Her iki gençten biri zorbalığına uğruyor

Ne zaman gençlerle çocuklarla ilgili bir konuya değinmek istesem hemen Selçuk Şirin Hoca’nın kapısını çalarım. Yine kırmadı sağ olsun. Son zamanlarda hepimizi bir şekilde etkileyen, özellikle gençlerde ve çocuklarda büyük hasarlar bırakan bir konuyla huzurlarınızdayız: AKRAN ZORBALIĞI!!!
.
Türkiye’de her iki gençten biri zorbalığa uğruyor. Her gün, önümüze birbirine şiddet uygulayan çocukların görüntüleri düşüyor. Böyle bir ortamda, böyle bir dönemde çocuklarımızı ve geleceklerini korumak için akran zorbalığını konuşmak, bu konuda bilinçlenmek elzem.
.
Çünkü Prof. Dr. Selçuk Şirin belirttiği gibi, zorbalık, sadece bireysel bir sorun değil, aynı zamanda toplumsal bir mesele. Çocuklarımızın iyiliği, mutluluğu ve sağlığı için bu konuda konuşmalı, bütünsel bir çözüm bulmalıyızz.
.
“Zorbalık bir ortam meselesi” diyor Selçuk Hoca ve ekliyor “Zorbayı hoş gören ortamlarda zorbalık artar, hor gören ortamlarda ise azalır. Türkiye maalesef bu konuda, ikinci kategoride. OECD ülkeleri arasında da zorbalığa en çok bizim çocuklarımız uğruyor.” İşte tam da bunun için #ZorbalığıKafandanAt projesini hayata geçirdiler. Prof. Dr. Selçuk Şirin ile ekibinin önderliğinde, Head&Shoulders ve Toplum Gönüllüleri Vakfı #hayırlı#işbirliği el ele verdi ve akran zorbalığına karşı etkili bir mücadele başlattılar. Bu konuda önemli adımlar atıyorlar. Kutluyorum. Selçuk Hoca’yla hem akran zorbalığının ne olduğunu, zararlarını hem de bu değerli projeyle attıkları adımları konuştuk. @togvakfi @headandshoulderstr #hayırlı #işbirliği

ÇOCUKLARIMIZIN İYİLİĞİNİ, MUTLULUĞUNU VE SAĞLIĞINI DERT EDİYORSAK AKRAN ZORBALIĞINI KONUŞMALIYIZ

Selçuk Hocam, akran zorbalığı, çağımızın en büyük problemlerinden biri. Önümüze, her gün arkadaşlarının şiddetine uğrayan bir çocuğun videosu düşüyor. Kafayı yiyecek gibi oluyoruz. Veee yapılan araştırmalara göre her iki gençten biri zorbalığına uğruyor. Gençlerin, çocukların ve ailelerin yaşamlarını derin etkileyen bu ciddi sorun için önemli bir çalışma başlattınız. Head&Shoulders, Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG), siz ve ekibiniz “Zorbalığı Kafandan At” projesiyle bu konuda etkili adımlar atıyorsunuz. Çok çok tebrik ediyorum.
Öncelikle sana, Head&Shoulders’a ve Toplum Gönüllüleri Vakfı’na teşekkür ederim, konuşması pek eğlenceli olmayan bir konuyu sahipsiz bırakmadıkları için. Akran zorbalığı maalesef çocuklarımızı en kırılgan oldukları dönemde, çok derinden yaralayan bir durum. Sonuçları, hem onların bugününü hem de geleceklerini karartabiliyor. O nedenle eğer çocuklarımızın iyiliğini, mutluluğunu ve sağlığını dert ediyorsak akran zorbalığını konuşmalıyız.

