İnsanın evladıyla sınanması başka hiçbir şeye benzemiyor

Herkesin -depremi hissetmeyenlerin bile- büyük travmalar yaşadığı korkunç bi süreçten geçiyoruz. Bir de depremi yaşayanlar, ailelerini kaybedenler, enkazda inanılmaz mücadeleler verenler var.
.
Onlardan biri de Antakya’daki evlerinin enkazında oluşan küçük bir üçgende, çocuklarıyla sıkışıp kalan Gülçin Öztürk. Hemşirelik eğitimi almış Gülçin, eşi de doktor. O gece nöbetteymiş eşi. O, üç çocuğuyla yalnız. Ev resmen bombalanmış gibi oluyor, bütün duvarlar çöküyor. En fenası da, ufak oğlu yanında, diğer iki çocuk başka odalarda. Deprem anında onlara ulaşmaya çalışıyor ve ikisiyle göçük altında kalıyor. Yaşadıklarını dinlerken kalbim sıkıştı. Gözlerim doldu. Videoda evlerinin aldığı hali görebilirsiniz.
.
Sırtında duvar, altında iki çocuğu olmasına rağmen diğer odada kalan çocuğu için endişelenen bir anne o. Çocukları hayatta olduğu için şükrediyor ama “Bu kadar çocuk beton altında ezilmiş, hayatını kaybetmişken, yaşıyor olmam ağır geliyor bana” diyor.
.
Şimdi ailesiyle Mersin’de bir tanıdıklarının evinde kalıyor. Kendileri hayatta ama yerle bir olan şehrinin, yakınlarının, insanlarının yasını tutuyor. Ve hala büyük bir şok yaşıyor. Çocuklar da öyle. Tüm aile şok içinde…
.
Gülçin Öztürk’le uzun bir röportaj yaptık.

ÖLÜME O KADAR YAKINDIK Kİ ÇOCUKLARIMIN KURTULMUŞ OLMASINA SONSUZ MİNNET DUYUYORUM. AMA KENDİM KURTULMUŞ OLMAMA TAM SEVİNEMİYORUM

Çok çok geçmiş olsun. Depremde, çocuklarınla Antakya’da enkaz altında kaldın. İki oğlun yanındaydı, kızın değildi… Allah’tan bir mucize gerçekleşti ve o enkazdan hepiniz sağ salim çıkabildiniz. Neler hissediyorsun?
-Şükrediyorum tabii. Çocuklarım hayatta olduğu için şükrediyorum. Tekrar bir arada olduğumuz için… Onlara sarılabildiğim için… Kayıp gitmediler elimden… Oysa, ölüme o kadar yakındık ki. Nasıl çıkabildik o enkazdan bilmiyorum. Kendim yaşıyor olmama da tam sevinemiyorum ama çocuklarım hayatta oldukları için sonsuz bir minnet duyuyorum. Allah bağışladı onları bana…

BU KADAR ÇOCUK, BETON ALTINDA EZİLMİŞ VE HAYATINI KAYBETMİŞKEN YAŞIYOR OLMAM AĞIR GELİYOR BANA

“Kendim yaşıyor olmama tam sevinemiyorum” ne demek?
-Depremde, enkaz altında o kadar çocuk kaldı ve hayatını kaybetti ki. Benim mahvediyor bu. Resmen kalbim ağrıyor. Şu hayatta, en dayanamadığım şey çocukların zarar görmesi… Bu kadar çocuk gitmişken, beton altında ezilmişken, benim yaşıyor olmam -belki bir sürü insanın gücüne gidecek ama- ağır geliyor bana. O yüzden sevinemiyorum kendi hayatta kalmış olmama. Belki de çocuklarımın bana ihtiyacı var, o yüzden yaşamam icap ediyordu. Bilemiyorum, karışık duygular içindeyim.

Hayatında bundan daha kötü bir şey yaşamış mıydın?
-Yok hayır. Böyle bir felaket hiç yaşamamıştım. Çaresizliğin dibi bu. İnsanın, evladıyla sınanması başka hiçbir şeye benzemiyor.

