…

N’aptınız?
– Dedik ki, “Burada bir biyoçeşitlilik yapalım!” O biyoçeşitliliği sağlayabilmek için, başta muz ağacı olmak üzere, 5 bin tane ağaç diktik.

Valla şahanesiniz!
-Teşekkür ederim. Sonra iş altyapıyı kurmaya geldi. Kurduk… Sonra bir yaşam alanı oluşturduk. Bizim içimize sindi.

Peki yörükler ne oldu?
-E yine beraberiz, ortağız, “Hisselerinizi aldık, gidin!” yok. Birlikteyiz.

O koyların hepsi sit alanı di mi?
-Tabii tabii, doğal sit alanı. İnşaat yapmak mümkün değil yani. Sadece mevcut yerleri kuvvetlendirebilirsin, restore edebilirsin. Betonarme yok. Biz de mevcut taş evleri kullanıyoruz. Geri kalan her şey ahşap. Oranın, doğal yapısını bozacak hiçbir yapılaşmaya izin verilmiyor. Biz de bütün kurallara uyduk. Bu konuda Çevre Bakanlığı da Orman Bakanlığı da çok hassas. Haklılar da…
Amacımız, bölgenin en önemli zenginliği olan doğa ve denizi muhafaza edebilmek
Çevrecilik bilincini geliştirmek
Bölgeye has, kara ve deniz hayvanlarını korumak

BU KOYA VE TÜM GÖCEK’E KÜLTÜR, SANAT VE BİLİM GETİRMEK

Yaşam alanıyla kastettiğin ne?
-Bizde bir otel hizmeti yok. Adaia’ya gelenler, teknelerinde kalıyorlar. Ama bizde yemek yiyebilirler. Fakat amacımız yemek hizmeti vermek değil…

Peki, amaç ne?
-(Gülüyor) Birden çok! Bölgenin en önemli zenginliği olan doğa ve denizi muhafaza edebilmek mesela… Biyoçeşitliliği arttırmaya çalışıyoruz, çevrecilik bilincini geliştirmeye uğraşıyoruz. Denizin ve deniz altının korunması için çabalıyoruz. Bu bölgeye has, kara ve deniz hayvanlarının korunması için gayret sarf ediyoruz. Sonra bu koya, hatta tüm Göcek’e, kültür, sanat ve bilim faaliyetleri getirmek için uğraşıyoruz. Zaten kültür ve sanat aktivitelerini, kurumsal bir çatı altında toplayabilmek için 2018’de DAKSADER’i (Dalaman Kültür Sanat ve Doğa Derneği) kurduk. Bu sayede İstanbul Festivali’nden bir grubu, İstanbul’dan bu adaya getirip, konser verdirebiliyoruz. Üniversite profesörleri gelip konuşmalar yaptılar. Seminerler, festivaller, konserler, sergiler düzenledik.

GÖCEK’TE “TONOZLAMA SİSTEMİ”Nİ YAYMA PROJEMİZİ AVRUPA PARLAMENTOSU’YLA YÜRÜTMEK İSTİYORUZ

Şu ana kadar DAKSADER olarak neler yaptınız?
-Valla, biz Adaia’yı pilot bölge olarak seçtik. Sürdürülebilirlik açısından, garantörlüğünü de üstlendik. Hamam Koyu, evimiz oldu. Biz, deniz altının mümkün olduğu kadar az zarar görmesini sağlayacak “tonozlama sistemini” bölgede yaymak için uğraşıyoruz. Avrupa Parlamentosu’nun bir toplantısında projemizi sunmak üzere, randevu bile aldık. Ama pandemi araya girdi, ertelendi. Amacımız, bu projeyi, Avrupa Parlamentosu’yla birlikte hayata geçirebilmek. Bunun dışında, kıyıların korunması konusunda eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerimiz devam ediyor. Göcek Körfezi’ndeki koylara girişlerde ve koy içinde, düşük süratle hareket edilmesi konusunda tekneleri uyarıyoruz. Diğer tekneleri rahatsız etmemek için aralara mesafe konulması gerektiğini dile getiriyoruz. Özellikle ağaçlara halat bağlanmaması, varsa mapaların, yoksa taşların kullanılması konusunda çağrıda bulunuyoruz. Gerekli haller dışında jeneratör kullanılmaması gerektiğini söylüyoruz. Çünkü jeneratörler hem gürültü yapıyor hem de denizi kirletiyor. Yine başka tekneleri rahatsız etmemek adına yüksek sesle konuşulmaması ve müzik sesine dikkat edilmesi konusunda uyarılar yapıyoruz.

