İşte ezberden uzak yeni eğitim anlayışı: Öykü yaz… Robot tasarla… Beste yap

O Yasemin Hoca...

Yasemin Pakkan… Kendi alanında bir efsane… Bilgili, deneyimli, sinir uçları açık ve empatisi tavan bir eğitimci. Tanır tanımaz seviyorsunuz, en önemlisi güveniyorsunuz. “Ben bu kadına, çocuğumu teslim edebilirim” diyorsunuz.

Son 25 yıldır, yılda 200 öğrenciye danışmanlık ve ders verdi. O öğrenciler hangi ailelere mi mensup? Boynerler, Sabancılar, Kamışlılar, Demirörenler, Eczacıbaşılar, Nahumlar, Bezmenler, Yalçındağlar, Garihler
Ve daha bir sürü bilinen aile…

Yasemin Pakkan, öğrencinin başarıya ulaşmasında ilk şartın sevdiği öğretmenle, sevdiği ortamda çalışması olduğuna inanıyor. Ezberden uzak eğitim sistemi uyguluyor. Öğrencilerin derslerden soğumaması için, dersleri eğlenceli bir hale getiriyor.

Ve işte şimdi o ve ekibi, yeni bir okul açıyor.

Beni heyecanlandırdı. Kendisine, eğitim konusunda meraklı bir anne olarak aklımı kurcalayan pek çok şeyi sordum. Tabii ki hepsi buraya sığmadı, ilgilenenleri hurriyet.com.tr’deki köşeme beklerim…

– Siz, pek çok anne-baba için efsanesiniz. ‘Eğitim neferi’ denir, ta kendisisiniz. Eğitimciliği seçmenizin nedeni ne?
Teşekkür ederim bu güzel iltifatlar için. Ben hem okuyup, hem çalışmak zorundaydım. İstanbul Hukuk Fakültesi’ne devam ederken, bir yandan da hayatımı kazanmak için öğretmenliğe başladım. Ve bu mesleğe âşık oldum! Sınıf kokusu, öğrencilerin sevgisi bende bağımlılık yaptı, bırakamadım. Tam 43 yıl oldu…

– Şişli Terakki’den emekli oldunuz. Üsküdar Amerikan’ın ilköğretim ayağı olan Sev Okulları’nın kuruluş aşamasında yer aldınız. 1995’den sonra da kendi eğitim ve öğretim ağınızı kurarak öğrencilere ve ailelere danışmanlık yaptınız…
Aynen öyle. Emekli olduktan sonra veliler ve öğrenciler beni bırakmadı. Uzun yıllar, öğrencilerin Anadolu liseleri, fen liseleri ve kolejlere hazırlanmalarına katkıda bulundum. ‘Sınav hazırlık’, çocuklarla birlikte normal hayatın akışı içinde, eğlenerek yaptığımız bir faaliyet haline dönüştü. Bu arada, aileler okul seçimi konusunda da fikir sormaya başlamışlardı…

– Derken ününüz, yayıldıkça yayıldı. Sizinle çalışmış pek çok tanınmış aile var. Onların çocuklarının hepsi bir yere girdi mi?
Ne mutlu bana ki evet! Öğrencilerimin çoğu yurtiçinde ve yurtdışında çok iyi eğitim aldılar. 5 yıl önce mezun ettiğim öğrencilerimden Harvard, Stanford, Columbia, Berkeley’de okuyanlar var. Boğaziçi’ni bitirip Oxford’da öğretim görevlisi olan bir öğrencim de, şimdi okul kurma aşamasında danışmanlarımdan biri…

– Evet şimdi de kendi okulunuza açmak üzeresiniz… Neden?
Çünkü açmak zorundayım. Başka çarem yok. Velilerim ve öğrencilerimin baskısı, her geçen gün artıyor. İstanbul’un en uzak köşelerinden öğrenciler bile, son 3 yıla kadar okul çıkışı koşa koşa bize geliyorlardı. Eksiklerini tamamlıyor, sınavlara hazırlıyor ve başarılarını birlikte kucaklıyorduk. Mevcut durumda, okul dışı bir çalışma artık mümkün değil. Ben ise hem öğrenci hem de öğretmenler için yıllardır vermiş olduğum emeğe devam etmek zorundayım. Öğrenciye, öğrenmenin keyifle gerçekleşebileceğini, öğretmene ise bilmenin yeterli olmadığını göstermek istiyorum. Ben en iyi bildiğim işi yapıyorum. Ekibimle zaten yıllardır, küçük bir okul gibiydik. Değişen sadece biraz daha büyümek olacak…

– Nerede olacak bu okul?
Türk Alman Üniversitesi Beykoz kampusuna bitişik, 15 dönüm arazi içinde…

