İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi hukuka aykırı

İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmek, kadına karşı şiddetle, cinayetle, istismarla, tecavüzle mücadele etmekten vazgeçmek anlamına geliyor.

Kadın katillerinin artması anlamına geliyor.

Kadın katliamına izin vermek anlamına geliyor.

Şiddete, haksızlığa, istismara uğrayan kadınları yalnız bırakmak, güvenceden yoksun bırakmak anlamına geliyor.

Erkek şiddetini, fıtrattan saymak anlamına geliyor.

Kadın-erkek eşitliğini inkar etmek anlamına geliyor.

Kadınların özgür ve onurlu birey olmalarını engellemek anlamına geliyor.

Aslında, bu ülkenin kadınlarına ve o kadınların yetiştirdiği çocuklara ihanet anlamına geliyor.

Kısacası felaket bi şey. Ama henüz feshedilmedi. Hala yürürlükte. 1 Temmuz’a kadar. Zaten tek taraflı çekilme, hukuki değil. Anayasaya da aykırı. İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu sebeplerini bakın nasıl anlatıyor.

ANAYASA’NIN 104. MADDESİ: CUMHURBAŞKANI, TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER KONUSUNDA KARARNAME ÇIKARAMAZ!

“Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmesi, hukuka aykırı” deniyor. Öyle mi?
-Öyle. Aykırı, tamamen hukuka aykırı! Bu sözleşme, meclis tarafından onaylanarak yasalaştı. Şimdi Cumhurbaşkanı kararıyla iptal edilmiş oluyor. Anayasa’nın 104. Maddesi, Cumhurbaşkanı’nın temel hak ve özgürlükler konusunda kararname çıkaramayacağını söylüyor. Nereden bakarsanız bakın, hukuka aykırı bir işlem. Biz de o yüzden İstanbul Barosu olarak, Danıştay’a kararnamenin iptali davası açtık.

TÜRKİYE ANAYASASIZLAŞTIRILIYOR!

Hukuka aykırı olduğu için, haliyle de Anayasa’ya da aykırı, öyle mi?
-Evet. Bizim, “normlar hiyerarşisi” dediğimiz evrensel hukuk belgeleri içinde, Anayasa, “üst norm”dur. Demokrasiden ve hukuk devletinden söz edeceksek, kuralı beğensek de beğenmesek de, Anayasa’ya uygun davranmak zorundayız.

Asıl sorun bu noktada yani…
-Evet, Türkiye anayasızlaştırılıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı da bunun en belirgin örneği.

BU YENİ SİSTEMDE, NE YAZIK Kİ… ANAYASA’YA AYKIRI EYLEM VE İŞLEMLERİN DENETİMİ YAPILAMIYOR

Peki Anayasa’ya aykırı bir şey nasıl yapılabilir?
– Yapılıyor işte! Üstelik ilk örnek de değil! Bu yeni sistem, -aslında bu yeni rejim- demokrasinin ABC’si sayılan kuvvetler ayrılığını yok ediyor. O yüzden de Anayasa’ya aykırı eylem ve işlemlerin denetimi yapılamıyor. Meclis, bu sistemde denetim işlevini göremiyor. Yargı, yürütmenin baskısı altına giriyor. Demokrasinin güvencesi olması beklenen Anayasa Mahkemesi de seçim usulünden kaynaklanan nedenlerle, Cumhurbaşkanı’na sıkıca bağlanınca, “güvence olma vasfını” da yitiriyor.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ HALA YÜRÜRLÜKTE ÇEKİLME, 1 TEMMUZ’DAN SONRA

Cumhurbaşkanı feshetmesine rağmen nasıl hala yürürlükte?
-Çünkü İstanbul Sözleşmesi’nin 80. Maddesi, bu sözleşmeden nasıl çıkılacağını belirlemiş. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirimde bulunmak koşuluyla, ancak 3 ay sonra çekilebilirsiniz. Bu bazı iktidar çevrelerince de kabul edildi. Çekilmenin, 1 Temmuz itibariyle gerçekleşeceği söylendi.

ARTIK KADINI ŞİDDETTEN KORUYAN YASANIN ÇATISI AÇIK!