Deprem anında neredeydin?
-Yatak odasındaydım küçük oğlum Aşil Mavi’yle beraber. İki buçuk yaşında o. 13 yaşındaki büyük oğlum Ali Çağan ve 11 yaşındaki kızım Eylül Kiraz da kendi odalarındaydı. Eşim yanımızda değildi. Eşim hekim, nöbeti vardı, hastanedeydi.

2.5 YAŞINDAKİ OĞLUMUN UYUMAMASI HAYATIMIZI KURTARDI BAŞUCUMUZDAKİ DUVAR, OLDUĞU GİBİ İNDİ BİZ UYUYOR OLSAYDIK ORACIKTA ÖLECEKTİK!

Deprem 04.17’de oldu…
-Evet, o saate kadar Aşil Mavi uyanıktı. O gece bir türlü uyumadı. En son, “Uykum yok” deyip tümden kaldırdı beni. Evin içinde bir dolandık, sonra tekrar yatak odasına döndük. Israrla uyumuyordu. Ama inanır mısın, onun uyumaması, hayatımızı kurtardı. Çünkü başucumdaki duvar, olduğu gibi indi, biz uyuyor olsaydık, oracıkta ölecektik!

KÜÇÜK OĞLUMU KUCAĞIMA ALIP KIZIMIN ODASINA GEÇTİM, ONU UYANDIRDIM SONRA BÜYÜK OĞLUMU UYANDIRMAYA KOŞTUM

Uyumamakta ısrar edince ne oldu?
-Depreme uyanık yakalandık. Sallantıyı hemen hissedip kalktık. Son bir ayda, sürekli artçı sarsıntı olduğu için yine aynı şey olduğunu düşündüm. Depremin kendine has bir sesi var ya, o rahatsız edici uğultu, yükselmeye başladı. Endişe verici bir sesti. Dolaplardan çıkan ses de artmaya başladı. O anda geri dönüşün olmadığını anladım. Oğlumu kucağıma alıp, kızımın odasına geçtim. Onu uyandırdım. Daha doğrusu, uyandırdığımı sandım. Sonra büyük oğlumu uyandırmaya koştum. Meğer Eylül Kiraz uyanmamış. Beni duymuş ama sonra tekrar uykuya dalmış.

İKİ ÇOCUĞUMU ALTIMA ALARAK ÇÖK-KAPAN POZİSYONUNA GEÇTİK VE TEPEMİZE DUVAR YIKILDI! BİZ YATAĞIN YANINDA OLUŞAN KÜÇÜK ÜÇGENDE KALDIK. SIRTIMDA DUVAR, ALTIMDA ÇOCUKLARIM

Çok korkunç bu anlattıkların…
-Evet, anne olarak bütün çocuklarınıza yetişmeye çalışıyorsun. Eylül Kiraz uyandı, kucağımda ufaklık, çıktım diğer odaya koştum. Ama 13 yaşındaki oğlum seslendiğimde hiç tepki vermedi. “Oğlum uyan!” diye onu dürtmek zorunda kaldım. Bütün bunlar, saniyeler içinde oluyor. Oturur pozisyona geldi oğlum, “N’oluyor anne?” demeye kalmadan, bütün eşyalar dökülmeye başladı.
Benim oğlum 13 yaşında ama boyu neredeyse beni geçecek kadar. Bazen denir ya, deli bir güç gelir insana, geldi. Kucağımda bir çocuk var ve sallanıyoruz. Ama buna rağmen nasıl yaptıysam, büyük oğlumu sürükleyerek yatağından indirdim. Ve yatağın kenarında, ikisini altıma alarak çök-kapan pozisyonuna geçtik. Ve tepemize duvar yıkıldı. Biz yatakla çöken duvar arasında oluşan küçük üçgende kaldık. Sırtımda duvar, altımda çocuklarım. Onları o şekilde koruyabildim ama aklıma aynı anda kızımdaydı…

ÜÇÜ DE YAVRUM! HANGİ BİRİNE YETİŞECEĞİMİ ŞAŞIRDIM. MÜTHİŞ Bİ ÇARESİZLİK!

