Kendim olarak çok yokum aslında! Kendimi, birilerini oynamak için doğmuş gibi hissediyorum. Benden çok, oynadığım karakterler var

Şimdi de karşınızda şahane Gökçe Bahadır
.
Çok merak ettiğim bi kadındı. Çok saygı duyduğum bi oyuncu. Harika bi enerjisi var!!! Müthiş bi gözlemci bi kere. Çalışkan, disiplinli. Kamera karşısında devleşen oyunculardan… Farklı kadınları canlandırabiliyor ve asla tekrara düşmüyooo… Yaşlı oluyor, genç oluyor, seksi oluyor, her şey olabiliyor… Derdini, meselesini konuşmadan, sadece bakışlarıyla da anlatabilen biri… hele o kaşlar :)))) Oynadığı her role bizi inandırabilen, gerçek hayatında da sahici bi kadın
.
Onunla Carte d’Or’un kadınlara istihdam sağladığı Kadın Eliyle Güzelleşen Külahlar sosyal projesinde buluştuk. “Kadınların kadınları destekliyor olmasına çok önemsiyorum. Şu zamana kadar oynadığım neredeyse bütün kadın rolleri çok güçlü ve çalışkan kadınlar. Bir kadının mesleğinde iyi olması beni çok mutlu ediyor. Buna bir alan yaratılması da…” diyor.
.
Pek çok başarılı dizi ve filmde izledik onu… Ama Matilda’yla kalbimizden vurdu, dağıttı bizi… Nefisti… yaşasın 2. sezonu da çekiliyormuş… Onu yakalamışken tonla soru sordum… Matilda’dan girdik oyunculuğundan çıktık. Müzik kariyerinden evlilik hayatına kadar pek çok şey konuştuk… Sorularıma tüm içtenliğiyle cevap verdiği için teşekkür ederim…
.
Hadi lafı fazla uzatmandan sözü Gökçe Bahadır’a bırakıyoruuummmm…

İÇİMDEN GELDİĞİ GİBİ YAŞIYORUM HAYATI. NE İSTİYORSAM ONU YAPIYORUM

Güzelliğiyle öne çıkan kadın oyuncu çok. Bir kısmı yetenekli de… Ama sen, kategori dışısın. Farklı bir auran var. Sanki bir sen var, senden içeri… Bir sürü kadını içinde barındırıyormuşsun gibi… Sanki sana kimse zincir vuramazmış gibi… Sanki her an, her şeyi bırakıp gidebilirmişsin gibi… Sanki kimseye eyvallahı olmayan biriymişsin gibi… Ben mi uyduruyorum bunları? Yoksa öyle misin?
-(gülüyor) Tespitlerin hoşuma gitti. Teşekkür ederim. Biraz da şaşırdım ve mahcup oldum. Çünkü dışarıdan nasıl algılandığını bilemiyor insan. Hele ben hiç bilmiyorum. Başkalarına göre değil, içimden geldiği gibi yaşıyorum hayatı. Ne istiyorsam onu yapıyorum. Zaten hayat hepimize, öğrenmemiz gereken ne varsa öğretiyor… Çok şanslıyım ki, yaptığım iş de bana kendimi fazlasıyla tanıma fırsatı veriyor. Oynadığım karakterde, her an kendimle ilgili yeni bir şeyler keşfediyorum. Bundan daha güzel bir şey yok.


Sen, içinde fırtınalar kopan arıza bir tip misin?

-(Gülüyor) Onu bilemem:)) Herkesin bence arıza tarafları var. “İçinde fırtınalar kopma” meselesine gelince; duygularımı çok yoğun yaşıyorum. Sevincimi de hüznümü de acımı da neşemi de… Dibine kadar yaşarım…

Senin, konuşmana bile gerek yok. Bakışlarınla, hatta kaşlarınla her şeyi anlatabiliyorsun. Peki bu nasıl oluyor?
-Hahahaha bilmiyorum. Kaşlarım benden bağımsız sanki… Şaka bir yana, duyguları çok yoğun yaşadığım için karşımdakinin enerjisini de alıyorum. Onu gerçekten hissediyorum. Mesela sen yüksek enerjili birisin, şu an ben de öyleyim, senin enerjindeyim. Böyle bir özelliğim var. Senin enerjini alıyorum üzerime. Gözlerle her şeyi anlatma kısmına gelince, insanın içindeki neyse, gözüne yansır ya, benimki de o hesap. Ama bendeki yansıma hat safhada. Tabii bunun şöyle bir olumuz tarafı da var: Ben hiçbir şeyi saklayamam. Her şeyin cevabı gözlerimde, bakışlarım da… Ve kaşlarım da:))))