Siz, akran zorbalığını nasıl tanımlarsınız? Ne zorbalıktır? Ne değildir?
Akran zorbalığı; bir kişi veya grubun, kendisini savunamayacak durumdaki kişilere yönelik olarak, tekrarlayıcı biçimde gerçekleştirdiği, saldırganlık içeren davranışlardır. Burada belirleyici faktör süreklilik. Tek seferlik kazara ya da münferit şiddet içeren bir davranışa zorbalık demiyoruz. Tabii şunu da ilave etmeliyim: Zorbalık, bir ortam meselesi. Yani zorbalığı, ne zorbalığı yapan kişiye ne de zorbalığa maruz kalan kişiye indirgeyerek tarif edemeyiz. Zorbalığı hoş gören ortamlar var, zorbalığı hor gören ortamlar var. İlkinde zorbalık çoğalır, ikincisinde azalır. Bu nedenle zorbalıkla mücadele bireysel bazda değil, bütünsel bazda olmak zorunda.

ZORBALIK, YAPANIN YANINA KAR KALIRSA, O ORTAMDA ZORBALIK ARTAR. TÜRKİYE MAALESEF BU KATEGORİDE

Akran zorbalığının bu kadar hızlı yayılmasının en önemli sebebi, ortam meselesi olması yani…
Evet. Eğer yaşadığınız ortam, zorbalığı cezalandırıyor, ayıplıyor, eski tabirle “terk-i edep” olarak görüyorsa, o ortamda zorbalık azalır. Tersi olursa yani zorbalık yapanın yanına kar kalırsa, o ortamda zorbalık artar. Türkiye maalesef ikinci kategoride. Zorbalıkla mücadele etmek için yaptığımız sistematik bir şey yok. Tabii yavaş yavaş bunun değişmesi için uğraşılıyor. Akran zorbalığı konusu müfredata eklendi, bizler de elimizden geldiğince ailelere ve öğretmenlere, okuldaki ortamı değiştirmek için bir yol haritası çıkarmaya çalışıyoruz. Ancak tabii ki bu iş, ev ve okulla sınırlı kalamaz.

Nasıl yani?
Sosyal ve geleneksel medyada önleyici adımların atılması şart. Elimizdeki ekranlar sayesinde şiddetin ve zorbalığın, her geçen gün daha da sıradanlaştırıldığını görüyoruz. Bu neden önemli? Çünkü çocuklar, gördüklerini taklit eder. Bir vaka, diğer bir vakanın olmasına sebep oluyor. Ve bu tür davranışlara caydırıcı müeyyide mekanizması olmayınca, çocuklar şiddet ve zorbalığı normalleştiriyor. Aynısı sosyal medya için de geçerli, beğeniler için şakalar için herkes birbiriyle dalga geçiyor, sosyal medyada birbirini aşağılıyor. Çocuk, bir yerden sonra bunun hem normal hem de maalesef komik olduğunu düşünmeye başlıyor. Bu yüzden önemli olan, çocukların zorbalığa şahitlik etmelerini elimizden geldiği kadar azaltmak. Şahitlik ettiklerinde ise bu davranışın kötü ve kabul edilemez olduğunu, onlara öğretebilmek.

Çocuğumuzun zorbalığa uğradığını nasıl anlarız?
İdeal olan elbette, çocuğun zorbalığa uğradığı an gelip, durumu evde size anlatması. Ancak bu çok yaygın bir durum değil. Genelde zorbalık, çocukların herkesten ve en çok ebeveynlerinden sakladığı bir durum. Hele zorbalığı anlattığında ‘Sen ne yaptın da başına bu geldi?’ diye yaklaşan bir ebeveynseniz, çocuğunuz size zorbalığa uğradığını söylemekten çekinecektir. Sebebi ne olursa olsun, eğer çocuğunuz size doğrudan söylemediyse siz, yine de çocuğunuzun hal ve hareketlerinden onun zorbalığa maruz kaldığını sezebilirsiniz.

