Neredeyse her 4 anneden biri sürekli yetersizlik duygusu hissediyor ve her an çocuğunun başına kötü bir şey gelmesinden endişe ediyor

Hayat Bağım projesine gönüllü destek veren herkes kalbini ortaya koymuş durumda. Hepsini tek tek kutluyorum… Sadece Kübra ve Tunç’a değil. Ulaşabildikleri tüm prematüre bebeklere ve ailelerine destek veriyorlar. Bakın 5 yılda neler yapmışlar:



🔺Her yıl, 10 ildeki hastanelerde, psikologlarla haftada bir anneleri ziyaret ediyor ve ailelere güvenli bağlanma, erken doğan bebeğin evde bakımı, çocuk gelişimi üst başlığıyla ilgili eğitim veriyorlar 📚

🔺Aynı zamanda ebe ve hemşirelere, akademisyenlerimiz aracılığıyla seminerler veriliyor. Ebe ve hemşireler, yoğun bakım ünitesinde tedavi gören, bebeklerini bekleyen annelerin iletişim kurduğu ilk sağlık personeli. Onlarla buradaki kritik rollerini, annelerin onlara olan ihtiyaçlarını, iletişimin ne kadar önemli olduğunu ve yaptıkları işin paha biçilemez önemini konuşuyorlar.

🔺Son olarak da yenidoğan yoğun bakım ünitelerine kuvöz, solunum cihazı, sarılık cihazı gibi hayati ekipman desteği sağlayarak, bebeklerin hayata tutunmasına destek oluyorlar. Çünkü yaşam üniteleri olmazsa bebeğin tıbbi ve hayati ihtiyacı karşılanamaz, annenin psikolojisi sağlam olmazsa bebeği yaşama tutunmakta zorlanabilir.

Biraz sonraki posta da Bebek Ruh Sağlığı Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Aylin İlden Koçkar’ı okuyacaksınız. Onunla güvenli bağlamayı, önemini ve güvenli bağlanma için neler yapılması gerektiğini konuştuk. @bebekruhsagligidernegi @molfix #hayatbagim #hayataguvenlebaglaniyorum #hayırlı #İşbirliği

DÜNYA GENELİNDE, HER GÜN 7 BİN BEBEK ÖLÜYOR

Molfix Hayat Bağım projesiyle 5 yıldır, anlamlı bir çalışma yürütüyorsunuz. Ebeveyn adaylarına, güvenli bağlanma ve çocuk gelişimi konusunda, sağlık çalışanları iş birliğinde, eğitimler vererek farkındalık yaratıyorsunuz. Bebeği yenidoğan yoğun bakım ünitesinde olan annelere, sosyal ve psikolojik destek sağlıyorsunuz. Hastanelerin yenidoğan yoğun bakım ekipmanı desteği veriyor, bebek ölümlerinin azaltılmasına katkıda bulunuyorsunuz. Kutluyorum. Bu değerli proje nasıl doğdu?
– Gerek bebeklerin gerekse annelerin nasıl daha mutlu, sağlıklı olabileceğine dair pek çok araştırma yapıyoruz. Türkiye’de annelerle yaptığımız çalışmalarda gördük ki neredeyse her 4 anneden biri, sürekli yetersizlik duygusu hissediyor ve her an çocuğunun başına kötü bir şey gelmesinden endişe ediyor. Olumsuz bir durum yaşandığında, sorunu içselleştiriyor ve hatayı kendinde arıyor. Normal seyrinde ilerlemeyen erken ya da sağlıksız doğum gibi durumlarda ise durum, anne ve bebek için daha da hassas. UNICEF’in 2019’da yayımladığı Küresel Çocuk Ölümleri Raporu’na göre; Her 1000 canlı doğumun 18’i, 0-3 ay arasında hayatını kaybediyor. Dünya genelinde, her gün 7 bin bebek ölüyor. Bunların birçoğu da önlenebilir sebeplerden yaşamını yitiriyor. Biz kurum olarak, bu üzücü tablo karşısında bizi umutlandıran bir noktayı kucaklamaya karar verdik. Doğum öncesi ve sonrası iyi şartlarda yapılan bakımlar, anneyle bebek arasında sağlanan güvenli bağ gibi birtakım önlemlerle bu ölümlerin önlenebileceğine dair var olan tespitleri, somutlaştırmaya yöneldik. İşte Hayat Bağım projesi, bu tespitler doğrultusunda doğdu.

