Öldürülen Django ve Pamuk ‘mal’ değil ‘can’

HAYVANSEVER herkes onları konuşuyor!
Tanem Sivar ve Edhem Dirvana.
Başlarına korkunç bir şey geldi.
Köpekleri Django ve Pamuk, bunu yapacağını daha önce itiraf eden biri tarafından zehirlendi.
Olay resmen cana kast.
O iki köpeği öldürmekle kalmadı, ayrıca tüfekle Edhem Dirvana’ya ateş de etti. Ama nasıl oluyorsa oluyor şu anda serbest. Çünkü hayvanlar can değil mal.
O yüzden de kanunun değişmesi gerekiyor. Herkes birbirine ‘Hayvan Hakları Yasası’nın değişmesi için imza kampanyasına katılmasını tavsiye ediyor.
Edhem Dirvana’yı aradım, bütün ayrıntıları öğrendim.

– Başın sağ olsun. Nedir bu başınıza gelen felaket? Kimdir bu adam?
Bozburun’da komşumuz…

– Nedir sizinle alıp veremediği?
Bundan 8 sene önce arsa aldı, yanımıza ev yaptı. Hatta evi yaparken biz ona elektrik, su verdik. Hiçbir sorun yoktu aramızda… Fakat zaman içinde hırçın davranışlar göstermeye başladı. Vefat eden bir hanımefendi vardı, o da komşumuz, onun arsasını işgal etti, inşaat yaptı. Biz de ailesine haber verdik. Bu yüzden bize karşı husumet beslemeye başladı.Sonra bize dava açtı…

– Ne diye?
“Sizin köpeğiniz beni ısırdı!” diye. Bizim köpeğimiz Django, dünyanın en dost canlısı köpeğiydi, yani mümkün değil birine zarar vermesi. Zaten “Beş bin lira verin davayı çekeyim!” dedi. Sonra, “Bana psikolojik zarar verdiniz, 30 bin lira verin!” dedi. Dedikleri de tutmuyor.

– Peki esas mesele nedir?
Belediye, kaçak inşaat yaptığı için, buna ceza kesiyor, bu da bize gıcık oluyor. Onu belediyeye şikâyet ettiğimizi düşünüyor. Siz bana zarar verdiniz, şimdi ödeyin bakalım yapıyor. Belediyeye filan da şikâyet etmemiştik bu arada. Sonra yazın, balkondan abuk sabuk tacizlere başladı. Bağırmalar, küfürler, “Köpekler Kulübü! Buraya ancak köpekler gelir! Hepiniz köpeksiniz!” gibi laflar. Biz de jandarmaya şikâyet ettik.

– Sonunda iş köpeklerinizi öldürmeye kadar geldi. Bu vahim olay nasıl gelişti?
Pazar akşamı hepimiz huzur içinde oturuyoruz. Balkondan “pat pat” silahla ateş etti. Diğer komşularımız da ayaklandı, “N’oluyoruz!” diye. Jandarmaya haber verdik, geldiler. Maalesef hiçbir şey yapılmadı. Jandarma gelince, yanındaki kadın misafirlerine, “Ben yapacağımı bilirim. Bunların köpeklerini zehirleyeceğim!” demiş. Ertesi gün de bizim köpeklerimiz zehirlendi…

– Bunu dediğini nereden biliyorsun?
İfade verdi biri çünkü! Meğer o kadın da bir hayvansevermiş, “Sakın böyle bir şey yapma! Şikâyetçi olurum hakkında ona göre!” demiş. Gerçekten de bizim olay duyulunca gitmiş ifade vermiş…

– İnsan aklını kaybeder, zehirlenme nasıl oldu?
Sormayın. Django zaten evde bizimle yaşıyordu. Sabah uyanınca kapıyı açtım, bahçeye çıktı. Pamuk aşağıdaydı. Biz de aşağıya inerken, bir çığlık, “Koşun Django zehirlendi!” diye. Koştuk. Zavallı kalp krizi geçiriyor gibiydi, bütün bedeni titriyordu. Biz de çaresizlik içinde kusturmaya çalışıyoruz, zeytinyağı içirsek diyoruz, biri yoğurt getiriyor, öbürü tuzlu su… Evladım gibiydi. Ömrümden ömür gitti.

– Of ki ne offff…
Evet, kendimizi kaybetmiş bir şekilde, hıçkıra hıçkıra, böğüre böğüre, o travmayı yaşadık. Sonra da koynumda büyüttüğüm yavrum, kollarımda öldü. Derken Pamuk’la da aynı travmayı bir kere daha yaşadık…

– Sonra?
Jandarma geldi, bahçeyi aradık. Adamın sınırı boyunca, bize bakan çitin içine, sekiz ayrı noktaya, zehirli haşlanmış tavuklar atılmış. Daha doğrusu, haşlanmış tavukları, domuz zehri denen ağır bir zehir var, pudra şekeri gibi, ona bulamış ve bizim bahçeye atmış. Çok çok etkili bir zehir.

