Marmara Denizi’nde mercan nakli


Sizi şahaneee bi adamla tanıştırmak istiyorum, Volkan Narcı 
.
Hayatını, doğaya, denize ve denizaltına adamış tutkulu bi sivil toplumcu Volkan… Denizleri ve denizlerdeki biyoçeşitliliği korumak için özel sektördeki işini, şehri bırakıp, çocukluğunun geçtiği adalara dönmüş.
.
Onunla nefis bi sosyal proje olan “Denize +1 Nefes” aracılığıyla tanıştım. Kurucusu olduğu Deniz Yaşamını Koruma Derneği (DYKD), İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nur Eda Topçu danışmanlığında ve Anadolu Efes iş birliğiyle gerçekleştirdikleri bu sosyal projeyle Marmara Denizi’nde mercan nakli yapıyorlar!!!
.
Yaptıkları işi ilk duyduğumda, ne olduğunu anlayamadım. Cahilliğimi mazur görün, ben Marmara’nın bu kadar kıymetli bir deniz olduğunu bilmiyordum. Ve mercanların önemini!!!! Hayatımda hiç mercan nakli de duymamıştım. Geçtiğimiz haftalarda, büyük bi heyecanla onlarla birlikte Tavşan Adası’na gittim. Doğaya aşık bu adamın, tutkuyla anlattıklarına, yaptıklarına inanamadım.
.
Çapalama, inşaat atıkları, balıkçılık gibi dış tehditler yüzünden, düşmüş, kırılmış, deniz dibinde yok olmak üzere olan mercan parçalarını tek tek buluyorlar. Tabii zamana, kısıtlı oksijene, soğuğa, karanlığa ve derinliğe karşı savaş vererek… Sonra insan faaliyetlerinden kısmen uzak olan Tavşan Adası’na götürüp, 30 metre derinliğe yeniden ekiyorlar.

Bu bölgenin koruma altına alınması için de ayrıca mücadele etmişler. Ve 6,5 yıllık bir emek sonunda, bölge Cumhurbaşkanlığı kararıyla, “kesin korunacak hassas alan” ilan edilmiş. Müthiş bi başarı… Volkan’ı ve ekip arkadaşlarını yürekten kutluyorum…
.
Ama yaptıkları bu kadarla sınırlı değil!! Marmara için hayatlarını ortaya koyarak savaşıyorlar. Volkan’dan hem Marmara Denizi hem de mercan nakliyle ilgili acayip faydalı bilgiler öğrendim. 

Çok çılgın gördüm ama senin gibisini görmedim! Hayatını, doğaya, denizlere, su altı yaşamını, su altı canlılarını, mercanları korumaya adamış bir sivil toplumcusun. İnanılmaz mücadeleler veriyorsun. Seni ve ekibini tebrik ediyorum.
-Teşekkürler.

Aynı anda pek çok şey yapıyorsunuz. Ama ben önce Marmara Denizi’ndeki mercan naklini sormak istiyorum: İnsan duyunca, “Neeee? Mercan Nakli mi? Nasıl yani?!” oluyor. Cehaletimi affet, ben Marmara Denizi’nde mercan olduğunu bilmiyordum. Marmara Denizi’nin önemini de bilmiyordum…
-Yalnız değilsin! Bilmeyen pek çok insan var. Hatta, belki de sadece Marmara’da dalabilenler ve çok eski balıkçılar biliyor buranın nasıl değerli bir deniz olduğunu.

Bize anlat o zaman, Marmara nasıl bir deniz? Bana çok da özelliği olmayan “ara bir deniz” gibi geliyordu…
-Tam tersine, Marmara içinde binlerce kadim bilgi barındıran çok özel bir deniz! Sadece 2 kıtayı değil, 2 denizi de birleştiren bir deniz. Ama bizler, suyun altıyla değil, üstüyle ilgilenmişiz. Türkiye’nin en büyük 7 ili, yetmezmiş gibi sanayi, maden ve kimya endüstrisi bu bölgeye kurulmuş. En korkuncu da; biz çöpleri, inşaat atıklarını, aklına ne gelirse, denize atmışız, hala da atıyoruz! Sonra da istiyoruz ki, deniz bize huzur versin, ekmek versin, balık versin! Her soluduğumuz 3 nefesin 2’sinin kaynağı olan oksijeni versin!

