İstanbul’da bara dandik arabayla gitsem hiçbir kız dönüp bakmaz
(Pazar)
Abartıyorsam iki gözüm önüme aksın. Bu adam, Instagram’a bir fotoÄŸraf koyunca 40 bin like alıyor. Ben de inanamadım. “4000 de ben mi yanlış görüyorum?” diye düşündüm. Ama yakın gözlüğüyle bile 40 bin! Yani inanılmaz bir fenomen. ‘GüneÅŸi Beklerken’ diye bir dizide oynadı, böyle oldu. Åžimdi harıl harıl ‘Åžeref Meselesi’ bekleniyor, Kanal D’de önümüzdeki günlerde yayımlanacak. Kerem Bursin, aynı zamanda ÇaÄŸan Irmak’ın yeni filmi ‘Unutursam Fısılda’da da oynadı. Belli ki Türkiye’de geleceÄŸin en önemli oyuncularından biri olacak. Çünkü kadınlar gerçekten bayılıyor. Kanıtlanmış bir ÅŸeydir, Türkiye’de de, dünyada da kadınların bayıldığı adamlar başını alır gider. Okuyunca farklı bir adamla karşı karşıya olduÄŸunuzu anlayacaksınız. Sadece dışı deÄŸil, içi de Batılı. Yolu açık olsun. Sizin de bayramınız kutlu olsun!
Hayatımıza aniden girdin. Giriş o giriş! Ama biz tam olarak tanımıyoruz seni. Kimsin, nesin?
– Ben Kerem’im. 27 yaşındayım. Neredeyse bütün hayatım yurtdışında geçti, son iki yıldır Türkiye’deyim. Oyuncuyum. Kendimi geliÅŸtirmek ve çok daha iyi bir oyuncu olmak istiyorum. İstekliyim, azimliyim, çalışkanım…
Çok iyi özetledin de… Hadi en baÅŸa dönelim. Nasıl bir aile?
-Birbirine baÄŸlı bir aile. Çünkü hep dördümüzdük ve Türkiye’den uzaktık. Babam ODTÜ’lü bir mühendis. Uluslararası bir petrol ÅŸirketinde üst düzey yönetici. O yüzden de kendimi bildim bileli dünyayı dolaşıyoruz, farklı ülkelerde yaşıyoruz.
Türkiye’de mi doÄŸdun?
-Evet, İstanbul’da. Ama 10 aylıkken, ver elini Edinburgh, İskoçya. Sonra Endonezya. Hem Medan’da hem Jakarta’da yaÅŸadık. Anaokuluna orada baÅŸladım. Endonezya benim için cennetti. Sokaklarda maymunlar filan, bir çocuÄŸa cazip gelebilecek her ÅŸey vardı… Çevremde hep farklı kültürden, dinden, ırktan insanlar oldu. Ben sıcakkanlıyım ve anında her yere adapte olurum, uyum kabiliyetim yüksek ve önyargısızım. Sebebi de sanırım bu çokkültürlülük. Benim gerçeÄŸim de buydu.
Güzel bir çocukluk o zaman…
-Hem de nasıl! Renkli, zengin, insanı çok geliÅŸtiren bir çocukluk. Bir tek, bu kadar çok ülke, ÅŸehir, okul, ev ve arkadaÅŸ deÄŸiÅŸtirince aidiyet hissini kaybediyorsun. Zaman zaman bocalıyorsun. GittiÄŸimiz yerlerde Türkleri buluyorduk ama bu kadar uzun süre yurtdışında yaÅŸayınca, ‘dünya vatandaşı’ oluyorsun. Ablamla ben toplam yedi farklı ülkede yaÅŸadık, annemler 14…
Türkçeyi ne yaptınız?
-Evde annem ve babam bizimle Türkçe konuşuyordu. Ama tabii ana dilim İngilizce. Yazları buraya geldiğimizde kırık Türkçeli çocuklardık. Şimdi daha iyi konuşabiliyorum ama ablamla derin bir şey konuşurken ya da kavga ederken hâlâ İngilizce.