Peki şu andan sonra, kadına karşı işlenen suçlarda yargı neye göre karar verecek?
-Bu sözleşme, kadına karşı şiddetle mücadele içeren yasaların “çatı”sı konumundadır. Bu alandaki en önemli yasa da 6284 sayılı yasadır. Sözleşmeden çekilme kararı, işte bu yasayı çatısız bırakmıştır! Zaten iktidara yakın çevrelerce, İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılmasından itibaren, 6284 sayılı yasa uygulamasında ciddi ihmaller başlamıştı. Örneğin yasa, şiddet uygulayan kişiye, uzaklaştırma kararlarının “6 aya kadar” verilebileceğini öngörürken, bu tartışmaların başlamasından itibaren bu süre 15 güne kadar inmeye başladı. Böyle bir sürü örnek var. Zaman içinde de çoğalacak. Artık kadını şiddetten koruyan yasanın çatısı açık…

SİZCE TARİKATLAR, CEMAATLER NİYE TEŞEKKÜR SIRASINA GİRDİLER?

Şimdi bu çatıdan neler girecek?
-Adalet Bakanlığı’nda, aile hukukunda arabuluculuk hazırlıkları yapılıyor. Oysa, İstanbul Sözleşmesi’ne göre bu mümkün değil. Şiddet unsurunun sadece fiziksel olmadığını, ekonomik, psikolojik unsurlar taşıdığını bu iktidara bir türlü anlatamadık. Şimdi “arabuluculuk yolu”yla şiddet gizlenmek isteniyor. Dahası meşrulaştırılıyor. Uygulamalara tanık olacağız. Sizce bu tarikatlar, cemaatler niye teşekkür sırasına girdiler? Sebebi bu. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmadan bu değişiklikler yapılamazdı.

Bir uluslararası sözleşmeden, Anayasa’ya aykırı olarak çekilmek neye yol acar?
-Bu, hukuksuzluk demektir. Anayasasızlık demektir. Bütün bu hukuksal gerçeklere rağmen, bir Cumhurbaşkanı kararıyla uluslararası bir sözleşmeden bu denli kolay çıkılabiliyorsa, vay halimize… Sınır yoktur artık… Yarın Lozan da gidebilir böyle… NATO’dan da çıkılabilir!

SARAY YANLISI HUKUKÇULAR HARİÇ BÜTÜN HUKUKÇULAR SÖYLEDİKLERİMDE HEMFİKİR

Bu söylediklerinizde bütün hukukçular hemfikir mi?
-Saray yanlısı hukukçular hariç! Her halde onlar farklı düşünüyorlar ki, Cumhurbaşkanı’nı böyle bir işleme yönelttiler. Doğrusu, aklımda deli sorular var. “Acaba” diyorum, “Dava açılsın da mahkeme iptal etsin” mi isteniyor? Yani bilerek mi hukuken sakat bir işlem yapıldı? “Biz sözleşmeden çekildik ama n’apalım Danıştay iptal etti” diyerek, baskı yapan çevrelere bahane mi yaratacaklar?
Gerçekten de uygulanan usulü hukuk diplomamla bağdaştıramıyorum. Ülkede hukuk olsaydı, yargı bağımsız olsaydı, diplomam üzerine bahse girerdim.

CUMHURBAŞKANI NEDEN KADINLARI KARŞISINA ALDI?

Sizce Cumhurbaşkanı neden kadınları karşısına aldı?
-Bunu anlamakta ben de güçlük çekiyorum. Bu olayları izleyip doğru okuyan bir kadının, ideolojisi ne olursa olsun, bu çekilmeye rıza göstereceğini sanmıyorum. Kadınlar susuyorsa, konuşamadıklarındadır. Bence kadınların iktidara bakışı değişecek. Devletini, şiddet karşısında göremeyecek. Kendi yanında hissedemeyecek. Güvencesiz hissedecek kendisini…

GÜVENLİK SORUNLARI ÖNE ÇIKARILARAK, DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜK VE İNSAN HAKLARINDAN
UZAKLAŞILDI

Bir yönetimin kendi hazırladığı bir sözleşmeyi tek taraflı olarak feshetmesi, kendisini inkar etmesi anlamına gelmez mi?
-İktidarın böyle bir sorunu yok! Kendini inkar ettiği pek çok şey yaşıyoruz. Ama buradaki öykü başka: 2016 Mayıs’ında TBMM’de “Aile Bütünlüğünün Korunması Araştırma Komisyonu” kurulmuştu. Bu komisyonun hazırladığı raporda, İstanbul Sözleşmesi, başımıza gelen bütün belaların sorumlusu olarak saptandı. Bu tarihten sonra hızlı bir şekilde, sözleşmeden çıkılması yönünde tartışmalar başladı. “Toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramına yüklenen asıl anlam, LGBTİ olarak tanımlandı. Bu şekilde, toplumun bir kesiminin yanlarına alabilecekleri düşünüldü… Giderek çevremizdeki güvenlik sorunları öne çıkarılarak, demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi kavramlardan uzaklaşmaya başlanıldı. Toplumun bazı kesimleri düşmanlaştırılıp şeytanlaştırılırsa, konsolidasyonu daha bir olası kılabileceklerini düşünüyorlar. Bütün bunlar, İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğinin manipüle edilmesini sağlayan unsurlar haline geliyor.

