Bize sözde uzlaşma yerine terbiyeli öfke gerekiyor.
Aslında arkadaş olunacak kadın. Ama özgür taylar gibi.
Kim zincir vuracakmış ÅŸaÅŸarım. Biz, ancak romandan romana görüşüyoruz. Daha fazla olmuyor. Ama beÄŸeniyorum Hande Altaylı’yı. Beyninin çalışma biçimini, kimselere benzemeyiÅŸini, gizemli halini, derinliÄŸini, güzelliÄŸini, cesaretini, gözü karalığını… Kocası Fatih Altaylı, ErdoÄŸan’la o vıcık vıcık söyleÅŸiyi tabii ki uzlaÅŸma adına yaptığında, “Tut ki alkoliÄŸim, sana ne!” diye tweet attı mesela. Yapıyor! Korkusu yok. Sevelim diye bir çabası da yok. Bu da onu daha sevilecek biri haline getiriyor. ‘Delice’ dördüncü romanı, bence en iyisi: “İnsanın yapamadan duramayacağı hatalar vardır. Tıpkı sevmeden duramayacağı insanlar gibi. Bizi biz yapan ÅŸeylerdi bunlar. Meryem’i Meryem yapan da Aliço’yu hayatının hatası olarak seçmesiydi.” Okuyun derim. Daha da bir ÅŸey demem.
Ve bir roman daha: ‘Delice.’ DiÄŸerlerinden farklı. Neden?
-Bu, benim kendi sesimi en çok duyduÄŸum roman da ondan. Ve en çok boÄŸuÅŸtuÄŸum… Bazı hikâyelerin insanın aklına deÄŸil kalbine geldiÄŸine ve orada yazıldığına inanıyorum, ‘Delice’ benim için öyle.
Bu ‘Delice’ iÅŸe nasıl kalkıştın? İşin gücün yok mu roman yazıyorsun?
-Yok. Reklamcılığı bıraktığımdan beri tek iÅŸim yazmak. Yıllar önce ilk röportajımızda, “Yazmasan delirir miydin” diye sormuÅŸtun. Ben de “Yooo!” demiÅŸtim. Aradan geçen zaman içinde anladım ki, delirirmiÅŸim. Yazmak beni hayatın kendisinden ve sıradanlığından koruyor. Sen de Edremitlisin…
Bildiğin bir hikâye mi bu? Yoksa memleketin üzerine şahane bir şekilde uydurdun mu?
-Bildiğim hikâyeleri yazamam, anlatamam bile. Tamamen zihnin ürünü.
Roman, ‘uydurabilme’ sanatı mı?
-Uydurma ya da deÄŸil, bir dünya kurmakla ilgili. Hikâyenin zihnimde ÅŸekillenmeye baÅŸladığı günlerde kendimi bir ÅŸantiyede çalışıyor gibi hissediyorum, evler kuruluyor, yollar yapılıyor; daÄŸ olmadı, deniz getirelim, çekin ÅŸu bulutları, güneÅŸ kimde? Bu romanın sesi farklı! Hem eÄŸlenceli hem hüzünlü. ‘Dondurmam Gaymak’ tadında… Bir tarafta eÄŸlenceli tipler, bir tarafta acıklı bir öykü… MüthiÅŸ bir denge var.
Matematik mi yaptın? Yoksa kendiliğinden mi böyle aktı?
-İlk defa Delice’de yazmaya baÅŸladığımda, hikâyenin sonunu biliyordum. Çünkü aslında bir gecede kurdum bütün hikâyeyi ve sonra da aylarca uÄŸraşıp yazdım. Matematik dersen, beni can evimden vurursun çünkü bence dünyadaki en güzel ve gerekli ÅŸeylerden biridir matematik! Geometri kitabı görünce hâlâ aÄŸzımın suyu akar benim. Elbette matematik var iÅŸin içinde. Olmalı. Bir yazara asla güvenemezsin!Â
Her hafta bir, hatta birden fazla roman yazılıyor bu memlekette. İyi ki öyle… De… Seninkini okumak için insanları ikna et…
Sen ne vaat ediyorsun?