Endonezya’dan sonra…
-Malezya, Kuala Lumpur var, sonra BirleÅŸik Arap Emirlikleri, Dubai ve Abu Dabi. Sonra Amerika. En uzun Teksas’ta yaÅŸadık.
Bütün eğitimini yurtdışında mı tamamladın?
-Evet.
Annen peki?
-En büyük destekçilerimden biri. Ülke ülke dolaşınca kariyer yapamadı. Bizimle ilgilendi. Ama zaman içinde sosyal sorumluluÄŸa kaydı. Amerika’da kanserli çocuklarla ilgili harika iÅŸler yaptı. Onunla gurur duyuyorum. BaÅŸkalarına yardımcı olabilmek, onların hayatlarını kolaylaÅŸtırabilmek en önem verdiÄŸi deÄŸerlerden biri. Bize de aşıladı. Hayatın, bizim yaÅŸadığımız hayattan ibaret olmadığını anlamamız için bizi savaÅŸ sırasında Kosova’ya götürdü mesela.
Bu süre içinde sana en yakın olan kimdi?
-Tabii ki ablam. Çünkü bazen aylar geçiyordu arkadaşımız olmuyordu, sürekli yer değiştirmenin bu tür zorlukları var. Bir de kopuyorsun insanlardan. Ama birbirimiz için, biz, hep vardık.
Hayatında değişmeyen neydi?
-Değişmeyen tek şey aile yapımız. Çok sağlam bir aileyiz.
Sen, çocuğunun böyle bir hayat sürmesini ister misin?
-Elbette. Neden istemeyeyim? 360 derece bir insan oluyorsun. Ben hayatım boyunca farklı kültürden, ırktan, dinden insanlarla bir arada oldum. Sonsuz bir çeşitlilik. Kimseyi de alışkanlıkları, davranışları ya da inançları için yargılamadım. Ne giydiği, ne giymediği, örtünüp örtünmediği umurumda bile değildi. Görmüyordum bile.
Teksas’tan sonra Boston’da Emerson College’de pazarlama iletiÅŸimi ve oyunculuk okudun. Sonra da ver elini Los Angeles…
-Evet. Oyuncu olarak kendimi göstermeye çalıştım. Sınavdan sınava koÅŸturdum. Bazı filmlerde oynadım da. Fakat Los Angeles’ta oyuncu olarak kariyer yapmak çok zor, ömür boyu deneyip, baÅŸarılı olamayan insanlar var. Üstelik boÅŸ tipler de deÄŸil, iyi eÄŸitimli, güzel, yakışıklı, yetenekli. Bir süre ben de denedim. O dönem haliyle sürekli bir gelirim yoktu. Yan iÅŸler yapıyordum.
Neler mesela?
-Bir sürü iÅŸ. Åžoförlük yaptım. İki sene spor salonunda spor hocası olarak çalıştım. Kulüplerde kapıda body guard’lık yaptım. Tuvalet bile temizledim. Ama bunlar tamamen normal ÅŸeyler. Genç insanlar dünyanın her yerinde bu tür iÅŸler yapıyorlar. Türkiye’de “Tuvalet temizledim” deyince acıyarak bakıyorlar, oysa gayet normal.
Ailenin haberi var mıydı?
-İşte oralar biraz sıkıntılı. Babama belli ÅŸeyleri söylemedim. Mesela kulüpte çalıştığımı. Üzülmesini istemedim, “Bir ÅŸirkette iÅŸ buldum” dedim. Bazı ÅŸeyler tabii ki hoÅŸlarına gitmiyor ama hayat da benim hayatım. Karar verip ilerlemen gerekiyor, her konuda onaya ihtiyacın olacaksa yanmışsın.
Ailenden ne zaman destek almamaya başladın?
-Parasal mı? Onlar hep destek olmak istedi, bıraksam hâlâ olurlar ama 23-24 yaşına gelmiş birinin hâlâ ailesinden para alması benim anlayışıma uyan bir şey değildi. Madem bağımsızsın, o zaman her konuda bağımsız ol! Kazık kadar olduğu halde hâlâ ailesinden para alan insanlara saygı duyamıyorum.