Seksisin ama değilsin. Gençsin ama yaşlısın. Rolden role girebiliyorsun fakat hiç tekrara düşmüyorsun. Ve kimselere benzemiyorsun… Bu nasıl oluyor? Sen, kendini ve yaptığın işi nasıl tanımlıyorsun?
-İçgüdüsel olarak yaptığım şeyler hepsi. Kendimi, birilerini oynamak için doğmuş gibi hissediyorum. Kendim olarak çok yokum aslında. Benden çok, oynadığım karakterler var. Çocukluğuma dair en belirgin hatırladığım şey; hep çevremdekileri gözlemlediğim. Bu yüzden de kendi dünyamı oturtmam oldukça zamanımı aldı. Kendimi bulmaya başlamam da… Sürekli gözlem, çevremdeki insanların ve kadınların duyguları derken, hep bir empati halindeydim. Yıllar yıllar sonra fark ettim ki; ben kendimle ne kadar az ilgilenmişim… Oynayacağım karakterleri bile kendimden daha fazla sorgulamış olabilirim. Ama bir yandan da yaptığım işi tanımlamak konusunda, bir terapi gibi. Aslında her oynadığım karakterle beraber bir psikoloğa gitmek gibi. Kendime sorular sorarak, içimdeki duyguları keşfetmeye çalışıyorum.

AİLEMİN BÜTÜN KADINLARINDA VAR BU HÜZÜN

Ruhundan suratına yansıyan bir hüzün var gibi… Kaynağı ne?
-Galiba genetik. Çünkü ailemin bütün kadınlarında var bu. Annemde, anneannemde, hatta babaannemde… Gözlerinde hüzünlü bir bakış var, bu yüzden kaynağının genlerim olduğunu düşünüyorum.

Hayattaki meselelerin neler?
-Ben kendini sorgulayan, kendiyle çok uğraşan biriyim. Hele ki kendini bulma kısmı başladıktan sonra, daha da çok uğraşır oldum. Sanki hayalimde biri var ve ben o kişiye ulaşmak için uğraşıyorum. O hayale ulaşabilecek miyim? Bilmiyorum ama beni geliştiren de bu oluyor bence… İyi işler yapmaya ve işinde iyi insanlarla beraber çalışmaya, bu deneyimleri yaşamaya devam etmek istiyorum. Çocukları ve hayvanları çok seviyorum, her zaman onlara destek olmak için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Hayat, anlardan ibaret bence. Anlarımı güzel geçirmek, birilerine yardımcı olabilmeye çalışmak, geride güzel şeyler bırakmak istiyorum.

NEDEN Mİ OYUNCULUK YAPIYORUM? BENİ EN ÇOK HEYECANLANDIRAN ŞEY OLDUĞU İÇİN…

Niye oyunculuk yapıyorsun?
-Beni en çok heyecanlandıran şey olduğu için!

“Hayat Bilgisi”, “Yaprak Dökümü”, “Kayıp Şehir”, “Ufak Tefek Cinayetler”, son olarak da “Kulüp” ve “Evlilik Hakkında Her Şey” oynadığın hiçbir karakter birbirine benzemiyor…

-Ne güzel bunu fark etmen… Oyunculuğa başladığımdan beri, bir sonraki projenin bir öncekine benzememesi için uğraşıyorum. Bir de mutlaka okuduğum proje, bir şekilde kalbime dokunuyor olmalı ve o karakteri oynamak için heyecan duymalıyım.