-Bir ÅŸey vaat etmek çok utandırıcı olur. “Elimden geleni yaptım!” diyebilirim. Meryem, bir tür ‘anti-kahraman’… Çirkin, aÄŸzı bozuk, kavgacı… Bazen de kötü niyetli…
Bir romancı, böyle bir karakter yaratırken zorlanmıyor mu? Yoksa senin de entrikacı tarafların var da kullanıyor musun kahramanı? Bizi kötü emellerine alet mi ediyorsun?
-Meryem’i çok sevdim yazarken. Hatta, bir ara kitabın adını ‘Meryem’i Sevmek’ koymayı bile düşündüm. Böyle karakterlere yakın hissediyorum. Çünkü genelde kusurlarımız kim olduÄŸumuzun altını daha iyi çiziyor. “Kahramanı kullanıyor musun” sorusuna gelince, sanırım her ÅŸeyi ve herkesi kullanıyorum yazabilmek için. Ve bu, giderek artıyor. Bazen kendimi bir yere sadece yazabilmek için giderken ya da biriyle sadece yazabilmek için konuÅŸurken buluyorum. Öyle zamanlarda güvenilmez olduÄŸumu düşünüyorum. Hatta kimi zaman, sırf yazabilmek için kendimi yaraladığımı ve bunun için baÅŸkalarını kullandığımı…
Gerçi zaten, bir yazara asla güvenemezsiniz! Eğlendin mi yazarken?
-Hayır! Gayet sinir bozucu bir süreçti. Çünkü ben pek çok ÅŸanslı insan gibi günümün bir bölümünü yazmaya ayırıp, geri kalanında normal hayatımı yaÅŸayamıyorum. Eve kapanıyorum, kimseyi görmüyorum, evden spora spordan eve… Çünkü çıktığım anda yazdığım ÅŸeyle bağım kırılıyor. Dişçiye gitsem ardından iki gün yazamıyorum.
Bize anlatmak istediÄŸin neydi?
-Bilinçaltım bir ÅŸey demek istedi mi bilmiyorum ama ben sadece bir hikâye anlatmak istedim. Aliço’yu seven Meryem’in ve Meryem’i seven Kazım’ın ve gözlerini onlara dikmiÅŸ duran bir ‘Köy’ün hikâyesini…
Her yıl roman yazsam psikopat olurum
Bizi hangi açıdan eğitecek bir şey yaptın? Yoksa hiç mesaj verme kaygın yok ve canın istedi yazdın mı?
-İnsanları eğitmeye çalışacak birine benziyor muyum sence! Kendimi, kendime beğendirmeye çalışmakla geçiyor ömrüm.
Sinematografik bir roman olması tesadüf mü? Küt diye dizi olacak gibi duruyor… Kare kare, her ÅŸey insanın zihninde beliriyor… Yoksa bilinçli mi yaptın? Dizi olması mı niyetin? Senaryosunu da yazdın mı?
-Küt diye film olacak gibi olsa, daha çok sevinirim. Doğrusunu istersen ben ilk başta tüm bu hikâyeyi film olarak hayal etmiştim. Ama senaryosunu yazmak beni tatmin etmedi, istediğim kadar derine inemedim. Hep bir şeyler eksikti ve ben bu eksikleri tamamlamak için oturup romanı yazdım.
Kim oynasın istersin Meryem’i? Yazarken kimi hayal ettin?
-Aklımda ilk günden beri tek kiÅŸi var ve ondan baÅŸka kimsenin oynamasını istemem: Esra Bezen Bilgin. Haberi bile yok ama…
Artık sen romancı oldun mu? Böyle hissediyor musun? Yoksa daha kendine bir şeyler kanıtlamak ihtiyacın var mı?
-Sadece daha iyi yazmakla ilgileniyorum. Dört romandan sonra hâlâ romancı olamadıysam, bundan sonra da olamam herhalde.
Kendinde her yıl bir roman yazacak enerjiyi görüyor musun?
-Asla! Dedim ya, yazarken bütün kepenkleri indirip kendimi eve kapatıyorum diye… Her yıl bir roman yazsam, psikopat olurum. YaÅŸamaya vaktim kalmaz. Bazen oturup üst üste beÅŸ film izliyorum, bazen kendimi sokaklara atıp saatlerce soluksuz fotoÄŸraf çekiyorum. Bunların hepsini yapmaya ihtiyacım var. BoÅŸ oturmaya, denize girmeye…
Toplum kavramıyla bazı dertlerim var
Nasıl olur da senin gibi, ultra şehirli, ateşli, modern, hatta had safhada modern bir kadın, mekânı köy olan roman yazar?