ANNEYLE BEBEK ARASINDA KURULAN “GÜVENLİ BAĞ” BEBEKLERİN SOSYAL, DUYGUSAL VE ZİHİNSEL GELİŞİMLERİNİ DESTEKLİYOR, YETİŞKİN BİR BİREY OLDUKLARINDA KURACAKLARI İLİŞKİLERİ ETKİLİYOR

Bugüne kadar 10 ulusal ve uluslararası ödül aldınız. Hayat Bağım projesi ilk başladığında ne amaçlıyordunuz?
-İki ana hedefimiz vardı. 1- Bebeği yenidoğan yoğun bakım ünitesinde tedavi gören annelerin psikolojik, bebeklerin ise fiziksel koşullarını iyileştirmek. Prematüre veya sağlıksız doğum yaptığı için kendini yetersiz gören, suçluluk hisseden annelerin duygu durum bozukluklarını, en aza indirgemek. 2-Bir bebekle annenin arasında mucizevi iyileştirici etkisi olan “güvenli bağlanma” ile ilgili farkındalık sağlamak. Bilimsel araştırmalar, anneyle bebek arasında kurulan “güvenli bağ”ın aynı zamanda bebeklerin gelecekteki sosyal, duygusal ve zihinsel gelişimini desteklediğini ve yetişkin bir birey olduklarında kuracağı ilişkileri, dünyayı güvenli ya da güvensiz bir yer olarak görüşlerini, benlik algılarını ve kişiliklerini etkilediğinin altını çiziyor. Bu da bize, göle attığımız bir taşın halkalarının, ne kadar büyük etki yaratacağını gösteriyor.

31 İLDE ANNELERE EĞİTİM VERDİK… EĞİTİM ÖNCESİNDE, ÇOCUK GELİŞİMİNDEKİ BİLGİ SEVİYESİ YÜZDE 35 İKEN, EĞİTİM SONRASI YÜZDE 93’E ÇIKTI

Peki bugün nasıl bir noktadasınız?
-Bebek Ruh Sağlığı Derneği’yle projemizin saha ölçümlemelerini ve analizlerini, yıl bazında yapıyoruz. Şimdiye kadar, 31 ilde eğitim alan annelerin dörtte biriyle eğitim öncesinde ve eğitim tamamlandıktan sonra değerlendirme anketi gerçekleştirdik. Yoğun bakımdaki bebekleriyle iletişim kurmayı, kanguru bakımı yapmayı, bebek gelişimini bilip, bilmediklerini sorduk. Eğitim öncesinde, çocuk gelişimindeki bilgi seviyesi yüzde 35 iken, eğitim sonrası yüzde 93’e çıktı. Güvenli bağlanma konusu ise yüzde 25’ten yüzde 65’e kadar yükseldi. Eğitimlerimiz ardından, toplam ortalamaya baktığımızda ise bilgi seviyelerinde yüzde 62’lik yüksek bir değişim oranıyla karşı karşıyayız. Bu rakamlar, bize ne kadar doğru bir yolda olduğumuzu gösteriyor. Bir yandan da Başak & Kıvanç Tatlıtuğ çiftini de hem projemizin hem de markamızın yüzü yaparak, bu konuya daha da dikkat çektik.


Hayat Bağım projesiyle 5 yılda, ne gibi desteklerde bulundunuz?
-Anne ve babalara, rehber psikologlar eşliğinde, “güvenli bağlanmanın önemi”, “yenidoğan yoğun bakım sonrası evde bakım” ve “çocuk gelişimi” konularında eğitimler düzenliyoruz. En önemli paydaşımız olan yaklaşık 3 bin ebe ve hemşireyle birlikte, akademisyenler tarafından hazırlanan “Ebeveynlerle İletişim’’ ve “Güvenli Bağlanma” alanında seminerler ve 100 bin bilgilendirme materyaliyle 2 bine yakın belediye çalışanı ve katılımcıya eğitimler verdik. 31 ildeki 35 hastaneye ise kuvöz, solunum cihazı, monitör gibi 350 adet hayati ekipman desteği sağladık. Önümüzdeki süreçte ise eğitimlerimize ve ekipman desteklerimize devam edeceğiz. Bir yandan da geçen yıl şubat ayında, ülkemizde yaşanan depremden etkilenen 11 ilin yaralarını sarmak üzere harekete geçtik. Bu bölgelerde yer alan bazı hastanelere, bebeği yenidoğan yoğun bakımında kalan anne, anne adayları ve babalara eğitimler, ebe ve hemşirelerle seminerler düzenledik. Hastanelere hayati ekipman bağışı gerçekleştirilerek, bebek ve ebeveynlere destek sağladık.

Bugüne kadar kaç aileye dokundunuz?
-165 bin anne ve babaya.