DENİZLERİ ÇEVRELEYEN VE BİYOÇEŞİTLİLİĞİYLE BÖLGEYE NEFES VEREN ORMANLARDA
PİKNİK YAPILMAMASI GEREKTİĞİNİ VURGULUYORUZ

Ooooo iyiymiş!
-Valla, adadık kendimizi bu işe… İnanılmaz da keyif alıyoruz. Teknelerde su tasarrufu yapılması gerektiğini anlatıyoruz. Koylarda bulaşık yıkanması vb. faaliyetler gerçekleştirilmemesini aktarıyoruz. Atık su tanklarının koylara boşaltılmaması gerektiğini her seferinde dile getiriyoruz. Devam edim mi?

Et, et…
-Denizleri çevreleyen ve biyoçeşitliliğiyle bölgeye nefes veren ormanlarda, piknik yapılmaması gerektiğini vurguluyoruz. Çünkü bu ormanlarda, koruma altında yaşayan oklu kirpiler ve pek çok ender kuş olduğunu biliyoruz. İnsanları bu konuda uyarmaya çalışıyoruz. Evcil hayvanların tuvalet ihtiyacı için en yakın yere değil, en müsait yere götürülmesi konusunda mutlaka bilgilendiriyoruz. Çöplerin koylardaki belirlenen yerlere, ağzı sıkıca kapalı olarak bırakılması için duyurular yapıyoruz.

Tüm bu faaliyetler seni ne kadar heyecanlandırıyor?
-Adaia, DAKSADER ve doğayla uğraşmak, benim için heyecandan öte bir tutku oldu. Bende de Mete’de de… Her sabah yeniden, şarj olmuş bir batarya gibi, güne ful enerji başlıyoruz. Bu güzelim doğayı bir nebze olsun koruyabiliyorsak ne mutlu bize…

CARREFOURSA’NIN YÜZEN MARKETİ “MAVİ”Yİ AMAÇLARIMIZI VE PROJELERİMİZİ
KOYLARDAKİ DENİZCİLERE ULAŞTIRMAK İÇİN BİR “ELÇİ” KABUL ETTİK

CarrefourSA’nın yüzen marketi “Mavi” 3 – 4 yıldır bölgede hizmet veriyor. Sizin yolunuz nasıl kesişti?
– Bizim ve onların ortak noktası Göcek Körfezi… CarrefourSA 2017 yılından bu yana market teknesi “Mavi”yle haftanın 7 günü koylarda hizmet veriyor, market alışverişi imkânı sunuyor. Bir kere doğaya zarar vermeyecek büyüklükte bir tekneleri var, bu yüzden onları alkışlıyorum. Biz, bu sempatik 16 metrelik market teknesi “Mavi”yi, amaçlarımızı ve projelerimizi, koylardaki denizcilere ve misafirlerine ulaştırmak için bir “elçi” olarak kabul ettik. Böylelikle iş birliğimiz başlamış oldu. İş birliğimizin doğa ve denizlerimiz adına olumlu bir katkı yapacağına inanıyoruz. Bölge için farkındalık ve bilinçlendirme açısından da etkili olacak. Biz zaten DAKSADER olarak; doğal yaşamı, deniz faunasını, ormanları ve hayvanları korumaya yönelik konularda farkındalık oluşturacak bilgilendirmeler, eğitimler ve sayısız faaliyet gerçekleştiriyoruz. Şimdi 11 milyonluk bir müşteri datasına sahip olan CarrefourSA, bu iş birliğini, tüm iletişim mecralarından duyurularla bilgilendirecek. Göcek Körfezi’nde tekneleri de tek tek bilgilendirecek.