Hoyratça kaynaklarımızı ve Marmara Denizi’ni tüketiyoruz…
-Hem de nasıl! Ama tüm bu olumsuzluklara rağmen, Marmara öyle özel bir deniz ki; yüzeyinin ilk 20 metresi Karadeniz, 25 metre altı ise Akdeniz. İki deniz, iç içe geçmiş durumda. Bu yüzden de çok özel. Ve bize, dünyadaki balığın en lezzetlisini sunuyor. Dünyada sadece Akdeniz’de yaşayan mercanlara (gorgon) ev sahipliği yapıyor. Öyle ki üst su, yazın 24 derece. Kışın 8 dereceye kadar düşüyor. Ama 25 metre aşağıdaki sular, yaz-kış 15 derecede sabit kalıyor. İşte bu yüzden Marmara, Akdeniz deniz yaşamının geleceği için bir sığınak görevi görüyor.
Bizim projenin konusu olan mercanlar da işte bu 25 metre bandı altında yaşayan canlılar. Fakat gittikçe yok olma tehlikesiyle karşı karşıyalar. Biz de o yüzden mercan nakli yapıyoruz.

MERCAN NAKLİ NASIL OLUYOR?

Mercan nakli nasıl oluyor?
-Denizin 30 metre altına iniyoruz… Çapalama, inşaat atıkları, balıkçılık gibi dış tehditler yüzünden, düşmüş, kırılmış, deniz dibinde yok olmak üzere olan mercan parçalarını tek tek buluyoruz. Tabii zamana, kısıtlı oksijene, soğuğa, karanlığa ve derinliğe karşı savaş vererek… Sonra insan faaliyetlerinden kısmen uzak olan Tavşan Adası’na götürüp, yeniden ekiyoruz.

İnanılmaz bir şey bu! Bana bilim kurgu filmi gibi geliyor… Peki Marmara Denizi’nin mercanlarını koruma fikri nereden çıktı?
-Çünkü mercan türleri ölümle karşı karşıya geldi. İnsan faaliyetleri yüzünden, başta Yassıada’daki mercanlar olmak üzere birçok canlı türü yok oldu. 100 yıllık bir deniz dibi ekosisteminden bahsediyoruz! Ben, adada, deniz dibinde büyüdüm. Sırf deniz sevdam yüzünden, özel sektörü, şehri bırakıp denize, ait olduğum yere döndüm. Deniz beni kabul etti, öyle bir kabuldü ki bu, birçok özel an yaşadım su altındayken. Ve kalan ömrümü, deniz için savaşarak geçirmeye karar verdim. Burası benim evim, yuvam. İnsan yaşadığı yuvayı korumaz mı? Korur, hem de canı pahasına… Böyle anlatınca havada kalıyor, keşke Marmara’yı bir de deniz dibinden görseniz… Ahh o ne kıymetli bir inci gerdandır… Değerine paha biçemeyeceğiniz bir tablodur… İşte tam da bu duygularla, Deniz Yaşamını Koruma Derneği olarak, İstanbul Üniversitesi danışmanlığında, Tarım ve Orman Bakanlığı ile Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü izinleriyle, nakil işlemlerine başladık.

