İçimizden kadınlar, Ayşe Arkış


İçimizden Kadınlar röportaj serisinin bu haftaki konuğu Ayşe Arkış. Bence olağanüstü bi hikayesi var.

Ayşe, 16 yıl önce bugün… 29 yaşında bekar bi kadınken… Emin’in koruyucu annesi oluyor.

Koruyucu ailelikten evlat edinmeye geçişle ilgili kanunu değiştirmek için inanılmaz bi çaba sarf ediyor. Resmen bi hukuk savaşı veriyor. Ve biliyor musunuz, sonunda başarıyor. Kanun değişiyor. Sadece ‘Ayşe Arkış sayesinde değişti’ demiyorum ama onun inanılmaz katkısı var.

Eskiden, koruyucu ailesiyseniz, sizin korumanızda olan çocuk, evlat edinilebilir statüsüne geçerse, koruyucu aileye sorulmadan, evlat edinmek isteyen sıradaki aileye verilebiliyordu. Ayşe işte buna itiraz etti, belli bi seneden sonra, önce koruyucu aileye sorulmalı dedi. Bunun için mücadele etti.

Ve başardı. Emin’i önce evlat edindi, sonra soyadına geçirdi… Bence çok çok ilham verici bi hikâye onlarınki… Zaten Ayşe de istiyor ki, insanlar ilham alsın, bu ülkede koruyucu aileler artsın…

Anne-oğul birbirlerine inanılmaz çok şey öğretmişler. Şu anda da Emin, Amerika’nın en iyi sanat okullarından birine kabul edildi. Görsel sanatlar eğitimi görüyor. Emin’i de Ayşe’yi de kutluyoruz.

Avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlıyorum anne-oğlu.

İşte Ayşe ve Emin’in hikayesi…

16 YIL ÖNCE BUGÜN OĞLUM HAYATIMA GÜNEŞ GİBİ DOĞDU

Emin’le yollarınız ne zaman kesişti?
-16 yıl önce bugün… Tam 16 yıldır Emin hayatımda var… İyi ki var. Oğlum, hayatıma güneş gibi doğdu… 29 yaşındaydım, koruyucu anne olmaya karar verdiğimde. İki yaşındaki Emin, o zaman hayatıma girdi. Şimdi 17 yaşında. Dünyanın en iyi görsel sanatlar okullarından birine kabul edildi. Amerika’da burslu okuyor…

Dur dur, en baştan anlat hikâyeyi… O kadar hızlı gitme…
-Sosyal Hizmetler’e başvurduğumda bana, “En çok yeni doğmuş, kız çocuk evlat edinilmek isteniyor!” dendi. Utana sıkıla, “O zaman ben kız çocuk demeyeyim. 3 yaşından küçük erkek çocuk olabilir” dedim. Başka da bir talebim olmadı. Başvurunuzun uygunluğuna göre bir dosya hazırlanıyor. Benim için de 5-6 çocuğun uygun olduğu, istersem hepsiyle görüşebileceğimi, sonrasında karar verebileceğimi söylediler. “Kesinlikle yapamam!” dedim. 5-6 çocukla görüşüp, sadece birini seçmek, diğerlerinin kurumda kalacağını bilmek, onları geride bırakmak… Mümkün değildi benim için… Ya vicdan azabından ölürdüm ya da 5 çocuğum olurdu! Ki onu da, o zamanki hayat şartlarımda yapamazdım. Sadece bir dosya okudum, o da oğlumun dosyasıydı.

ÇOCUK İSTİYORDUM. AMA SADECE İYİ BABA OLACAĞINI DÜŞÜNDÜĞÜM BİRİYLE EVLENMEK İSTEMİYORDUM. KORUYUCU ANNELİK BENİM İÇİN MÜTHİŞ BİR ÇÖZÜM OLDU