Amacın, bütün çocuklarını bir araya toplamak mıydı?
-Evet. Ama başaramadım. Her şey saniyeler içinde oldu. Duvarın üstümüze düşmesiyle beraber büyük oğlum bağırmaya, küçük oğlum çığlık atmaya başladı. Kızımın sesi yoktu, “Allah’ım gitti, kurtaramadım onu!” diye düşünürken, birden yan odadan, “Anne ben iyiyim, merak etme. Bana bir şey olmadı!” dedi. Nasıl rahatladım anlatamam. “Tamam” dedim, “En azından biri kurtuldu!” Ama bize ne olacağını bilmiyordum, umudum çok yoktu. Üçü de yavrum. Hangi birine yetişeceğini şaşırdım. Müthiş bir çaresizlik! Bazen diyorum ki, İyi ki uyanmamış kızım! Çünkü muhtemelen o da gelmiş olsaydı, o üçgeni gördünüz videodaki, asla sığamazdık. En çok yaralananlardan biri olacaktı belki. Belki de hiç kurtulamayacaktı!

İnsan o panik içinde çök-kapan pozisyonu alacağı yere nasıl karar veriyor?
-İçgüdüsel olarak verdim o kararı. Hangi duvar tepene yıkılacak bilmiyorsun. Yatağın yanı uygun göründü o anda.
Kartal gibi kanatlarımın altına aldım çocuklarımı. Başlarını korumaya çalıştım. O anda bir şey düşünemiyorsun zaten, sadece yapıyorsun. Tek düşündüğüm çocuklarını korumak. Yeter ki onlara bir şey olmasın.

Hareket edebiliyor muydun?

-Yok hayır. Tepemize evin duvarı çöktü. Yorgan gibi üzerimizdeydi… Biz altında oluşan küçük üçgendeydik. Hareket edemiyorduk, sıkıştık kaldık. Büyük oğlum ve küçük oğlum benim altımda. Artçılar oldukça, duvar bizi daha da sıkıştırıyor, onların da çığlıkları artıyordu. Her şeyimizi kurtarıp çıksak bile, herhalde ikisinin ayakları kopacak diye düşündüm. Depremin yavaşladığı bir an oldu. O an kızım, “Ben size yardım çağırmaya gidiyorum!” dedi.

BAŞIMDAN YARALANDIM. AMA NASIL KANIYOR… BARDAKTAN BOŞANIRCASINA… ZATEN HAREKET EDEMİYORUZ… KAN, KÜÇÜK OĞLUMUN AĞZINA DOLMAYA BAŞLADI. AZ KALSIN BOĞULACAKTI… BİR ŞEKİLDE ONU YAN ÇEVİRMEYİ BAŞARDIM

Her yer karanlık…
-Tabii tabii. Apartman bomba atılmış gibi merdivenler filan felaket durumda. Kızım gitti. O anda deprem tekrar şiddetlendi. Başımın arkaya gidip, tekrar öne gelmesiyle alnım ve gözümdeki yaralanma gerçekleşti. Ama nasıl kanıyor. Küçük oğlumun yüzü bana dönüktü. Kan, onun yüzüne ve ağzına doğru geliyordu. Bardaktan boşanırcasına… Bir noktadan sonra, çocuk yutmaya başladı. Hemşire olduğum için bunun tehlikeli olduğunu ve bir şey yapmam gerektiğini anladım. Kusacak ya da boğulacaktı çocuk. Çevirmeye çalıştım oğlumu. Ve sürekli sakinleştirmeye çalışıyorum. “Baba gelecek bizi kurtaracak. İtfaiye gelecek. Merak etmeyin…” Fakat hareket edememek öyle korkunç bir şey ki. Meğer kaburgalarım da kırılmış. Ama o anda sadece tepemdeki duvarın ağırlığını hissediyordum. O halde şarkı söyledim ufak oğluma, masal anlatıp, onun dikkatini dağıtmaya çalıştım. Aynı anda aklım kızımda. O kadar çok şeyi birden düşünüyordum ki: Merdivenlerden inerken bir şey olmuş mudur? Ya ayağı kayarsa? Ya o da enkaz altında kalırsa? Allah’ım yardım et. Üç çocuğum da zarar almadan kurtulsun bu deprem felaketinden!

