KEREM BENGİ

Erkekler hödüktür oğlum, sen olma!

(Pazar)

KEREM-BENGI-1

Ünlü gazeteci, ‘Kerem Bengi’ müstear ismiyle ‘Çapkın Günlük’ü yazdı.

“Kadınlar erkeklerin ne aradığını bilir, erkekler kadınların ne aradığını bilmez! Erkekler böyledir iÅŸte. Kendilerini vazgeçilmez sanırlar ve yanılırlar. Kendilerine dönüktürler ama kendilerini bilmezler” diye yazıyor kitabın kapağında. Adı ‘Çapkın Günlük.’ Bir erkek özeleÅŸtirisi. Kadından kadına koÅŸan genç bir adamın hayatından kesitler. Yazarı, Kerem Bengi. Kapakta, Kerem’in yüzünde bir tavÅŸan maskesi var. O aslında ünlü bir erkek gazeteci. Benim için, tavÅŸanın maskesini çıkarttı. Ama tabii bunun size bir faydası yok, siz onun kim olduÄŸunu bilmeyeceksiniz… Kadın-erkek iliÅŸkileri üzerine keskin tespitleri var, iyi okumalar, iyi pazarlar…

‘Çapkın Günlük’, bir erkeklik özeleÅŸtirisi mi?

-Evet. Kahramanım Kerem, hayatına giren kadınları, yaÅŸadığı olayları hep bir ‘erkek bakış açısı’yla anlatıyor. Kadınlarla iliÅŸkilerini, bu iliÅŸkilerde karşılaÅŸtığı sorunları anlatırken aslında erkeklerin sorunlarına çuvaldız batırıyor. Babası Berlin de bu çuvaldızı her zaman elinin altında tutan biri zaten. Ara sıra Kerem’e batırıyor. İşin doÄŸrusu ÅŸu: Erkekler, kendi sorunlarını neredeyse hiçbir zaman konuÅŸmaz. Mesela Kerem, kendinden büyük bir kadınla bir macera yaşıyor ve kadının orgazm taklidi yaptığını fark edip delleniyor. Ama bunu da bir ‘kadın sorunu’ olarak anlatıyor.

DeÄŸil mi?

-Tabii ki hayır! Bal gibi bir erkek sorunu. Fakat erkekler, kendilerinin Olympos’ta ikamet eden tunç bedenli tanrılar olduklarını düşündükleri için hiç üzerlerine alınmıyorlar. Erkekler genellikle kadınları anlaşılmaz ve irrasyonel bulur. “Bu kadınları anlamak zor abi!” derler. Sanki bir anlama çabası içinde oldukları izlenimi hâkimdir. Halbuki anlamaya çalışmazlar bile. Erkeklerde bir türlü üzerlerinden atamadıkları bir hödüklük vardır. Tecrübeli Berlin, bu yüzden oÄŸlu Kerem’i uyarıp duruyor zaten, “Erkekler hödüktür oÄŸlum, sen olma!” diye.

Senin geriye dönüp, “Hödüklük etmiÅŸim” dediÄŸin iliÅŸkilerin var mı?

-Olmaz mı? İşin saçma tarafı, o zamanlar genellikle bu hödüklükleri hödüklük olarak görmüyordum. Bir ilişkide, aslında bütün ilişkilerde, kendimiz olmaktan vazgeçmek kötüdür. Bende bu meselenin bir hassasiyeti vardı galiba. Bunun için de köşeli ve katı davrandığım durumlar oldu. Sütten, yani aşktan ağzım yanmıştı ve sonra böyle bağlılıklardan kaçınmak istedim. Kendimi sakındım. Öyle olmadığım halde katı, soğuk, kimi zaman duygusuz göründüm, davrandım. Kendisini sevmediğimi sanan sevgililerim de oldu herhalde. Oysa seviyordum. Saklıyordum sadece. Sevgililerime de kendime de hayata da haksızlık ettim. Yine de çoğu en azından kendilerini sevdiğimi biliyordur diye ümit ediyorum.

Sence ilişkilerde erkekler daha mı sorunlu?

-Kesinlikle.

Kadınlara numara mı çekiyorlar?

-Kesinlikle.

Erkekler, kadın-erkek ilişkisini de mi iktidar ilişkisi olarak görüyorlar?