Ben her şeyin müsebbibi müsilaj sanıyordum…
-Yok müsilaj bir sebep değil, bir sonuç aslında. 40 yıllık bir geçmişin, değersizleştirilen, ilgilenilmeyen, korunmayan bir denizin, sessiz göz yaşları, sessiz çığlığı… Marmara, insan faaliyetlerinin yarattığı olumsuz sonuçlara yıllardır direnmeye çalışıyor! En sonunda, “Artık yeter!” dedi. Müsilaj, bizim her yıl gördüğümüz bir şey aslında. Deniz içinde oluşan ve kaybolan doğal bir süreç. Ne yazık ki, yüzeyde de görülür hale gelince farkındalık oluştu ve insanların tepkisine neden oldu. Bu sayede yetkililer harekete geçti. İşler bu noktaya gelmeden, konunun takipçisi olsaydık, binlerce canlı türünü ve doğayı korumuş olurduk. Burada bireylere, kamuya, STK’lara kısacası herkese büyük görev düşüyor.Su altındaki müsilaj nelere sebep oldu?
– Küçükten büyüğe milyonlarca, milyarlarca canlıyı yok etti. Çünkü canlıların üstüne çökerek nefes ve yaşam alanlarını kapatıyor. Yüzeydeki de oksijenin, Güneş ışığının su altına inmesini engelliyor. Biz naklini gerçekleştirdiğimiz mercanların üzerindeki müsilajı, dalışın ve tüpün imkan verdiği kadarıyla temizlemeye çalışıyoruz. Zarar görmemeleri için büyük mücadele veriyoruz. Ama koskoca Marmara… Biz de bir avuç insanız… Yani müsilaj bitmedi, bitmez… O yüzden tek tek her birimizin bu konunun takipçisi olması gerekiyor.

Mercanların yok olması ne anlama geliyor? Bizim anlayabileceğimiz gibi anlat…
-Mercanlar, denizlerin yağmur ormanları. Onlarla birlikte milyonlarca farklı tür, yok olur. Tüm ekosistem çöker. Şöyle söyleyeyim: Temelsiz, demirsiz sadece çimentoyla, bina, gökdelen yapabilir misin? Hayır! İşte mercanlar yüzyıllardır, denizlerin var olabilmesi için temel, demir, tasarım harikası olmuşlar. Onlar, yaşamın ve denizlerin yapı taşları, inşa ediciler.


Ben doğru anlıyorum di mi? Siz, Tavşan Adası’nın bulunduğu bölgeye, Yassıada ve Sivriada’dan mercan getirip, ekiyorsunuz…

-Evet.

Peki ama çok riskli ve zor bir proje değil mi?
-Tabii ki öyle! Karada domates, biber ekmeye benzemiyor. “Ay yoruldum şurada durayım biraz!” diyemiyorsun. Derinlik, soluduğumuz oksijenin kısıtlı olması, ekip arkadaşlarımızın hayatı, deniz, hava, fırtına, soğuk, karanlık gibi öyle çok konu var ki mücadele etmek zorunda kaldığımız… 30-35 metre derinde, tek tek kırılan, kopan, yok olmak üzere olan parçaları buluyoruz. 7 mil ötede, yine aynı derinlikte, başka bir yere inip, ekiyoruz… Evet, kulağa delice geliyor… Üstelik bu verdiğimiz savaş, bugün-yarın için değil, 50-100 yıl sonrası için bir savaş… Deniz için deniz yaşamı için insanlık için… Dahası, bütün bunları, çok kısıtlı kaynaklarla yapıyoruz. Ama iyi bir şey yaptığımızı biliyoruz ve yaptığımız işe aşığız!


DÜNYADAKİ PRESTİJLİ ULUSAL VE ULUSLARARASI YAYIN ORGANLARI

HABERİMİZİ YAPTI!

Marmara Denizi’nde mercan nakli yapılırken, her şey planlandığı gibi gerçekleşti mi? Her şey yolunda gitti mi? Beklenmedik sonuçlar doğdu mu?
-Bu, ilk defa yapılan bir çalışmaydı. Farklı örnekleri elbette dünyada var. Ama biz bu fikirle yola çıktığımızda, önce bize kimse inanmadı. “Olmaz!” dediler, “Yapılmaz” dediler. Ama 3 yıl sonra oldu. Hem de öyle bir oldu ki, dünyadaki tüm prestijli ulusal ve uluslararası yayın organları bunun haberini yaptı! Dahası, bizim bebeklerimiz tek tek tutmaya başladı! Sonuç, bilimin başarısı elbette. Ama bizim yaptığımız çalışma, dünyaya referans olacak bir başarı hikayesine dönüştü. Ve 6,5 yıllık bir mücadelenin sonunda, bölge, 10 Nisan’da yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla, “kesin korunacak hassas alan” ilan edildi.

