HİDAYET ŞEVKATLİ TUKSAL

İlahiyatçı yazar Hidayet Şefkatli Tuksal: Madem annelik kariyer, çocuk başına her ay 1500 lira versinler!

Bir süredir, iktidarın, kadın karşıtı söylemleri üzerine kadınlarla konuÅŸuyorum. Elif Åžafak, Gülben Ergen, ÅŸimdi de sıra ilahiyatçı yazar Hidayet Tuksal’da. Son derece net biri. Ne düşünüyorsa kimseden korkmadan takır takır söyleyip, yazabiliyor. Nitekim Star gazetesinde ‘Hak sillesiyle uyarıyorum’ baÅŸlıklı yazısında, zamanın BaÅŸbakanı ErdoÄŸan’ı ‘muhafazakâr demoktrat çizgi’den uzaklaÅŸtığı için eleÅŸtirince, ErdoÄŸan’ın ÅŸimÅŸeklerini üzerine çeken kadın!

Mardin Artuklu Üniversitesi’nde yardımcı doçent. Sevilen bir hoca ve yazar. Yine ezber bozan ÅŸeyler anlattı.

HIDAYET-SEVKATLI-TUKSAL-1

Sizce annelik kariyer midir?

-Bazı kadınlar anneliği gerçekten bir kariyer gibi icra ediyor. Bazıları da çok severek, çok isteyerek anne olsa da kendini daha iyi hissedebilmek için hayatta başka şeylere de ihtiyaç duyuyor. Ben onlardan biriyim. Elbette ki anneliği fevkalade önemsiyorum ama o tatmini başka şeylerde de yaşayabiliyorum.

Nelerde mesela?

-Emek verip, yetiÅŸtirdiÄŸim öğrencilerde mesela. Hatta bana takılırlar. “Anne gibi hocalık yapıyorsunuz!” diye. DoÄŸrudur.

Bakan Müezzinoğlu dindar olup, yalnız anne ve ev kadını olan kadınlarla, çalışan kadınları kıyaslıyor mu? Birbirine mi düşürmeye çalışıyor?

-Hayır. Böyle bir ezber var muhafazakâr kesimde. Bakan da o ezberi tekrar ediyor. Gerçi o ezber de İslami kültürden gelen bir şey değil.

Nasıl yani?

-İslami kültür, çokeÅŸli bir ortamda geldi ve çokeÅŸli olarak devam etti. Poligam ortamlarda anneliÄŸi yüceltemezsiniz! Çünkü boÅŸanma yaygındır. Ve kadın boÅŸandığı zaman, çocuklarını kocasının evine bırakıp, gider. Dolayısıyla, bugün bile poligam kültürün yaygın olduÄŸu ülkelerde, Suudi Arabistan’da, ÅŸurada, burada, bizim Türkiye’deki gibi kocası için kendini parçalayan, saçını süpürge eden, çocukları için olmadık fedakârlıklara katlanan anne modeli yok! EvliliÄŸin ve anne-babalığın dinamikleri çok farklı. Bu tür evliliklerde, çocuklar, babanın üzerinde. İslam fıkıhı bunun üzerine kurulmuÅŸ. Anneye emzirmek dışında baÅŸka bir ÅŸey düşmüyor. Hatta, emzirmeyi bile yapmayabilir. Çocuklarla ilgili bütün sorumluluklar babada. Annenin hiçbir sorumluluÄŸu yok.

Sizin bu anlattığınıza göre kadın, İslam’da bayağı ikinci planda…

– İslam fıkıhına göre, “Erkek, esas insandır.” Ama ‘İslam fıkıhına göre’ diyorum, ‘fıkıh’ kelimesinin altını çiziyorum. Tabii bu, erkeÄŸin ekonomik ve siyasi anlamda tek aktör olduÄŸu ortamlarda geçerli. Yüzyıllar boyunca, sadece İslam toplumlarında deÄŸil, Hindu, Budist, Yahudi ve Hıristiyan toplumlarında da böyleydi. Yani kadınların görece özgürleÅŸmesi ve güçlenmesi, 20’nci yüzyıldan sonra oldu. Ben üniversitede, ‘Feminist Kuramlar Tarihi’ okutuyorum. En büyük düşünür olarak kabul edilen erkekler bile, kadın-erkek eÅŸitliÄŸini tahayyül edemediler. Yani bu iÅŸ, İslam’dan kaynaklanan bir ÅŸey deÄŸil. Türkiye’deki tartışmanın sıkıntılı olduÄŸu yer burası. Dünyada bile “kadının kurtuluÅŸu” anlamında “özgürlük” düşüncesi ancak 60’larda yaygınlaÅŸtırıldı. Onun için bu iÅŸi, İslam meselesi olarak deÄŸil de erkek egemenliÄŸi üzerinden okumak lazım.