-Hem de nasıl! Bence bu memleketin erkeklerinin çoğu hasta! Bir kere çoğu kendilerine karşı samimi değil. Erkeğe bindirilmiş kodlar, roller, davranış kalıpları var ve bunlar çok güçlü. Bunlardan sıyrılamıyorlar ve üstlendikleri bu yükün altından kalkamıyorlar. Eziliyorlar. Fakat hangi erkek, ezik biri olarak var olmak ister? Daha doğrusu, öyle var oluyorlar da bunu göstermek ister? Halbuki gösterseler, tedavi için, olgunlaşmak için, adam olmak için ilk adımı atacaklar. Bunu yapamadıkları için de bir erkeklik gösterisidir gidiyor. Toplum zaten iktidar ilişkileri üzerinden yürüyor. O büyük siyasi iktidarı, kendi ilişkilerimizde yeniden üretiyoruz. Siyasette falan şikâyet ettiğimiz o ilişki biçimini besliyoruz böylece. Dolayısıyla evet kadın-erkek ilişkisini de bir iktidar ilişkisi olarak görüyorlar. Cinsel bir sorun olarak iktidarsızlık diye bir şey var erkekler için. İşte bu cinsel iktidar hırsı, yataktan çıkıp ilişkinin bütününe hâkim oluyor. Aslında sevişilirken de beraber bir şey yapılmıyor, sadece erkek yapmış oluyor!

Bence bu memleketin erkeklerinin çoğu hasta! Bir kere çoğu kendilerine karşı samimi değil. Erkeğe bindirilmiş kodlar, roller, davranış kalıpları var ve bunlar çok güçlü. Bunlardan sıyrılamıyorlar.

KEREM-BENGI-2

CİNSELLİKTEN KORKULUYOR

Kadın-erkek ilişkilerinde bu toplumun hastalığı ne sence?

-Kadının ortada olmasından korkulması… Cumhuriyet ideolojisini ele alalım mesela. Cumhuriyeti kuran kuÅŸak -Mustafa Kemal’in kendisi de öyleydi- kadını sokaÄŸa çıkarmak istedi, bunun için çaba sarf etti. Bütün kasabalarda hükümet veya belediye binalarının yanında parklar vardır. Buralar, ailelerin kadınlı-erkekli sosyalleÅŸmesi için özellikle düşünülmüştü. Çalışma hayatında da epey bir ÅŸey yapıldı. Fakat Cumhuriyet de kadını sokaÄŸa çıkarmakta yeterli baÅŸarıyı gösteremedi. Mesela kahvehaneleri düşün. Kadın girmediÄŸi için giderek daha berbat yerler haline geldi. Dönüşemedi. O parklarda da ‘aile yerleri’ ayrıldı falan. Bir adımda olmazdı tabii, o adım atılmış oldu. Åžimdi baÅŸka bir yere geldik. Kadın daha çok ortada. Fakat iÅŸte, bütün geçiÅŸ dönemlerinde olduÄŸu gibi bu süreci çok sancılı yaşıyoruz. Kadın-erkek rolleri, oturmuÅŸ kalıplar deÄŸiÅŸiyor, dönüşüyor. Kadınlar daha hızlı hayata, sokaÄŸa, meydana akıyor. Ve erkeklerin hazımsızlık meselesi daha can yakıcı, can alıcı biçimde sırıtıyor. Cinayetler, ÅŸiddet… Ve tabii, cinsellikten, kadın cinselliÄŸinden korkuluyor. Kadın bedeni karşısında rahat deÄŸiliz hâlâ…

BU KAFAYLA DAHA ÇOK KADIN CİNAYETİ İŞLENİR!

ErdoÄŸan’ın bu son kadın-erkek eÅŸitliÄŸi üzerine açıklamalarını nasıl deÄŸerlendiriyorsun?

-ErdoÄŸan’ın kendi seçmeni olan başörtülü kadınlardan korktuÄŸunu söylemiÅŸtim ya, fıtrat eÅŸitsizliÄŸi lafları üzerine, bence başörtülü genç kadınlar, bu adamdan korkmaları gerektiÄŸini anlamıştır! En azından bazıları. Gerçi sonra o fıtrat sözlerinin yanlış anlaşıldığını falan söylemeye baÅŸladılar. Fakat öyle yanlış anlaşılabilecek bir tarafı yok! O köhne zihniyeti ortaya koyan sözler. Anaların ayağının altı öpülürmüş. Bunu ÅŸiÅŸirdi durdu. Ne münasebet! Kadın ancak ana olunca mı kutsal! Cinsellikten arındırılmış, cinselliÄŸi saklanmış, bastırılmış, kapatılmış kadın. Bu kafayla daha çok kadın cinayeti iÅŸlenir.