Peki nasıl sezebiliriz?
Bu anlamda akran zorbalığının en büyük göstergesi, çocuğunuzun okula ya da oyun alanlarına gitmek istememesidir. Çocuğunuz, akranlarıyla bir araya geleceği ortamlardan kaçınıyorsa, sürekli bahaneler buluyorsa, hasta taklidi yapıyorsa, size gidiyor gibi yapıyor ama aslında okula ya da oyun alanlarına gitmiyorsa, bu zorbalığın ilk işaretidir. “Okul nasıl geçti?” sorusu çok klişe ama her zaman bu soruya yanıt veren çocuk, bir anda bu soruyu sorduğunuzda sessizleşiyorsa, sizinle okul hakkında konuşmak istemiyorsa bu başka bir işaret. Tabii eğer çocuğunuz fiziksel olarak zorbalığa uğruyorsa, vücudunda morluklara rastlayabilirsiniz, ki bu biraz daha fark etmesi kolay bir durum. Zor olan, fiziksel şiddet içermeyen zorbalık türlerini görebilmek. Bir de şu var, eğer çocuğunuz kıyafetinden ya da dış görünüşünden dolayı zorbalığa uğruyorsa, belirli bir şeyi giymek istemeyebilir. Sivilce, kepek, vb. ayırt edici durumlarda, özel şikayetleri olabilir. Bunların hiçbiri tek başına belirleyici kanıtlar değiller elbette ama çocuğunuzun zorbalığa uğradığının işaretleri olabilir. Önemli olan, çocuğunuzdaki davranış farklılıklarına dikkat etmek ve nedenlerini sorgulamak.

Eğer fark etmezsek ve çocuk zorbalığa uzun süre maruz kalırsa sonuçları ne olur?
Maalesef zorbalığın çok ağır sonuçları var. Uzun süre akran zorbalığına uğrayan çocuklar, ilk başta okul terki ve başarısızlık yaşıyor ama aynı zamanda da ağır depresyon ve kaygı bozuklukları geliştirebiliyorlar. Zorbalık, çocuklarda uyku problemleri, düşük benlik saygısı, kızgınlık, çaresizlik ve yalnızlık duygusunu da tetikliyor. Bu saydıklarım, zorbalığın yaşandığı dönemde gözlenen sonuçlar. Uzun vadede zorbalığın kalıcı etkileri de var: Okulda başarısızlık, öz güven eksikliği, depresyon ve kaygı bozukluğu geliştiren çocuk, bir müdahale olmazsa yetişkinlik döneminde, ömür boyu akademik ve psikolojik bakımdan bedel ödemeye devam ediyor maalesef.

Akran zorbalığına dair veriler bize ne söylüyor?
Türkiye’de yaklaşık iki çocuktan biri, akran zorbalığına uğruyor. OECD ülkeleri arasında zorbalığa en çok bizim çocuklarımız uğruyor. Son açıklanan PISA 2022 verilerine göre, Türkiye’de yaklaşık dört öğrenciden biri, okulda kendini güvende hissetmiyor. Yine aynı veri setine göre, Türkiye’de öğrencilerin yüzde 25’i, okullarında çeteleşmiş grupların olduğunu söylüyor. Öğrencilerin, “Kimden şiddet gördünüz?” sorusuna verdikleri cevapta “arkadaşlar” yüzde 45’le ilk sırada. Bunlar çok vurucu veriler. Head&Shoulders’ın Avrupa’da bizden çok daha az zorbalığın yaşandığı yerlerde yürüttüğü bu projesini, Türkiye’ye getirmesi bu anlamda sevindirici. Çünkü bizde bu alanda ciddi bir boşluk var. Tabii şunu da not etmek gerekiyor, zorbalık genelde farklılıklardan ortaya çıkıyor. Kepek de tıpkı sivilce gibi kişiyi akranlarından farklılaştıran bir durum. Zaten kepeği olan çocukların, akran zorbalığına uğrama ihtimali tam iki kat artıyor. Yapılan çalışmalar, akran zorbalığının en çok 13-16 yaşlar arasında gerçekleştiğini gösteriyor, tam ortaokul-lise dönemi.