Dinlerin hiç mi etkisi yok yani? 

-Valla ben, erkek egemenliğinin dinleri etkilediğini düşünüyorum! Kaynak dinler değil yani, erkek egemenliğinin varlığı.

Kötülüğün anası erkekler o zaman!

-Erkek egemenliÄŸi! Ama erkek egemenliÄŸi, sadece erkekler deÄŸil, kadınlar tarafından da üretilen ve beslenen bir ÅŸey…

HIDAYET-SEVKATLI-TUKSAL-2

ÖNCE AKP’Lİ KADINLARIN EVLERİNE GÖNDERİLMELERİ LAZIM

Çalışan dindar anne yok mu? Onların konumu n’oluyor?

-O kadar çok var ki! Sizce evlenmek isteyen dindar erkekler, çalışmayan kız mı arıyorlar? Yoksa çalışan kızlarla mı evlenmek istiyorlar? Çalışmayan kızlarla evlenmek isteyen erkek sayısı çok az. Sadece maddi açıdan sorunu olmayanlar ve aşırı derecede muhafazakâr ve kıskanç olanlar. Genel eğilim çalışabilecek özelliklere sahip bir eş arayışı şeklinde.

O zaman neden her geçen gün bu tür söylemler artıyor? Israrla uygulanmak istenen bir politikanın parçası mı?

-Bence değil! Siz bunları yeni duyuyorsunuz. Muhafazakâr kesimde ezelden beri söylenir.

Ama bu kadar sistemli deÄŸildi…

-Tamam geçmiÅŸ dönemde daha dikkatliydiler ama ÅŸunu söylemek istiyorum: Gidin bir CumhurbaÅŸkanı’nın danışmanlarına bakın. Ya da MüezzinoÄŸlu’nun etrafında çalışan, parti teÅŸkilatındaki kadınlara. AK Parti’de o kadar çok kadın çalışıyor ki. Bunların bir kısmı da boÅŸanmış kadınlar. Bir kısmı da hiç evlenmemiÅŸ. Yani annelik profilinin dışında da bir sürü kadın çalışıyor AK Parti’de.

O zaman nasıl böyle laflar edebiliyor?

-Diyorum ya, ezber! O sırada anneliği yücelttiğini düşünüyor ya da birilerine cevap yetiştiriyor.

Belki de zannettiÄŸiniz kadar masum deÄŸildir…

-Bakın, ben 30 senedir bu camiayı tanıyorum. Bu laflar 30 senedir ediliyor. Bu süre içinde hepimiz meslek sahibi insanlar olarak yetiştik. Nasıl oldu o zaman bu?

Bir işe yaramıyorsa niye tekrarlayıp duruyorlar peki? Siyasi iradenin, kadınlarla alıp veremediği ne var? Neden kadınları annelik kutusuna hapsetmeye çalışıyorlar?

-Ben öyle olduÄŸunu da zannetmiyorum çünkü bir taraftan bu tür laflar edilirken, bir taraftan da kadının çalışma hayatını kolaylaÅŸtıracak düzenlemeler yapılıyor. Mesela KEİG’i takip ediyordum, önerdiÄŸi ÅŸeyler vardı. Bunlardan hepsi deÄŸil ama bir kısmı hayata geçirildi.

Sizce bir tutarsızlık yok mu söylemlerde?

-Olmaz mı? Var. Ama “Bütün kadınlar, anne olsun herkes piyasadan elini eteÄŸini çeksin” gibi algılamıyorum ben. O zaman önce AK Parti’deki kadınların evlerine dönmesi lazım! AK Parti, o kadar kadın emeÄŸine dayanan bir parti, böyle bir ÅŸeyi asla göze alamazlar. Dolayısıyla ben, düşünülmeden edilmiÅŸ laflar olarak kabul ediyorum. Sizler gibi gelecekteki kötü günlerin habercisi olarak görmüyorum.

