ESRA İNAL

Ben, bana emanetim

Duyduk duymadık demeyin… Gelecek hafta vizyona giriyor. Ömer Faruk Sorak’ın yeni filmi: ‘8 Saniye.’ Filmi seyrettim ve çok sevdim. ‘8 Saniye’ beni çok ÅŸaşırttı.  Neden mi? Oya gibi iÅŸlenmiÅŸ bir film. Üç yıl boyunca uÄŸraşılmış. Benim izlediÄŸim en sıkı Ömer Faruk Sorak filmi. BaÅŸrol oyuncusu Esra İnal‘ı avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlıyorum. İlk filmi, üstelik oyuncu deÄŸil ama döktürmüş. Çok beÄŸeneceksiniz. Esra İnal’ın kendi hikâyesi bu. Esra, Berlin’de yaÅŸayan ikinci kuÅŸak Türk-Almanlardan. İletiÅŸim okumuÅŸ. Anadili Almanca. Bugün tüm dünyada seminerler veren bir toltek uzmanı. Da… Bu cümle, Esra’nın yaÅŸadıklarını karşılamaya yetmiyor. Bu ‘8 Saniye’ filmi onun hayatı.

ESRA-INAL-1

ÇocukluÄŸu sevgi dolu bir ailede geçiyor ama 13 yaşından sonra olacakları gördüğü rüyalar hem de toplumsal kalıplar, baskılar, ÅŸartlı sevgiler onu rahatsız etmeye baÅŸlıyor. Öyle bir an geliyor ki Esra’nın rüyalarıyla gerçek hayatı birbirine karışıyor, duvarların arkasındakileri, olacakları görmeye baÅŸlıyor. Bu da felaketi oluyor.Çünkü kaldıramıyor. İntihar etmeye kalkıyor, akıl hastanesine yatırılıyor. Bu arada rüyalarında çocukluÄŸundan beri hep aynı adamı görüyor. Ve günün birinde de bir kitabın arka kapağında rüyalarındaki adamın fotoÄŸrafına rastlıyor. Meksikalı toltek bilgesi Don Miguel Ruiz! Kitapları, 38 dile çevrilmiÅŸ bir spritüel bilimci. Atlıyor onun yanına Meksika’ya gidiyor. Ondan toltek bilgeliÄŸini öğreniyor ve bütün dünyaya öğretmeye baÅŸlıyor. Bu film hem bir kadının özgürlüğe ulaÅŸmasının hem de insanın felsefi aydınlanmasının yollarını gösteren bir film… İnsanın kendisini sevebilmesi için affedilmesi gerektiÄŸini anlatıyor. Ömer Faruk Sorak da rüyalar ve gerçekler arasındaki geçiÅŸleri bir nakış gibi iÅŸlemiÅŸ. Çok baÅŸarılı bir iÅŸ çıkmış ortaya. Tebrik ediyorum. İzlenmesi geren bir film!

‘8 Saniye’ çarpıcı bir film. Siz de çok iyi oynamışsınız…

-Teşekkür ederim.

Bu film, sizin hikâyeniz mi?

-Evet. Bir kısmı kurgu ama benim hayatımdan esinlenildi.

İnsanın kendisini oynaması nasıl bir duygu?

-Harika! Hayatımda ilk defa bir filmde oynadım, o da baÅŸrol oldu! İzledikleriniz 20’li yaÅŸlarımda başıma gelenler. Bütün olan biteni 120 dakikaya, her ÅŸeyin hakkını vererek yerleÅŸtirmek zordu. Orada da Ömer Faruk Sorak’ın dehası devreye giriyor…

ESRA-INAL-2

Ne yapacağımı bilmiyordum Daha önce oyunculuk yapmamış biri nasıl böyle sıkı bir performans gösterebiliyor?

-Hiçbir fikrim yok! Ben oyuncu deÄŸilim. Ama korkularımızı yenersek, hayatta her ÅŸeyi yapabileceÄŸimize inanıyorum. Hele bu tecrübeden sonra artık iyice eminim. Kameraların karşısına geçtiÄŸimde ne yapacağımı bilemiyordum, dehÅŸet içindeydim. Sadece yönetmenimizin, “Hadi Esra oyun!” diye bağırdığını duydum ve anladım ki geri dönüş yok. Ömer Faruk Sorak’a ve eÅŸi İpek’e bu mucize için teÅŸekkür ediyorum. Hiçbir ÅŸey sorgulamadılar, o yüzden de her ÅŸey en doÄŸal haliyle geliÅŸti.

Hadi sizi tanıyalım… Kimsiniz, nesiniz?

-33 yaşındayım. Berlin’de doÄŸdum, sevgi dolu bir aileye… Biz, beÅŸ kız kardeÅŸiz. Kendi ayakları üzerinde duran, çalışan muhteÅŸem ablalarım var. En ufakları benim. Ablalarımla aramdaki büyük yaÅŸ farkından dolayı, 6 annem oldu diyebilirim.