Oynadığın her role inandırabiliyorsun bizi. Çünkü sahici oynuyorsun. O rolün içine giriyorsun. Bunu nasıl beceriyorsun? Ne kadar çalışıyorsun?
-Bu, gözlemlediğim ve bağ kurduğum kadınlarla/ insanlarla alakalı olabilir. “Şimdi şunu oynayacağım… Hadi gidip bir gözlem yapayım!” gibi olmuyor oluşum süreci. Aslında yaşam şeklin öyle olduğu için oluyor. Diyorum ya, hep bir gözlem halindeyim, tanıştığım insanlarla bağ kuruyorum. Meryl Streep’in oyunculuğa dair ve bence oyunculuğu çok iyi anlatan bir cümlesi var, bu benim baş ucu cümlem diyebilirim. Diyor ki, “Oyunculuk asla bambaşka biri olmak demek değildir. Farklılıkların içindeki benzerlikleri bulup, oradaki kendini bulmaktır.” Adeta pusulam oldu bu cümle. Kendi içinde arıyorsun aslında, başka yerlerde değil. Oynayacağın kadının senden pek çok farklılıkları var; doğduğu yer, aldığı eğitim, aile yaşantısı, kültür, vb… Kendim ve oynayacağım karakter arasındaki farklılığın içindeki benzerlikleri bulup, sonra da oradaki kendimi yaratmak gibi bir çalışmaya giriyorum.

Altından kalkamayacağın rol yok mu?
-Matilda’yı oynayabildiysem, her rolü oynayabileceğimi düşünüyorum! Bundan birkaç sene önce bu soruyu sormuş olsaydın, belki altından kalkamayacağım rollerin olduğunu düşünürdüm. Ama Matilda benim bu konudaki fikrimi değiştirdi. Dersime iyi çalışınca, hepsinin altından kalkabileceğim duygusuna götürdü Matilda beni.

Ün, şöhret ne kadar önemli senin için? Bir gün her şeyi bırakıp Güney’e yerleşebilir misin?
-Hemen yerleşebilirim. Çok seviyorum sakin hayatı, kasaba hayatını… Ün ve şöhret benim için hiçbir zaman önemli olmadı, sadece sevdiğim işi yapıyorum o kadar!

MATİLDA’YI OYNAMAK HİÇ KOLAY OLMADI

“Kulüp” nefisti. Bu projede yer almak ve Matilda’ya hayat vermek nasıl bir deneyimdi…
-Çok özel ve güzel bir proje oldu. Matilda’ya hayat vermek hem kariyerim hem Gökçe olarak karakterim adına müthiş bir deneyim! Ve ne olursa olsun bir “değişim.” Bu yüzden biraz önce “Matilda’yı oynadıysam, her rolü oynarım” dedim. Çünkü hiç kolay olmadı. Ama kendimce bulduğum yollar ve kendimce zorlukların üstesinden gelebilmek için ürettiğim formüller, bana her şeyi oynayabilirim gücünü verdi Matilda’yla birlikte. Arka tarafta da gerçekten çok ciddi bir çalışma vardı. Tüm ekip olarak birlikte çalıştığımız bir süreç oldu. Matilda’ya hem bedenen hem de ruhen, iyi hazırlık yapmalıydım. Fiziksel olarak çok çok daha iri gözükmem gerekiyordu. Hemen biraz kilo aldım, olağanüstü kostümlerle de desteklendim. Ayrıca makyaj ve saçım tamamen Matilda’ya göre tasarlandı. Bunlarla birlikte; Matilda’nın travmalarına, hayatına çalışarak, gerek müzikle, gerek her gün onu düşünerek geçirdiğim uzun bir süre oldu. Hatta onu daha iyi anlamak, hissetmeye odaklanmam için bir süreliğine başka bir ev tutmuştum. Ayrıca ilginç bir şey de yaşadım. Salih Bademci’yle “Matilda” şarkısını söylediği bir sahnemiz vardı ve ben de Metin Ersoy’un klibini izletmiştim Salih’e. O zamanlar Emir’le tanışmıyorduk bile. Matilda’yı Metin Ersoy’dan çokça dinledim o dönem. Ve sonrasında da oğluyla tanışıp evlenmem de çok enteresan oldu.

KULÜP’ÜN 2. SEZONUNU ÇEKİYORUZ… YİNE HARİKA BİR HİKÂYE, HARİKA BİR SEZON OLACAK!

Kulüp’ün devamı da iyi olacak mı? Ne zaman izleyebileceğiz?
-Biz şu anda 2. sezonu çekiyoruz ve yine harika bir hikâye, harika bir sezon olacak. Genelde yayınımız biraz zaman alıyor, şu an net bir tarih veremiyorum. Ama çok keyifli bölümler sizi bekliyor olacak.
Hep güzeldin. Şimdi daha öldürücü oldun! Ne bu? Yaş mı? Güven mi? Kendini bulmak mı? Kimseyi takmamak mı?
-Hahaha teşekkürler. Söylediklerinin hepsi 🙂 Tabi ki yaş da var, kimseyi takmamak, kendi mutluluğuna odaklanmak, daha çok kendine güvenmek, ne istediğini daha çok bilmek, kendini bulmak… Bunların hepsi.

