PINAR TOKER

Beyaz atlı prensi öldür!

Deli bir enerjisi var.

Psikoterapist, aynı zamanda oyuncu. Komik ve esprili. Adı Pınar Toker. Kitabının adı ‘Beyaz Atlı Prensi Öldür!‘ Ne mi anlatıyor kitap? Kadınlar, yüz yıllar belki de bin yıllardır masallardan kaynaklanan mitlerle büyüdü. Kurtarıcı beyaz atlı prens gelecek, bekleyen ‘Uyuyan Güzel‘i öpecek… Rapunzel, kulede saçını uzatıp bekleyecek, prens gelip kurtaracak… Ya da Sindrella bekleyecek, prens, baloda düşürdüğü ayakkabıyı ayağına geçirecek ve…

PINAR-TOKER-7

Pınar kitabını tanımlarken, “Bu, bir koÅŸulsuz sevgi kitabı!” diyor. Yani “Erkekleri öldürün!” filan demiyor. “Onlara koÅŸulsuz sevgi duymayı öğrenin, ‘Bak bana ne yaptın? Senin yüzünden mutsuzum!’ ÅŸantajlarını bir yana bırakın!” diyor.  Kitapta aynı zamanda sanat terapisi yöntemleri de yer alıyor. Film analizi, mandala çizimi, gölgenle tanışma, düşme egzersizi, bilinçdışı karakterlerle tanışma… 148 sayfalık, ilginç, öğretici, eÄŸlenceli bir kitap.

PINAR-TOKER-1FotoÄŸraflar: Fethi KARADUMAN

Hoppalaaaa! Bunca yıl hayran hayran, beyaz atlı prens bekledikten sonra şimdi adamı niye öldürüyoruz?!

-(Gülüyor) Bağımlılıkla mücadele etmek için! ÖzgürleÅŸmek için! Çünkü biz kadınlar için, ‘beyaz atlı prens’, aslında ‘kurtarılmayı bekleyen maÄŸdur kız’ gerçeÄŸimizle yan yana. O maÄŸduriyeti üzerimizden atmamız gerekiyor. O yüzden de beyaz atlı prensi öldürmek zorundayız!

Edilgen, pasif, bekleyen, bir baÅŸkasından medet uman, hayatı öyle kuran kadınlar olmaktan vazgeçmemiz mi gerekiyor yani…

-Aynen öyle! Çünkü biz hazır deÄŸilsek, kendimizi tamamlayamamışsak, gerçekleÅŸtirmemiÅŸsek, karşımıza bütün haÅŸmetiyle beyaz atlı prens de çıksa mutlu olamıyoruz… Hepimiz kendi hikâyemizin kahramanıyız

Nasıl yani?

-Diyelim ki, o prensi bulduk. O, bizi bütün kötülüklerden korudu, bizim yerimize bütün zorlukları yendi. Ama insanın beklentileri bitmez ki, o beklentiler bir süre sonra, hayal kırıklığına dönüşür. Mesela çok mu çalışıyor, eve geç mi geliyor, iÅŸini fazla mı önemsiyor, “Ben sana yıllarımı verdim. Sen olmasaydın, bambaÅŸka bir hayatım olacaktı” cümleleri kurulmaya baÅŸlanır. “Sen olmasaydın, belki yurtdışına gidecektim. Belki evlenmeyecektim bu kadar erken. Belki çocuk sahibi olmayacaktım. Belki kendim için de bir ÅŸeyler yapacaktım. Ama ben, kendimi sana vakfettim!” gibi. Bunlar ya dile getirilir ya da altlarda bir yerlerde köpürür durur. O yüzden kendimizi gerçekleÅŸtirmemiz gerekiyor ya, bir baÅŸkasına bağımlı olmamak için…

PINAR-TOKER-2Sizce bu ne kadar yaygın bir gerçek? Kadınların kaçta kaçı beyaz atlı prensini bekliyor?