Akran zorbalığı; sözlü, fiziksel ve siber zorbalık olarak üçe ayrılıyor. Türkiye’de en çok hangisi yaşanıyor?
Açıkçası bizde zorbalık deyince ilk akla gelen tür, fiziksel zorbalık. O nedenle bu konudaki karşılaştırmalı verilere, biraz ihtiyatla bakmak gerekiyor. Fiziksel zorbalık, her ülkede aşağı yukarı aynı tarif ediliyor ama örneğin; pasif şiddet dediğimiz küsmeyi de içeren davranış türleri, bizde çok yaygın ama bunu biz şiddet olarak raporlamıyoruz. Yani şunu söyleyemeye çalışıyorum: Bizim OECD ülkeleri arasında zorbalıkta birinci olmamız, aslında buzdağının görünen kısmı olabilir. Çünkü sen de çok iyi biliyorsun ki bizde ‘küsmek’ neredeyse milli spor. Bir insanı kasıtlı ve sürekli bir şekilde dışlamak, o insana yapılan akran zorbalığıdır. Ancak bu durum, bizim istatistiklere ne kadar yansıyor ben çok emin değilim. Tahminim; başka ülkelerde şiddet olarak kodlanan bu davranış, bizde raporlanmıyor. Burada siber zorbalığa da bir not düşmek isterim. Türkiye Facebook, Twitter ve Instagram’da dünya lideri konumda. TikTok verilerine hâkim değilim ama orada da ilk üçte olma durumumuz var. Sosyal medyayı bu kadar yaygın kullanan bir ülkede, siber zorbalığın da zirvede olması gayet doğal ve beklenen bir durum. İşte bu durum da beni endişelendiriyor açıkçası. Zira siber zorbalık, diğer zorbalık türlerine kıyasla daha yeni ortaya çıkmasına rağmen, en kolay yapılabilecek zorbalık türü. Neden? Çünkü öncelikle siber zorbalık yapmak için okulda bir öğrenciyle yan yana olmanıza gerek yok. Elinde bir telefon olsun yeter. Her an, her yerde yapabiliyorsun siber zorbalığı. Üstelik okuldaki gibi çocukları izleyen yetişkinler, öğretmenler falan da olmuyor. Hatta zorbalığı yapan kişi, eğer isterse pekâlâ anonim kalabiliyor. Şimdi değilse de çok yakın bir zamanda eğer önlem almazsak, zaten toksik bir ortam olan sosyal medya, özellikle çocuklarımız için gerçek bir cehennem olacak.

TÜRKİYE’DE ERKEK ÇOCUKLAR, FİZİKSEL ZORBALIĞA DAHA MEYİLLİYKEN, KIZ ÇOCUKLAR, DIŞLAMA YA DA DEDİKODU ÇIKARMA GİBİ DAHA DOLAYLI ZORBALIK YOLLARINA BAŞVURUYOR

Türkiye’de akran zorbalığı nasıl yaşanıyor?
Yapılan araştırmalara göre; Türkiye’de erkek çocuklar, fiziksel zorbalığa daha meyilliyken, kız çocuklar, dışlama ya da dedikodu çıkarma gibi daha dolaylı zorbalık yollarına başvuruyor. Fakat unutmamalıyız ki akran zorbalığı, özellikle fiziksel olduğu zaman yetişkinlerin, ebeveynlerin veya öğretmenlerin gözü önünde gerçekleşmiyor. Genellikle teneffüslerde, tuvaletlerde veya öğretmenlerin göremediği başka yerlerde gerçekleşiyor. Dışlama veya dedikodu çıkarma gibi bazı zorbalık türlerini öğretmenlerin ya da idarecilerin fark etmeleri zaten çok zor. Öğrenciler gidip, bunu yaptıklarını öğretmenlerine söylemiyorlar.