İyi de bir yandan da kadına karşı ÅŸiddet artmıyor mu? Bu laflar, ÅŸiddete meyilli erkeklerin ekmeÄŸine yaÄŸ sürmüyor mu? Size göre ‘ezber’ olduÄŸu için söylenen bu lafların aslında ciddi bir sonucu yok mu?

-Valla bunu söyleyebilmek için kanıtlanmış olması lazım. Fakat ÅŸu doÄŸru: Türkiye’de kadınlar güçlendikçe, haklarını aramaya baÅŸladıkça, boÅŸanmaya baÅŸladıkça daha çok ÅŸiddete maruz kalır oldular. Ama bu AK Parti’nin politikalarıyla birebir iliÅŸkilendirilebilecek bir ÅŸey deÄŸil. Bunu kadın örgütleri benden daha iyi biliyorlar. Çünkü Fatma Åžahin döneminde, kadına karşı ÅŸiddetin engellenmesi için üç gün kapandılar, kanun taslakları çıkardılar. Bunların hepsi AK Parti döneminde oldu.

Ama uygulanmadı ki! Dahası, bu ülkenin CumhurbaÅŸkanı, “Kadınla erkek eÅŸit deÄŸildir!” gibi laflar etti…

-İyi de aydınlanmanın büyük düşünürleri ‘EÅŸitlik-özgürlük- kardeÅŸlik’ derken, neredeyse 150 yıl bu formülasyonu kadınlar için uygun görmediler! Hâlâ görmeyenler var. Yani bu, insanların dindarlığından filan kaynaklanan bir ÅŸey deÄŸil. Etkisi var ama tek mesele bu deÄŸil. Erkek egemen zihniyet böyle bir ÅŸey.

İyi de “Tarihte şöyleydi, böyleydi” demenin bugün ezilen kadına bir faydası yok ki…

-Bakın, ben eÅŸitliÄŸe karşı deÄŸilim. Dindar arkadaÅŸlarımla da konuÅŸuyoruz. Hiçbirimiz Türkiye’de sahip olduÄŸumuz haklardan, yani miras, eÅŸitlik, tekeÅŸlilik vs. vazgeçme niyetinde deÄŸiliz. Fakat eÅŸitlik söyleminin, sanki dünyada gelinmiÅŸ son nokta olduÄŸunu ileri sürmek de yanlış. Bunun üzerine paradigmalar üretildi. Dünyada artık bir sürü baÅŸka ÅŸey tartışılıyor kadın hareketiyle ilgili olarak. Yani eÅŸitlik meselesi, tek başına tartışılan bir ÅŸey deÄŸil. Pozitif ayrımcılık, eÅŸitlik yetmediÄŸi için gündeme geldi.

DİNDAR ERKEK ÇALIŞAN KADINLA EVLENMEK İSTİYOR

Kadınların nasıl yaÅŸayıp, nasıl yaÅŸamayacağı konuÅŸuluyor. Sizin içinizden, “Sana ne! İşini bak sen!” demek gelmiyor mu?

-Sinirimi bozan çok laf var. Ama ben çoktandır medyaya gözümü, kulağımı kapattığım için hiçbirini duymuyorum.

Ama o zaman da erkekler bu lafları etmeye, toplumu ve kadını şekillendirmeye devam etmiyor mu?

-Lafla mı ÅŸekilleniyor Allah aÅŸkına kadın? Bundan daha derin dinamikler var. Tamam, “DoÄŸru yapmışlar, iyi söylemiÅŸler!” demiyorum ama bu kadar da abartmaya gerek yok.

Ama karısının çalışmasını istemeyen bir erkek bu lafları duyunca, “Bakan bile demiÅŸ! Otur oturduÄŸun yerde!” demez mi?

-Ben de size diyorum ki, genel eğilime baktığınızda görüyorsunuz ki erkekler çalışan kadınla evlenmek istiyorlar. Bakan ne kadar aksini söylerse söylesin!