Ailenizin Almanya macerası nasıl başlıyor?

-1960’larda. BaÅŸta annem ve babam çok zorluk çekiyor ama birbirlerine sımsıkı sarılıp bir bütün olmuÅŸlar.  Tanıdığım en müthiÅŸ çift onlar. İlkokuldan sonra eÄŸitim alamamışlar, bizimse daha fazla eÄŸitim alabilmemiz için ellerinden geleni yaptılar. Sürekli çalıştılar. Hiçbir ÅŸeyimizi eksik etmediler.

ESRA-INAL-3

Olacakları önceden görüyordum

Mutlu bir çocukluk yani…

-Hem de nasıl! Küçük bir video’cumuz vardı, her gün babam oradan film alırdı. Cüneyt Arkın, Türkân Åžoray, Kemal Sunal filmleriyle büyüdüm. Ve Hint filmleri. Dans kısımlarında tüm aile kalkıp dans ederdik. Pazar günleri, dip köşe temizliÄŸine herkes katılırdı. Babam, annem, teyzemler… Ablalarım, kafalarına tülbent baÄŸlayıp camları silerken, evin içinde bangır bangır Sezen Aksu çalardı. Herkes ÅŸarkı söylerdi. Ben ortada dans ederdim. Ne yaparsam yapayım babam gülerdi. “Zeytin gözlüm kıyamam sana!” deyip sarılır öperdi. Bana karşı bir hata yaptığını düşündüğünde, küçücük olmama raÄŸmen özür dilerdi. “Siz benden nasıl öğreniyorsanız, ben de sizlerden öğreniyorum!” derdi. Annemle babamın biri hakkında kötü konuÅŸtuÄŸunu hiç duymadım. Babam ÅŸiir yazardı. Annem ÅŸiir gibi yemek yapardı. Yuvam ‘cennetim’di. Sevgi dolu, güven kokan… Ama sonra kiÅŸisel bir deprem yaÅŸadım.

Hayrola?

-Ablamlar arka arkaya evlendi. Ev ıssızlaştı. Sonra annem hastalandı. Derken okula başladım. Bambaşka bir dünyayla tanıştım. Ve çok bocaladım. Bir de bitmez tükenmez rüyalarım vardı. Rüyalar peşimi bırakmıyordu. Olacakları önceden görebiliyordum.

Nasıl yani?

-Öyle iÅŸte. Gördüklerimi etrafıma da anlatıyordum. Söylediklerim bir süre sonra gerçekleÅŸiyordu. Paralel iki hayatım vardı, bir rüyalardaki hayatım, iki gerçek hayatım. 13 yaşından itibaren ikisi birbirine karışmaya baÅŸladı, hangisi gerçek hangisi rüya ayırt edemez oldum. Bir sürü doktora götürdü ablalarım. Bir ÅŸey çıkmadı. Ama ben kendimden korkar hale gelmiÅŸtim. Ve rüyalarımda hep aynı adamı görüyordum. Yıllarca…

ESRA-INAL-22

Affetmeyi öğrenemezsen kendini sevemezsin!

Almanya’da yaÅŸayan bir Türk olmak ne kadar zordu? Ne tür baskılar, zorluklar yaÅŸadınız?

-Ben ikinci kuÅŸağım. Anaokulundan beri Alman eÄŸitimi aldım. O yüzden Almanlarla pek sorunum olmadı ama 18 yaşında bir Türk’le evlendiÄŸimde oldu. Düğünde, belime kırmızı kuÅŸak baÄŸlamamı, gelinliÄŸime de para ve altın takmamı istediler. Benim anlayışıma uymayan ÅŸeylerdi, kabul etmedim. Aynı ÅŸekilde eski eÅŸimin, beni gereÄŸinden fazla sahiplenmesini de kabullenemedim. “Sen bana emanetsin!” demesini de… Türklerle böyle zorluklar yaÅŸadım. Ne olduÄŸumun, nasıl olmam gerektiÄŸinin söylenmesi bana hep baskı gibi geldi. Tepki gösterdim. Bazı insanlar, onlarla birlikte olduÄŸunuzda, sevgilerine layık olduÄŸunuzu göstermenizi isterler. “Seni sevmemi istiyorsan ÅŸunu yap! Böyle ol. Åžu ÅŸartlara uy!” derler. İşte bu baskı, gizli ÅŸiddet. Türk kültüründe de bu çok yaygın.

