Ezber Bozan.. Saksıyı farklı çalıştıran ve yürünmeyen yollarda yürüyen bir kadın: Ayça Furth

Ayça Furth, 26 yıldır otomotiv sektörünün içinde. PSA markalarının İnsan Kaynakları ve Satınalmasına ek olarak, Akademi, CRM, Kalite ve İletişim olmak üzere 6 farklı fonksiyonunun başında.

PSA Grup olarak -ne mutlu bize ki- İyilik Hareketimize katıldılar, bizden kolye aldılar ve Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun Acil Yardım Hattı’na destek oldular. Bu hat, kadınların kesintisiz arayıp, hukuki yollar dahil her türlü yardımı alabilecekleri bir hat. Kadına şiddetin, zulmün deli gibi arttığı bir dönemde, bu desteği çok değerli buluyorum. Binlerce teşekkürler.

Tabii Ayça Furth’ü yakalamışken, PSA Türkiye’nin başlattığı Flexlife çalışma modelini, ofislerin, masaların, kıyafet kodlarının tarihe karışmasını, beyaz yakalıların özgürleşmesini ve sektördeki kadının durumunu da sordum…

ERKEK EGEMEN DÜNYANIN RENGARENK VAZGEÇİLMEZ KADINLARI OLDUK!

Sizi tanıyalım…
-İzmirliyim. İzmir Bornova Anadolu, ardından da Marmara Üniversitesi Endüstri Mühendisliği mezun oldum. 26 yıldır otomotiv sektöründeyim. Şu anda tüm PSA markalarının İnsan Kaynakları ve Satınalma’sına ek olarak, Akademi, CRM, Kalite ve İletişim olarak 6 farklı fonksiyonunun başındayım. Yaptığı işten heyecan duyan, yeni bir şeyler öğrenmenin acemiliğini asla kaybetmeyen harika bir ekibim var. Onlarla çalıştığım için kendimi şanslı hissediyorum. Hayatım boyunca, “İnsan için bir şey yapma, insanı değerli kılma” mottosuyla çalıştım. Halen devam…

YÖNETİM KADROLARIMIZIN, YÜZDE 47’Sİ KADINLARDAN OLUŞUYOR… STRATEJİYE DİREKT GİRDİ SAĞLAYAN ROLLERİN YÜZDE 60’I DA KADINLAR TARAFINDAN YÖNETİLİYOR

Hala erkek egemen bir sektör mü otomotiv?
-Ben sektöre başladığımda öyleydi. Ama bizler, bu erkek egemen dünyanın vazgeçilmez rengarenk kadınları olduk! Ne mutlu ki bize, sektörün geldiği noktada, artık kadının gücü yadsınamaz. Yönetim kadrolarımızın, yüzde 47’si kadınlardan oluşuyor. Stratejiye direkt girdi sağlayan rollerin, yüzde 60’ı da kadınlar tarafından yönetiliyor. Gerçi bizim stratejimiz, “Kadın ya da erkek” diye bakmadan, “Doğru yetkinlikleri, doğru rollerde, tarafsızca konumlamak.” Ama tabii ki kadın gücünü ve pozitif etkilerini yok saymak mümkün değil!

İşinizin en heyecan verici yanı…
-Benim için müthiş bir “oyun” olması. Ve o “oyun”u oynarken eğleniyor olmam. Ekibimle birlikte eğlenmeyi de önemsiyorum. Yaptığı işi önemseyenlerden değilim, ama nasıl yaptığımı önemsiyorum. Ekibimi ve iş paydaşlarımı da önemsiyorum. Yolculuğumu diğer yolculuklardan farklı kılan, kartvizitlerin ve oturulan koltukların ötesinde beni içeriden “güçlü” yapan, bana sevginin yolunu gösteren de: “İnsan.” Evet, en kıymetli, en heyecan verici kaynak hep insan. İnsana ilgi de önce kendine ilgiyle başlıyor. Tamam işi büyütmek, istihdam yaratmak vs. çok önemli ama asıl mesele, kendini ve değerlerini fark edip; yaşam amacını, işine adapte etmek. İşte o zaman iş, iş olmaktan çıkıp, yaşama dair anlamlı ve değerli bir yolculuğa dönüşüyor! Benim de yapmaya çalıştığım bu. Bunu başarırsanız, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz, bir bakmışsınız 26 yıl geçmiş, hem de siz yaşlanıp eskimeden….