Peki 29 yaşında koruyucu aile olmaya karar vermenin sebebi ne?
-Şahane bir ailede büyüdüm. Hiçbir zaman üzerimde, “Seni iyi okullarda okuttuk. Şimdi kariyer yapma zamanı. Sonra da evlenip, anne olursun!” diye bir baskı kurulmadı. Amerika’da üniversite okudum. Kasiyerlikten çocuk bakıcılığına kadar pek çok işte çalıştım orada. Amerika deneyimi bana ayaklarımın üzerinde durabilmenin önemini öğretti. Mezun olup döndükten sonra, neredeyse bütün arkadaşlarım “Okul bitti, iş hayatım başladı, artık evlenip çocuk yapmalıyım” döngüsüne girdi. Tabii ki sebebi biyolojik saat! Ama aile ve toplum baskısı da var. Pek çok arkadaşım, bu baskılar yüzünden normalde flört bile etmeyecekleri ama “iyi baba olur” dedikleri adamlarla evlendiler. Birkaç istisna dışında, hemen hemen hepsi mutsuz oldu ve boşandı. Ben de çocuk istiyordum. Ama sadece iyi baba olacağını düşündüğüm biriyle evlenmek istemiyordum. Koruyucu annelik benim için müthiş bir çözüm oldu.

Peki kendi çocuğunu doğurmayı düşünmedin mi?
-Tabii ki düşündüm. İbranice’de, “Doğru zaman, doğru insan, doğru yer birleşmeyince, o iş olmaz ya da hayırlı olmaz!” anlamına gelen bir söz var. Benimki de o hesap. Doğru insan karşıma çıktı ama kendi çocuğumu doğurmak için doğru yer ve zaman değildi. Oysa oğlum Emin’le doğru yer ve zamanda buluştuk. İlerleyen zamanlarda doğru kişi, yer ve zaman bir araya gelirse, yine de çocuk yapabilirim. Ama sadece benim kararıma kalırsa böyle çok mutluyum, başka çocuk istemiyorum. Bir çocukta beklediğim her şey, fazlasıyla oğlumda var. Çok ama çok şanslıyım.Peki 16 yıl önce insanların tepkisi ne oldu?
-Bak, o çok komik. Sürekli biyolojik bir problemim olduğunu ima edip durdular. Bunu o kadar yüzüme vurdular ki, “Belki de gerçekten var, ben bilmiyorum” diye doktora gitme ihtiyacı hissettim. Meğer bir sorun yokmuş! “Çocuk, Ayşe’ye çok benziyor. Zaten sık sık Amerika’ya da gidip geliyor, orada birinden hamile kalıp doğurdu, şimdi de saklamak için koruyucu anne oldum, diyor” diyenler de oldu. Neyse ki, insanların ne diyeceğini düşünmeden yaşayan biriyim ve hepsine güldüm geçtim.

KÜÇÜKKEN ANNEM VE TEYZEMLE, HAFTA SONLARI KÜÇÜKYALI ÇOCUK ESİRGEME KURUMU’NA GİDER, ORADAKİ ÇOCUKLARLA OYUNLAR OYNARDIM

Kimsesiz bir çocuğa anne olma fikrinde seni tetikleyen şeyler nelerdi?
-Küçükken annem ve teyzemle, hafta sonları Küçükyalı Çocuk Esirgeme Kurumu’na gider, oradaki çocuklarla oyunlar oynardım. Annem, “Sen o zamanlardan aklına koymuştun!” diyor. Kim bilir belki de…

İLK 3 GÜN HEYECANDAN, MUTLULUKTAN VE KORKUDAN AĞLADIM. SONRA İNANILMAZ BİR İKİLİ OLDUK

Peki Emir’in dosyasını okudun, kurum kabul etti, eve geldiniz, sonra…
-İlk 3 gün heyecandan, mutluluktan ve korkudan ağladım. Ama sonra inanılmaz bir ikili olduk. İlk zorluğumuzu yuvaya başladığında yaşadık. Ben ayrıldığımda çok ağlamış, beni aradılar, hemen geri döndüm. Sonrasında, 15-20 gün boyunca, her gün, yuvanın bitim saatine kadar okulda bekledim. Bana sınıf dışında bir masa verdiler, bilgisayarımla gittim, orada çalıştım. Emin de arada çıkıp baktı bana, orada mıyım diye. Ne zaman ki benim onu bırakmayacağımı ve her okul çıkışı eve geri döneceğini anladı, işte o zaman hayat normale döndü. Bir daha ağlamadı. Şimdi ise o 3 aydır Amerika’da ve ben her gün ağlıyorum. Aklımda binlerce soru! Oğlumu ayakları üzerinde durabilen, bağımsız biri olarak yetiştirdim. Ailemizin üçüncü üyesi olan bakıcı ablamız Seboş da, onu bu şekilde yetiştirmeye devam etti. Onun hayatı için çok önemli bir şey yaptığımızın bilincindeyim ama ilk kez bu kadar uzun ayrı kalıyoruz ve acayip zorlanıyorum. Biz birçok özel anı, sadece ikimiz bir arada yaşamak istedik. Mesela sünnetinde bile kimseyi almadık yanımıza, ikimiz gittik hastaneye ve ikimiz döndük evimize. Bir dönem mesela, işlerim çok çok kötü gitti. Sahip olduğumuz maddi her şeyi kaybettik. Benim için oldukça zor günlerdi ama eve geldiğimde oğluşumun bana sarılması… İşte o anda bütün sıkıntılar yok oluveriyordu. O olmasaydı, o günler nasıl geçerdi hala bilmiyorum.