Babalar bu sürece ne kadar dahil?
-Babaların bu süreçteki rolü oldukça önemli… Prematüre bebeği olan annelerin endişesinin en yakın şahidi babalar oluyor. Bu endişeyi birlikte paylaşıyorlar, duygudaşlığını birlikte yapıyorlar. Güvenli bağlanma tek başına annenin sorumluluğunda değil, bebeğe bakım veren babanın, hatta büyük anne ve babaların da sorumluluğunda olması gereken bir konu.

Pandemi döneminde projeyi nasıl sürdürdünüz?
-Pandemi süresinde, fiziksel olarak eğitim veremediğimiz için tüm içeriklerimizi film haline getirdik. Enfeksiyon alanında uzman hocalarımızın desteğini alarak, gebeleri ve ebeveynleri Covid salgını ile ilgili bilinçlendirecek, korunma yöntemlerini anlatan dokümanlar ve filmler hazırladık. 81 ilde, 135 hastaneye, hazırlanan bu içerikleri ulaştırdık. Ayrıca güvenli bağlanma konularına odaklı 66 adet kısa film hazırladık, sosyal medya hesaplarımızdan yayınladık. 2021’de etki alanımıza gebe okullarını da kattık. 2022’de, annelerin yanı sıra babalara da eğitim vermeye başladık. Bu arada, belediyeler aracığıyla artık daha çok aileye ulaşıyoruz. Her yıl, programın etki alanını genişletecek adımlar atmak, bizim için çok önemli.

Projeyle ilgili nasıl dönüşler alıyorsunuz?
-Projenin etki alanında olan pek çok paydaşımız var. Birlikte çalıştığımız akademisyen, eğitici, ebe, hemşire ve ebeveynlerden hep muhteşem geri dönüşler aldık. Tabii destek sağladığımız hastanelerden de… Projede görev alan uzmanlarımız, hem mesleki anlamda kendilerini geliştirme fırsatı buluyorlar hem de böyle anlamlı bir sosyal projede yer alıp, ebeveynlere dokunabildikleri için mutluluklarını dile getiriyorlar.

SİZE, BEBEK ALİ’NİN HİKAYESİNİ ANLATMAK İSTERİM

Sizi en çok etkileyen hikâye neydi?
– O kadar çok ki. Bebek Ali’nin hikayesini paylaşmak isterim. Prematüre doğmuş ve henüz tam anlamıyla gelişim sağlayamamıştı. Durumu kritik olarak değerlendiriliyordu. Annesi, sağlık personellerinin de desteğiyle her gün kuvözde yanına gitti. Tabiri caizse elini hiç bırakmadı. Her gün, varlığını, sevgisini hissettirdi. Yaşama şansı çok düşük bir bebek olan Ali, kısa süre içinde toparlandı. Yoğun bakımdan çıktı ve sağlığına kavuştu. Ali bebeğin hikayesi, bebeklerin anneyle bağlanmasının hayatla bağlanması için çok önemli olduğunu ve çok doğru bir iş yaptığımızı tekrar görmemizi sağlamıştı. Ne zaman, bir sağlıksız ya da erken doğum haberi duysam, hep bu yaşanmış durum aklıma geliyor. Herkesin umutla bakmasını ve bebeklerini sevgiyle kucaklamasını istiyoruz.

Peki mucize üçüzlerle yolunuz nasıl kesişti?
-Her bebeğin dünyaya gelişi bir mucize. Ama tabii bazı bebekler, verdikleri yaşam mücadelesiyle hayatı daha da sıkıca tutuyor, bırakmıyor. Mucize üçüzlerimizin anne ve babası Kübra ile Tunç, “Hayat Bağım Güvenli Bağlanma” programı hakkında bilgi sahibiymiş. Özellikle prematüre bir doğum gerçekleşeceği bilgisini aldıktan sonra, daha detaylı bir araştırma yapmışlar. Bize ulaştılar. Molfix Hayat Bağım Güvenli Bağlanma programı olarak biz de “Hayat’ın Mucizeleri” olarak adlandırdığımız üçüzlerimizin mucizelerle dolu hikayesini duyunca çok etkilendik. Programımızın yardım şartlarıyla da durumu değerlendirdik ve hemen bu sürece dahil olmak istedik. Öncelikle hocamız, Prof. Dr. Aylin İlden Koçkar’la psikolojik olarak onları rahatlatmak adına bir süreç başlattık. “Güvenli bağlanmanın önemi”, yenidoğan uzmanımızla hazırladığımız “yenidoğan yoğun bakım sonrası evde bakım” ve “çocuk gelişimi” konularında eğitimler verdik. Üç bebek olmasının manevi olduğu kadar maddi olarak da aile için zorlayıcı olacağını bildiğimiz için bez ve maddi olarak da desteklerimizi sunduk. #hayırlı#işbirliği

Yorum Bırak