MUSTANG

İnşallah!..Mustang, Oscar’ı alacak!

Oscar için yarışacak Mustang’i izler izlemez vuruldum. Çünkü bizi anlatıyordu. İçerden anlatıyordu. Bir kadın filmiydi. Mustang, pek çok kadın meselesine değiniyor ama hiçbir şeyin altını fosforlu kalemle çizmiyor. Zarif, sakin, yumuşak, okşar gibi anlatıyor ama yumruğunu da atıveriyor.

MUSTANG-103
Duymuşsunuzdur da…

Ben yine de söyleyeyim… Mustang var ya Mustang…

Hani Deniz Gamze Ergüven’in filmi…

Hani bizim bir türlü sahiplenmediğimiz, Türkiye’den değil de Fransa’dan Oscar’a aday olan Mustang…

 

Yabancı film dalında Oscar için yarışacak beş film arasına girdi.

Bu bir ilk arkadaşlar!!!

Deniz Gamze Ergüven’i bütün yüreğimle kutluyorum.

Daha önce bir tek Nuri Bilge Ceylan’ın filmi yabancı film dalında Oscar’a aday oldu.

Ama o da ilk dokuza girebildi, ilk beşe girebilen bir Türk filmi yok sinema tarihimizde.

Kim bilir belki de, şubat sonundaki Oscar töreninde “And the Oscar goessss tooooo Mustaaaang” diyecekler.

Ve Mustang, Oscar’ı alacak.

Bunu hayal edebilmek bile inanılmaz bir başarı.

Beni çok heyecanlandırdı bu haber.

Ama zaten o kadar çok ödül aldı ki bu film…

Bütün kalbimle Oscar’ı da almasını diliyorum. Çünkü biz ne kadar sahiplenmemiş olsak da, film Türk filmi. 

Bütün oyuncular Türk.

Film, Türkiye’de çekildi, İnebolu’da.

Türkçe.

Filmin yönetmeni Türk.

Yönetmeni aynı zamanda senaristi.

Evet yıllardır Fransa’da yaşıyor ama Deniz Gamze Ergüven, Türk.

O DA BENİM MUSTANG’İM

Filmin yapımcılarından biri de Mine Vargı.

Beni Mustang’in yönetmeni Deniz’le tanıştıran da o.

Mine hayran olduğum bir kadın.

Bugüne kadar sıkı işlere imza attı.

Amerikalı, Eşkıya, Her Şey Çok Güzel Olacak, Gönül Yarası gibi filmlerin yapımcısı.

İşin ilginci Eşkıya ve Gönül Yarası da Oscar’da aday adayı oldu ama final beşine giremedi.

Mustang bir adım öteye gitti.

Beni aradı: “Deniz Türkiye’ye geliyor. Tanışmalısın. Filmi de çok seveceksin” dedi.

Mine ve Deniz’in annesi Aynur çok çok yakın arkadaşlar.

Mine 68 Türkiye güzeliyken, Deniz’in annesi Aynur da üçüncü oluyor.

Dostlukları bugüne kadar devam ediyor.

Filmi izler izlemez vuruldum.

Çünkü bizi anlatıyordu.

İçerden anlatıyordu.

Bir kadın filmiydi.

Alya da benimle izledi, o da bayıldı.

O kadar ki, bütün arkadaşlarını eve topladı, filmi tekrar birlikte izlediler.

MUSTANG-102

Mustang, pek çok kadın meselesine değiniyor, hiçbir şeyin altını fosforlu kalemle çizmiyor.

Zarif, sakin, okşar gibi anlatıyor…

Ama yumruğunu da atıveriyor…

Müthiş güzel çekilmiş, tempolu, enerjik bir film.

Bu ülkedeki genç kızların büyüme sancılarını anlatıyor.

Onlara ‘ahlak’ adına nasıl baskılar uyguladığımızı…

‘Mustang’; çünkü genç kızlar, o yaşta hırçın, yabani atlar gibiler, bitmez tükenmez enerjileri ve yaşam sevinçleri var.

Deniz o kadar güzel oyuncular seçmiş ve birlikte o kadar ahenkli hareket ediyorlar ki, onları izlerken, doğada özgürce dolaşan genç tayları görmüş gibi oluyorsunuz…

Bu film, Fransa’da 500 bin izleyici yaptı düşünün.

Ama Türkiye’de esamisi okunmadı.

Kimse sahiplenmedi filmi, bir-iki hafta yalandan oynadı. İnterneti açın bakın, tüm dünyada girdiği her yarışmada bütün ödülleri aldı.

YÜZLEŞMEKTEN HOŞLANMADIĞIMIZ ŞEYLER

Peki niye burada pek önemsenmedi? Ve neden Türkiye adına Oscar’a gitmedi?

Bir sürü sebebi olabilir ama filmde Bülent Arınç’ın o meşhur ‘kadınların yüksek sesle kahkaha atmasının uygun olmadığı’nı anlattığı konuşması var.

İşte o konuşma, kızlar mutfakta otururken radyoda fondan duyuluyor…

Belki de bu rahatsız etmiştir; bilemem.

Ama şunu bilin, filmde yüzleşmekten hoşlanmadığımız her şey var.

Bekâret meselesi, zifaf gecesi herkese gösterilmesi gereken kanlı çarşaf, kadınlara uygulanan baskı, çocuk gelinler, ensest…

Bunları yumuşak, masalsı bir dille anlatıyor.

Türkiye’nin pek çok yerinde yok mu bunlar?

Bal gibi biliyoruz ki var…

Bir kadın yönetmenin, cesaretle bundan bahsetmesi gerekiyordu.

Deniz yaptı ve Oscar’a kadar gitti.

Bundan sonra ne olur bilmiyorum ama yolu açık olsun.

Aylar önce onunla yaptığım röportajda, “Ben onun büyük bir yönetmen olacağına, adını daha çooook duyacağımıza inanıyorum” demiştim.

Hâlâ öyle düşünüyorum…

 

Fotoğraflar: Fethi Karaduman

Yorum Bırak