E peki n’apıyordun, sana yolladıkları parayı geri mi yolluyordun?
–Hayır ama sadece sıkıştığım anlarda harcıyordum. Esas olarak kendi kazandığım parayla yetiniyordum. Bitince yine çalışmaya baÅŸlıyordum.
BİZİMKİLER, ŞÖHRETİ, PARAYI ABARTACAK İNSANLAR DEĞİLÂ
Annenden öğrendiğin en önemli şey?
-Annem, baÅŸkalarının acısını kalbinde hisseden bir insandır. Sürekli birileri için bir ÅŸeyler yapmaya çalışır. Bize, “Aman çocuklar vicdanlı olun, merhametli olun, adil olun” demedi ama onun varlığı sayesinde ister istemez öyle oluyorsun. Ben insan olarak hepimizin bir sorumluluÄŸu olduÄŸunu da annemden öğrendim. Yere çöp atılmaması gerektiÄŸini bilmen yetmiyor, yerde çöp varsa onu kaldırman gerekiyor.
Babandan öğrendiğin en önemli şey?
–Babam çok dürüsttür, sözünün eridir, bir duruÅŸu, bir omurgası vardır. Sloganı da “Bir ÅŸey yapacaksan adam gibi yap! Yüzde 100 kendini ver…”
Baban senin bu oyunculuk tutkunu onayladı mı?
-BaÅŸta hayır, benim için korktu! Hayat benim hayatım, karışmadı. Fakat benim için endiÅŸelendiÄŸini biliyordum. Çünkü Los Angeles’ta oyuncu olmak için deliren binlerce insan var. Åžimdi Türkiye’deki oyunculuk kariyerime itiraz etmiyor, hatta destek oluyor.
“YaÅŸasın oÄŸlum ünlü oldu!” filan dedi mi?
-Yok hayır, bizimkiler böyle ÅŸeylere aldırmaz. Ünü, parayı takmaz. Zaten babam bilmiyordur bile fanlarım olduÄŸunu…
Annen gördü Tarkan konserinde, manyak bir kuyruk oluÅŸtu, güvenlik geldi ortalığı yatıştırmak için…
-Evet annem tanık oldu, biraz ÅŸaşırdı ama bizimkiler bunları çok abartacak tipler deÄŸil, “Ha tabii” yapar geçerler…
Baban bir ODTÜ’lü olarak ODTÜ’de pencerelerin yıkıldığını biliyor mu?
-Yooo. Biz böyle şeyler olmamış gibi davranıyoruz.
HER ÅžEYİN İLKİNİ TEKSAS’TA YAÅžADIM
En uzun Teksas dönemi değil mi?
-Evet, Teksas’a taşındığımızda, 13’tüm. Hamurum orada ÅŸekillendi diyebilirim. Tiyatroyla orada tanıştım. Oyunculuk orada kanıma girdi. Müzik de öyle. Ciddi olarak spor yapmaya orada baÅŸladım. İlk kez orada âşık oldum. Bir sürü ÅŸeyin ilkini Teksas’ta yaÅŸadım.
Nesi caziptir Teksas’ın?
– Teksas samimi yerdir. Teksaslılar da öyledir. Evet, bir köylü tarafı vardır, biraz da küçümser insanlar. Teksas’tayken Teksas’tan nefret edersin. Ama Teksas’tan ayrıldıktan sonra çok da özlersin. Bana huzur veriyor. Ve orada kendimi çok rahat hissediyorum. Amerika’nın sevdiÄŸim yanı, herkes olduÄŸu gibidir, kimsenin bir takıntısı yok. Orada mesela insanların bizim burada olduÄŸu kadar marka takıntısı da yok.
Türkiye’de bu seni ÅŸaşırttı mı?
–Hem de nasıl! Bana önemsiz gelen pek çok ÅŸeye burada o kadar önem veriliyor ki…
Mesela neler?