-Ultra ÅŸehirli, ateÅŸli ve had safhada modern… Çok sinir birini tarif ettin! Pek ultra ÅŸehirli sayılmam, hâlâ karşıdan karşıya geçerken zorluk çekiyorum. Kuzey Ege köylerini iyi bilirim, çocukluÄŸumdan beri hep oralarda gezindim ve içime iÅŸlediler. Kalbimin bir kısmı oralarda kaldı. DiÄŸer taraftan, göründüğüm gibi yazacaksam, hep aynı kiÅŸi olacaksam ve hep aynı ÅŸeyleri söyleyeceksem, yazmanın nesi ilginç ki? Dünya benim kafamın içinde. Köy, kent, Türkiye ya da Norveç… Hepsi burada… Bir de biliyorsun Edremitliyim. Küçüklüğümden beri babamın peÅŸine takılıp daÄŸ, bayır gezdim. Sofralara oturdum, köy kahvelerinde bekledim, kulak kabartıp dert dinledim, muhtarlarla tanıştım, bakkallardan Eti Puf aldım, çocuk merakıyla traktörleri, eÅŸekleri inceledim, paçalarımı sıvayıp derelerin kaygan taÅŸlarında yürüdüm, arabanın arka koltuÄŸunda uyuyarak eve döndüm. Hiç yabancı deÄŸil bana bunlar. Burnumuzun dibindeydi tüm o köyler. Bebek’ten BeÅŸiktaÅŸ’a kadar olan mesafedeydi bazıları. O yüzden de Görece ilçesine baÄŸlı ÇakalaÄŸzı Köyü’nü hayal ederken hiç zorlanmadım.
Köyü nasıl konuşturdun? Canlı bir varlık olarak değerlendirmek ve bir roman kişisi haline getirmek nereden aklına geldi? Harika olmuş!
-TeÅŸekkürler. Benim toplum kavramıyla bazı dertlerim var. Bireyin, toplum tarafından çok yaralandığını düşünüyorum. Hele bizimki gibi toplumlarda… Hepimiz bu kuralların içine doÄŸduk ve uyum saÄŸlamak zorunda kaldık, kimse fikrimizi alma zahmetine girmedi ve düzenin bir parçası olduk. “Neden” diye sorma fırsatı bile bulamadık. Meryem bunun farkında, toplumun gözleri olduÄŸunu, kulakları olduÄŸunu ve en kötüsü de her konuda bir fikri olduÄŸunu biliyor. Meryem’i burada Meryem yapan ÅŸey de “Neden” sorusunu sorabilmesi. DüşmemiÅŸ bir kale olarak görüyorum ben onu, topluma karşı kendi varlığını savunmayı bırakmamış; yalnız, küçük ve inatçı bir kale.
40 YAŞIN PEK BİR FAYDASINI GÖRMEDİM
Bir kadının 40’lı yaÅŸları nasıl tarif edilir?
-Bu sene üniversiteye baÅŸlamış olmak isterdim. Ve dersler de olmasın! Benim için ideal dünya budur. Yüzümdeki çizgiler için, “Oh ne güzel! YaÅŸanmışlık izleri” diyemeyeceÄŸim, keÅŸke olmasalardı. “40 yaÅŸla ilgili iyi bir ÅŸey söyle” dersen, kendimi daha iyi tanımak bazen iÅŸimi kolaylaÅŸtırıyor. Mesela ÅŸimdi bu röportaj, fotoÄŸraf çekimleri falan, alışık olduÄŸumun dışında bir sosyallik hali. Böyle durumlardan sonra ben iki gün kendime gelemem. Evden çıkmam, kalbim çarpıp durur, huzursuzluk diz boyu, telefonları açmam. ‘Sosyallik koması’ diyorum buna. Eskiden, “Eyvah ne oldu bana!” derdim, ÅŸimdi durumu bildiÄŸimden umursamıyorum. BaÅŸka bir faydasını görmedim 40 yaşın.
Fatih’i bir kenara koyalım sen nasıl erkeklerden hoÅŸlanıyorsun? Nesiyle tavlar bir erkek seni? -Bir erkek kabaysa çirkindir benim için. Kibar erkekleri severim. Ha bir de sakallı olsun.