– Peki nasıl olur da böyle bir zehrin satışı mümkün olur?…
O da ayrı bir sorun. C4 patlayıcı alabiliyor musunuz? Hayır. Bu zehirlerin de lisanlı ve amaca uygun şekilde kullanacak kişilere verilebilmesi lazım. O tavuk parçalarını elinizle bir yere atsanız, elinizde nörolojik tahribat yapar. Bilmeden elinizi yüzünüze sürseniz, yüz felci geçirirsiniz, çocuk tutsa, çocuk ölür. Bu cinayete teşebbüs değildir de nedir? Zaten hayvanlara karşı cinayet işlenmiş. Ama bizim yasalarımız, maalesef onları canlı olarak değil de “mal” olarak gördüğü için cinayete girmiyor…

– Ama bu basbayağı cinayet! İki canlıyı öldürmek! Bunun cezasız kalması hakkaniyetli bir şey mi?
Değil mi ama Türkiye’de durum bu! Bunu yapan merhametten, sevgiden bir nebze nasibini almamış sosyopat, bu kötülüğü çocuğa da yapar, kadına da. Kendinden güçsüz gördüğü herkese her türlü şiddeti uygulayabilir.

– Hayatınız nasıl değişti?
Valla, birdenbire elimizden alındı! Hayatımız altüst oldu. Bununla da bitmedi…

– Sana da silah doğrulttuğu doğru mu?
Evet. Tanem o kadar stres altındaydı ki, “Bu adam bize de bir şey yapabilir!” diye, ben de her şeyi topladım, “İstanbul’a gidelim!” dedim. Böyle bir negatif enerjinin içinde durmasını istemedim. Çocuk da var, sütten kesilecek bir şey olacak. Biz tam toparladık, tam bavulları yaptık, çıkacağız yola. Baktım bu gene kendi bahçesinde dolanıyor. Jandarmaya da kaç gündür gitmesi gerekiyor ama gitmiyor. “Ben orada değilim!” filan diyormuş. Bunun bir fotoğrafını çekeyim diye dışarı çıktım. İki tane çektim. Beni gördü, ağza alınmayacak küfürler etmeye başladı. Ben direkt videoya geçtim. Ben çekiyorum, o küfür ediyor. Sonra birden cinsel organını bana teşhir etmeye başladı…

– Bu ne rezillik!
Evet, inanılır gibi değil ama yaptı! O da yetmedi. İçeri koştu. Tüfeğini aldı, bana doğrultu, pat diye ateş etti. Son anda kaçtım. Bunların hepsi var videoda…

– Korkunç…
Evet. Ben de aldım videoyu anında jandarmaya gönderdim. Teknoloji sağ olsun. Su götürmeyecek şekilde her şey, dijital olarak kayıtlı. Jandarma geldi. Önce kaçtı, sonra bunu aldılar, sorguya çektiler. Marmaris’e götürüldü. Ama ertesi gün, nöbetçi mahkemeden salıverildi!

– Nasıl olabilir?
Oluyor işte! Belki de biz, uzağında olduğumuz için çok denk gelmiyoruz ama ben şimdi insanların ne zorluklar çektiğini anlıyorum. Düşünün, kadınları adamlar sürekli dövüyor. O kadınlar şikâyet ediyor. Koruma istiyor. Yalvarıyorlar devlete. Hiçbir şey yapılmıyor. Sonra o adamlar o kadınları öldürüyor. Ve bu yaşananlar sadece üçüncü sayfa haberi oluyor! Bizim olayımızda, ibretiâlem gibi, bu adamın bütün çirkinliğiyle olabilecek her türlü pisliği yaptığı videosu var. Buna rağmen serbest bırakıldı! Kafama silah doğrultup ateş etti, cinayete teşebbüs sayılmadı. Yaralamaya teşebbüsmüş. Neden mi? Ben tesadüfen yaralanmamışım de ondan… Öldürmeye teşebbüs için yaralanmam gerekiyormuş!

– Tüm bu yaşadıkların, ‘hayvanları koruma kanunu’nun çıkmasına sebep olursa, acın bir nebze olsun hafifler mi?
Elbette. Tüm kalbimizle bunu istiyoruz. Hayvanlarla ilgili çıkacak yasa için bir parça farkındalık oluşturabilirsek ne mutlu bize. Amacımız böyle rezil mahlukların ceza alması. Düşünebiliyor musunuz, hâlâ serbest…

– Peki bu röportajı okuyanların ne yapmasını istiyorsun. Nasıl bir çağrın olur?
Hep birlikte Hayvan Hakları Kanunu’nu değiştirmek için uğraşalım. Tek ses olalım. Bu konudaki imza kampanyasına katılalım…

change.org/djangobozburun

Yorum Bırak