-Mesela ne giydiÄŸin. Kılık kıyafetin. Saatin. Araban. 8 senedir üstümden çıkarmadığım bir tişörtüm var mesela. Gerçi annem sinir oluyor, “OÄŸlum, erimiÅŸ bu, delinmiÅŸ! Artık giyme!” diyor ama benim için hiç önemi yok. İçinde rahatım ve temiz. O zaman tamamdır. Beni giydiÄŸim, taktığım, bindiÄŸim ÅŸey tanımlamıyor. Ben, benim…
TÜRKİYE’DE İNSANLAR BELLİ ZÜMRELERE AYRILMIÅž DURUMDA
Nasıl kadınları çekici buluyorsun?
-Kendine güvenen, çalışan, üreten, bir hedefi olan hırslı kadınları çekici buluyorum. Birlikte olacağım kadının olaÄŸanüstü güzel olması filan da gerekmiyor. Tantanalı, ünlü hayatı yaÅŸamak isteyen bir kadına, sosyal sorumluluk sahibi, yardımsever bir kadını tercih ederim. Bir öğretmen, bir hemÅŸire gibi insanlara faydalı biri olabilir mesela. Gerçi bu söylediklerim tuhaf geliyor Türkiye’deki arkadaÅŸlarıma. Tıpkı “Marangoz olmak isterdim” dediÄŸimde olduÄŸu gibi. Türkiye’de insanlar belli zümrelere ayrılmış durumda. Sadece mensup olduÄŸun kültürün insanlarıyla görüşebilirmiÅŸsin gibi. Bazı meslekler, sanki sadece belli kültür seviyesindeki insanlara özgüymüş gibi. Mesela üniversite mezunu birinin marangozluk yapmak isteyebileceÄŸini akılları almıyor. Öğretmenlik de hemÅŸirelik de küçümseniyor, olacaksan doktor olmalısın onlara göre. Ama dünyanın hiçbir tarafında böyle bir ÅŸey yok. Gizli bir kast sistemi aslında bu.
YENİ DİZİSİ ‘ÅžEREF MESELESİ’NİN HİKÂYESİ
YiÄŸit ve Emir iki kardeÅŸ. Ben YiÄŸit’i, Şükrü Özyıldız da Emir’i canlandırıyor. Annemizi de Tilbe Saran. Åžerif AÄŸabey de babamızı. Biz Ayvalık’ta bir köyde yaşıyoruz. Sonra birtakım ÅŸeyler oluyor İstanbul’a geliyoruz. YiÄŸit, liseyi bitirmemiÅŸ bir tip. Biraz asi. Duygularıyla yaşıyor. Anlık bir yaÅŸam tarzına sahip. Emir ise kardeÅŸinin tam zıttı. O üniversiteyi bitiriyor, avukat olmaya hazırlanıyor. YiÄŸit, imkânları olmayıp da engel tanımayan kiÅŸiliÄŸe sahip. Animalistik bir karakter. Babaları dolandırılıyor ve bunu ÅŸeref meselesi yapıp, kendini asıyor. Annenin psikolojisi bozuluyor, aile tamamen dağılıyor. Emir, hukuki olarak öcünü alacak, YiÄŸit de içinden geldiÄŸi gibi olaylara dalacak. Ne yapması gerekiyorsa onu yapacak. YiÄŸit’i büyük bir keyifle canlandıracağım. Bu rol için zayıfladım. Sakal bıraktım. Saçlarım deÄŸiÅŸti. Ama “Kaç kilo verdin?” desen bilmiyorum, 15 senedir tartılmıyorum, sadece ne giysem üzerimden dökülüyor. Rol için idmanı da deÄŸiÅŸtirdik. Sonuçta, köyde spor salonu yok. O yüzden kaslarımın farklı olması gerekiyordu.
YAĞMUR, İLK TÜRK SEVGİLİM
YaÄŸmur’la ne kadar zamandır birliktesiniz?
-Bir sene oldu.
En uzun iliÅŸkin mi?
-Hayır.
İlk Türk sevgilin mi?
-Evet.
N’apıyorsunuz?
-Ev ortamlarında takılıyoruz. Zaten sürekli çalışıyoruz, yoğun bir tempo, dışarı çıkınca da tatsız oluyor.