İÇİMDE 5 KADIN SAÇ SAÇA BAŞ BAŞA
Senin içinde kaç kadın var?
Instagram’daki baÅŸka, romanları yazan, Fatih’in karısı baÅŸka, Zeynep’in annesi baÅŸka…
Yoksa sen hep aynı kadınsın da onlar hayatının değişik parçaları mı?
-Bazen kafamın içinde dört-beÅŸ kadın saç saça, baÅŸ baÅŸa kavga ediyor, birbirlerinin aÄŸzını burnunu kırıyor gibi hissediyorum. Eskiden, bu beni yorardı. “Neden ben böyleyim?” diye hayıflanırdım. Artık umursamıyorum. Çünkü onların kavgalarından besleniyorum. Onlar sayesinde yazabiliyorum. İç barışı saÄŸlarsam her ÅŸey biter.
Hayatının nasıl bir dönemindesin?
-“Daha huzurlu, kendini bulmuÅŸ, dingin” falan demek isterdim ama büyük yalan olur! Ama bak ÅŸu var: Giderek daha hevesli biri oluyorum. Ve daha az korkak. Åžimdi mesela film çekmek istiyorum ya, eskiden olsa utanırdım, sıkılırdım, kötü bir ÅŸey yaparsam diye korkardım. Artık umursamıyorum, en fazla, kötü film yapan binlerce insandan biri de ben olurum. Ölüm yok yani ucunda.
NE SEKSİ DÖNEMİ YOK ÖYLE BİR ŞEY
Fatih yaşlanıyor, sen güzelleşiyorsun ne iş?
-Televizyonda öyle görünüyor, durumu fena deÄŸil aslında. Benim de güzelleÅŸtiÄŸim falan yok valla. Elimden geldiÄŸince spor yapmaya çalışıyorum o kadar. En seksi dönemindesin…
Ne iÅŸ?
-Yok öyle bir şey. Olsa bilirdim!
FATİH DAHA İYİ KALPLİ, BEN DAHA BENCİLİM
Fatih’le iliÅŸkinizin hangi evresindesiniz?
-Birbirimizi tanımaya çalışıyoruz.
Kim, kime daha teslim?
-O daha iyi kalpli, ben daha bencilim.
Tutkunun tarifi değişti mi senin için?
-Bence tutku tutkudur, aşk aşktır, sevgi sevgidir, seks de sekstir. Kola nasıl ayran olmuyorsa, bu duyguların da birbirine dönüşebileceğine inanmıyorum. Aşkımız, sevgiye dönüştü masalına da inanmıyorum. Sen sevdiğin bir adama âşık olmuşsun, aşk bitmiş sevgi kalmış, olan bu. Sevmediğin birine âşık olsan, aşk bitince her şey biterdi. Özellikle de tutku gibi ana hatları çok belirgin bir duygu için söyleyeceğim şu: Varsa vardır, yoksa yoktur!
“SENİN CANIN SAÄž OLSUN” DEMEYİ UNUTTUK
Türkiye’nin siyasi durumu senin mutlu olmanı engelleyecek seviyede bir problem mi?
-Hem de fena halde. Beni en çok üzen de, insanlar arasında büyüyüp duran nefret. Ortak bir geçmiÅŸi paylaşıyoruz, nedir bu yabancılık hali? Belki dedelerimiz asker arkadaşıydı, belki biri, diÄŸerinin hayatını kurtardı, belki senin anneannen onun çocuÄŸunu doÄŸurttu ya da baban onun babasına su verdi. O bir bardak suyun hatırı var aramızda. Bu ülkede yaÅŸayan herkesin diÄŸerinde hatırı var. Siyasetçiler ne söylerse söylesin, bizim birbirimizi sevmeye ihtiyacımız var. Dünyanın en güzel cümlesi, “Senin canın saÄŸ olsun!” Biz, bunu söylemeyi unuttuk.
Peki bir kız çocuğu annesi olarak endişeleniyor musun?