ENKAZ ALTIDA, 2.5 YAŞINDAKİ OĞLUMU SAKİNLEŞTİREBİLMEK İÇİN DANDİNİ DANDİNİ DASTANA’YI SÖYLEDİM

Enkazın altında insan, çocuklarına nasıl şarkı söyler?
-Yapıyorsun işte. Onları rahatlatmak için her şeyi yapıyorsun. Küçük oğlum sürekli ağlıyordu. Hareket de edemiyoruz. “Birlikte dandini söyleyelim mi?” dedim. Tam o sırada, çok şükür, kızım, apartmanın güvenlik görevlisiyle geldi. Çok cesur bir kızım var, kahramanca davrandı. Deprem olmuş bir binadan çıktı, güvenlik görevlisini getirdi. Oysa, onun için de bir risk. Yapmamasını söyledim. Onun için çok endişelendim. Ama yaptığı şeyle hayatımızı kurtardı. Belki biraz daha gecikmiş olsalardı, küçük oğlum boğularak ölecekti. Güvenlik görevlisinin çabaları sayesinde, büyük oğlumun ayak kısmındaki baskı biraz azaldı. Kafa ve sırt kısmı dışarı çıktı ama bir kısmı içeride kaldı. Oğlumun üzerindeki baskı azalınca, benim pozisyonum da biraz rahatladı. Ufak oğlumun yüzünü, yere gelecek şekilde döndürebildim. Ki benim başımdan akan kanı yutmasın ve boğulmasın diye. Güvenlik görevlisine de teşekkür ediyorum. Ama sonra duvarı kaldıramayacağını anladı ve sanırım bize zarar vermekten korktuğu için bıraktı. “Yardım çağırmaya gidiyorum” dedi ve gitti. Başa döndük tabii.

ÇOK CESUR BİR KIZIM VAR! BEN KARDEŞLERİYLE ENKAZ ALTINDAYDIM. KIZIM YARDIM ÇAĞIRDI, BİZİ KURTARMAK İÇİN ÇIRPINDI

Güvenlik görevlisi geri gelmedi mi?
-Yok hemen gelmedi.

Kızın nerede o anda?
-Başımızda duruyor. “Git” diyorum, gitmiyor. Birilerini çağırmaya çalışıyor. Gidiyor, sonra geri geliyor, gidiyor, tekrar geliyor.

O yıkık binada olması da sakat değil mi?
-Hem de nasıl! Zaten karanlık, elektrik yok. Bazı duvarlar aşağı doğru sarkmış, düştü düşecek. Sürekli aşağı indi, yukarı çıktı, başımızdan ayrılmadı. Bizi kurtarmak için çırpındı!

SONRA BİR MUCİZE OLDU. EŞİMİN SESİNİ DUYDUM. ALLAH’TAN YETİŞTİ İMDADIMIZA. SONRASI BULANIK, BIRAKMIŞIM KENDİMİ. DÖRT KİŞİYLE DUVARI KALDIRIŞLARINI, HAYAL MEYAL HATIRLIYORUM