DANIŞTAY’A KARARIN İPTALİ İÇİN DAVA AÇTIK… ADALETE GÜVENİYORUZ

Bu kararın iptali için Danıştay’a dava açtınız. Sizce sonuçları ne olur?
-Ben en umutsuz olduğum zamanlarda bile, adalet inancımı diri tutmaya çalışırım. Bu ülkede yargı bağımsızlığının kalmadığını açıkça ifade eden biri olsam da içeriğine güvendiğim bu davada umutluyum. Biliyorum ki, karar ne olursa olsun, hukuksuzluk geleceğe taşınamıyor.

2020 YILINDA 12 BİN KADINA HUKUKİ YARDIM VERDİK

  • İstanbul Barosu, 8 bin avukatla, kadına karşı şiddet konusunda eğitimli bir örgütlenme sağlamış durumda.
  • Şiddete uğrayan kadın için aynı gün değil, aynı saatlerde önlemler almazsanız o kadın ölüyor! Biz bunun aktif mücadelesini veriyoruz. Her kadın cinayetinde ateşin düştüğü Baro burası. Kadına karşı şiddetle mücadele, bizim varlık nedenimiz…
  • Sadece 2020 yılı içinde, 12 bin kadına hukuki yardım verdik.

KADIN HAKLARI, ÖZÜ İTİBARİYLE İNSAN HAKLARIDIR

Kadın haklarının ihlali, insan hakları ihlalidir. Bunu, kuşaklar boyunca anlatarak toplumun sindirmesini sağlamalıyız. İstanbul Sözleşmesi, bir üst hukuk normu olarak, her anlamda, eşitliğin anlatılmasını ve geleceğin biçimlendirilmesini amaçlıyor. Toplumsal bilincin bu yönde oluşturulması bakımından çok ihtiyacımızın olan bir belgeden söz ediyoruz.

KADINI ÖZGÜR OLMAYAN ÇAĞDAŞ BİR ÜLKE YOK

Bu mücadele verilmezse, bizi nasıl bir Türkiye bekliyor?
– Cumhuriyeti kuran Atatürk’ün, kadının toplum içindeki işlevine yönelik özel çabalarını biliyoruz. Cumhuriyetin kurucu ilkeleri, dünyaya da örnek olan bir model yaratabilmişti. O sayede çalınmış yitik yüzyılları devrimle kısaltabilmiştik. Şimdi pusulamızı kaybettik… Sadece şiddete uğrayan kadının şiddetten korunması için değil, onun özgür bir birey olarak toplumsal yaşamın içinde eşit olarak yer alması mutlaka sağlanmalı. Kadını, özgür olmayan çağdaş bir ülke yok. Bu mücadele, özünde bir çağdaşlık mücadelesidir.

DEMOKRASİMİZİN GELECEĞİ AÇISINDAN SON DERECE ÖNEMLİ BİR BELGE HERKESİN -SADECE KADINLARIN DEĞİL- BÜTÜN YURTTAŞLARIN, SÖZLEŞMEYİ SAHİPLENMESİNİ SAĞLAMALIYIZ!

“Bu yasa hukuka uygun olarak geri çekilseydi de itiraz ederdik!” diyorsunuz. Neden? Kadınların yaşam hakkı, temel hukuksal haklardan biri olduğu için mi? Bu yasa da bunu mu koruyor?
-İyi ki sordunuz bunu. Benim şöyle bir kaygım var: İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye ilişkin itirazlarımızı, ağırlıklı olarak çekilmenin usulüne dayandırdık. Tamam, bu itiraz çok önemli. Küçümsemiyorum. Yargı yolları sonuna kadar kullanılmalı. Bu noktada bir duraksamam yok. Gereği de yapıldı diye düşünüyorum. Anlatmaya söylemeye devam etmeliyiz. Ama, bu sözleşmeden çekilme kararını, yarın TBMM’ye gönderseler veya Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirim yapsalar, toplumun bir kesimi, “Tamam işte! Daha ne istiyorsunuz?” diyecek. Oysa, sözleşmenin içeriği ve varlığının topluma anlatılması konusundaki her ihmal, sözleşmeden çekilmeyi doğal kabul edecek bir sonuç doğurabilir. Bu sözleşme, demokrasimizin geleceği açısından son derece önemli bir belge. O yüzden -sadece kadınların değil- herkesin, bütün yurttaşların, sözleşmeyi sahiplenmesini sağlamalıyız.

Yorum Bırak