-Ben psikoterapistim. Bana genelde engeli olan, mutsuz olan, acı çeken, birtakım ÅŸeyleri atlatamayanlar geliyor. Bu yüzden bana gelenlerin neredeyse yüzde yüzü beyaz atlı prensini bekleyenler! Ama ben, bunun deÄŸiÅŸebileceÄŸini söylüyorum. EÄŸer bir korku, kaygı, geliÅŸimini engelleyici bir ÅŸey varsa, zaten o birinci seansta çıkıyor. Sorunu tespit ediyoruz. Genellikle de sözün ötesindeki ÅŸeyler oluyor…

Biraz açar mısınız…

-Genellikle ‘ilerleme korkusu‘yla karşılaşıyorum. Beyaz atlı prensi öldürdüğün zaman, sen de ‘prenses‘likten vazgeçmiÅŸ oluyorsun. Oysa gerçek ÅŸu ki, biz hiçbir zaman prenses olmadık. Çünkü hayat, bize her zaman ev ödevleriyle acı çektirdi ve hep ilerlememiz gerektiÄŸini söyledi. Ama iÅŸte korkuyoruz! İlerlemekten korkuyoruz. Saklanmak daha kolay geliyor. “Niye hayatın tozuna, dumanına katılayım ki? Niye yıpranayım ki? Neden böyle bir ÅŸey yapayım?” diyoruz. “Ya gerçekten beyaz atlı prensim gelir ve ‘beni niye beklemedin, neden bu kadar hayatın içine daldın diye sorarsa” deyip durmayı tercih ediyoruz…

PINAR-TOKER-3ANLADIK PRENSSİN DE NE YAPTIN?

Peki ne yapmamız lazım?

– Önce korkmamamız ve yolculuÄŸu ciddiye almamız lazım. Hepimizin bir yolculuÄŸu var. Hepimiz kendi hikâyemizin kahramanıyız. Yola çıkmamız gerekiyor. Bütün kahramanlar için geçerli bu. Prenslerin de yola çıkması gerekiyor! Bu arada prenslik de matah bir ÅŸey deÄŸil. Tamam anladık prenssin de ne yaptın? Ülkesi için savaÅŸana ‘kral‘ deniyor. Kralların bir sürü yaÅŸanmışlıkları oluyor, savaÅŸmayı biliyorlar, bilge bir tarafları oluyor. Peki ya prensler? Onlar da nerdeeee? Prensler ancak parti düzenlesin, kızlara baksın, kızların ayağına ayakkabı uydursun… İleride ‘kral‘ olmaya aday diye prenslere yatırım yapmaktansa, kendimize yatırım yapalım! Benim kitapta söylemeye çalıştığım ÅŸey de bu. Bir baÅŸkasına yatırım yapmaktansa, kendinize yatırım yapın ve yolunuza devam edin. Tamam, bu yolculuÄŸunuzda, geliÅŸme sürecinizde cesaretinizi kıran ÅŸeyler olabilir. Olsun, onları da aÅŸarsınız. Kendinizi çalışın. Kendinizi geliÅŸtirebileceÄŸiniz egzersizler yapın. Sanata sığının. Sanatın iyileÅŸtirici, geliÅŸtirici gücünden  faydalanın.

PINAR-TOKER-4BİZİ KURTARACAK SADECE KENDİMİZİZ!

Yani diyorsunuz ki, herkes kendi yolculuÄŸu için yola çıksın: “Kimseyi bekleme… Güvenlik alanından çık, düzenini boz ve özgürleÅŸmek için mücadele et!”

-Evet… Ama bu yola çıkmak dediÄŸimiz ÅŸey de o kadar kolay deÄŸil. Çünkü meÅŸakkatli. Saklanmak varken, huzur varken, niye yola çıkalım tek başımıza? Hepimiz, anne karnındaki plasentadaki o huzurlu ortamı özlüyoruz. Ama ne yazık ki hayatın içinde öyle bir ortam yok. Ta ki ölüp toprağın altına girene kadar. Burada, mücadele var. Tamam zorluklar yaÅŸayacaksınız, sıkıntılar çekeceksiniz ama bu mücadelenin sonunda gerçekleÅŸecek deÄŸiÅŸimleri ve elde edilecek hazzın mutluluÄŸunu da yabana atmamak lazım: “Oh yaÅŸadım ve baÅŸardım. Bunu da hallettim. Bunun da üstesinden geldim…”

Peki bizi kurtaracak olan sadece kendimiz miyiz?

-Evet. Bu aÅŸamalarda hep yalnızız…

“Bir adam girecek hayatıma ve beni kurtaracak! Bana istediÄŸim hayatı yaÅŸatacak…” Bu, tamamıyla palavra?