– Peki sizinkinin, var olan diğer okullardan farkı ne olacak?
Öğrencinin önemsendiği, samimi, doğal bir ortam yaratıyoruz. Öğrencilerimin toprakla, tahtayla, yünle, hamurla uğraşmasını istiyorum. Hayat boyu edinecekleri güzel alışkanlıkları olsun istiyorum. Kendi değerlerinin önemli olduğunu hissetmelerini istiyorum. Başarı, sadece not değil. Okulumda öğrencilere, keyifli bir yaşam ortamıyla birlikte, güçlü bir akademik yapının nasıl birlikte verilebileceğini de göstermek istiyorum. Baskısız, yaptırımsız, otokontrolle yaşanan bir okul mümkün.

YILLARCA ÇOCUKLARI ALMAN’A, ROBERT’E, ÜSKÜDAR’A, O HAZIRLADI

– Eğitim sisteminde son yıllarda yaşanan olumsuzluklara ve imam hatiplere bir alternatif mi olacak sizin okulunuz?
Doğru, son yıllarda orta öğretime geçişte sık sık değişimler yaşandı. Biz de öğrencileri Anadolu liseleri, fen liseleri, Türk ve yabancı özel okulların sınavları için hazırladık hep. Yeni kurduğumuz okulda, ilkokul ve ortaokul bulunuyor. Ama tabii ortaokuldan mezun olan öğrencilerimizin en iyi liselere girmeleri için de çaba göstereceğiz. Bu liseler de genellikle en az 2 dil öğreten nitelikli liseler olacak…

– Alman Lisesi ya da Robert Kolej seviyesinde çocuklar yetiştirebileceğinize inanıyor musunuz? Amaç o mu?
Tek amaç bu değil. Ancak akademik olarak buna hazır olan öğrenciler tabii ki desteklenecek. Zorlu bir sınav sonucunda bu okullara girme hakkı elde edebiliyorlar. Ama çocukları sadece sınava hazırlayarak tüm yaşamdan kopartmak başarı getirmiyor. Okulumuz bütünüyle sanat, spor ve akademik başarının bir arada gerçekleşebildiğini gösteren bir kurum olacak.

ÇOCUKLAR FİZİĞİ ARTIK LEGO’LARLA ÖĞRENİYOR

– OECD’nin yaptığı araştırmalarda, Türk öğrenciler çok gerilerde çıkıyor…
Ne yazık ki öyle. Ezbere dayalı sistem, bireysel başarı odaklılığı, eğitimde cinsiyet eşitsizliği, şehir ve köylerdeki öğrencilerin eşit şartlarda eğitim imkânına sahip olmaması ve bol miktardaki göçmen işçilerin çocuklarının eğitimden mahrum olması bu vahim sonucun sebepleri diye düşünüyorum ve üzülüyorum. Değişmesi için el birliğiyle çaba harcamalıyız.

– Peki ezbere dayalı olmayan bir eğitim sistemi nasıl yerleştirilebilir?
Bilgi, artık küçük bir kutunun içinde. Her an çıkarıp alabiliyoruz. Öğrencilerin muhatap olduğu sorular artık ezberden uzak, iç içe geçmiş yorum soruları. Yeni öğretim teknikleri öğrenci ve öğretmeni ezberden uzaklaştırıyor. Öğrenci, eskiden fiziği ezberlerken şimdi Lego ile öğreniyor, yaratıyor. ‘Oku-anlat’ dersleri yerine, ‘bir öykü yaz’, ‘bir robot tasarla’, ‘bir beste yap’ önem kazanmakta. Çocuklar, çimlenme şartlarını eskiden ezberlerdi şimdi çimlenmeyi kendisi gerçekleştirecek…

ÇEVREDEKİ SOKAK HAYVANLARINI KISIRLAŞTIRIP OKULUMUZUN BAHÇESİNDE BARINDIRACAĞIZ

– Çevreye, hayvanlara, doğaya duyarlı olmayan özel okul neredeyse yok… Siz de duyarlı olacağınızı söylüyorsunuz. Bunun artısı ne?
Duyarlı olmak başka, çözüm üretmek başka. Hayvanları seviyoruz ama sorunlarıyla ne kadar uğraşıyoruz? Kişisel olarak ben, uzun yıllardır hayvan haklarını kabul ettirmek için mücadele eden bir oluşuma destek veriyorum. Rehabilitasyon en büyük ihtiyacımız. Beykoz, dışarı atılan sokak hayvanlarıyla dolu. Onları kısırlaştırıp, aşılatıp, marangozhanemizde öğrencilerimizle yaptığımız kulübelerimizde barındıracağız. Onlarla birlikte hayvan haklarının vurgulandığı bir sinema filmi hazırlığındayız. Okulumuz muhteşem bir doğa içinde. Kullandığımız eşyaları dönüştürmeyi planlıyoruz. İlk işimiz, sınıf kalem ve silgilerini masada bitene kadar ortak kullanmak. Dönüşümün önemini kavratacağız. Çöp ayrıştırma bilincini geliştireceğiz. Hayvan sahiplenmenin önemini vurgulayacağız…

VELİ, MÜŞTERİ OLMAMALI!