GÖCEK’TE BİR FARKINDALIK HAREKETİ

*Adaia’da uluslararası sergi, konser, konferans ve festivallere ev sahipliği yaparak, 4 yılda 10 binlerle kişiye ulaştık. Hem Göcek’in doğasının görünmesini sağladık hem de bir farkındalık hareketi başlattık…

*Neler mi yaptık? “Harvard Üniversitesi Osmanlı Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr Lütfü Tokatlıoğlu’ya Osmanlı – Rus ilişkileri Konferansı”, “26. İstanbul Caz Festivali kapsamında Aydın Esen, Tommy Campbell ve Greg Jones’dan oluşan “Aydın Esen Group Konseri”, “Dişi Lenny Kravitz” olarak ünlenen Nik West ve Prince Grubu Konseri ve “Farkındalık Festivali” gibi etkinliklere imza attık…

SOSYAL FAYDA İÇİN ÇABALAMAK DÜNYANIN EN MUTLULUK VERİCİ ŞEYİ

Bir gün tamamen Adaia’da yaşamak gibi hayallerin var mı?
-Neden olmasın? İstanbul’un kargaşasından kaçmak, doğanın göbeğinde kendine bir alan oluşturup, sosyal fayda için çabalamak dünyanın en mutluluk verici şeyi… Gelecekte tamamen burada yaşayabiliriz!

•Sen mesleğin gereği, gün boyu danışanların sorunlarını dinliyorsun… Adaia, DAKSADER ve sosyal fayda senin terapin mi?
-Aynen öyle! Sadece benim için değil, Mete için de öyle. Biz, yükümüzü burada doğayla iç içe yaşayarak deşarj ediyoruz. Bir de karı-koca ortak bir hayali, sevgiyle birlikte hayata geçiriyoruz. İnsan, sevdiği şeye emek veriyor, emek verdiği şeyi de seviyor. Adaia her geçen gün büyüyen ve gelişen bir yaşam alanı. Bizi çok heyecanlandırıyor. Geleceğimizin burada şekilleneceğini görebiliyorum.

TEKNELERİN DENİZ FAUNASINA YÖNELİK OLUMSUZ FAALİYETLERİ VE ORMAN YANGINLARI KONUSUNDA SINIFTA KALIYORUZ…

Hangi konularda sınıfta kalıyoruz?
-En çok teknelerin deniz faunasına yönelik olumsuz etki edebilecek faaliyetleri ve orman yangınları konusunda sınıfta kalıyoruz.

Seni Göcek’le ilgili en rahatsız eden şey ne…
-Günden güne keşfedilen bir hazine Göcek Körfezi… Ama bu bölge, keşfedildikçe, tekne trafiği ve yapılaşma da artıyor. Bu artışla eş zamanlı olarak, deniz faunası ve doğal yaşamın sürdürülebilirliği önemli. Unutmayalım ki, biz burada yalnız değiliz, bu bölge aslında buradaki doğal yaşama ait. Böylesi doğal cennetlerin ülkelerin mirası olarak gelecek nesillere aktarılması şart.

TEKNE SAHİPLERİNİN DE GERİ DÖNÜŞÜM VE ÇEVRE BİLİNCİYLE HAREKET ETMESİ GEREKİYOR

Mevcut deniz canlılarının hayatını korumak için neler yapmak gerekiyor?
-Doğaya uyum sağlamayı başarmamız gerekiyor! Katı ve sıvı atıklarımızı yönetmeyi öğrenmeliyiz. Tekne sahiplerinin de geri dönüşüm ve çevre bilinciyle hareket etmesini istiyoruz.