Neredeyse her hafta, artık rutin olarak bir zorbalık videosu gündeme bomba gibi düşüyor…
Ne yazık ki öyle! Geçtiğimiz günlerde, genç bir kızın saçından tutularak yerde sürüklendiği bir video sosyal medyada dolaşıma girdi. Aralık ayında, liseli iki öğrenci, bir akranlarını tuvalete kilitleyerek dans etmeye zorladı. Dans etmeyi reddettiğinde ise biri çocuğu tutarken, diğeri darp etti. Geçen hafta yine başka bir grup öğrenci, savunmasız halde yerde duran arkadaşlarını acımasızca darp etti. Bunlar sadece bizim karşımıza çıkan haberler. Ama akran zorbalığı olaylarının büyük bir çoğunluğundan haberdar bile olmuyoruz. Çünkü öğrenciler, yetişkinlere bunu farklı sebeplerden dolayı anlatmıyor. Ailesi olay çıkaracak diye korkuyor veya olay daha çok duyulacak, “daha da rezil olacağım” diye korkuyor. Öğretmenlerin, ebeveynlerin haberleri bile yokken, çocuklar kendi başlarına akran zorbalığıyla mücadele etmeye çalışıyor. Bizim yetişkinler olarak, yapmamız gereken belki de en önemli şeylerden biri, çocukları bizimle konuşmaya ikna edebilmek. Çoğu zaman akran zorbalığı, diğer akranların gözünün önünde yapılıyor ama iş yetişkinlere gelince, gizli kapaklı bir hal alıyor. Şimdi herkesin cebinde telefon olmasından dolayı önümüze görsel ve videolar da düşebiliyor tabii.

Arkadaşlarına şiddet uygulamak, zaten çok fena ama bir de bunu kaydetme ihtiyacı duyuyorlar. Bu neden?
Kaydetmenin kendisi de bazen bir şiddet biçimi aslında. Şiddetin kayıt altına alınmasının üç farklı nedeni olabilir: İlk olarak, şiddetin etkisini çoğaltmak için yapılanlar kayıt alına alınıyor olabilir. İkinci olarak, bu kayıt bazı ortamlarda bir böbürlenme unsuru olarak da kullanılabiliyor. Son olarak, bu kayıtlar bir şantaj unsuru olarak da elde tutuluyor olabilir. Ancak sebebi her ne olursa olsun, bu kayıtların varlığı, zorbalığa maruz kalan bireyler için ağır sonuçları olan kalıcı bir travmaya dönüşebilir. Çünkü kayıtların silinmesi pek çok durumda neredeyse imkânsız. Sosyal medyaya düşen bir içerik, maalesef kolay kolay silinemiyor. Birisi şiddete uğradığında, faili durdurup, “Sen ne yapıyorsun?” demek veya ilgili birimleri konudan haberdar etmek yerine, olayı kayıt altına aldığımızda; şiddete uğrayan kişiye, izlenecek bir şovun karakteriymiş gibi davranıyoruz. Halbuki olaya müdahale etmemiz ve zorbalığa karşı bütüncül bir sistem geliştirilmesini talep etmemiz gerekiyor.

MESELEYE BÜTÜNCÜL YAKLAŞMAK ZORUNDAYIZ

Tek suçlu zorbanın ailesi mi?
Kesinlikle değil. Bunu her yerde söylüyoruz, zorbalığın öyle birinin üstüne atıp, işin içinden çıkabileceğimiz tek bir suçlusu yok. Zorbalık, bir sistem yani ortam meselesi. O nedenle meseleye bütüncül yaklaşmak zorundayız. Şiddeti yücelten, güçlüyü ödüllendiren ortamlarda, ebeveyn ne yaparsa yapsın, tek başına çocuğunun zorbalığını önleyemez. Negatif okul iklimi, toplumda şiddeti ödüllendiren normlar, vesaire… Hepsi birleşerek bir zorba yetiştiriyor, sadece aile değil. Eğer sadece aile suçlu olsaydı, belirli ebeveynlik yöntemleriyle zorbalık sorunu kökünden çözülebilirdi. Ama veriler bize bunu söylemiyor. Tam tersine, siz evde barışçıl bir evlat yetiştirseniz bile, eğer o çocuk başta okulda ve genelde toplumda, şiddetin yüceltildiğini görüyorsa sizin verdikleriniz bir noktadan sonra toplum tarafından yok edilmiş oluyor. Sistematik bir sorun olduğu için çözümü de ancak sistematik bir yaklaşımla mümkün olabiliyor.