TEK ÇOCUĞUM… ANNEM EV HANIMI, BABAM TRAFİK MÜŞAVİRİYDİ

Biraz da geçmişe dönelim… Nasıl bir aile seninki…
-Çekirdek aileyiz biz. Tek çocuğum. Annem, babam ve ben üçümüzün birlikte olduğu güzel bir çocukluk geçirdim. Annem ev hanımı, babam da trafik müşavirliği yapıyordu. İkisi de çok özeldir benim için.

Onlardan öğrendiğin en önemli şeyler neler…
-Annemle ilgili aklıma gelen yalan söylememek. Hep açık olmak. Annemle bazen bir şey paylaşırdım ama babama söylememesini isterdim. Annem de hep, “Söyleyelim babana. Ondan saklamamalıyız. Biz bir aileyiz. Hep birlikte konuşalım” derdi. Hep aile oluşumuzun ve birlikte çözüm üretmenin önemini vurgulardı. Bu benim her zaman aklımda kaldı. Babam ise kendi ayaklarımın üzerinde durmamı, meslek sahibi olmamı, işimi severek yapmamı, kimseye herhangi bir anlamda muhtaç olmamamı aşılamıştır.

Nasıl bir çocukluk? Sokaklarda oynayan bir çocuk mu? Cam güzeli mi?
-Sokaklarda oynayan bir çocuktum, hatta beni kimse içeri alamazdı 🙂 Çok seviyordum sokakta olmayı. Şanslıyız ki, o dönemde, tam bir sokaklarda oynama dönemiydi. Böyle bir dönemde çocukluğumu geçirdiğim için hep şanslı hissederim kendimi. Futbol bile oynardım 🙂 Bisiklete binmek, ip atlamak… Hafta sonları en büyük zevkimdi sokakta oyun oynamak. Sabahtan çıkıp, hava kararınca evime dönerdim.

Oyunculuk ne zaman aklına düştü?
-Sosyal aktivitelerde sahneye çıkmak, şiir okumak bile hep heyecan kaynağıydı benim için! Andımızı okumak için can atardım, İstiklal Marşı’nı okurken de aynı şekilde. Birlikte yapılan herhangi bir aktivite, beni çok heyecanlandırıyordu. Ama ciddi ciddi ne zaman dersen, cevabım lise olur. Çok sevdiğim bir tiyatro hocam vardı ve bir oyun oynuyorduk. Bana, “Sen bu işe çok heyecan duyuyorsun. Bu işle ilgili bir şeyler yapacaksın. Öyle hissediyorum” demişti. İşte asıl olan, o zaman oldu 🙂

İLK BAŞLARDA MÜZİĞE YÖNELECEĞİMİ DÜŞÜNÜYORDUM. AMA OYUNCULUK DAHA AĞIR BASTI!

Peki hiç “Müzisyenlik mi, oyunculuk mu” diye bir çelişki yaşadın mı? Çok da iyi şarkı söylüyorsun…
-Teşekkür ederim. Ortaokul yıllarında orkestranın solistliğini yapıyordum ama aynı zamanda da tiyatro oynuyordum. O zaman müzikle tiyatro arasında kalacağımı anladım. İlk başlarda müziğe yöneleceğimi düşünüyordum. Ama hayat, beni oyunculuğa doğru yöneltti. Oyunculuk daha ağır bastı.

Sezen Aksu şarkılarıyla bezenen “İzmir’in Kızları” müziklinde başrolü üstlendin. Nasıl bir deneyimdi…
-Çok güzeldi. Kıymetli ve hayalini kurduğum bir şeydi. Hem müzik hem oyunculuğun bir arada olduğu, benim için çok tatmin edici bir deneyimdi.

NEDEN Mİ EVLENDİK?
“EŞ” OLMA DUYGUSUNA ÖZLEM DUYMUŞUZ VE BİRBİRİMİZİ BULUNCA ZAMAN KAYBETMEDEN BU DUYGUYU YAŞAMAK İSTEMİŞİZ… İYİ Kİ ÖYLE YAPMIŞIZ!