İLK GÖRÜŞTE AŞK DEDİKLERİ SANIRIM BU, GÖRÜR GÖRMEZ VURULDUM BEN OĞLUMA!

İlk karşılaşmanızı anlatır mısın?
-Heyecandan ölüyordum… Ki güya soğukkanlı bir insanım… Görevli, oğlumu elinden tutarak getirdi. İşte sanırım ilk görüşte aşk dedikleri bu, vuruldum ben oğluma! Nasıl tatlı, nasıl güzeldi… Elinde kurmalı bir oyuncak vardı, o oyuncağı bana uzattı, “Çalıştır” der gibi. Bir taraftan yapmaya çalışıyorum, bir taraftan heyecandan ağlıyorum. Ama sonra sakinleştim, epey birlikte oynadık. Sonra gitme vaktimiz geldi. Baktım, oyuncağı çantama koyuyor, sanki “Seninle gelmek istiyorum” der gibi… İşte o an, bittiğim andı. Bu sefer katıla katıla ağlamaya başladım. Kurumdan çıkar çıkmaz sosyal hizmetler uzmanını aradım ve “Tamadır!” dedim.
“Ayşe Hanım, biraz zaman geçsin sakinleşin, hemen acele karar vermeyin” dediler. Kararımdan dönmeyeceğimi söyledim. Eve geldim, sürekli aklımda ve ağlamam kesilmiyor. “Şimdi orada ne yapıyordur?” diye düşünmeden edemiyorum. Araya da cumartesi, pazar girdi. Öyle elinizi kolunu sallayarak giremiyorsunuz kuruma, her istediğiniz zaman. Tanıdığım herkesi araya sokarak pazar günü yine gittim. Birbirimizi gördüğümüzde nasıl sevindiğimizi anlatamam. Aramızdaki bağ çoktan kurulmuştu bile. Sarıldım, öptüm, öptüm. O da beni öptü. Yine oyunlar oynadık. O gün de ayrılmak zor oldu. Pazartesi erkenden Sosyal Hizmetler’i aradım ve “Lütfen!” dedim, “Lütfen bugün gelsin, ben hazırım!”. Sağ olsunlar hemen hallettiler ve o gün Emin’i almaya gittim. Kurumdan ayrılırken çocuğa ait hiçbir kıyafeti alamıyorsun, bu da ayrı bir hikâye. Ben alışveriş yapmış, yanımda kıyafetlerle gitmiştim. Ama ölçüyü tutturamamışım, hepsi büyük geldi 🙂
Bir de orada öğrendim ki, çocuklar 3 yaşına gelene kadar dışarı çıkarılmazlarmış. Kurumun bahçesine bile…

3 YAŞINA KADAR HİÇ DIŞARI ÇIKARILMIYORLAR. KURUMUN BAHÇESİNE BİLE… EMİN İLK KEZ BENİMLE ÇIKTI!

Emin de mi hiç çıkmamış…
-Evet. İlk kez benimle çıktı. Dışarıda da kar yağıyordu. “Kıyafetler de olmadı ne yapsam?” diye düşünürken, o şokla aldım onu Akmerkez’e götürdüm. Şuursuzluğa bak! Ne o alışveriş yapacağım! Tabii çocuk da neye uğradığını şaşırdı. Sonra aklım başıma geldi de hemen eve gittik. Herkes evde bizi bekliyor: Anneannem, annem, babam, kardeşim, kuzenim, tüm aile, herkes çok heyecanlı… Çok yakın bir doktor arkadaşım da Amerika’da, saat farkına rağmen telefonu hep açık ve ben ha bire arayıp bir şeyler danışıyorum. Hakkını ödeyemem gerçekten. Neyse gece oldu ve yatırdık. Bir baktım karnı şiş ve acayip bir şekil almış. Yine doktor arkadaşımı aradım. Sorduğu sorularla anladık ki, mide spazmı geçiriyormuş az kalsın zavallım. Evdeki herkes, “Ah yavrum bunu da yememiştir, bundan da yesin, bunu da hiç tatmamıştır” diyerek sürekli yemek vermiş meğer.