HEP OLDUĞUM GİBİ OLMAYI SEÇTİM

İş hayatında kendimi kabul ettirmek gibi bir endişem hiç olmadı. Hep olduğum gibi olmayı seçtim. Bir şeyi çok iyi öğrendim: Bilgi önemli. Bunun için de çok çalışmak gerek. Hep çok çalıştım. Hala da çalışıyorum. Samimiyseniz, olduğunuz gibiyseniz, insana tutkunsanız, tek savaşınız daha çok öğrenmek ve oynadığınız oyunu zenginleştirmekse; kimsenin sizi kabul edip etmemesiyle ilgilenmiyorsunuz. Buna vaktiniz bile olmuyor. Siz, sevdiğiniz işi elinizden gelen en iyi şekilde yapıyorsunuz. Tüm gençlere de tavsiyem budur.

EN HEYECAN VERİCİ KAYNAK, İNSAN

Her şeyi, insan ile yapıyoruz, insan için yapıyoruz, insanız… Biz, insan gelişimi, dönüşümü ve davranışını inceliyor, buna yatırım yapıyoruz. İnsan davranışını anlamlandırıp yapılandırmak üzere pek çok envanter çalışması yaptık. Konusunun uzmanı ekiplerle, belli matrisler üzerinde çalıştık. Bulgular oldukça heyecan verici. Çalışanı derinden ve objektif yöntemlerle çözümlemeye başladığımızda, ortaya çıkan potansiyel bizi çok heyecanlandırıyor. Bu analitiklerle bir araya getirdiğimiz profesyoneller dönüşümü inanılmaz tetikliyor. Üstelik bu, çok doğal bir şekilde oluyor. İttirmeden, zorlanmadan. Ve insanlar gerçekten keyif alarak, eğlenerek çalışıyor. Bizde herkes, ayrı bir hikaye. Hiç kimse birbirine benzemiyor. Gönüllü olarak birleşip, sonra da gönüllü olarak bireysel oluyorlar. Ekibinizi oluşturan insanları iyi tanıyorsanız, yaptıkları işi onları için anlamlı hale getirip, onları özgür bırakabiliyorsanız, ortaya parlayan işler ve mutlu bireyler çıkıyor.

Evet, artık klasik anlamda bir “ofis kavramı”nı kimse istemiyor… “Ofis”, bu işin kılıfı, ofisin temsil ettiği iş yapış bitti. Bürokrasi, konulmuş ve kalmış kurallar zinciri, iç onay mekanizmaları, görev ve görev sınırı tanımları…

BİZ, “NASIL OLSA GEÇECEK” DEMEDİK… İPTİDAİ ÇÖZÜMLERİN PEŞİNDEN KOŞMADIK… COVID GERÇEĞİNE KÖK SALDIK

Covid dönemi sizi nasıl etkiledi?
-Çevremizdeki kurumlardan farklı olarak, biz, stratejimizi “Nasıl olsa geçecek!” üzerine kurmadık. İptidai çözümlerin peşinden koşmadık. Olan biteni daha ilk gün kabul ettik. COVID gerçeğine kök saldık. Onu baz aldık. Bugün baktığımızda, çok şiddetli bir fırtınaya, yüksek vites ve muazzam bir torkla girip, fırtınanın içinden geçmişiz. Sallansaydık, duraksasaydık bugünkü gücümüzde olamazdık. Dramalar yaratmak yerine, ekibin sıkıca birbirine tutunmasını sağladık. Umudumuzu olan bitene değil, kendimize yönlendirdik. Ve başardık…

COVID ÖZGÜRLEŞMEMİZİ SAĞLADI!

Yaşanan birçok olumsuzluğa rağmen “özgürleşmemizi” mi sağladı, Covid…
-Öyle de diyebiliriz! Özgür olmanın provokatif tarafını, COVID’le aynı cümlede kullanmak, geleceği okumak adına, bir bakış açısı barındırdığı için bana ilham verici geliyor. Özgürleşmemizi sağladı çünkü hayatı, bize, farklı sahnelerde yaşanan farklı rollerimiz üzerinden öğretmişler. Pandemi sürecinde aynı sahnede kendimizle kalıverdik. İşte o aynı sahnede, yani evlerimizde, bir sürü rolle baş etme beceriksizliği, endişe, sınırlandığını düşündüğümüz özgürlükler ve iş devam stresini düşününce… “Acaba” dedim, “Bu Covid meselesinin başka bir bakış açısı da var mıdır? Yani farklı bir perspektiften görebilir miyiz?” İşte o zaman bu sürecin, muazzam bir özgürleşme, bütün ve bir “olma hali”ne dönüşebilecek bir “fırsat penceresi” olduğunu fark ettim. Daha önce “özgürlük” sandığımız, “beyaz yakalı halüsinasyonu”ymuş meğer!