Ama tabii çalıştığı için karısını öldüren var. Cep telefonuyla konuÅŸtuÄŸu için, kendisinden ayrılmak istediÄŸi için, itiraz ettiÄŸi için, barışmadığı için, eve dönmediÄŸi için…

-Tamam ama bu, birebir bakanların söyledikleriyle alakalı deÄŸil! Åžunu diyebiliriz: Bu rol modeller, erkek egemenliÄŸini devam ettiren rol modeller. O anlamda, evet sorumlulukları var. Ben de hep CumhurbaÅŸkanı’nın bir gün çıkıp, bu konularla ilgili daha açık, daha net konuÅŸmasını bütün kalbimle istedim. Fakat ÅŸiddet gibi köklü, derin olguların sadece bu tür ÅŸeylerle harekete geçtiÄŸini düşünmek de yanlış. Böyle bir kolaycılık var. AK Parti hükümetine karşı olan kadın hareketi, “Kadın cinayetleri arttı çünkü CumhurbaÅŸkanı şöyle şöyle söyledi!” diyor. Bu da yanlış bir ÅŸey. Dahası iÅŸin gerçeÄŸini görmemizi engelleyen bir ÅŸey!

İslami kesimde kürtaj da var, doÄŸum kontrolü de sezaryen de…

Doğum kontrolü ve sezaryen hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Doğum kontrolüne hükümetin karıştığını düşünmüyorum.

Nasıl yani! “DoÄŸum kontrol cinayettir!” gibi bir inci de döküldü ortalığa!

-Bunlar benim ciddiye almadığım laflar! Herkes doÄŸum kontrolü yapıyor ki çocuk sayısı duruyor. İslami camiada, kadınlar doÄŸum kontrolü uygulamasa, hepimizin ÅŸimdiye kadar en az 10 çocuÄŸu olurdu! Yani neyi konuÅŸuyoruz! Kürtaj da var İslami kesimde, sezaryen de, doÄŸum kontrolü de! Her ÅŸey var…

O zaman siyasetçilerin ettiği lafları ciddiye almadan yürüyüp gidecek miyiz?

-Bence ciddiye almamak lazım. Tamamen gündemi deÄŸiÅŸtirmek için kullanılan ÅŸeyler. Seküler kesimin hassasiyetlerine bir tane kızgın ÅŸiÅŸ sokuyorlar, o oooo herkes ayaklanıyor…

Geçen hafta konuÅŸtuÄŸum avukat Hülya Gülbahar da “Tam tersine. Gerçek gündemleri bu. Ciddiye almayalım demek kadınlara yapılan büyük bir kötülüktür. Onlar, adım adım amaçlarına ulaşıyor!” dedi…

-Katılmıyorum. Amaçlarına filan ulaÅŸtıkları yok. Hülya’nın dindar camiayı çok doÄŸru okuyabildiÄŸini düşünmüyorum. Ben bu insanların arasındayım. Tesettür otelinde birlikte tatil yapıyoruz. Ooooo gördüğüm, duyduÄŸum ÅŸeyler beni bile ÅŸaşırtıyor. 28 Åžubat’ta tersine bir zorbalık söz konusuydu.

Ama şimdi de yaşanan bir tür dayatma ve aynı anlamda baskı değil mi?

-Dayatma dayatmadır! Hangi dönemde yapılırsa yapılsın, kim yaparsa yapsın, ne adına yapılırsa yapılsın… Evet, tabii ki aynı ÅŸeydir!

Onlar Müslümansa ben değilim!

Siz, İslam’ı ÅŸiddetle baÄŸdaÅŸtırabilenlerden misiniz?

-BaÄŸdaÅŸtırmak istemeyenlerdenim. İslam ilk doÄŸduÄŸunda, okla, kılıçla bir savaÅŸ ortamı vardı. Müslümanlar bir saldırıya maruz kaldılar ve savaÅŸtılar. Kuran-ı Kerim’de de hadislerde de bunu görüyoruz. Ama bu yüzden , Müslümanlar savaşçı bir kavim olmak mecburiyetinde deÄŸil!

Charlie Hebdo baskınının her hangi bir açıklaması olabilir mi?

-Ben hiçbir açıklamasını bulamıyorum. Neyi çözmüş oldu bu çocuklar? Çocuk bile dememek gerekiyor, neyi çözmüş oldu bu katiller? Hiçbir şeyi! Her şeyi daha kötü hale getirdiler!