– Okullar artık velilere ‘müşteri’ gibi davranıyor… Bu bir sorun değil mi?
Çok büyük sorun. Eğer okul açarken tek amacınız para kazanmaksa veli ve çocuk müşterinizdir! Başarısız olursunuz ve asla kazanamazsınız. Öncelikli hedefiniz, öğrencileri iyi yetiştirmek olmalı. Mükemmeli yakalamaya çalışırsanız, okulunuz dolar taşar. Veliyi, müşteri gibi görüp her ayrıntıdan para koparmaya çalışmak bize uymaz. Sosyal aktivite ve sportif faaliyetler bir para kazanma yöntemi olmamalı. Müsamereler, veliye maddi külfet olmamalı. Her şey, okul bünyesinde israfa kaçmadan yapılabilir. Bahçemizdeki mezuniyet eğlencesi, en lüks balo salonundan daha çekici olabilir. Piyes kıyafetlerimiz, sanat öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizin iş birliğiyle hazırlanabilir. Veliler ve biz aynı tarafta olmalıyız!

YENİ SİSTEMDE SINAV VAR HAZIRLANMAK YOK NASIL OLACAK?

Yeni sistemde sınav var ama hazırlanmak yok, bu nasıl aşılacak? Öğrenciler nasıl hazırlanacak?
-Bu yıl, sadece isteyen öğrenciler sınava girecek. Sınav, seçici bir sınav olacak. Sınava girmeyen öğrenciler evlerine yakın okullara yerleştirilecek. Bizim çevremizdeki çocukların hemen hepsi sınava girecekler. Ancak sınava hazırlık yapan bir kurum yok. Kimi, aile fertleriyle çalışıyor, kimi özel ders almaya çalışıyor. Biz okulumuzda bu ihtiyaca cevap verebileceğiz. İsteyen öğrencilerimiz için, sınav hazırlık programı uygulanacak, denemeler yapılacak, test tekniğiyle ölçme ve değerlendirme yapılarak öğrencinin zamanı iyi kullanması ve cevap ayıklamayı öğrenmesi sağlanacak.

Okulların bazıları, bol keseden not verirken, vermeyen okulların öğrencileri istedikleri liseye not ortalaması yüzünden giremiyorlar. Bu sorun nasıl aşılacak?
-Bu, son yıllarda öğrencilerin yaşadığı büyük bir problem! Eş puan durumunda Anadolu Liseleri, Fen Liseleri ve hatta özel Türk ve yabancı okullar okul notunu önemsiyorlar. Objektif bir değerlendirme olmazsa, eş puanda, iki farklı okul çocuğu, okul notundan dolayı sıralamada geriye düşebiliyor. Okulların bir bölümünde öğrenci notları çok yüksek seyrediyor. Bir kısım okullar da eski alışkanlıklarında… Bunlar da, öğrencilerin mağduriyetine yol açıyor. Bu konu üzerinde konuşmalar yapılıyor ancak değişen pek fazla bir şey yok. Sadece not ortalaması yüzünden okul değiştiren çok öğrenci duyduk…

TERS TAKLA ATAMIYORSAM NOTUM DÜŞMEMELİ

Resim, müzik, beden dersleri niye notla değerlendiriliyor? Sizce bunun açıklaması ne?
-Bence sanat ve spor, kişisel beceriyle alakalı. Ben ters takla atamıyorsam, notum düşmemeli! Güzel keman çalamıyorsam, iyi resim yapamıyorsam, bu benim suçum değil. Bu derslerin önemsenmesi için notla değerlendirmek bence gereksiz. Eğer not söz konusu olmaz ise, çocuk daha yaratıcı olabilir. Not ortalamasının bu dersler yüzünden düşme sıkıntısı çocuklara yaşatılmamalı. Notla ceza verilmemeli. Not, doğal bir süreç olmalı, çocuklara tehdit unsuru olmamalı. Özellikle beceri isteyen çalışmalarda. Ben çok güzel piyano çalardım ama çöp adam çizemezdim! Resim dersinden aldığım not yüzünden çektiğim acıyı unutamam…

Yorum Bırak