Tatmin edebilecek miyim?

Erkekler, seviÅŸirken daha çok kendilerine odaklanıyorlar. Bu bence büyük bir sorun. Hem kendilerini çok fazla önemseme ve bencillik hem de korku. “Acaba becerebilecek miyim? Üstesinden gelebilecek miyim? Sevgilimi tatmin edebilecek miyim?” Bu korku zaten eÄŸer baÅŸarabileceksen bile önündeki büyük engellerden biri! “Olympos’un adamı olmadığım anlaşılacak” diye korkuyor.

KEREM-BENGI-3

Can Dündar ya da Ahmet Altan değilim ki kadın ruhunu okşayan şeyler yazayım!

Karşımda fotoÄŸrafları çekilirken kafasına tavÅŸan kafası takan ünlü bir gazeteci var. Neden yüzünü saklıyorsun? Ve ‘Çapkın Günlük’ü neden kendi adınla çıkarmadın?

-Bu kitabın bazı hikâyelerini yıllar önce çok satan bir dergi için yazmıştım. Yazmam istendiÄŸinde de “Ben Can Dündar ya da Ahmet Altan deÄŸilim ki  kadın ruhunu okÅŸayan ÅŸeyler yazayım! Yazamam zaten!” demiÅŸtim. Ama ısrar ettiler yazdım. Kerem, daha ilk yazıda benim dışımda bir varlık kazandı. Tanışmak isteyenler, randevu verenler. Bunlardan biriyle de buluÅŸtum üstelik. Sonra aklıma bunu bir kitaba dönüştürmek ve onun babasını da yaratmak geldi. 50’lerinin başında bir baba. Anne ayrılmış. Baba-oÄŸul beraber yaşıyorlar. Bu ikili arasındaki kuÅŸak çekiÅŸmesinden yararlanırım, içinde mizah da olan hikâyeler yazarım diye düşündüm. OÄŸlanın, yani Kerem’in zamparalık hikâyeleri. Kitabı yayınevine verirken bir son bölüm daha yazdım ve Kerem’in nasıl var olduÄŸunu anlattım. Altına da kendi gerçek ismimi koydum. Fakat kitabı okuyan genç bir arkadaşım, “Yapma!” dedi, “Herkesin imreneceÄŸi bir karakter yaratmışsın, öldürme. Çok yazık!” Hak verdim. Bu yüzden kitabı onun imzasıyla çıkardım.

Peki kitapta anlatılanlar Kerem’in maceraları mı, yoksa seninkiler mi? Sen ne kadar varsın kitapta?

-Hiç yokum dersem yalan olur. Ama abartılacak kadar deÄŸil. Ben, hani Alfred Hitchcock her filminde bir sahnede ansızın beliriverir ve geçer ya, biraz öyle varım…

İLİŞKİYİ PİŞİREN ZAAFLARIMIZDIR

Erkekler kendilerine dönüktür ama kendileriyle yüzleşmezler. Hödüklük burada başlıyor işte. Halbuki bir ilişkiyi pişiren şey zaaflarımızdır. Erkekler, sevilmekten ziyade tapılmayı istiyor. Sevmek ile tapmak arasındaki en temel fark zaaflar. Sevdiğimiz insanları bir düşün, hatasız, zaafsız insanlar değiller. Ama tapılan insanlara bak bir de. Tapanlar, o taptıkları insanlarda hiçbir kusur görmezler. Onlar tanrıdır veya yarı-tanrı. Bu yüzden diyorum ki, erkekler zaaflarını ortaya koymuyor, çünkü kendilerine tapılmasını istiyorlar.