DAHA ÖNCE ÖZGÜRLÜK SANDIĞIMIZ İSE BEYAZ YAKALININ HALÜSİNASYONUYMUŞ MEĞER

Artık her sabah, 6’da kalkmak, tanımlanan kılık kıyafete girmek, trafikte ofise gidip, asansör sırası bekleyip, şirketin karar verdiği yerde, ışıkta, hava ve ısıda, sandalyede oturmak… Motive olmaya çalışmak… Out! Tüm bunlara elveda!

Nasıl yani?
-Her sabah 6’da kalkmak… Tanımlanan kılık kıyafetleri giymek… Yollar tepip, ofislere gelip, asansör sırası beklemek… Şirketin bize gösterdiği yerlere oturmak… Yine şirketin karar verdiği ışıkta, ısıda, sandalyede, saatlerce oturup, motive olmayı çalışmak… Tüm bu süreci “yaratıcı olma sancısı” sanmak… Tüm bunları fark ettiğimizde, yepyeni uygulamaya geçtik.

İNOVASYON, CESARET VE İNANÇ

Geçtiğiniz bu yeni uygulama, bir “özgürleşme manifestosu” mu?
-Aynen öyle! “Yeni Normal safsatası”nı boş verdik, biz. Eskiyi sündürüp, konfor alanlarımızı korumayı düşünmedik. Bireyin, yaşam içindeki tüm rolleriyle “bütün” ve “tek” olmasına vesile olduk. Sonuç da şaşırtmadı bizi: Muhteşem bir ticari sonuç, bireyin biricikliğinin hayata getirdiği renk, inovasyon, cesaret… Ve inanç…

İŞ HAYATINDA “BİREY” OLMA MANİFESTOSU!

Öğrenilen her ezber bozuldu, geçtiğimiz 6 ay içinde. Kendimizi anlamlandırdığımız her şey, bir günde elimizden gitti. Tecrübesi olmayan, kimsenin birbirine öğretemeyeceği, ne olacağının hala bilinmediği bir süreçteyiz. Bu kadar her şeyin yerle bir olduğu bir zaman diliminde, elimizde kalan tek şey, bireyin sürece adaptasyonu, yenilikçi bakış açısı, gücü ve direnci… Biz, gücü maksimum açığa çıkarmak için yapılacak tek ve en doğru şeyi yaptık: Özgürleştik…

ARTIK OFİSİMİZ YOK! MASALARIMIZ YOK, KIYAFET KODLARIMIZ YOK… HEPSİ BİTTİ! BEYAZ YAKALILARIN HALÜSİNASYONUNU YAŞAMIYORUZ…

Pek çok kurum, online çalışıyor… Sizin farkınız ne? Nerede kuş konduruyorsunuz?
-Bizim artık ofisimiz yok! Bir araya geleceğimiz bir mekanımız olacak elbette. Ama fikir üretmek, ve inovasyon yaratmak için birbirimizi yüz yüze görmemize gerek yok.. Masalarımız yok, kıyafet kodlarımız yok… Hepsi bitti! Beyaz yakalıları halüsinasyonunu yaşamıyoruz!

Nedir bu halüsinasyon?
-Öğrendiğimiz gibi yaşamak zorunda olduğumuzu düşünmek… Havalı ofisler, makamlar, bizim olmayanla anlam katmaya çalıştığımız bir tür “tutsak olma” hali… Farklı rollerimizle güçlü bireyler olduğumuzu unutmak, bence beyaz yakalı halüsinasyonu… Emekli olunca, kendisiyle tanışıp, kendine yabancılaşan, depresyona girenleri duymuşsunuzdur… İşte, tam da bu yüzden! Biz, herkesin istediği gibi değer yaratması adına bir “özgürlük penceresi”ni açtık. Çünkü biliyoruz ki, gücümüz farklılıklarımızda… Biz de bu farklılıklarımızı korumaya karar verdik. Kişi tüm rolleriyle bir, tek, güçlü ve bütün. Şimdi bunu hayata geçiriyoruz. Adına da FLEXLIFE dedik.