Siz hep ’emanet’ miydiniz? Babanıza, eniÅŸtenize, erkek akrabalarınıza, arkadaÅŸlarınıza…

-Evet. Böyle bir anlayış var bizim kültürümüzde. Oysa her insan kendisine emanet. Sevgi anlayışımız, bazen en büyük düşmanımız olabiliyor. Ve bu bizim kültürümüzde çok yaygın. Kadınları korumak adına, onlara esir muamelesi yapıyoruz. Erkeklere verilmiÅŸ bir hediye konumuna düşürüyoruz. En önemli düşmanımız ÅŸu cümle: “Senin iyiliÄŸin için!”, “Sen bana emanetsin, seni korumak için seni kırmak zorundaydım!” Hayatımın kendilerine emanet edildiÄŸini düşünen herkese teÅŸekkür ederim. Ama ben almayayım, ben bana emanetim.

18 yaşında evlendiniz. Bir ‘kurtuluÅŸ’ olacağını mı düşündünüz?

-18 yaşında fazla düşünmüyorsun! Her şey çok çabuk oluyor.

ESRA-INAL-44Bu dünyada hepimiz misafiriz

Filmde sizi, herkes eÄŸlenirken, düğün masasının altında görüyoruz, eÄŸlenceye katılmıyorsunuz… Neden?

-Çünkü adama âşıktım ama doÄŸru yapıp yapmadığımdan emin deÄŸildim. Herkes eÄŸleniyordu, halay çekiyordu ama ben kendimi oraya ait hissetmiyordum. Babam geldi yanıma, “Esracım, kapı 20 metre ileride, hâlâ geç deÄŸil, çıkıp gidebilirsin!” dedi. Kabul etmedim. Annem ve babam evliliÄŸime karşı çıkmışlardı ama ben diretince mecbur kabul ettiler. Tabii inanılmaz zor bir dönem oldu. Evlilik ancak bir yıl sürebildi. Daha doÄŸrusu ben bir yıl dayanabildim, çünkü eski eÅŸim de ona emanet edildiÄŸime inanıyordu. Öyle olmadığını anlatabilmek için üçüncü kattan aÅŸağı atladım. Allah’tan ölmedim ve boÅŸandık!

Evliliğinizin yürümemesini neye bağlıyorsunuz?

-Bir insan yalnızken bile bu kadar zorlanırken, iki kiÅŸinin bir araya gelmesi ‘ustalık’ ister. Olgun bir bakış açısı ister. Kendini iyi tanıması gerekir. Ancak kendini tanımayı baÅŸarabilmiÅŸ bir insan ne istediÄŸini bilir. Nelerden hoÅŸlanıp hoÅŸlanmadığını bilir. Partnerini deÄŸiÅŸtirmeye çalışacağı yerde, kendine göre bir eÅŸ seçer. Çünkü bir insanı zorla, baskıyla deÄŸiÅŸtirmenin aslında bir tür ÅŸiddet olduÄŸunu bilir. Bizse 18 yaşında hiçbir ÅŸey bilmiyorduk. Sadece bildiÄŸimizi zannediyorduk.

Bütün Türkiye, Özgecan’la ayaÄŸa kalkmış durumda… ‘8 Saniye’, bir kadın filmi mi?

-Öyle de diyebiliriz.

Bu filmle vermek istediÄŸiniz mesaj ne?

– Bu dünyada hepimiz misafiriz. Hepimiz mutlu olmak istiyoruz. Ama çoÄŸumuzun kalbi kırık. Bir süre sonra kimin haklı, kimin haksız olduÄŸunun da önemi kalmıyor. Evet, birbirimizle yaÅŸarken aldığımız yaralar var. Mutlu bir toplum olmak istiyorsak, o yaraları iyileÅŸtirmemiz lazım. Sorumluluk üstlenmemiz lazım. Biraz cesaret, biraz yürek gerekiyor. Ve en önemlisi affetmek. Affetmek, insanın kendine verebileceÄŸi en güzel gelecek. Bir insanı affettiÄŸinde sadece bir kiÅŸiye deÄŸil, tüm dünyaya sarılmış oluyorsun. YüreÄŸini tüm dünyaya açmış oluyorsun. AffetmediÄŸimiz sürece kalbimiz hep acıyacak ve kalbimizin etrafına duvarlar örmeye baÅŸlayacağız. O duvarlar zamanla yükselir ve kalınlaşır. Bir gün bir bakarsın ne acı kalmış ne sevgi. Oysa bize hayat veren sevgidir! Bu ÅŸekilde sevgisiz yaÅŸayan ya yok olur ya da yok eder! Özgecan’ı yok ettikleri gibi…

Güneş yılına göre insan ömrü 8 SANİYE 

Filmin ismi neden ‘8 Saniye’?

– Bir güneÅŸ yılı, 255 milyon yıl sürüyor. Ortalama insan ömrünü, güneÅŸ yılına göre hesaplarsak, sadece 8 saniyeye denk geliyor. Düşünün sadece 8 saniye. Bütün bu felaketler, savaÅŸlar, bu 8 saniye içinde yaÅŸanıyor! Topu topu 8 saniyelik ömrümüz var. GüneÅŸin bakış açısından bir yanıp bir sönen kıvılcımlarız. Kendimize bu kadar çektirmemizin sebebi geçici olduÄŸumuzun farkına varamayışımız.