ŞEHVET, TANRININ EN GÜÇLÜ RAKİBİDİR

Din, ÅŸehveti örtemez. Åžehvet maÄŸlup edilebilecek bir ÅŸey deÄŸildir. Dahası, ÅŸehvet, Tanrı’nın en güçlü, en büyük rakibidir. Zaten bu yüzden bütün dinler, kadın bedenini örter, baskılar. MaÄŸlup edilemeyeceÄŸini bilirler, onunla beraber yaÅŸamak zorunda olduklarını da bilirler. Kadına yüklenen örtü, o rakiple beraber yaÅŸamanın ÅŸartıdır bir bakıma. Dinle ÅŸehvetin zoraki nikâhı! Fakat burada, zavallıca ve adaletsiz bir ÅŸey var. Sanki kadının ÅŸehveti yokmuÅŸ gibi konulmuÅŸ kurallar…

KEREM-BENGI-4

GÜNAHSA O GÜNAH ERKEĞİN!

Erkek, kadını görünce ÅŸehvete kapılabilir, kadın örtünmeli! Peki kadın erkeÄŸi görünce neden ÅŸehvete kapılmasın? Kapılmıyorsa eÄŸer, ne kadar zevksiz bir dünya bu! Kadının ÅŸehvetini, arzusunu yok saymak! Zavallıca ve riyakârca olan tarafı da ÅŸu: Erkek, kendi ÅŸehvetinin ‘esiri’ olmamak için kadını örtüyor. Kendinden korkuyor yani. Günahsa, günah erkeÄŸin. Ama yok, onu da kadına yüklüyor. Kendi ÅŸeytanınla baÅŸ edemeyip baÅŸkasını kısıtlıyorsun.

BAZILARI BÜTÜN BAŞÖRTÜLÜLERİ TEK BİR İNSAN ZANNEDİYOR!

Bu arada sonuna kadar başörtüsü özgürlüğünden yanayım. Üstelik kamusal alan–özel alan ayrımı yapmadan. İsteyen, istediÄŸi kıyafetle dolaÅŸabilmeli. Başörtüsünü, siyasi, dini ne anlam yüklenirse yüklensin, kısıtlamanın zehirleyici bir ÅŸey olduÄŸunu düşünüyorum. Başı açık bütün kadınlar nasıl aynı kafada deÄŸilse, başörtülüler de öyle. Bazıları, bütün başörtülüleri, homojen bir kitle zannediyor ve hepsini bir tek insan sayıyor. Bu, dangalaklıktan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil! Bu, insanı küçümsemek, sadece bir yüzeyden ibaret görmek demek. Sokakta sen de rastlıyorsundur, envai çeÅŸit örtünme var. Kimi sadece başörtüsü geçirip zıpka gibi daracık pantolonlarla dolanıyor mesela. Kimi, tepeden tırnaÄŸa örtülü. Onların da kimi öyle süslü ve rüküş ki… Ama kimi de vücudunu tamamen örten bir elbise giymesine raÄŸmen büyük bir cinsellik gösterisiyle arz-ı endam ediyor. Büyük bir zenginlik var yani ve bu zenginlik benim hoÅŸuma gidiyor.

SeviÅŸmek devrimcidir

Kitabın bir yerinde Gezi protestolarındaki cinsellikten söz ediliyor. Sence gerçekten var mıydı?

-Olmaz olur mu! Cinselliğin kendisi de o protestonun önemli bir parçasıydı. Gezi, sadece birkaç ağaç meselesi değildi yani. Bacak aramıza bile karışmaya cüret eden bir adama, siyasi iktidara ve zihniyete topyekûn isyandı. Yaşlılar öpüştü, gençler ve daima genç kalanlar sevişti. Sadece gaz yemedik yani!

Gezi’den biraz önceydi galiba, Ankara Metrosu’nda iki genç öpüştüğü için anons yapılmıştı trenin içinde. Sen bu tür ÅŸeyler de etken oldu mu diyorsun?

-Evet. Dindar nesil yetiÅŸtirmek isteyen zihniyet, paniÄŸe kapılmış ve ahlaka uygun davranılması için o trenin içinden anons yaptırmıştı! O zamanlar birileri yazmıştı hatta, “SeviÅŸmek devrimcidir” diye. Öyledir de gerçekten. Ve Geziciler de bir devrim olarak seviÅŸti. Zaten ÅŸehir dediÄŸin; sokaklarında, meydanlarında, parklarında seviÅŸilen, öpüşülen, dövüşülen yerdir. İstanbul da böyledir. Hem de fena halde böyledir. Bir aÅŸk ÅŸehridir.