-Bir kız çocuÄŸu annesi, bir kadın ve bir insan olarak endiÅŸeleniyorum. Barış dönemlerinin en kötü etkisi savaşın nasıl bir ÅŸey olduÄŸunu unutturması. Hepimiz kafamızı kaldırıp etrafımıza bakalım. Aklını kaçırmış komÅŸularımıza, akan kana, birbirlerine kurÅŸun sıkarken gözünü kırpmayan insanlara bakalım. Barışı korumak hepimizin boynunun borcudur…
FATİH İYİ Kİ YÖNETİCİLİĞİ BIRAKTI
Fatih, yöneticiliği bıraktıktan sonra rahatladı mı?
-Hem de nasıl, büyük bir gerginlik kalktı üzerinden. Zeynep’le çok vakit geçirmeye baÅŸladılar.
Daha önemli ne var ki? Bu kadın olmaktan memnun musun?
-Bazen çok, bazen hiç.
Gelecek planların ne? Oldun mu sen? Daha ne gibi sürprizlerle çıkacaksın karşımıza?
-Yapmak istediÄŸim her ÅŸeyi ÅŸimdi, ÅŸu anda yapmaya çalışıyorum. Gelecek planlanabilir bir ÅŸey deÄŸil, gelince bakarız…
TUT Kİ ALKOLİĞİM, SANA NE!
Fatih’in o çok konuÅŸulan ErdoÄŸan röportajında, “Tut ki alkoliÄŸim sana ne!” diye tweet attın… Kocandan korkmadın, ÅŸimdi ki CumhurbaÅŸkanı’ndan da mı korkmadın?
-Korkmadım, korkmayı da düşünmüyorum!
Sana o günlerde “Kocanı eve alma!” diye tweet attılar, güldün mü, ne yaptın?
-Yok gülmedim. Zaten babamı kaybettiğim günlerdi, bir şeye gülecek durumda değildim.
O röportaj sende nasıl bir etki yarattı?
-Kızdım. YaÅŸam tarzımın daha ÅŸiddetli savunulmasını beklemiÅŸtim. Fatih, bir uzlaÅŸma saÄŸlamaya çalışıyordu ama bence demokrasi için bazen ‘sözde uzlaÅŸma’ yerine ‘terbiyeli öfke’ çok daha gerekli olabiliyor. İnsanlar sokaklara çıktılar ve terbiyeli bir ÅŸekilde öfkelerini gösterdiler, çünkü buna ihtiyaçları vardı.
Fatih ne yaparsa kabul edemezsin?
-Bir sürü ÅŸey… “Adam öldürüp, beraber gömelim” diye bana gelmesin mesela…
NEREDEYSE HER GÜN O HİÇ TANIMADIĞIM ADAMI DÜŞÜNÜYORUM
Roman yazmak nasıl bir haz? Nasıl bir faza geçiyorsun?
-Her baktığım yerde bir hikâye arıyorum. O hikâyeyi bulduktan sonraysa onunla yaşamaya başlıyorum. Kimse beni rahatsız etmesin istiyorum. Askere gider gibi o hikâyenin içine gidiyorum ve bitene kadar da oradan çıkmıyorum. Çok yalnız, çok üzgün ve çok mutlu oluyorum. Sızlanmayı sevdiğim için hep ne kadar sıkıcı olduğunu anlatıp duruyorum ama içten içe büyük bir mutluluk hissediyorum. Dış dünyaya mahkûm olmadığını bilmenin verdiği özgürlük duygusu var.
Meryem’le kendini özdeÅŸleÅŸtirdiÄŸin oluyor mu? Ya da onda senden parçalar var mı?
-Toplum takıntımız aynı, sorularımız… O benden daha sinirli ama bunun için haklı sebepleri var. Onun dışında hangi karakterin neresinde ne kadar varım, ben de bilmiyorum. Sonuçta bilinçaltı denen ÅŸeyin de parmakları var bilgisayarımın klavyesinde.
Sen de kafasına eseni yapan, doÄŸru bildiÄŸinden vazgeçmeyen bir kadınsın…
-DoÄŸru ama genel olarak sakin biri sayılırım. Sadece kabalık karşısında büyük tepki veririm. Siyasi ya da insani, kabalığın hiçbir çeÅŸidinden hoÅŸlanmıyorum. Mesela Mehmet PiÅŸkin’in intihar notundaki nezaket göndermesi beni öyle etkiledi ki, neredeyse her gün, o hiç tanımadığım adamı düşünüyorum.