– Hayatla ilgili, kocaman kocaman laflar söylemek yerine, filmlerden örnek vermek istiyorum. Filmler hayatın bir parçası, bir kesiti. Ne oluyor mesela filmlerde “Hayatımı kurtaracak adamı buldum!” diyenlerin başına ne geliyor? Filmin başında görüyoruz, süper bir aÅŸk. Masal gibi. Gülüyorlar, espriler havada uçuÅŸuyor, ÅŸefkat, ÅŸehvet… Kahvaltı masasında seviÅŸmeler. Eeee? Bir an geliyor, adam ‘küt’ diye gidiyor. Çünkü bir kriz, bir çatışma olacak ki, hikâye baÅŸlayacak… İşte hayat da böyle. KorktuÄŸumuz, “Benim başıma gelmez!” dediÄŸimiz her türlü ÅŸey, dönüp dolaşıp ev ödevi olarak karşımıza geliveriyor.

Peki bu durumda ne yapacağız? Ne yapıp edip, ÅŸu veya bu ÅŸekilde üstesinden geleceÄŸiz. Ama gücün kaynağı biziz, baÅŸkası deÄŸil. Kimseden medet ummayacağız. Bütün cevaplar, çareler bizde. Tabii ki seveceÄŸiz. Ama birini sevmek baÅŸka, birine bağımlı olmak baÅŸka. Kimsenin, “Kocam, ben olmadan çoraplarını bile bulamaz!“la övünmemesi lazım. Bizde baÄŸlılıkla, bağımlılık genellikle karışıyor. Ve bu izdivaç meselesi çok abartılıyor…

PINAR-TOKER-5Yani “İyi bir izdivaç, kurtuluÅŸ deÄŸil” demeye mi çalışıyorsunuz…

-Evet deÄŸil tabii…

ÖNEMLİ OLAN KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK

Bizde, aileler arasında, eÄŸitimi, kariyeri ne olursa olsun, “Çok iyi bir evlilik yaptı!” diye bir deÄŸerlendirme var. Üstelik bu, “Çok iyi bir kariyer yaptı!”dan daha kıymetli…

-Bu kadar çok boşanma olduğuna göre herhalde öyledir! Evlendikten birkaç sene sonra, evliliğin bir kurtuluş olmadığı anlaşılıyor. Tabii ki aşk evliliklerinden söz etmiyorum. Ben aşka inanan biriyim. Gerçek aşkın insanları geliştirdiğine inanırım.

PINAR-TOKER-6

İyi bir hayat arkadaşı bulmak bir ÅŸans mı? Birlikte gülebildiÄŸin, aÄŸlayabildiÄŸin, birlikte her ÅŸeyi paylaÅŸabildiÄŸin, çoÄŸalabildiÄŸin biri…

-Evet, çok büyük bir ÅŸans…

O ÅŸansa ulaÅŸabilmenin yolu ne peki?

-Tabii ki hayatın içine dalacaksın, kendini gerçekleÅŸtireceksin ama bu aÅŸkı bulabilmenin garantisi anlamına gelmiyor. İşin o noktası bir miktar ÅŸans. AÅŸkı bulanlarla, bulmayanlar arasında bir deÄŸer farkı yok, “Bulanlar deÄŸerli, bulamayanlar deÄŸersiz!” diye bir ÅŸey yok. AÅŸkla baÄŸlanabileceÄŸimiz, iyi bir arkadaÅŸlık kurabileceÄŸimiz insan, belki kırmızı ışıkta yanımızda duruyordu ve geçip gitti. Åžans tabii ki onunla bir araya gelmek… Önemli olan; aÅŸkı bulmak bulmamak, prensi beklemek, beklememek deÄŸil, kendini gerçekleÅŸtirmek, kendi yolunda yürümeyi öğrenmek…

PINAR-TOKER-8

Yazdıklarınızda, ‘Kurtlarla KoÅŸan Kadınlar’ kitabında olduÄŸu gibi feminist bir anlayış var…

-Elbette. Ben kadınların ruhunun evrilmesi gerektiÄŸini söylüyorum. Artık sorumluluÄŸu karşı tarafta aramasak çok iyi olur, her iki cins için de…

UZMANLIĞI SANAT TERAPİSİ

Pınar Toker, Hacettepe Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik mezunu. 2004’de UCLA’de sanat terapisiyle tanışıyor. Uzmanlığını bu alanda gerçekleÅŸtirmek üzere ertesi yıl Toronto Üniversitesi’ne gidiyor, sonra da İngiltere’de bu alanda çeÅŸitli eÄŸitimler alıyor. Bir lisede rehberlik öğretmeni.  Aynı zamanda sanat terapisi grup çalışmalarına ve bireysel psikoterapi seanslarına devam ediyor.