EMİN’E DEDİM Kİ… BAZI ÇOCUKLAR ANNELERİNİN KARINLARINDAN ÇIKAR BAZILARI DA SENİN GİBİ SEÇİLİR

Ne zaman biyolojik olarak annesi olmadığını söyledin…
-Alanında çok başarılı terapistlere danışma şansım vardı. Hepsi de en başından itibaren doğruyu söylemem gerektiğini belirttiler.
Tabii bu kadar ufak yaşta bunu direk söylemem doğru olmadığı için dolaylı yoldan anlattım. Birlikte bir oyuncakçıya gittik ve en sevdiği oyuncağı seçmesini istedim. O da her zamanki gibi bir Lego seçti. Lego’yu aldık ve ona dedim ki: “Bak sen en çok istediğin şeyi seçebildin. Benim de hayatta en çok istediğim şey sendin ve ben de seni seçtim. Bazı çocuklar annelerinin karınlarından çıkar, bazıları da senin gibi seçilir” dedim. İlk başlarda bu açıklama yeterliydi ama sonra yakın arkadaşlarının kardeşleri olduğu dönemde, kendisinin de bir kardeşi olup olmayacağını sorgulamaya başladı. “Benim de bir kardeşim olsun. Ama karnında büyümesin, biz seçelim” dedi. Yaşı ilerledikçe bu açıklama yetmemeye başladı. İlk önce kendi kendine cevap bulmaya çalıştı ve asla konuşmak istemedi. Bir süre sonra konuşmaya başladık. Her şeyi birlikte aştık. Adım adım…

O dönem, benim bildiğim kadarıyla, koruyucu aileler, evlat edinemiyordu. O anda biri evlat edinmek istiyorsa, çocuk ona veriliyordu…
-Şöyle: Koruyucu aile olmak isteyenlere, evlat edinme statüsünde olmayan çocuklar veriliyordu. Bu kısaca şu demek: Ailesi tarafından herhangi bir sebeple kuruma bırakılmış, fakat bırakan aile, evlat edindirme izni vermemiş. Zaman içinde koruyucu aile statüsündeki çocuklar, biyolojik ailelerinin vefatı ya da fikirlerini değiştirerek evlat edinilmeye izin vermeleri sonucunda, devlet tarafından evlat edinilebilir statüye geçiriliyordu. “Evlat edinilebilir” statüye geçtiğinde ise çocuk, koruyucu aileden alınıp, sıradaki evlat edinmek istenen aileye veriliyordu.

Ooo çok fena bir şey bu!
– Doğru. Koruyucu ailedeki çocuk, zaten o aileye alışmış ve ailenin bir parçası olmuş oluyor. Ona yeni bir travma yaşatıp, o aileden alarak başka aileye vermek yanlış.
Ama bir de şu vardı: O yıllarda, evlat edinme süreci çok uzun bir prosedürdü. İnsanlar çok uzun süre bekliyordu. Koruyucu aile olmak ise, daha kısa süren kolay bir prosedürdü. Koruyucu ailelerin aile ortamı yarattıkları çocukları, evlat edinebilmeleri, diğer evlat edinmek için sırada bekleyenlere haksızlık oluyordu.
Sen Emin için bir hukuk savaşı verdin…

-Evet. Ben, “Koruyucu ailedeki çocuk, belli bir sürenin üzerinde -mesela birkaç yıl- aynı ailede ise ve evlat edinilebilir statüye geldiyse, öncelik koruyucu ailenin olsun, eğer koruyucu aile evlat edinmek istemiyorsa, bu hak sıradaki aileye verilsin!” dedim. Bunun için çok uğraş verdim. Ve sonunda Emin’i evlat edinmeyi ve soyadımı verebilmeyi başardım.