Hocam, sürekli zorbalık bir sistem meselesi diyorsunuz. Böyle deyince sorumluluk bizden çıkmış olmuyor mu?
Hayır, tam tersine. Sistem meselesi deyince, meselenin çözümünün de bizden geçtiğini söylemiş oluyorum. Çünkü bu sistemi biz kendi irademizle kurduk. Somut olarak söylersem, eğer zorbalığın azalmasını istiyorsak, yapmamız gereken evde, okulda, hayatın her alanında, şiddeti gördüğümüz her yerde ayıplamalı, duyduğumuz yerde eleştirmeli ve gerektiğinde de adil bir şekilde cezalandırmalıyız. Bir zorbalığı evde, okulda ya da işyerinde hoş gördüğümüz zaman, onu hayatın başka yerlerinde cezalandırmak maalesef pek işe yaramıyor. Az önce, bütünsel yaklaşım derken, kastım buydu.

Peki, başka kimin sorumluluğu var bu zorbalıkların artmasında?
Farklı derecelerde de olsa hepimizin üstlenebileceği sorumluluklar var bu konuda. Zorbalığa uğrayan öğrencinin sorumluluğu, gidip bunu okul yönetimine ya da güvendiği bir yetişkine anlatmak. Ebeveynin sorumlulukları farklılaşıyor, evde çocuğa empati öğretmek, bunlardan bir tanesi. Çocuğa okulda yaşadığı problemlerle ilgili destek sağlamak bir diğeri. Ama bunu da yanlış anlamamalıyız, çocuğa destek olmak demek, öğretmeni arayıp, ona kızmak ya da zorbalığı yapan çocuğun ebeveyniyle kavga etmek değil. Bir ebeveynin çocuğu zorbalığa uğruyorsa, yapması gereken şey, okulla iletişime geçip, okulla birlikte zorbalığı önleyici bir programın hazırlanmasına katkı sunmak. Bu süreçte öğretmeni, diğer ebeveyni ya da zorbalık yapan çocuğu düşmanlaştırmak, sorunu büyütmekten başka bir işe yaramaz. Ebeveyn için çok zor bir şey farkındayım, insanın canından çok sevdiği çocuğunun zorbalığa uğradığını duyması çok zor. Ama ebeveyn, dışarıdan tek başına bunu çözemez. Okulla iletişime geçip, sakince öğretmenlerle iş birliği yapılması gerekiyor. Sürecin de takipçisi olmalı, kendi sorunu çözüldükten sonra konuyu unutmamalı. En büyük sorumluluksa tabii ki okula düşüyor. Çünkü zorbalığın en çok gerçekleştiği yer okullar. Zorbalıkla ilgili yapılan çalışmalar, zorbalığın tek çözümünün bütüncül okul programları olduğunu söylüyor bize. Zorbalığın sınıflarda işlenmesi, öğretilmesi, bunun yanlış bir şey olduğunun ve insanlara zarar verdiğinin çocuklara anlatılması son derece önemli.


Sizin de danışmanlık verdiğiniz “Zorbalığı Kafandan At” projesi hangi ihtiyacı karşılamak için doğdu?