“Onlar da Müslümanlığa hakaret etmeselerdi” demek yeterli mi?

-Hayır değil. Bu hakaret meselesi çok bıçak sırtı bir şey. Birçok Müslüman için eleştiri ve hakaret arasında bir ayrım yok. Eleştiri tarzınız biraz onların alışık olmadığı bir tarz ise bunu rahatlıkla hakaret olarak algılayabiliyorlar.

Neden böyle?

-Bilmiyorum.

İfade özgürlüğüne karşı, büyük eylemler hep siyasi İslam’dan geliyor. Neden?

-Birçok Müslüman da şöyle düşünüyor: Onlar Müslümansa, ben deÄŸilim! Ki ben de öyle düşünüyorum. ‘Müslümanlar’ diye genellemek hata yani. Ben böyle bir İslami anlayışı kabul etmiyorum. Ama ÅŸu da var: 11 Eylül’ü kimin yaptığını hâlâ bilmiyoruz. Çok ikna edici açıklamalar yapılmadı. Buna karşılık, bir sürü olayda Amerika’nın yaptığı iÅŸkenceler, ÅŸunlar, bunlar söz konusu. Bir çifte standart da var yani. Bunu da görmek lazım. Müslümanlar bir ÅŸey yaptığı zaman, o böyle 100 kere katlanarak büyüyen bir sesle bütün dünyada yankılanıyor!

Bazı Müslümanlar, bütün dünyanın kendilerine düşman olduğunu mu zannediyor?

-Şöyle: Dünyada şiddete uğraması doğal ve normal kabul edilen insanlar var. Bunların da Müslümanlar olduğuna dair, Müslümanların kafasında bir algı var. Bu da kendi yapacakları şeyleri haklılaştırıyor.

O dergi, her türlü dine karşı espri yapan bir dergi… Müslümanlara olduÄŸu kadar Hıristiyanlara da yapıyor. Onlar neden daha komplekssiz…

-Bu biraz sekülerleşme dozuyla alakalı olabilir. Hıristiyan toplumlarında eleştiri ve ifade özgürlüğü meselesi artık oturmuş bir şey.

Siz kurallara uyan bir Müslümansınız… Bu baskına daha fazla mı üzüldünüz? İnancınıza zarar verecek diye…

-Benim inancıma niye zarar versin, yapanların inancına zarar verir! Bazıları, imaj meselesini düşünüyor. Ne imajı? Hiç umurumda değil. Ben o kadar insan hayatını kaybetti diye üzülüyorum!

Feminist hareketten yüzleşme ve özür bekliyorum

Bu ülkede yaÅŸanan başörtüsü yasağı, neredeyse, üç nesli etkiledi. Üç nesil kadının, iÅŸ hayatını, öğrenim hayatını, vatandaÅŸ olarak haklarını kullanmasını engelledi. Feminist hareketin de buna hiçbir ÅŸekilde etkili bir karşı çıkışı olmadı. Tek tüktür. Haklı olarak ÅŸimdi de dindar kadınlar, “O günlerde bizim için hiçbir ÅŸey yapmayan o kadınlara biz nasıl güveneceÄŸiz?” diyorlar. O yüzden ben feminist hareketten önce bir yüzleÅŸme ve özür bekliyorum.

9 yaşındaki çocuk örtünmeli mi?

Başörtüsü takma yaşının gittikçe küçülmesine ne diyorsunuz?

-Başörtüsü hâlâ kötü bir sembol olarak görüldüğü için çocuklarda tahammül edilmiyor! Evet, ben de edemiyorum! 9 yaşında bir kızım var. Büyüdüğünde takıp takmaması onun tercihi ama 9 yaşındaki bir çocuÄŸun tercihi olamaz, olmamalı… -Peki ÅŸu anda başının açık olması onun tercihi mi? Sizin başınız açık diye, sizden öyle gördüğü için kızınızın da başı açık! Benim de 9 yaşında bir kızım var, ben de başörtülü bir kadınım. O da bana özeniyor.

Bu kadar erken yaşta kapanacak mı?