DÜNYA GENELİNDE YILDA KİŞİ BAŞINA 20 KİLO BALIK TÜKETİLİYOR BİZ DE İSE 6.1 KİLO

Türk halkı ne kadar balık tüketiyor? Üç tarafımız denizlerle çevrili olmasına rağmen, Avrupa ülkelerine ve Rusya’ya oranla çok daha az tüketiyoruz. Neden?
-Haklısın, 2018 yılı sonu itibarıyla, kişi başına, yılda 6.1 kilogram balık tüketmişiz. Bu oran, dünya genelinde 20 kilo. Yani biz, toplum olarak daha çok kırmızı eti seviyoruz. Ama bu algı, son birkaç yılda kırılmaya başladı. Sürdürülebilir balıkçılığın devamı amacıyla Ege ve Akdeniz’de mevsimsel balıkların zamanında ve uygun şartlara göre avlanabilmesi için balıkçılara CarrefourSA, dönem dönem eğitim veriyor. Çiftlik balıkçılığını destekliyor. Ve Türk halkının yılın 12 ay balık tüketmesini sağlıyor. Bunu çok önemsiyorum.

BALIK, TÜRKİYE’DEN İHRAÇ EDİLEBİLEN TEK HAYVANSAL ÜRÜN

Çiftlik balıkları, kontrollü bir beslenme süreci yaşıyorlar. Böylece sahip oldukları besin değerleri, deniz balıklarına oranla, mevsimsel değişimlerden etkilenmediği için daha yüksek oluyor. Bu sayede çiftlik balıkları, sahip oldukları mineral ve yüksek protein içeriği, Omega3 yağ asitlerinden EPA ve DHA içeriği açısından zengin olmaları ve kolay sindirilebilmeleri açısından, toplumun her kesimi için sağlıklı ve lezzetli bir fonksiyonel besin kaynağı. CarrefourSA, açık denizlerdeki çiftlik balıkçılığını destekleyerek, yumurtadan avlanmaya kadar tüm sürecin kontrollü olmasını, ağır metal gibi istenmeyen durumların görülmemesini sağlıyor. Unutmayalım ki balık, Türkiye’den ihraç edilebilen tek hayvansal ürün…

TONOZLAMAK ŞART! ÇÜNKÜ ÇAPALAMAK, DENİZİN ALTINDAKİ YAŞAMA, BALIK YUMURTALARINA, HATTA DENİZ YOSUNLARINA DA ZARAR VERİYOR…

Bu senenin esas projesi, Avrupa Parlamentosu tarafından verilecek olan “çevre kalkınma fonu”ndan yardım alarak, bu koyu tonozlamak. “Tonozlamak” demek şu: Denizin dibinde hazır betonlar bulunuyor; tekneyi, onlardan çıkan iplere bağlıyorsun. Öbür türlü, biri geliyor çapa atıyor. Denizin dibindeki balık yuvasını kaldırıyor, gidiyor. Sonra başka balıklar yumurtluyorlar, bu sefer de başka bir çapa geliyor, hoop onu da kaldırıyor. Bu “çapalamak” zararlı bir şey. Denizin altındaki yaşama, balık yumurtalarına, hatta deniz yosunlarına da zarar veriyor. İşte o yüzden tonozlamaya gitmek istiyoruz.

ÜÇ TARAFI DENİZLE ÇEVRİLİ BİR ÜLKEYİZ AMA DENİZ BİLİNCİMİZ YOK ÇEVRE BİLİNCİMİZ DE YOK

Bir şeyleri ister istemez denize atma, denize dökme, çöpünü kenarda bırakma gibi adetlerimiz var. Biz istiyoruz ki, dernek olarak, deniz bilincimizi yükseltelim. On emir gibi bir şey hazırladık. CarrefourSA, telefonla gelen her siparişe, bunu mesaj olarak gönderiyor. Esas hedefimiz seneye de adada bir Plankton Okulu kurmak. Çünkü en iyisi, bu eğitimlere çocukluktan başlamak. Akşam, kaptana ya da babalarına soracaklar, “En son sintineyi nereye boşalttın? Çöpünü en son nereye attın?” Çocuklara eğitimin sonunda sertifika verecektik. Babalara da karne! Araya Corona girdi. Bu proje seneye kaldı…

Yorum Bırak