DOKUZ SENEDİR BİRBİRİNİ DİNLEMEYEN ÇİFTLER

Binbir türlü iliÅŸki var. Mesela simbiyotik iliÅŸkiler var. Karşılıklı bağımlılık. DoÄŸada da görüyoruz, o da mutlu o da mutlu. Burada artık bir sorun yok. Bağımlı bir iliÅŸki ama iki taraf da mutlu. Bana gelenler genelde durumlarından pek memnun olmayan çiftler. Çünkü onlar uzun zamandır birbirlerini dinlememiÅŸler. İkisi de birbiriyle rekabet halinde. Åžu anda iliÅŸkilerde rekabet büyük problem. “O bana bunu yaptı, ben de ona bunu yapacağım!” Hep bir kısasa kısas. Seanslarda da görüyorum. Kendilerini birbirlerini kapatmış, 9 senedir birbirlerini dinlemeyen insanlar var ve bunlar evlilik sürdürüyorlar. Adam iÅŸe gidiyor, kadın çocukları okula götürüp, getiriyor. Yıllar önce bir ÅŸeyler olmuÅŸ, birbirlerine kırılmışlar ama üzerinde hiç konuÅŸmamışlar, benimle konuÅŸurken ortaya çıkıyor…

İYİ BİR BİRLİKTELİK NASIL OLUR?

Benim için iki tarafın da birlikte geliştiği, büyüdüğü bir ilişkidir. Kafalarının açıldığı, güzel bir arkadaşlığın oluştuğu, her konuda konuşabildikleri, birlikte gülebildikleri, çocuklaşabildikleri, yaramazlık yapabildikleri, hatta skandal çıkarabildikleri bir ilişki.

PINAR-TOKER-9-KAPAKROMEO VE JÜLYET EVLENSEYDİ 5 YILDA BİRBİRİNİ YERDİ

Masallar, “Ve sonsuza kadar mutlu yaÅŸadılar” diye biter. Öyle bir kalıbı vardır. Ama aslında doÄŸru deÄŸil. Gerçek hayatta her ÅŸey, o noktadan sonra baÅŸlar. Romeo ve Jülyet evlenseydi ne olacaktı mesela? 5 yıl birbirlerini yemeleri de büyük bir ihtimaldi…

BİR SÜRÜ KARAKTER VAR İÇİMİZDE

Biz, tek bir karaktermiÅŸiz gibi gözüksek de aslında çok yönlü bir yapıya sahibiz. Bizim bilinçaltımızda çeÅŸitli karakterler var, tıpkı film senaryoları gibi. Nasıl filmlerde kötü karakterler, çocuksu karakterler, her ÅŸeyi eline yüzüne bulaÅŸtıran karakterler, anne- babalar, yaÅŸlı bilgeler var. Bizde de öyle. Onların hepsi bizim içimizde…

BİLİNÇALTINA İNMEK ZORUNDAYIZ

GeçmiÅŸteki olaylar için, “Öyle olması gerekiyordu öyle oldu” diyebiliyorsak güzel. GeliÅŸim devam ediyor. Ama diyemiyorsak hâlâ bir ÅŸeylere takılı kalıyorsak, o zaman buyurun bilinçaltına. Gitmek gerekiyor; orada bir ÅŸey var. Bir ÅŸey ihmal olmuÅŸ. İçimizdeki karakterlerden bir tanesi, artık orada küçük bir kız mı var, sazlıklar arasından mı bağırıyor, sevgisizlik mi yaÅŸamış, ona bakacağız. “Neyin var?” diyeceÄŸiz. VedalaÅŸmamız gereken bir ÅŸey varsa, eski bir iliÅŸki olabilir, eski bir travma olabilir, onunla uÄŸraÅŸacağız yani bilinçaltına inmek zorundayız. Orası bizden farklı bir yer deÄŸil, orası da biziz. Örümcek aÄŸlarının sardığı odalar varsa içimizde, ilerleyebilmemiz, bir ÅŸeyler üretebilmemiz mümkün deÄŸil…

Yorum Bırak

3 × five =