Senin sayende diğer koruyucu ailelere böyle bir yol mu açıldı?
-“Hayatta her sorun mutlaka çözülür”e inanan bir Polyanna olduğum için, müthiş bir azimle bu konunun üstüne gittim. Ama mutlaka bunun için çabalayan başkaları da olmuştur. Hep birlikte insanlara yol açtık.

21 BİN ÇOCUK VAR O KURUMLARDA GELİN SAHİP ÇIKALIM ONLARA

Koruyucu aile sayısı kaç?
-7200.

Çok az değil mi?
-Evet. 2019 yılı verilerine göre, koruyucu aile yanındaki çocuk sayısı 7200. Evlat edinilen çocuk sayısı 17 bin. Kurumlardaki çocuk sayısı ise 21 bin. Yaklaşık 83 milyon nüfusu olan bir ülkede yaşıyoruz. Kalan 21 bin çocuğa sahip çıkabiliriz. Bu yüzden de olabildiğince çok insanı bilgilendirmeliyiz. İnsanlar bilgisi olmadığı için korkuyor. Ben gönüllü olan herkesi bilgilendirmeye hazırım.

EMİN’İN YETENEKLERİNİ ORTAYA NASIL MI ÇIKARDIM?

Her aile gibi verebileceğimin en iyisini vermek istiyordum çocuğuma. Ama aynı anda hem en iyi piyanist hem en iyi yüzücü hem de en iyi basketçi olabileceği gibi düşüncelere kapılmadım. Mesela spora başladı, anladık ki, yapmak için yapıyor, sporla alakası yok. Zorlamadım. Neye çok ilgi duyabilir diye düşünmeye başladım. Küçüklükten beri çok iyi Lego yapar. Müthiş bir görsel hafızası vardır. Bir yakınım saçlarının kırıklarını aldırmıştı mesela, yani yaklaşık 1 cm kadar ya kestirmiş ya kestirmemiş. Hemen farkına vardı mesela, “Saçını mı kestirdin?” diye sordu. O zaman anladım ki, görsel sanatlara ilgi duyabilir. “Bir de heykel deneyelim” diye düşündüm. Sanatçı bir arkadaşıma danıştım, bizi, seramik sanatçısı Tuba Önder Demircioğlu’yla tanıştırdı. Orada çalışmaya başladı, çok zevk alıyordu. Hafta sonlarını Tuba Hanımın atölyesinde geçirmeye başladı. Tuba Hanım çok disiplinli; oğluma tam bir sanatçı disiplini kattı. Saatlerce bir iş üzerinde, başka hiçbir şeyle ilgilenmeden, odaklanarak çalışabiliyor. Sonunda da dünyanın en iyi görsel sanalar okullarından birine kabul edildi.

HAYALLERİNİN PEŞİNDEN GİDEBİLEN MUTLU, BAĞIMSIZ BİR İNSAN OLSUN… EN BÜYÜK DİLEĞİM BU

Üstelik burslu kabul edildi. Kabul geldiğinde nasıl bir mutluluk yaşadınız birlikte?
-Liseye başladığında, son sınıfı yurt dışında okuması gerektiğini düşünüyorduk. Yetenekli bir çocuk ve yeteneğinin Türkiye’de, üniversite sınavlarında bir karşılığı yok. Oysa yurt dışında var. Çok iyi bir danışmanla birlikte sanat liselerini araştırdık. Dünyanın birçok yerinde, çok iyi okullar var. Kafamızda 5 okul belirledik. Çeşitli iyi üniversitelere hangi lisenin daha iyi olduğunu sorduk ve anladık ki kafamızdaki 1 numara doğru! Parsons’ta hocalık yapmış Nesrin Malloy’la birlikte, portfolyosunu hazırladılar. Aslında son dakika karar vermiştik, çok hızlı hazırlanıldı. Başvuruları yaptık. Tüm okullardan kabul gelmeye başladı. Ama en çok istediğimiz okuldan bir türlü cevap gelmiyordu çünkü orda süreç uzun. Diğer okullar, “Evet demezseniz bursunuzu başkasına vereceğiz!” dedi. Stresli bir dönemdi anlayacağın. İstediğimiz okulu aradık, durumu anlatarak bir karar vermemiz gerektiğini söyledik. Sonucu henüz söyleyemeyeceklerini belirttiler, ancak yeşil ışık yaktıklarını anladım. Risk alıp, diğer okullara ‘’hayır’’ cevabını verdik. Ve bizim istediğimiz okuldan kabul geldi! Emin cool bir çocuktur, gayet sakin karşıladı. Bense, havalara uçtum! Hala da çok çok mutluyum.
Emin’in aklında ‘NASA’da uzay gemisi tasarlamak, 3D organ tasarımı yapmak’ gibi şeyler var ve bu okul, onu bu hayallerine yaklaştırabilir. Hayallerinin peşinden gidebilen mutlu, bağımsız bir insan olsun, en büyük dileğim bu…