Nerede yaşıyorsun?
-Etiler’de BoÄŸaz gören güzel bir ev tuttum kendime. Benim için ev önemlidir.
LOS ANGELES’TA HAYATIMI SORGULADIM
Kendini yakışıklı buluyor musun?
-Hayır, bulmuyorum. BaÅŸka özelliklerim var benim: İnsanlarla sıcak iliÅŸki kurabilen biriyim, empati kurabilirim, kendimi karşımdakinin yerine koyabilirim. Ama özel yeteneklerim olduÄŸunu düşünmüyorum. OyunculuÄŸu da beni heyecanlandırdığı için yapıyorum. Bir karakteri çalışmak, ona hazırlanmak, o karakterin içine girmek, o olmak… Tüm bu süreçler beni fevkalade mutlu ediyor.
Tüm bu aşk da lisede bir oyun sayesinde oldu, değil mi?
-Aynen öyle. Teksas’ta, lisenin son senesiydi. Bir oyunda Kristof Kolomb’u canlandırdım. O rolle, tüm Amerika’da liseler arası en iyi erkek oyuncu seçildim. Turneye çıktık, bir sürü eyalete gittik. Tabii çok sevdim sahneyi… Sonra Boston’da üniversite ve Los Angeles dönemi geldi.
Los Angeles’ta yaÅŸadığın ÅŸeyin adı hayal kırıklığı mı?
-Hayır sadece bir an geliyor, kendini sorgulamaya baÅŸlıyorsun. Orası film endüstrisinin kalbi. Ve network çok önemli. EÄŸer yoksa, doÄŸal olarak “Hayır” cevabını “Evet” cevabından yüz kat daha fazla duyuyorsun. Ha bire, “Hayır, hayır!” dendikten sonra da bir an geliyor, “Ben doÄŸru ÅŸeyi mi yapıyorum?” diye düşünüyorsun.
Amerika’da baÅŸarılı olmak zor ve yıldırıcı olduÄŸu için mi Türkiye’ye geldin?
-Tam öyle deÄŸil. Orada Jack Nicholson’ı, Sandra Bullock’u keÅŸfeden yapımcı Roger Corman’ın, ‘Sharktopus’ ve ‘Palace of the Damned’ filmlerinde oynadım. Ama çok hızlı bir yer orası. Bir ÅŸey mi yaptın, tamam harika ama iki hafta sonra unutuyor insanlar seni. KonuÅŸtuÄŸun menajer ya da yapımcı artık telefonlarına cevap vermiyor. Sen gene baÅŸladığın noktaya dönüyorsun. Sonunda fark ettim ki, 27’yim, yaşım ilerliyor. Ama hâlâ akıntıda sürüklenen tahta gibiyim. Anladım ki, hayatımla ilgili yeni bir adım atmam gerekiyor. O aralar en yakın arkadaşımı da kaybettim. Abu Dabi yıllarından beri arkadaÅŸtık, Mısırlıydı. Bir bisiklet kazasında vefat etti. Bu da hayatı sorgulamama sebep oldu: “Ben istediÄŸim ÅŸeyleri yapıyor muyum? Vakit mi kaybediyorum? Yerimde mi sayıyorum? Kendimi daha nasıl geliÅŸtirebilirim?” Hayatımı toptan deÄŸiÅŸtirmeye karar verdim ve Türkiye’ye geldim.
Eeeee?
-Kuzenimin düğünü için geldiÄŸimde tesadüfen Gaye Sökmen’le tanışmıştık. Onun oyunculuk ajansına kaydolmuÅŸtum. Aradım. Gerçi Türkiye’ye döndüğümde, “Yeni Zelanda’ya yerleÅŸip, marangozluk yapsam mı?” gibi çılgın fikirler de geçiyordu aklımdan. Ama sonra Türkiye’de kalıp oyunculukta karar kıldım.
Burada ünlü bir oyuncu olmak, Amerika’da insana avantaj saÄŸlar mı?