Sence Gezi, ‘diÅŸi bir protesto’ muydu?

-Öyle olduÄŸunu düşünüyorum. Zaten farkındaysan daha çok kadın vardı. İktidar ne derse desin, o protestoların bu kadar barışçı olmasında, kadınların çok ve etkili olmalarının da payı vardı. Bu kadar büyük kalabalıkların, gayet sert, orantısız bir polis ÅŸiddeti karşısında ÅŸiddete yönelmemesi zordur. O yüzden Gezi’ye katılan kadınlara teÅŸekkür etmeliler.

Romanının kahramanı ‘Çapkın Günlük’ün yazarı Kerem, bir sürü farklı kızla birlikte olduktan sonra başörtülü bir kızla da birlikte oluyor…

-Evet, adı Kumru. Facebook’ta tanışıyorlar, Gezi dahil bir sürü siyasi fikir üzerinde tartışıyorlar. Birkaç ay sonra da buluÅŸuyorlar. Ve seviÅŸiyorlar. Onu bunu bilmem ama ÅŸunu biliyorum: Åžehvet, dine baskındır…

KEREM-BENGI-4

Bu da çok iddialı oldu ÅŸimdi…

-Ama öyle gerçekten! Åžehvet çok güçlü bir duygu. Dindar nesil yetiÅŸtirmek isteyenler, sanki bilmiyor mu AK Parti seçmeni gençlerin, başörtülü kızların, mesela İstanbul sokaklarında, belediye otobüslerinde, metrolarda, sevgilileriyle nasıl sarmaÅŸ dolaÅŸ olduklarını, parklarda uzandıklarını… Bal gibi biliyorlar! Bence ErdoÄŸan ve yanındakiler senin, benim çocuÄŸumu dindarlaÅŸtırma peÅŸinde deÄŸil. Ben kendi oÄŸluma bile bir ÅŸey empoze etmemeye çalışıyorum. ‘Kendi olan biri’ olsun, kendine benzesin istiyorum. Kendisini donatsın, zenginleÅŸtirsin. Neye heves ediyorsa, neyle uÄŸraşıyorsa orada var olmasını, dolu dolu var olmasını teÅŸvik etmeye çalışıyorum. İktidarın, ‘zihniyet mühendisliÄŸi’ yapamayacağı kesimler, tarih boyunca bütün toplumlarda var oldu. Nasıl Kemalist tahakküm, bir kesime asla nüfuz edemediyse, ÅŸimdiki iktidarın da nüfuz edemeyeceÄŸi kesimler var. ErdoÄŸan zihniyetinin de onlara ulaÅŸma ümidi yok zaten.

‘Kendi’lerinin saydıkları gençleri mi hizaya çekme derdindeler…

-Aynen öyle! Çünkü o gençler de ErdoÄŸan’ın istediÄŸi hizada deÄŸil. Özellikle de kızlardan korkuyor. Sokakta, televizyonda, her yerde rastladığımız başörtülü genç kadınların, kendi erkekleriyle iliÅŸkisi ErdoÄŸan zihniyetine uymuyor. Bu o kadar aÅŸikâr ki. Mesela CumhurbaÅŸkanlığı’nın devir teslim töreninde ilginç ama bir o kadar da kaba bir ÅŸey fark ettim. Görevi devredecek Abdullah Gül, dışarıdaki kısa törenden sonra, yeni Reisicumhur’u eliyle içeri davet ederek kapıya yöneldi. ErdoÄŸan, lambur lumbur girdi ve arkasından da Emine ErdoÄŸan. Sonra Abdullah Gül, yanında duran Hayrünnissa Gül’ün zarifçe sırtına dokunarak onu önüne aldı ve birlikte girdiler.

Sen nasıl değerlendirdin bunu?

-Bence ‘yeni Türkiye’ Abdullah Gül’ün tavrı. Toplumdaki siyasi yarılma yüzünden AK Parti’ye sarılmış birçok genç var. ErdoÄŸan da bunun farkında. Alternatif sayılan ‘laikçi’ zihniyetin tekrar hâkim olmasından endiÅŸe duydukları için de yok zorunlu din dersleri koyuyorlar, yok başörtüsünü ilkokula kadar sokuyorlar. Amaç potansiyel olarak kendilerinin saydıkları yeni nesilleri dindarlaÅŸtırmak, hizaya sokmak. Zehirli bir uÄŸraÅŸ!