EMİN, AÇIK ARA, HAYATTA BAŞIMA GELEN EN İYİ ŞEY!

Hayatta yaptığın en iyi şey, Emin’le yollarınızı birleştirmek mi?
Açık ara, en en iyisi!

Sen, harcanması kuvvetle muhtemel bir çocuğa bir hayat ve gelecek sundun. Nasıl bir huzur yaşıyorsun?
-Aslında ben, Emin sayesinde bugünkü ben oldum. Biyolojik annesine de müteşekkirim, eminim çocuğundan ayrılmak çok zor bir karardı. Ama çocuğunun daha iyi ve güvenli bir şekilde yetişmesi için böyle bir karar verdi. Evlat edinilebilir pozisyona gelmesi için iznini istedik, izin verdi. Onun sayesinde, biz, bir aile olduk.Koruyucu anne olmakla ilgili bana en çok sorulan soruları söyleyeyim: “Erkek arkadaşın olmasını zorlaştırmıyor mu?” Hayır zorlaştırmıyor! “Adamlar, çocuğu olan kadın ister mi?” Elbette ister! İstemeyenle zaten işin ne? Bunun kaygısını yaşayanlara şunu söylemek isterim: Siz bir çocuğu koruyorsunuz diye, sizinle birlikte olmakta tereddüt edecek bir adamla siz birlikte olmak ister misiniz?
Bir de şu hastalık meselesi, “Ya ailesinin geçmişinde çeşitli genetik hastalıklar varsa?” Kim evlenirken evleneceği kişiye gen testleri yaptırıp, geçmişlerinde ne hastalıklar var diye baktırıyor ki…

BİR ÇOCUĞA HAYATTA VERİLEBİLECEK EN KIYMETLİ ŞEY SEVGİ DOLU BİR ORTAM, KARŞILIKSIZ SEVGİYLE BÜYÜMESİNİ SAĞLAMAK

Çok masraflı değil mi?
-Bu çok göreceli bir kavram; kimse sizden özel okullarda okutmanızı, bilmem ne marka kıyafetler almanızı beklemiyor. Bir çocuğa hayatta verilebilecek en kıymetli şey sevgi dolu bir ortam, karşılıksız sevgiyle büyümesini sağlamak. Etrafınızdaki insanlara bakın. En mutlu olanlar, zenginlik içinde büyümüş olanlar değil. Mutlu bir ailede, sevgi ortamında büyümüş olanlar. Onlar hem sevmesini biliyor hem de kendileriyle barışık, huzurlu ve mutlular. Bu parayla yapılabilecek bir şey değil.

EĞER BİR ÇOCUĞUN TÜM SORUMLULUĞUNU ALABİLECEK DURUMDA DEĞİLSENİZ, GÖNÜLLÜ ABLA YA DA GÖNÜLLÜ ABİ DE OLABİLİRSİNİZ!

Bir de dünya tatlısı bir ablamız var. Çocuklar 18 yaşına gelince kurumdan ayrılmak zorunda kalıyor. Çok başarılı bir kız çocuğu sözünü ettiğim kişi. Tam üniversite sınavına girecekken kendisiyle tanıştık. Bizimle yaşamaya başladı, üniversite sınavı harika geçti. Sonrasında ona hangi okulu seçeceği konusunda destek olduk. Çok güzel bir okula girdi. Hatta okulun bir bölümünü yurt dışında okudu. Şimdi mezun, güzel bir işte çalışan başarılı, harika bir genç kadın. Eğer bir çocuğun tüm sorumluluğunu alabilecek durumda değilsek, kurumda yetişen çocuklara “gönüllü ablalık”, “abilik” yaparak da çok güzel destekler verebiliriz.

Yorum Bırak