Sen de başından yara aldın… Nasılsın o sırada?
-Bayılmakla bayılmamak arasında gidip geliyorum. Ağrım çok fazlaydı. Duvarın üstümde olması da aşırı baskı yapıyordu bacak kısmıma. Ben tek başıma olsaydım muhtemelen çığlık çığlığa bağırıyor olurdum. Çünkü acı katlanılacak gibi değildi. Bayılmak üzereyim ama kendimi bırakamıyorum. Çocuklarım, canımın yandığını anlarlarsa kendilerini daha da kötü hissedecekler diye. Nefesim kesiliyordu, bilinç bulanıklığı başladı. Ölüm, o anda bana çok yakın geldi. Anladım ki ölümden korkmuyormuşum aslında. Eğer yanımda çocuklarım olmasa, ölüm benim için kesinlikle bir kurtuluş olacaktı. Sonra bir mucize oldu. Eşimin sesini duydum. Allah’tan yetişti imdadımıza. Sonrası bulanık, bırakmışım kendimi. Dört kişiyle birlikte, duvarı kaldırışını hayal meyal hatırlıyorum. Sırtlarında indirdiler bizi.

NE YAZIK Kİ GÖRÜMCEMİ KAYBETTİM. DEPREMİN İLK SANİYELERİNDE, ÜZERİNE DUVAR YIKILMIŞ VE ANINDA VEFAT ETMİŞ. PERİŞAN OLDUK TABİİ. AMA ÖLÜSÜ DE OLSA, ALABİLDİK. KENDİ ELLERİMİZLE GÖMEBİLDİK. ONU YAPAMAYAN DA VAR

Şu an nasıl korkular yaşıyorsun?
-Ne ben söyleyeyim ne siz sorun! Çocuklarımı yanımdan hiç ayıramıyorum. Her gece yatmadan önce uzun uzun birbirimize sarılıyoruz, birbirimizi sevdiğimizi söylüyoruz. Endişeliyim, kaygılıyım. Biliyorum, normal. Bir süre daha böyle devam edecek. Bazı şeyleri ailecek birlikte aşacağız. Bu arada, ne yazık ki görümcemi kaybettim. Depremin ilk saniyelerinde, üzerine duvar yıkılmış ve anında vefat etmiş. Perişan olduk tabii. Ama ölüsü de olsa, alabildik. Kendi ellerimizle gömebildik. Peki çok insan bunu da yapamadı.

ÇOK AĞIR ŞEYLER YAŞADIK. ÇOCUKLAR ARTIK AYRI UYUYAMIYOR. KÜÇÜK OĞLUM, ARABA BİLE HAFİF SALLANSA, “DEPREM Mİ OLUYOR?” DİYOR. “ANNE, SENİN ODAN SALLANIYOR MU? ABİMİN ODASI SALLANIYOR MU? BAŞIMIZA TAŞ MI DÜŞECEK?” DİYE SORUYOR

Çocukların psikolojisi ne durumda?
-Büyük oğlum, artık ayrı bir yerde yatamıyor, kızımla aynı odada kalıyor. Çok ağır şeyler yaşadılar. Küçük oğlum, araba bile hafif sallansa, “Deprem mi oluyor?” diyor. “Anne, senin odan sallanıyor mu? Abimin odası sallanıyor mu? Başımıza taş mı düşecek?” diye soruyor. Çok alakasız yerlerde bile depremle ilgili bir şeyler anlatmaya başlıyor. Gün içinde, hastaneye kontrole gitmem gerekiyor, kırık kaburgalarım için uyluk kemiğim de zarar görmüş. Kontrol için bir saat bile yanından ayrılsam, gün boyu hırçınlığı, ağlaması kesilmiyor. Haklı.

BİNALAR SAĞLAM OLACAK. BU, BİRİNCİ ŞART. AMA ESAS OLARAK, KAFAMIZIN DEĞİŞMESİ GEREKİYOR. BİR DEPREM ÜLKESİNDE YAŞIYORSAK -Kİ ÖYLE- HAYATIMIZ BOYUNCA TETİKTE OLMAMIZ GEREKİYOR