BUYURUN FLEXLIFE ÇALIŞMA MODELİNE

  • Var olan 2.500 m2’lik ofis alanımızı kapatıyoruz yıl sonu itibariyle. Kolektif House’un Ataşehir lokasyonunda ufak bir toplanma alanı belirledik. Biz, birimizi özleyen bir ekibiz, dolayısıyla iş yapmak için değil ama birbirimizden güç, enerji ve ilham almak için haftanın birkaç günü orada buluşacağız.
    Evi müsait olmayan arkadaşlarımız da isterlerse, sürekli o lokasyonu kullanabilecek. Ama “ofis” diye bir kavram yok artık, çalışan istediği yerde çalışabilecek.
  • Evlerin ergonomisine destek olmak için, tüm personelimizin evlerine ergonomik koltuklar, büyük ekranlar ve ihtiyaç duyulan ofis ekipmanları gönderdik. Çalışanlarımızdan beklentimiz, bunun geçici bir durum olmadığı bilinciyle, evlerini de Flexlife ile uyumlu yapılandırması…
  • Çok genç bir ekibiz. Dolayısıyla teknolojiyle uyumlanmamız çok kolay ve her türlü dijital iletişim/etkileşim platformunu aktif olarak kullanıyoruz. Birbirimizden eş zamanlı haberdar olmak için kapalı sistem bir sosyal mecra oluşturduk. Bir cep uygulaması: PSAT@HOME. Her şeyimizi paylaşıyoruz, ilk ekmek yapma tecrübelerimizi, sevdiklerimizle, çocuklarımızla yaşadığımız ilginç şeyleri…
  • Kurum olarak biz de buradan çalışanların yeni hayatlarını beslemek için günde 2 post ile sürece katkı sağlıyoruz. Bu platformu kullanarak webinarlar yapıyoruz, koçluk alıyoruz, mindfulness yapıyoruz, kitap, müzik, yemek, spor… Aklınıza gelecek her konuda duyduklarımızı personelimizle paylaşıyoruz. Online partiler yapıyoruz ekipler içinde, doğum günlerimizi kutluyoruz. Hiç olmadığı kadar birbirimizi tanıdık ve hiç ayrılmamış gibiyiz…

YAPILAN ARAŞTIRMALAR, NEZAKET, İYİLİK, MERHAMET GİBİ KAVRAMLARIN ARTIK ÇOK ÖNCELİKLİ HALE GELDİĞİNİ GÖSTERİYOR

İş hayatında kadınların dönemi mi geliyor?
– “Süreçleri iyi yapılandırıp, hızlı sonuç, çıktı elde etme dönemi” diyelim. Kadınların bu süreçte mutlaka avantajları olacak. Çünkü çoklu iş yönetme, derinden bakabilme gibi çok güçlü bir zihinsel potansiyelleri var…

Kadının otomotiv sektöründe olması nasıl bir fark yaratıyor?
-Grup olarak ilk “Motion and Emotion” diyen otomotiv markasıyız. Yani “Hareket ve Duygu.” Motor ve insan kalbi benzerliği üzerinden anlamlandırdık. Hepimiz biliyoruz ki, kadının rolü; mekanik bir şeye, ruh ve duygu katma noktasında oldukça önemli. Yapılan araştırmalar, nezaket, iyilik, merhamet gibi kavramların da artık çok öncelikli hale geldiğini gösteriyor. Yani her iş kolunda, kadın enerjisinin, dokunuşunun önemi artıyor. Kadınlar, sektörün sensörleri, onlar olmadan sektör yeni dünya beklentisinde yönünü bulamaz.

DİJİTAL SHOWROOM ZİYARETİ

Artık showroom’dan araba seçip, satın almak da mı out?
-Eğer müşterimiz showroom’a gelmek istemiyorsa, biz ona dijital platformlarda, “showroom ziyareti” yaptırıyoruz. Altyapı olarak biz hazırız. “Out” diyemem, tüm showroomlarımızda profesyonel satış ekipleri hala müşterimizin satın-alma sürecine destek veriyorlar. Ama dijitale de yoğun ilgi var. Müşteri, aracını, dijital showroom ziyaretiyle seçebiliyor. Seçtiği aracı almaya karar vermesi durumunda, aracını teslim alması için de showroom’a gelmesine gerek yok, biz aracı evine kadar götürüp teslim ediyoruz. Keza aynı şekilde, servise aracını getirmekten imtina eden müşterinin aracını da evinden teslim alıp, gerekli bakımlar sonrası, tekrar evine getiriyoruz.

SADECE “EVDEN ÇALIŞMAK” DİYE BAKMAMAK LAZIM SÜRECE… ÇOK DAHA FAZLASI!

