Pozitif Yaşam, HIV’le yaşayanların haklarını korumak için kuruldu

Dikkat dikkat! HIV, son 10 yılda 465 arttı!!! Mesele mühim, farkındalık şart…. Cinsel eğitim şar… Güvenli seks şart…. İşte şahane bi sivil toplumcu daha… Pozitif Yaşam Derneği’nden Canberk Harmancı.

‘’HIV’le yaşayan bireyler kendi hakları için dernekleşti’’ diyor, Canberk. Oysa, sadece HIV’le yaşayan bireyleri değil, toplum olarak hepimizi ilgilendiren bir konu HIV.

Cinsellik konusunda bilinçlenmeyle başlayan ve HIV’li bireylerin çalışma haklarına kadar uzanan derin bir sohbet gerçekleştirdik, Canberk’le.

O da gerçek bir sivil toplumcu olarak, Gilead’ın destekleriyle hayata geçen, “Birlikte HIV’den Güçlüyüz” kampanyasının toplumun geniş kesimlerine yayılmasını istiyor.

Gerçek olan şu: HIV’den güçlü olabilmek için birlik olmak ilk ve tek şart. Şimdi gelin Canberk’e kulak verelim…

MAIL GRUBUYLA BAŞLAYAN YOLCULUK

Pozitif Yaşam Derneği hangi ihtiyaç üzerine kuruldu?
-Kendisi gibi HIV ile yaşayanların var olduğunu bilen ama hiçbir iletişim kanalı bulunmayan bireylerin, deneyimlerini paylaşmak, birbirlerine destek olmak ihtiyacı üzerine kuruldu.

Ne zaman?
– 2003’te. HIV ile yaşayan bir kadın kuruyor. Önce bir mail grubu olarak hayat geçiyor. Hekimler aracılığıyla yaygınlaştırılıyor. Bu sayede, HIV ile yaşayanlar birbirleriyle iletişime geçiyor. Yıllar sonra da Pozitif Yaşam Derneği olarak karşımıza çıkıyor.

2003’e kadar HIV pozitif insanlar ne yapmıyormuş peki?
-Valla, 2003’ten önce, HIV ile yaşayan bireylerin bir araya gelebildikleri veya kendileri gibi HIV ile yaşayan diğer insanların deneyimlerinden faydalanabildikleri bir kurum ya da oluşum yokmuş. İnsanlar, bu enfeksiyona dair tüm zorlukları, “damgalanma” ve “ayrımcılıkları” kendi başlarına göğüslemek durumda kalıyormuş.

CİNSELLİKTE “KORUNMA İSTEĞİ” BİR HAKTIR!

Siz, bir “öz savunma örgütü”sünüz… Ne demek öz savunma örgütü?
-Aynı sorunla başa çıkmaya çalışanların, doğrudan kendi ihtiyaç ve sorun analizlerini yaptığı, ihtiyaçlarını kendi istekleri doğrultusunda dile getirerek savunuculuk yaptığı örgütler. Bu örgütlerin yönetimlerinde ve karar alıcı mekanizmalarında, o alanda sosyal sorumluluk yapmak isteyen bağımsız kişilerden ziyade, doğrudan sorunun öznesi olan kişiler yer alıyor. Pozitif Yaşam Derneği’nde, HIV ile yaşayan kişiler kendi haklarını savunuyor. Sahip oldukları ama erişimlerinin engellendiği haklara ulaşmak için var olan engelleri kendileri savunuculuk yaparak kaldırmaya çalışıyorlar. Elbette bu yapılanma içerisinde bizler gibi profesyonelleri de istihdam ediyorlar.

GENÇLER… GÜVENLİ CİNSELLİK YAŞAYIN!

1 Aralık Dünya AIDS Günü’nde altının çizilmesi gereken en önemli şey ne? Özellikle gençlerin aklında kalması gereken ne?
-Güvenli cinsellik yaşasınlar! Bu, sadece cinsel ilişki sırasında korunmayı içermiyor. “Güvenli cinsellik” çok daha geniş bir kavram. Cinsellik öncesinde, sırasında ve sonrasında fiziksel ve ruhsal olarak tam iyilik halinde olmaları gerek. Kendi seçtikleri partnerle, kendi belirledikleri zamanda, kendi korunma isteklerini yerine getirerek yaşayabilmeliler cinselliklerini. Bunların aksi olan her durumun cinsel şiddet örneği olduğunu bilmek lazım.
Güvenli cinselliğin en önemli bileşenlerinden birisi de muhakkak cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların farkında olmaları ve önleyici yöntemlere erişebilir olmaları. Kullanıp, kullanmamak onlara kalıyor ama istedikleri an erişebilir olmaları çok önemli. İster tek eşli olsunlar ister çok eşli, aktif bir cinsel yaşamları varsa yılda bir kere de cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara karşı kontrollerini ihmal etmesinler.