-Ben karışmıyorum. Birçok arkadaşım da kendisi kapalı olduÄŸu halde karışmadı. Hatta kızlarına “Kapanma!” diyenler oldu. İyi de çok erken deÄŸil mi bu yaÅŸlar? Anaokulundan, ilkokuldan söz ediyoruz…

Tamam, ben de erken olduÄŸunu kabul ediyorum ama hiç tartışmadığımız şöyle bir mesele de var: “Başörtüsü, sabıkalı bir ÅŸey. Olumsuz bir ÅŸey. Küçük yaÅŸta insanların kafasında olması da olumsuz. Feci dert edilecek bir ÅŸey. Ama başı açık olmak, nötr, mesajsız ve hiçbir sembol deÄŸeri olmayan bir ÅŸey…” Öyle mi gerçekten?

Evet, çünkü doÄŸalı o. Başörtüsüz olmak. Öyle doÄŸuyoruz. DiÄŸerinde bir inanç var, öğreti var, bazen dayatma var. Yaşı ilerlediÄŸi zaman kiÅŸi dileÄŸini yapabilir ama bu kadar küçük yaÅŸtaki çocukta tehlikeli görüyorum. -Ben tehlikeli deÄŸil, lüzumsuz görüyorum! Bunu tecrübe ettim, ‘İmam Hatipler’de çalıştım. Oraya gelen 11 yaşındaki kız çocukları baÅŸlarını örttüğünde, adeta kadınmış gibi muamele görüyorlardı. Ve bu, onların çocukluklarını örseleyen bir ÅŸeye dönüşüyordu, bu yüzden karşıyım. Ama bunun böyle tartışılmasına da karşıyım: “Başı açık olmak doÄŸal çünkü öyle doÄŸuyorlar.” Peki biz çocuklarımızı doÄŸdukları gibi mi bırakıyoruz? Onlara o kadar çok baÅŸka ÅŸey de öğretiyor, yüklüyor ve ÅŸekillendiriyoruz ki…

Evet ama zaman içinde oluyor bu…

-Başörtüsüne gelince çok tehlikeliymiÅŸ gibi görünmesi, bizim modernist Kemalist damarımızın ölmeyen kısmı! Ben de küçük bir çocuÄŸu başörtülü görmek lüzumsuz bir ÅŸey diye düşünüyorum ama benim kızım bana benzemek için örtmek isteyebilir. N’apiyim? “Sakın ha, olmaz mı!” diyeyim. “Örtmek mi istiyorsun, tamam bir dene, bak bakalım nasıl olacakmış!” derim.

Peki karma eÄŸitim meselesi…

-Karma eÄŸitim taraftarıyım. Kızlarla erkeklerin ayrı yetiÅŸmesini sakıncalı buluyorum. Bu ÅŸekilde yalıtılan insanlar, birbirlerine nasıl davranacaklarını öğrenemiyorlar. Kızlarla erkekler bir arada olduklarında, eÅŸitlik fikrine daha alışkın yetiÅŸiyorlar. ‘İmam Hatip’te öğretmenlik yaparken de karma eÄŸitim olsun diye müdürümüzü sıkıştıran bir insandım. Dindar kesimin bu konuda hassasiyeti var ama ÅŸunu hiç düşünmüyorlar: Acaba tek cinse dayalı eÄŸitimin baÅŸka mahzurları yok mu?Onların hiç düşünmedikleri, hiç konuÅŸulmayan baÅŸka mahzurları var çünkü. İleriki yaÅŸlarda tek cinsli sosyalleÅŸmeler devam ediyor. Bunu teÅŸvik etmemek lazım.

Kadını anne olmaya teşvik edenler ödesin

-BaÅŸbakan’ın birinci çocuk için 300, ikinci çocuk için 400, üçüncü çocuk için 600 lira teÅŸvikine ne diyorsunuz? -Yetersiz buluyorum! 300 yeter mi? Üstelik sadece doÄŸum esnasında verilecek. Sürekli bir ödeme de deÄŸil. Ben çocuk başına annelere, ayda 1500 lira gibi bir para verilmesi gerektiÄŸini düşünüyorum. Annelik bir kariyer olacaksa, ücretli bir kariyer olması ve bunu da kadını anne olmaya teÅŸvik edenlerin ödemesi gerekiyor.

Fotoğraflar: Nezir GÜNEŞ

Yorum Bırak

20 + 2 =