Pandemi şart mıydı bu noktaya gelinebilmesi için?
-Valla, Covid olmasaydı, biz bunu yapabileceğimizi hiç fark etmeyecektik ya da çok geç fark edecektik! Sadece “evden çalışmak” diye bakmamak lazım sürece, bütün bürokrasi, yasal ve ticari partner’lerle muazzam bir dijital entegrasyon süreci yaşandı. Şirket içindeki bütün iş yapış, bir günde çöpe atılıp, ertesi gün, uzaktan ve kağıt olmadan çalışma kararı alındı. Bir haftanın sonunda kesintisiz olarak iş yapıyorduk. Bunu hem Covid’le içinden geçilen bu bilinmez sürece, hem akışkan, çabuk şekil alan ekibimize hem de bu süreçte cesaretle dümeni düz tutan ve ilham verici liderimize borçluyuz.

Fikir annesi siz misiniz?
-Hikayede katkım büyük. Ama bizimki bir ekip oyunu…

Kabul ettirirken zorlandınız mı?
-Hayır, proje her detayıyla çok iyi örülmüş, teknik bir altyapıda kurgulanmıştı. Ben dersime iyi çalışmıştım. Önce fikri, CEO’muz Sayın Cornuaille ile paylaştım, muazzam heyecanlandı. Sonra yönetim kurulumuzda tartıştık. Oy birliğiyle yola çıkma kararı aldık. Personele duyuruyu yaptığım günü hiç unutmuyorum. İnanılmaz olumlu bir geri dönüş aldık. Bizimki cesaret, inovasyon ve tutkunun zaferi.

HİKAYE HEP AKIŞKAN OLMAK VE AKIŞTA OLMAK ÜZERİNE

Ya peki satışlar düşerse… Bu yöntem sökmezse ne olacak?
-Şu anda gördüğümüz resim bir risk içermiyor. Arkasında pek çok bilimsel çalışma, analiz, araştırma var. Ancak belki de cesaretimizin altında, “Olmazsa, yenisini yaparız cesareti!” var. Bu şekilde oynayamazsak, süreçte kazandığımız iç görüyle daha iyisini yaparız. Zaten hikaye hep akışkan olmak ve akışta olmak üzerine…

Covid bittiğinde, eski çalışma tarzına dönülecek mi, yoksa bu sürdürülebilir bir çalışma tarzı mı?
-Bizim için artık geriye dönüş yok. Süreci yakın takip ediyoruz, pandeminin gidişini, çalışanlarımızın sağlık durumunu, morallerini, gelişimlerini, pazarı, ekiplerin, müşterimizin ve yatırımcılarımızın beklentisini…

EŞİMLE AYNI EVDEYİZ AMA İKİ AYRI BİREYİZ. AYRI AJANDALARIMIZ VAR, BİRLİKTE YAPMAYI SEVDİĞİMİZ VE SEVMEDİĞİMİZ ŞEYLER VAR. İNSANIN HAYAT ARKADAŞIYLA BÖYLESİ BİR TECRÜBEYİ YAŞAMASI, BU ZAMANLARDA ONUN ELİNİ TUTMASI ÇOK AMA ÇOK ÖZEL. İYİ Kİ BİRLİKTEYİZ VE BU SÜRECİ BİRLİKTE TECRÜBE EDİYORUZ…

Pandemi sizin hayatınızı nasıl değiştirdi?
-Eşimle aynı evdeyiz ama iki ayrı bireyiz. Ayrı ajandalarımız var, birlikte yapmayı sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeyler var. İnsanın hayat arkadaşıyla böylesi bir tecrübeyi yaşaması, bu zamanlarda onun elini tutması çok ama çok özel. İyi ki birlikteyiz ve bu süreci birlikte tecrübe ediyoruz. Pandeminin ilk günleriydi sanırım. Ekiple ciddi bir video call yapıyoruz. Eşim, elinde meyve tabağıyla yanıma geldi. Ekranda, arkamdan onun tabakla gelişini görünce, n’apacağımı bilemedim. Amatörce geldi, o video-call’un ciddiyetine yakışmaz gibi geldi. Bir an onu yere mi düşürsem, ya da ekranın üzerine mi atlasam gibi şeyler geçti aklımdan… Şimdi gülüyorum o endişelerime… Tüm bunlar, hayatımızın bir parçası. Evet, ben online görüşme yapıyor olabilirim ve eşim bana meyve getirebilir, ben de ona… Flexlife’ın yankıları bunlar… Gerçek ve samimi… Ve hepimize yaşamda olduğumuzu hatırlatıyor!

Yorum Bırak