Şubat ayında, müzisyen Emir Ersoy’la evlendin. Ayıptır sorması, niye evlendiniz? Aile kurmak istediğiniz için mi? Anne olmak istediğin için mi?
-Emir’i görüp, tanıdıktan sonra hemen bağlandım diyebilirim. İnanılmaz sıcak ve samimi. İkimiz de aynı yerdeymişiz ki, çok çabuk da evlendik. Eş olma duygusuna özlem duymuşuz ve birbirimizi bulunca, zaman kaybetmeden bu duyguyu yaşamak istemişiz. Çünkü zaman çok hızlı akıp geçiyor. Emir, çok aile kurmak isteyen biri ve kurmak istediği kişiyi bulunca, o da hiç zaman kaybetmek istememiş. Şimdi onun yerine konuşuyor gibi olmasın ama öyle söyledi 🙂

ARADIĞIM ERKEĞİ BULDUM!

En mutlu haliniz tanımlar mısın? Nerdesiniz? N’apıyorsunuz?
-İkimiz ayrı ayrı yerlerden eve gelmişiz ve birbirimize heyecanla, yaşadığımız o günü anlatıyoruz. Ya da Emir piyano çalıyor, ben de kanepede uzanmış onu dinliyorum.

Bir erkekte aradığın özellikler…
-En önemlisi mutlu bir erkek olması bence. Hayatta başarmak istediği bir şeylerin olması, bir amacının olması, kendini geliştirmiş, yaşamdan zevk alan, karşısındaki kadını mutlu etmekten de mutlu olabilen bir erkek olması, kibar olması, merhametli olması ve dışardaki çevresine, arkadaşlarına saygılı biri olması. Aradığım erkeği buldum!

Sence nasıl bir anne olursun?
-Zor bir soru. İyi bir anne olurum gibi hissediyorum. Çocuğumun mutlu ve iyi bir insan olması için elimden gelen her şeyi yapmak isterim. Ama bazen de aşırı mükemmeliyetçi ve kontrolcü tarafımın olması beni korkutmuyor değil 🙂 İlerde anne olursam, yaşayıp göreceğim. Yaşamadan ahkam kesilecek şeyler değil.


Akrep kadının hangi özelliklerini barındırıyorsun?
-Çok sadık olur Akrep kadını. Ben de her anlamda çok sadık bir kadınım. Birine bir söz verdiysem, sözüme sadık kalırım. Dostluklarımda da öyleyimdir, ilişkimde de. En önem verdiğim şeylerden biridir sadakat. Aynı zamanda çok dost ve arkadaştır akrep kadını… Arkadaşları için yapmayacağı şey yoktur.

Carte dO’r’un reklam yüzüsün. Kadınları destekleyen bir kurumla çalışmak nasıl bir his?
-Müthiş! Carte d’Or ile çalışmak çok büyük bir keyif. Kadınların kadınları destekliyor olmasına çok önem veriyorum. Şu zamana kadar oynadığım neredeyse bütün kadın rolleri çok güçlü ve çalışkan kadınlar. Ben bu konuya gerçekten değer veriyorum. Bir kadının mesleğinde iyi olması beni çok mutlu ediyor. Buna bir alan yaratılması da. O yüzden böyle bir proje yapmaları beni çok mutlu etti. Türkiye’nin 6 bölgesinde olması ise çok çok daha değerli.

Kadın istihdamını destekleyen “Kadın Emeğiyle Güzelleşen Külahlar” sosyal projesinde de yer alıyorsun…
-Evet. Bu proje de beni çok heyecanlandırdı. Koşa koşa buraya geldim onların yanına. Sloganları da çok güzel, “En güzel destek, kadınlara meslek.” Gerçekten yapılabilecek en büyük destek bu, çok doğru. Kadın çok üretici bir varlık. Sadece koşullar bazen yeterli olmadığından veya şansızlıklardan ötürü bu üreticiliğimizi kaybedebiliyoruz, yeter ki onu tekrardan ortaya çıkarabilecek imkân olsun. Buradan Carte d’Or‘ a tekrar teşekkür ediyorum bu imkânı sağladıkları için.

Önümüzdeki günler için seni en çok heyecanlandıran şey ne?
-Çekimlerimiz bittikten sonra eşimle tatile çıkmak.

Yorum Bırak