DERİ MONTUMA TÜKÜRÜĞÜ GELDİ… HIV BULAŞMIŞ MIDIR?
CEVAP: TABİİ Kİ HAYIR!

Derneğinize ne tür vakalar başvuruyor?
-Çoğunluk HIV tanısı alan ve HIV ile yaşamaya dair kaygıları olan kişilerden başvurular alıyoruz. Toplumun her kesiminden, her yaş grubundan, tüm şehirlerden başvurular alıyoruz. Bunun yanı sıra henüz bilinen HIV enfeksiyonu olmayan ancak kaygıları bulunan, riskli temas ve testlere dair bilgi almak isteyen kişiler yine destek hattımızı sıkça arayanlar arasında. Hatta bu görüşmelerde gelen sorular, başlı başına toplumsal farkındalığımızın aynadaki yansıması diyebiliriz. Deri montuna, sohbet ettiği kişinin tükürüğü gelmesi nedeniyle HIV ile enfekte olduğunu düşünenlerden, sürtünme sırasında iç çamaşırların birbirine değmesi nedeniyle kumaş türlerinin virüsü geçirme oranlarını merak eden kişilere kadar aklı, bilimi zorlayan sorularla da karşılaşıyoruz. Ama en çok vaktimizi, HIV ile yaşayan ve herhangi bir hakka erişimi engellenen kişilere ayırıyoruz.

DOMUZ ETİ YEMEZ, YABANCILARLA SEVİŞMEZSE HIV’E YAKALANMAYACAĞINI DÜŞÜNENLER VAR!

HIV enfeksiyonunu, kutsal değerlerimiz içerisinde görmüyoruz. Dahası, yabancı olan şeylerle ilişkilendiriyoruz. Bunun en somut örneği, 21 yaşında bir üniversite öğrencisinin enfekte olduğunu öğrenince şaşkınlık içinde bize şunu sorması: “Hiç domuz eti yemedim, yabancı bir kadınla da sevişmedim, bana nasıl HIV virüsü bulaşır?” Gerçekten şaşkınlık içindeydi. Hiç domuz eti yememiş veya yabancı biriyle birlikte olmamıştı, ama bir yandan da hiçbir cinsel ilişkisinde korunmamıştı! Birlikte olduğu herkes “bizden”di ve “biz”de bu enfeksiyon bulunmazdı! Oysa bizim herhangi bir kutsiyet taşımadımığızı, aksine insana dair tüm zaafları içimizde barındırdığımızı, insanı etkileyen her türlü risk, afet ve enfeksiyonun da içimizde yer aldığını kabullenmemiz lazım. Bu durumu kabullenmediğimiz sürece riski reddediyor ve reddettiğimiz riske karşı kendimizi koruyamıyoruz. Tam anlamıyla kendi ayağımıza sıkıyoruz!

HIV’Lİ İZOLASYONU MEZARA KADAR SÜRÜYOR

Bir de işin “damgalanma kısmı” var. Bu ne kadar vahim?
– “Kötü” atfedilen herhangi bir şeyin “biz”e ait olamayacağı düşüncesiyle hareket ettiğimiz için, kendi içimizden biri, kendimizce kötü atfettiğimiz bir özelliğe sahip olmaya başladığı andan itibaren onun “biz” ile olan tüm bağlarını kopartarak, kendi kutsanmış varlığımızı saf tutmaya çalışıyoruz! Bu saf kalma çabası, davranışsal olarak, öncelikle HIV ile yaşayan kişilerin “ifşa edilmesi” olarak karşımıza çıkıyor. İfşadan sonra ikinci aşama olan izolasyon, yani kendimizden uzak tutma davranışı devreye giriyor. İnsanlar işlerinden oluyor, evlerinden atılıyor. Mahallenin marketi ekmek satmak istemiyor. Cenaze işleri, defin işlemini bile yapmak istemiyor. Böyle uzayıp giden bir liste bu.