Müthiş bir şey bu! Siz bu kararı alabilmek için ne kadar mücadele ettiniz?
-Çooook! Bir dolu paydaş toplantısı, ortak yönetim ve karar süreçleri, üniversite bilimsel raporları…. Ah o Ankara uçak, tren, araba gidiş gelişleri ben hatırlamıyorum bile sayısını… Derdimiz hep Marmara’ydı… Marmara’nın geleceği, korunmasıydı… Yıllar süren mücadele sonunda derdimizi anlatabildik. Ve sonunda bu kıymetli ve değerli karar alınabildi. Ama biz bir kıvılcımız, meşaleyi yakanız sadece… Ülkeyi, denizi seven, gelecek deniz yaşamının korunmasını isteyenlerle bu alan korunacak. Sahil Güvenlik Komutanlığı’mızla son derece koordineyiz. Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’ne (kararın tarafı ve karar alan) tüm süreci bildiriyoruz. Alandaki projeler, Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü izinleriyle yapılıyor. Onlara da tüm süreci bildiriyoruz. Artık el birliğiyle bu alana sahip çıkacağız ve koruyacağız!

Gerçekten de dünyanın en saygın yayın organlarında, gazetelerde, televizyonlarda haberiniz çıktı, yaptıklarınız anlatıldı. Bu nasıl bi gurur?
-Yapılan işlerin sonuçları önemli tabii. Haklı bir gurur veriyor. Ama bence en büyük gurur; sınırlı kaynaklarla, imkansızlıklarla, sadece gönüllü olarak hayatını tehlikeye atan, deniz yaşamı için mücadele eden insanlarla bir arada olmak…

Sen kendini yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot gibi hissediyor musun?
-Valla, bana Don Kişot değil de “denizlerin modern seyyah”ı ya da “Deli Arnavut” diyorlar genelde. Gülümsüyorum. Aslında insanların ne dediklerinin bir önemi yok, biz işimize odaklanıyoruz, işimizi iyi yapmaya çalışıyoruz.

Hayatının ne kadarını bu projeye adadın?
-Tamamını bu projeye ve denizlere adadım. Bundan da çok memnunum!

Bir de “hayalet ağlar” meselesi var. Onların temizlenmesi nasıl bir süreçti?
-O da zorlu bir süreçti. Eskiden bu ağlar iplik ya da pamukmuş. Kıymetliymiş balıkçılar geride bırakmak istemiyormuş. Bırakırlarsa da daha kısa zamanda yok oluyormuş. Sonra hayatımıza şu plastik illeti girince hem malzeme ucuzlamış hem de çoğalmış. Ama tabii yok olma süresi de yüzyılları bulmuş. Bu ağları, deniz dibinden bulup çıkartmazsak, yüzyıllar boyunca deniz canlılarını, onları yemek isteyen kuşlar dahil tüm habitatı yok eden bir “ölüm tuzağı”na dönüşüyor. Biz yine gönüllülerimizle, bu ağları bulup deniz dibinden temizliyoruz ve onları geri dönüştürüyoruz.

Ulaşmak istediğiniz nihai hedef ne?
-Marmara, bugüne kadar iç deniz olması sebebiyle gerekli hassasiyeti görememiş. Oysa, içinde bulundurduğu ekosistem, paha biçilemez değerlerde. Dünyada sadece Akdeniz’de olan mercanlara, dillere destan balıklara ev sahipliği yapıyor. Daha 20 yıl öncesinde boğazdan çıkan kılıçbalıkları, orkinosları, tarihi, göç kuşları, kültürel mirasları… Saymakla bitmeyen birçok değeri olan, sadece bizim olan, kadim, genç bir denizin, bunca harika ve korunması gereken değerlerine sahip çıkmamak olur mu? İşte bizim derdimiz, bu muhteşem denizin, hak ettiği ulusal ve uluslararası değeri görmesi. Ve korunması. Sürdürülebilir deniz ve insan yaşamı için farkındalık yaratmak…

Dünyanın başka yerlerinde de bu tür projeler yürütülüyor mu?
-Evet. Dünyada mercan resiflerinin korunması için, devletler bırakın yasaklar koymayı, kendi iç politikalarını buna göre organize ediyor. Hele bizim gibi hayalet ağlardan eğitime, koruma alanlarının yönetilmesi, farkındalık yaratılması, üniversitelerle çalışılması gibi alanlarda faaliyet yürüten kurumlar, devlet takdiri ve nişanı ile ödüllendiriliyor.