-SaÄŸlamaz mı? SaÄŸlar tabii. En son Los Angeles’a gittiÄŸimde pek bir ilgi gördüm. Türkiye pazarını son derece dikkatle izliyorlar.
DUA BİLMİYORUM, CENAZEYE GİTMEDİM, KİMSENİN ELİNİ ÖPMEDİM BUGÜNE KADARÂ
Bayramlar sana ne ifade ediyor?
-Birlik, beraberlik, neÅŸe, coÅŸku, aile… Herkese iyi bayramlar diliyorum. Biz dindar bir aile deÄŸiliz. Ama bütün dinlere saygılıyız, hep öyle olduk. Etrafımızdaki insanlar zaten farklı kültürlerden, dinden ve milliyettendi. Her zaman hepsinin bayramlarını kutladık. Onlar da bizimkileri…
Bayram günlerinde özel giyinmek, güzel giyinmek, el öpmek ne ifade ediyor sana?
-Ben kimsenin elini öpmedim bugüne kadar. Dedelerim ve büyükannelerim o kafada değillerdi.
Dua biliyor musun?
-Hayır. Arapça dua da bilmiyorum. Ama Tanrı’ya şükredeceÄŸim zaman ya da bir ÅŸey için yardımını istediÄŸim zaman, bunu Türkçe söylüyorum. Türk olduÄŸum için, benim Allah’ım Türkçe anlayacak gibi bir düşüncem vardı çocukluÄŸumdan beri, öyle de kaldı.
Cenazelerde ne yapıyorsun?
-Ben cenazelere gitmiyorum.
Türkiye’de akrabaların vefat etmedi mi?
–Etti ama gitmedim. Bana ters geliyor.
Mezarlığa gittiğinde ne yapıyorsun?
-KonuÅŸuyorum onlarla…
GOOGLE’A ADIMI YAZIP BAKMIYORUM, KENDİMLE İLGİLİ HABERLERİ OKUMUYORUM
Türkiye’de yadırgadığın ÅŸeyler oldu mu?
–Oyunculuk sektöründeki çalışma koÅŸulları mesela. Åžartlar herkese eÅŸit deÄŸil. Haksızlık var. O haksızlığın içinde olup, görüp, bir ÅŸey yapamamak üzücü.
Biri çok para alıyor, diÄŸeri çok az alıyor… Bu tür dengesizlikler mi?
-O da var. Herkes aynı koÅŸullara sahip deÄŸil. Kışın ortasında, kar, kış, kıyamet ama insanlar dışarıda. Çaycımız ıslanıyor mesela… Çalışma metotları da farklı Türkiye’de. Hiçbir ÅŸey denilen saatte baÅŸlayıp denilen saatte bitmiyor. Resmen Gaye Sökmen’in oyunculuk ajansı bana terapi yaptı, bu ülkede iÅŸler nasıl yürüyor anlattı.
Türkiye’deki oyunculukla Amerika’daki arasında ne farklılıklar var?
–Bunu, Türkiye’deki spor hocalarında da fark ediyorum. 3-5 hafta eÄŸitime gidip “Tamam ben spor hocası oldum!” diyorlar. Öyle bir dünya yok. Oyunculuk için de yok. “Altı haftalık bir oyunculuk kursuna yazıldım, ben artık oyuncuyum” derseniz gülerler size. Maalesef en büyük sorunumuz bu. Kendine müthiÅŸ bir güven var. Ama arkası boÅŸ bir özgüven.
Sence sen hızlı mı ünlü oldun burada?
-Ama bu benim kontrol edebildiğim ya da benim kontrolümde gelişen bir şey değil. Çok ciddiye alıyor muyum? Hayır.
Sence yeteneğin mi ön plandaydı?
-Umarım öyledir. Ama insanlar beni beğenmiş de olabilir, oralara da çok takılmıyorum. Çünkü bu konuda da yapabileceğim bir şey yok.
Saçma ve komik geldiği oluyor mu bu kadar ilginin?
-Saçma demeyeyim ama komik geliyor.
Peki havaya girmez mi insan, “Ben neymiÅŸim be?” demez mi?
-Hayır. Çünkü benim bir hedefim var ve o hedefe ulaşmama daha çok var.