Şirketler, rutin sağlık kontrolü adı altında kan alıyor, test yapıyor. Zaman zaman bu testin içinde HIV de olabiliyor. Ve kişi, bu virüse yakalandığını, işvereninden mi öğreniyor?
-Çalışma hakkı ihlalleri, son yıllarda en sık karşılaştığımız “hak kayıpları” arasında yer alıyor. Her gün farklı bir sektörden kişi, işe giriş öncesi yapılan testler nedeniyle, işe girişinin iptal edildiğini veya çalışmakta olduğu işinden, örtülü bir şekilde, bu sebeple çıkarıldığını anlatıyor. O kadar yaygın bir uygulama haline geldi ki. Oysa bir sağlık tetkiki ancak ve ancak bir sağlık profesyoneli tarafından istenebilir, sonuçları da ancak kendisi tarafından yorumlanabilir. Fakat iş HIV enfeksiyonu olunca, iş yeri hekimleri dahi bu sonucu diğer çalışanların sağlığını bahane ederek iş verenlerle fütursuzca paylaşıyor.

Peki kurumların, elamanlarını HIV pozitif ile yaşıyor diye işten çıkarma hakları var mı?
-Hayır. Bir kişinin sırf HIV ile yaşıyor olduğu için işine son verilmesi veya işe alınmamasının hukuki hiçbir dayanağı yoktur. Tedaviye erişimi olan kişiler, mutfak işleri dahil tüm işlerde ve dahi cerrahi branşlarda güvenle çalışabilir.

Siz, hangi noktada devreye giriyorsunuz? Ve HIV ile yaşayan bireylerin haklarını nasıl savunuyorsunuz?
– Hukuki danışmanlar istihdam ediyoruz. Bu danışmanlar, vakaların izlemesi gereken yollara dair danışmanlık hizmetleri veriyor. Çünkü birçok vakada işverenlerin, HIV ile yaşadığı öğrenilen işçileri, “Haklarını vereceğiz!” diye yalan söyleyerek istifaya zorladıklarını görüyoruz. Tüm bu taleplere karşı doğru hukuki adımların atılması, delil oluşturulabilmesi ve karartılmasının önlenmesi için hukuki danışmanlarımızın müdahalesi çok önemli bir rol oynuyor. Diğer taraftan da yasal yollara başvurmak isteyen kişilerin, yargılama giderleri, derneğimiz tarafından karşılanıyor. Bir diğer önemli faaliyetimiz de raporlama çalışmaları, çünkü raporlanmadığı sürece bu tutumlar, davranışlar ve ihlaller göz ardı edilmeye ve yok sayılmaya devam ediliyor.

SORU: NE ZAMAN ÖLECEĞİM?
CEVAP: ÖLMEYECEKSİNİZ!

HIV’e dair bilgi dağarcığı televizyon ve popüler kültür ürünleriyle, kulaktan dolma şehir efsanelerinden oluşan kişilerin ilk sorusu, “Ne zaman öleceğim?” oluyor. Enfeksiyonla, sağlıklı bir yaşam sürebileceğinden haberdar olan kişilerse farklı kaygılarla bizlere telefon açıyor: “Evlenebilecek miyim?”, “Çocuk sahibi olabilecek miyim?”, “Tıpta uzmanlık yapabilecek miyim?”, “Öğretmen, memur olabilecek miyim?”
Yaptığımız ilk görüşmede, kişilerin kaygılarının odaklandığı noktayı anlayarak onu ortadan kaldıracak şekilde bilgilendirme yapıyoruz. En büyük kaygılarını sağaltıp daha detaylı bilgilendirmeler için onlarla yeniden görüşmeyi öneriyoruz.
HIV ile yaşayanların tanı sonrasında zihinlerinde oluşan “felaket senaryoları”, tedaviye eriştikleri sürece elbette gerçekleşmeyecek. HIV nedeniyle yaşam süreleri kısalmayacak, sağlıksız bir yaşam sürmeyecekler. Tam tersine, arzu ettikleri her şeyi gerçekleştirebilecekler. Tabii ki zorluklar olacak, ama doğru zamanda, doğru desteği alarak çoğunu aşabilecekler.

HIV’LE YAŞAYAN BİREYLERE ÖZEL İLGİ GÖSTERMEK DE AYRIMCILIKTIR!

Bir anne, çocuğunun HIV ile yaşadığını öğrendikten sonra eskiden yapmadığı kadar onu kontrol eder, beslenmesine, yaşam tarzına karışır veya en basiti geceleri daha sık kontrol edip üstünü örterse, dillendirmese bile, her seferinde çocuğuna, “Sen hastasın, sen olağan bir kişi değilsin!” demiş olur. Veya bir yakın arkadaşı, tamamen iyi niyetle, HIV ile yaşayan arkadaşına eskisinden daha fazla korumacı yaklaşırsa, her seferinde ona, “Sen hastasın! Sen hastasın!” demiş olur. Zihnimiz bu davranışları böyle kodlar. Bunların yaşanmaması ve insanların bu “psikolojik şiddet”e maruz kalmaması için herkesin bu tür davranışlar içine girmemeleri konusunda bilgilendirilmesi gerekir.