KEREM-BENGI-5-KAPAK

AÅžK… İNSANI TAMAMLAYAN ÅžEY

Kerem, günümüzde rastlanan pek çok erkek gibi yaÅŸantısında, kadınlarla iliÅŸkisinde bir kerizlik seziyor…

-Evet, tam da bu. Ama bunu tarif edemiyor. EksikliÄŸin ne olduÄŸunu keÅŸfedemiyor. “Denize dönmek istiyorum” diyor. Kafasının karışık olduÄŸunu anlıyoruz. Bir ÅŸeylerin eksik olduÄŸunun farkında, sızlanıp duruyor. Ama nedir bilemiyor. O, yaÅŸadıklarından öğrenen biri. YaÅŸamadığı için de aÅŸkı bilmiyor. O yüzden bir yanı hep ‘eksik.’

Sen ne düşünüyorsun? Sence aşk kısıtlayıcı bir şey mi?

-Hayır. Tam tersine özgürleÅŸtirici bir ÅŸey! Ama ‘mutlak aÅŸk’ diye bir ÅŸey olmadığı gibi, ‘mutlu aÅŸk’ da yok. Fakat yine de her birimizi ‘esir’ alan bir ÅŸey aÅŸk. Bir kaplan yavrusunu düşün mesela. DoÄŸar, çabucak ayaÄŸa kalkar, birkaç ayda serpilip geliÅŸir. Annesi ona avlanmayı falan öğretir. BeÅŸ-altı ayda iyice geliÅŸir ve kendi avını yakalayacak, kendi başına yaÅŸayacak hale gelir. Artık tamdır. Bir kaplandır…

Peki ya insanlar?

-Biz hiçbir zaman ‘tam’ olamıyoruz. Mesele, bir insan yavrusunun bu aÅŸamaları daha uzun sürede kat etmesi deÄŸil. Çünkü bunu baÅŸardığında da 18 yaşında da 25 yaşında da hâlâ tam deÄŸil, ‘eksik’. İnsanı tam eden, tamamlayan aÅŸktır iÅŸte! AÅŸk olmadığı için eksiktir. AÅŸk, iki kiÅŸinin birbirine teslimiyetidir. Birbirlerine teslim olarak özgürleÅŸirler yani. İlginç bir ÅŸey: İslam kelimesinin köküyle, teslim kelimesinin kökü aynı. Aynı kökten çıkmış iki kelime. Mutlak bir Müslüman da Allah’ına teslim olarak özgürleÅŸir. “En el hak” demenin, nasıl bir mutlak özgürlük alanı olduÄŸunu da anlayabildiÄŸimi sanıyorum.

Eski sevgili yoktur, bütün sevgililer yenidir!

Sence romanın kahramanı Kerem, ‘ÅŸehvet tanrısı’na mı tapıyor?

-Hayır, öyle deÄŸil. Ama insan bedeninin baskılanmasından iyi bir halt çıkmayacağına emin. Kerem’in biraz hırt olmasının altında ÅŸu var galiba: BaÄŸlanmaktan korkuyor. Çünkü bir kadına baÄŸlanmanın özgürlüğü kısıtlayıcı bir ÅŸey olduÄŸunu sanıyor. AÅŸka inanmıyor, onunla dalga geçiyor. AÅŸkın da kısıtlayıcı bir ÅŸey olduÄŸunu düşünüyor. Evet, bir kadından öbürüne koÅŸuyor, atlıyor; fakat kart zampara güdüsüyle yapmıyor bunu. Zaten genç bir adam. Seviyor kadınları. Hepsinde gönlü var, gönlünde hepsi var. Üstelik, “Eski sevgili yoktur, bütün sevgililer yenidir” diyor. Hatta, bir keresinde eski sevgililerinden biriyle tekrar buluÅŸuyor ve tabii tekrar seviÅŸiyorlar. O zaman ÅŸunu fark ediyor: O kızı eskiden düşündüğünden daha çok sevmiÅŸ ve hâlâ seviyor.

 

FotoÄŸraflar: Emre YUNUSOÄžLU

Yorum Bırak

four + eleven =