Bizim bu projeyle farklı amaçlarımız var. İlk amacımız, zorbalığı ülkemizde azaltmak elbette. Bu amaca ulaşmak için önce çocuklarımızı bu konuda bilgilendirmek istiyoruz. Sonra da başta ebeveynler ve öğretmenler olmak üzere biz yetişkinleri, sorunun çözümü için devreye sokmak istiyoruz. Zorbalığa uğrayan gençlerin, bu yaşadıkları şeyle baş etmeleri çok zor. Dolayısıyla bizim projenin amacı; o gençleri, o gençlere birinci derecede yakın olan ebeveyn ve öğretmenleri zorbalıkla mücadele konusunda desteklemek. Daha önce de bahsettiğim gibi Türkiye, OECD ülkeleri arasında akran zorbalığında en üst sıralarda yer alıyor. Yapacak çok iş, alınacak büyük bir mesafe var. Ebeveynler, öğretmenler ve öğrenciler zorbalığa karşı ne yapacaklarını henüz bilmiyor. Hatta öğrencilerin çoğu, zaman zaman yaşadıkları şeyin akran zorbalığı olduğunun bile farkına değil. Bu durumu el birliğiyle değiştirmek istiyoruz.

Proje kapsamında bugüne kadar neler yaptınız?
Öncelikle zorbalığa karşı öğretmenlerin de kendi sınıflarında uygulayabilecekleri atölyeler hazırladık. Toplum Gönüllüleri Vakfı ve gönüllü çalışan gençler; umuyoruz ki bu atölyeleri şubat ayından itibaren Türkiye’nin çeşitli şehirlerindeki okullarda uygulayacak. Bunun dışında herkesin ulaşabileceği bir web sitesi hazırladık ve bu web sitesini şu anda güncellemeye devam ediyoruz. Bu sitenin hem zorbalığa uğrayanlar hem şahit olanlar hem de yetişkinler için bir yol haritası olmasını amaçlıyoruz. Zorbalığa uğrayan veya şahitlik eden öğrenciler, ebeveynler ve öğretmenler için ayrı ayrı içerikler oluşturuyoruz. Projenin hedefindeki yaş grubuna ulaşabilmek ve farkındalık yaratmak amacıyla Pelin Baynazoğlu, namıdiğer Pqueen ve Mete Gazoz’dan destek aldık. Ancak daha yolun başındayız. Şimdiye kadar yaptıklarımız, yapmayı umduğumuz şeyler yanında çok küçük kalıyor. Hepimizin hayali, zorbasız, şiddetsiz ve güvende hissedebileceğimiz bir topluma katkı sunmak.

Akran zorbalığına maruz kalan çocuklara ve gençlere yardımcı olmak için yapmamız gereken en önemli şey ne?
Akran zorbalığının ciddi, önlenebilir ve sistematik bir sorun olduğunu kabul etmek, dert etmek, ses çıkarmak, farkındalık oluşturmak. Örneğin PISA 2022 verilerine göre öğrencilerin yüzde 80’i zorbalığın yanlış bir şey olduğunu kabul ediyor. Ama kaç tanesi zorbalığa ses çıkarabiliyor? Öğrenciler ancak kendilerini güvende hissederse ses çıkarabilir. Bugün bizim bunu öğrencilerden beklememiz haksızlık olur. Onlara nasıl ses çıkarabileceklerini, neyi talep edeceklerini öğretmek bizim görevimiz. Okulları, çocuklarımız için güvenli alanlar haline getirmek bizim görevimiz. Zorbalığa uğrayan çocuklarla yapılan bir çalışma var. Onlara, zorbalığı neyin bitirdiği soruluyor ve iki cevap öne çıkıyor: Okul personelinden destek görmek ve okul değiştirmek. Öğrencilerimize destek olmamız lazım. “Bu çocuk, derste iyi performans sergiliyor, bu çocuk yapmaz!” dememek lazım. Zorbalığı bitirmek için ebeveyn, okul ve öğrenciler birlik olup, hep beraber çalışmak zorundayız.

Hocam son olarak, akran zorbalığının ortaokul müfredatına alınması ne kadar önemli bir adım?

Çok çok önemli bir adım. Bu haberi aldığımda, nasıl sevindim size anlatamam. Buradan MEB’i hem tebrik ediyorum hem de bir ebeveyn olarak, bu gelişmede emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Eminim ki bu adım sayesinde, okullarımız çok daha güvenli yerler haline gelecek. #hayırlı#işbirliği

Yorum Bırak