Mahremiyet, ayrımcılık, temel hak ve özgürlük ihlali… Bu sorunlar sadece Türkiye’ye mi özel?
-Yok hayır. İnsanın olduğu her yerde, benzer ayrımcılıkları görüyoruz. Ülke, etnik köken, ırk, coğrafya ayrımı yapmaz ön yargı ve ayrımcılık. Ama hukuk yapar. Hiçbir ayrım yapmadan herkesi eşit kabul eden, hakların herkesin eşit erişimine olanak tanıyan ve aksi davranışları cezalandıran hukuk sistemlerinde HIV ile yaşayan kişiler, daha güvenli bir alanda daha özgür bir yaşam sürebiliyor. Ne yazık ki bu ülkeler arasında, ülkemiz yer almıyor.

Bir röportajınızda ‘’Türkiye’de HIV+ olanların en büyük derdi, İŞSİZLİK’’ diyorsunuz. İşten mi çıkarıyorlar, işe mi almıyorlar?
-Sosyal yaşamın tüm alanlarından uzaklaştırılmak isteniyorlar. Bunun için ellerindeki yöntem neyse onu kullanıyor insanlar. İşe almamak veya işten çıkarmak… Üstelik bunun gerekçesinin sözel olarak HIV olduğunu kabul edip, kağıt üstünde “performans düşüklüğü” diyerek insanların kendilerini savunma haklarını ellerinden alarak yapıyorlar. Yine aynı şeyi söyleyeceğim: HIV ile yaşayan kişilerin en büyük derdi, İşsizlik! Çünkü işlerinden ediliyorlar. İşten çıkarılıyorlar. Sağlık hizmetlerine erişimin engellenmesiyle mücadele edebileceğimiz birçok mekanizma varken, çalışma hakkı ihlalleriyle mücadele edebileceğimiz, denk güçte, mekanizmalar ne yazık ki yok.
“Yaşıyorum” diyebilmek için insanın kendini tamamlayabilmesi gerekir. Eğitim görmesi, çalışması, kendi kazancını elde etmesi, kendi gıdasını kendi kazancıyla alması gerekir. Tüm bunlar içinde çalışabilmeli ve bir kazanç elde edebilmeli. HIV ile yaşayan kişiler, sosyal destek veya yardımla değil, kendi alın terleriyle kendi yaşamlarını idame ettirebilmenin arzusunda.

HIV’LE YAŞAYAN BİR KİŞİ, SAĞLIK DURUMUNU, CİNSEL PARTNERİ VE SAĞLIK ÇALIŞANLARI DAHİL KİMSEYE AÇIKLAMAK ZORUNDA DEĞİLDİR!

Peki HIV ile yaşayan biri, iş yerine bunu bildirmek zorunda mı?
-HIV ile yaşayan bir kişi, sağlık durumunu, cinsel partneri ve sağlık çalışanları dahil kimseye açıklamak zorunda değildir! Çeşitli hukuki argümanlarla aksini iddia etmek beyhude bir çaba. Bunlar, HIV ile yaşayanların ifşa edilmesiyle onları çevrelerinden uzak tutarak, kendini güvende tutmaya çalışan bir güruhun, hak hukuk tanımaz eylemleridir!

HIV’den güçlü olduğumuza inanıyor musunuz?
-Alanda çalışan birkaç sivil toplum örgütü, bağımsız aktivistler, hekimler ve bu alana merak salan seçkin insan topluluğu olarak, değil HIV’e karşı güçlü olmak, çoktan yenildik! Bugün açıklanan enfeksiyon istatistikleri, bu yenilginin her geçen yıl tekrarlandığının en açık örneği. Ne zaman toplumun tüm kesimleri, ülkenin tüm kurumları ve yasalarıyla birlikte topyekûn bir farkındalık mücadelesine gireriz, HIV ile yaşayan insanların haklarını hep birlikte dert ediniriz, o zaman bu virüse gücümüzü göstermiş ve alt etmiş oluruz. Bu birlikteliğin oluşması için gösterdiğimiz çabaların, gerçeğe dönüştüğü günlerin hasretiyle uyanıyoruz her yeni güne…

Yorum Bırak