ESRA-INAL-4

ÇocukluÄŸundan beri sıradışı rüyalar gören Esra’nın bataklık rüyasından bir sahne.

ÇocukluÄŸundan beri rüyalarında gördüğü adamı Meksika’da buldu

Sizin için ne ifade ediyor rüyalar?

-Benim hayatımın bir parçası. Artık korkmuyorum. Benim için farklı türleri var. Uyanıkken nasıl bazen bilinçli, bazen bilinçsiz olabiliyorsak, rüyalarda da aynı ÅŸey söz konusu. Bazen ihtiyaçlarımızın ya da korkularımızın yansıması oluyorlar bazen de bize rehber… Farkındalığımız arttıkça daha büyük mucizelere ÅŸahit olabiliriz. Ben kendi hayatımda o mucizeleri yaÅŸadım. Önce çok ürktüm, kaldıramadım ama sonra alıştım.

Yıllarca tanımadığınız birini rüyanızda görmenizi nasıl açıklıyorsunuz?

-Açıklayamıyorum. Uzun süre teoriler geliştirdim. Sonunda da kendime kızdım, olanı olduğu gibi kabul etmeyi öğrendim.

Bu film, hem bir kadın filmi hem de kişisel gelişim filmi mi? Bir sürü şey yaşadıktan sonra, kendini affetmeyi öğrenerek özgürleşen ve sevgiye ulaşan bir kadının öyküsü mü?

-Aynen öyle. Sonunda kendimi sevmeyi istedim. Kendimi affetmeyi becerdiğimde de, o sevgiye kavuştum.

Neden kendimizi affetmemiz gerekiyor?

-Çünkü kendini affetmeyen baÅŸkasını da affedemez. Biz kurban deÄŸiliz, biz hayat yolcularıyız. Hiç kimse bize, “Bu yolculuk kolay olacak!” demedi. Ama “Zor olması gerekiyor!” da demedi. SaÄŸlığımız yerindeyse, halimiz iyiyse, aç deÄŸilsek, açıkta deÄŸilsek, kalbimizi zehirlerden arındırıp, bizden daha zor durumda olan insanlara yelken olalım. KurtuluÅŸ budur!

Seni senden daha iyi anlayabilecek biri yok!

Miguel’le karşılaÅŸmanız nasıl oldu?

-Yıllarca rüyalarımdaydı. Sonra bir kitabın arka kapağında fotoÄŸrafını gördüm. İnanamadım. Oydu! Hemen adını internete yazdım. Meksikalı toltek uzmanı bir bilgeydi. Onu bulmak için Meksika’ya gittim. SavaÅŸtan çıkmış gibiydim. 48 kiloya düşmüştüm. Psikolojik olarak da bitmiÅŸtim. Elimde valizimle karşısına dikildim. Bana baktı, sevgi dolu bir bakıştı. Sanki beni bekler gibiydi. Ona doÄŸru yürüdüm, çocukluÄŸumdan beri rüyalarımda gördüğüm adama…

Peki n’aptınız?

-Sarıldım ve hüngür hüngür aÄŸlamaya baÅŸladım. Gözlerimden okyanuslar aktı… Ve 6 ay hiç yanından ayrılmadım. Önce öğrencisi, sonra da eÄŸitmen oldum. Ondan öğrendiklerimi öğretmeye baÅŸladım. 10 yıldır dünyanın her yerinde seminerler veriyorum.

Ne öğretiyorsunuz?

-Dinlemeyi, koÅŸulsuz sevgiyi, affetmeyi… Hepimizin özü sevgi aslında. Bilmemiz gereken her ÅŸey içimizde mevcut. Ve gerçek aslında çok basit.

Bu film, kadınlara “Kendini affet”, “Sen kendine emanetsin!” ve “Korkma!” mı diyor?

-Evet. “Kendini Affet”,  “Korkularının altında ezilme. Kendine çok iyi bak çünkü seni, senden daha iyi anlayabilen biri yok!” diyor.

Şimdi hayatınızdan memnun musunuz?

-Çok şükür. Hayatın sunduğu inişleri çıkışları kabullenmeyi öğrendim.

Bu filmde başrol oynayacağınızı da rüyalarınızda görmüş müydünüz?

-Miguel’le karşılaÅŸtığım ilk gün bana söyledi: “Bir sürü güzel ÅŸey olacak. Kitabın da çıkacak, filmin de çekilecek. İçindeki sevgi büyüyecek ve insanlara ilham verecek!” O zaman motive ediyor zannettim ama gerçek oldu.

Yorum Bırak

10 + two =