Bu yaşadıklarınızdan sonra nasıl bir hazırlığınız olacak depremle ilgili?
-Bizim çocuklarla deprem çantamız bile vardı. Her birinin odasında duruyordu. Bizim yatak odamızda da. Üçgen oluşturacağımız alanları da belirlemiştik. Ama anladım ki hazırlık da bir yere kadar. Beklenmedik şeyler olabiliyor, Çocuklar uyanmıyor mesela. Her şeyi kontrol edebilmek mümkün değil. Tabii ki yaşadığımız binalar sağlam olacak. Bu, birinci şart. Ama esas olarak kafamızın değişmesi gerekiyor. Bir deprem ülkesinde yaşıyorsak -ki öyle- hayatımız boyunca tetikte olmamız gerekiyor. Bunu iyice idrak etmeliyiz. Deprem, bizim gerçeğimiz. Ve herkesin de dediği gibi deprem değil, çürük binalar ve bilinçsizlik öldürüyor. Okullarda belki deprem dersleri verilmeli. Ne bilim belki evlerde bu konu, daha çok konuşulmalı. Çoluk çocuk tatbikat yapmalı… Ben artık yaşadığım evde duvar bile istemiyorum. Biraz daha prefabrik ev tarzında bir yerde yaşamak istiyorum. Çünkü duvarın olduğu her yer, beni korkutuyor.

BİZ ÜLKECE BİR SINAVDAN GEÇTİK. VE YALAN YOK, BU SINAVI VEREMEDİK! YARDIMLAŞMA, DAYANIŞMA ANLAMINDA BELKİ VERDİK. AMA DEVLET GEÇEMEDİ BU SINAVI

Öfken ne durumda?
-Çok öfkeliyim. Birçok insanın, bile isteye ölüme terk edildiğini düşünüyorum. Bu kadar geç hareket edilmesinin sebebini anlamıyorum. Birinci gün, Antakya’da kurtarma çalışmaları hiç yoktu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Oysa Antakya, yerle bir olmuştu. İkinci gün öğleden sonra, biraz biraz başladı. Şöyle düşünün, 80 kişilik bir bina yıkılıyor. Binadan aslında 75 kişi çok rahat kurtarılabilecekken, sadece 2-3 kişi kurtarılıyor. Nedir bunun sebebi? Organizasyon eksikliği mi? İyi de nasıl olabilir böyle bir şey? Ya da bu nasıl affedilebilir? Canlar gitti, aileler yok oldu, bir kısmının ölüsü bile bulunamadı.
Hiç mi bir yerde asker görmezsin, polis görmezsin, itfaiye ya da başka bir şey. Göremedik! Affedilir mi bunlar? Çığlıklar yükseliyordu ama onları kurtarabilecek bir ekip yoktu. Yardım edecek kimse yoktu. Geldiklerinde de “Orası tehlikeli, giremeyiz!” diyorlardı. E hepimiz tanığız, gördük. Nasıl öfkeli olmayalım? Biz ülkece bir sınavdan geçtik. Ve yalan yok, bu sınavı veremedik! Yardımlaşma, dayanışma anlamında belki verdik. Ama devlet geçemedi bu sınavı.

EVİMİZ YOK, İŞ YERİMİZ YOK! ARTIK BİR PLANIMIZ DA YOK! BU ÜLKEDE ARTIK NEYE GÜVENEBİLİRİM, ONDAN DA EMİN DEĞİLİM

Şimdi ne durumdasınız?
-Evimiz yok, iş yerimiz yok. Hepsi depremde yıkıldı. Artık bir planımız yok. Şu an, Mersin’de, bir tanıdığın tanıdığının evindeyiz. Geçici olarak kalıyoruz. 2 aylığına yurt dışında oldukları için. Sağ olsunlar kalabileceğimizi söylediler. Mersin’de mi yaşarız? Başka bir şehre mi gideriz? Bilmiyoruz. Dün Antakya’ya gittik, görümceme veda edememiştim, mezarına gitmek istedim. Dualar ettim. Sadece ona değil, bütün kaybettiğimiz canlara. Antakya girilecek gibi değil şu anda. Sadece o enkazın kalkması minimum 6 ayı bulur. Mümkün değil hemen toparlanması. Kaldı ki tekrar güvenebilir miyim yapılacak yapılara? Emin değilim. Artık bu ülkede neye inanabileceğim, ondan da emin değilim.

Yorum Bırak