Hedefin ne?
-Uluslararası bir oyuncu olmak.
Türkiye de bu basamaklardan biri mi?
–Elbette. Ne kadar sürecek bilmiyorum. Ama ÅŸimdilik buradayım ve canla baÅŸla çalışacağım.
Ailen 20’lerin ortasına kadar, “Bu çocuktan bir halt olacak mı acaba?” demiÅŸler midir?
– Kesin demiÅŸlerdir. O stresi hepimiz yaÅŸadık, en çok da ben.
Bir sürü kadınla, sevgili yaptılar seni… Magazin basını rahatsız ediyor mu?
– Bu da kontrol edemeyeceÄŸim bir ÅŸey. Ben kontrol edemeyeceÄŸim ÅŸeyler için üzülmem. YokmuÅŸ gibi davranıyorum. Kendimle ilgili haberleri de okumuyorum. Google’a adımı yazmıyorum.
İnsan bir bakmaz mı ne yazmışlar, ne olmuş filan diye?
-Yok. Gerek yok. Kendi küçük dünyamda mutluyum ben.
Çektiğiniz bölümleri izliyor musun?
-Hayır. ‘GüneÅŸi Beklerken’in en fazla 2 ya da 3 bölümünü full izlemiÅŸimdir. O da kendimden ziyade yönetmenimiz ne yaptı merakıydı. Onun dışında kendimi izlemek hoÅŸuma gitmiyor. FotoÄŸraf çektirmek de gitmiyor.
Nasıl bir hayatın var?
-Aslında bir hayatım yok. 13 aydır durmaksızın çalışıyorum. Bir gün izin var, onun dışında her gün setteyim. Ama şikâyetçi değilim. Hayallerimi gerçekleştiriyorum.
Buradan çıktıktan sonra ne olacak?
– Röportajdan sonra mı? Önce spora giderim, sonra sete. Spor, tek nefes alıp, özgür kaldığım yer. Zihinsel anlamda benim terapim. Orada rahatlıyorum, olan biteni düşünüyorum. Bir spor hocam var, Burak UÄŸur, onunla boks yapıyoruz. ‘GüneÅŸi Beklerken’ için farklı bir idman yapıyordum. Åžu an ‘Åžeref Meselesi’nin YiÄŸit Kılıç’ı için bambaÅŸka bir idman yapıyorum.
YiÄŸit Kılıç için Marlon Brando’ya mı benzettiler seni?
–Valla, Amerika’da Matthew McConaughey’e benzetiyorlardı, Teksas havası vardı çünkü. Burada Marlon Brando olayı oldu. Benim kendimi benzettiÄŸim filan yok ama öyle diyorlar.
PORSCHE KULLANMAK BENİ ADAM YAPMIYORÂ
Diyelim ki biz, İstanbul’da bir bardayız. Ben o bara, eski püskü bir Anadol’la ya da Murat 124’le ya da külüstür bir Vosvos’la gelmeye kalksam, bir tek kız bile dönüp bakmaz! Los Angeles’ta ilk arabam çok dandikti ama önemli deÄŸildi. Çünkü benim kimliÄŸimi bindiÄŸim araba belirlemiyor. Porsche kullanmak da beni adam yapmıyor! DiÄŸer insanlardan farklı kılmıyor. Burada ise bu tür ÅŸeyler çok önemli…
ÅžAÅžAALI HAYAT TARZINI SEVEN BİR KADINLA OLAMAMÂ
Hep erken baba olmak istedim. Ama şimdi fark ediyorum ki, benim önce kendimi gerçekleştirmem gerekiyor. Bir sürü şey oluyor şu an hayatımda, başka insanları da benimle birlikte böyle bir şeyin içine sürüklemek ne kadar doğru? Ben, ünü, ilgiyi, şaşaalı hayat tarzını seven bir insanla zaten birlikte olmam. Öyle biri bana çekici gelmiyor. Ama tersini de bulsam, ona yazık olur. O yüzden şu an özel hayatımla ilgili kararları ertelemiş bulunuyorum.