İstanbul Üniversitesi’yle nasıl bir iş birliği içindesiniz?
-Biz yaptığımız tüm tam zamanlı koruma projeleri için bilimsel altyapı gerektiğine inanıyoruz. Bunun için de İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’yle görüştük. Yaptıklarımızı anlattık. Yapmak istediğimiz yeni istasyon konusunda da mutabık kalınca, Marmara için kurulan istasyon ve bilimsel çalışmaların tamamı konusunda bir protokol imzaladık. İstanbul Üniversitesi’nin 1800’lü yıllardan bu yana bir STK’yla imzaladığı ilk bilimsel protokol oldu.

Peki biz bu mercan nakil operasyonunun başarıyla sonuçlanıp sonuçlanmadığını nasıl anlayacağız?
-Kısa vadede, takip dalışları yapıyoruz. Öncesi ve sonrası fotoğrafları alıyoruz. Gerekirse müdahaleler yapıyoruz ve belgeliyoruz. Uzun vadede ise öncesi ve sonrası fotoğraflar, videolar var ve bunlar çok önemli. En önemlisi hocaların yazdığı tez ve makaleler var. Ayrıca sistemden yok olmuş birçok türü, yeniden oralarda gördüğümüz belgeseller var. İşte İstanbul Üniversitesi’yle olan protokol kapsamındaki akademik bilgi de oradan gelmekte.

Anadolu Efes’le birlikte yürüttüğünüz “Denize +1 Nefes” sosyal sorumluluk projesini anlatır mısın biraz da… Çalışmalarınıza nasıl bir değer katacak?
-Yaptığımız çalışmaların sürdürülebilirliği için kamu otoritelerinin desteğinin yanı sıra, özel sektörle aynı amaç etrafında gerçekleşen iş birlikleri de çok kıymetli. Anadolu Efes de bizimle birlikte doğayı, biyoçeşitliliği ve denizleri korumakta aynı tutkuyu paylaşan bir kurum. Onlarla yollarımız, geçen sene Tavşan Adası’nın “korunması gereken hassas alan” ilan edilmesinin ardından kesişti. Anadolu Efes’le, İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nur Eda Topçu danışmanlığında hayata geçirdiğimiz Denize +1 Nefes projesiyle, Marmara Denizi’nin su altı ekosistemine destek ve denize +1 nefes olmaya devam edeceğiz. Bu tip iş birliklerinde, kaynak yaratmanın yanı sıra, ortak değerlere sahip olduğunuzda, farklı bir sinerji de yaratıyorsunuz. Anadolu Efes, özellikle iletişim gücünü kullanarak, bu konudaki farkındalığın üst seviyelere çıkmasına da önemli bir katkı sağlıyor. Ki bu çok kıymetli. Bir de tabii yaptığımız tüm çalışmalar deniz ve marin malzemelerine bağlı. Maalesef tamamı döviz bazlı ekipmanlar. Bu projelerin bu şekilde başarılı olabilmesinin tek ama tek kaynağı bağımsız destekler!

Bu röportajdan aklımızda kalması gereken en önemli şey ne?
-Yaşamak için, yaşatmak, korumak gerekiyor! Artık bizi yönetenlerden, karar alanlardan, gelecek yaşam için radikal kararlar almasını beklememiz gerekiyor. Bu ülkeyi gerçekten seven iş insanlarının, gelecek için doğru politikaları izlemeleri gerekiyor. Ve bizlerin takipçi olması gerekiyor. Bir restoranda kötü gelen bir yemeği, hizmeti ya da ayıplı bir ürünü iade ediyorsunuz di mi? İtiraz ediyorsunuz. Hakkınızı arıyorsunuz. Peki ama geleceğiniz için bunu neden yapmıyorsunuz?

Yorum Bırak