Uyumadan bir doz alın bu kitaptan! Yetişin Gençler!

Prof. Selçuk Şirin Hoca‘yla, bu, bilmem kaçıncı röportajım. Çünkü Hoca, her seferinde yeni şeyler söyleyebiliyor. ‘Yetişin Gençler’den biz karı-koca epey faydalanıyoruz. Umarım ona sorduğum sorular ve aldığım yanıtlar, sizin de işinize yarar. Sağ olun Selçuk Hocam, iyi ki varsınız.. Sizin de çocuklarınızı büyütürken zorlanmanız, çatışmanız, zaman zaman ne yapacağınızı bilmemeniz acayip hoşuma gidiyor, ‘Yaşasın yalnız değilmişiz!’ dedirtiyor.

Tebrikler Hocam! Bir kitap daha. Dev bir hizmet daha! Süpersiniz. Müthiş üretkensiniz, kutluyorum…
-“Yetişin Çocuklar”ı yazdığımda, ilk söyleşiyi seninle yapmıştık. Uğurlu geldin bana Ayşe. Bir kere daha derdime ortak olduğun için teşekkür ederim.

Rica ederim hocam. Alya 15 oldu. “Yetişin Gençler!”i ben okumayacağım da kim okuyacak? Şimdi Ömer’in başucunda duruyor, o başladı okumaya. Geceleri uyumadan bir doz alıyoruz sizin kitaptan, iyi geliyor valla 🙂 Sakinleşiyoruz… Hadi başlıyorum röportaja… Sizin ergenlik tarifinizi alabilir miyiz?
-Damardan girdin meseleye! Ergenlik, genellikle, bir tür “doğal afet” gibi tarif edilir. Şimşekler çakıyor, fırtınalar kopuyor ve bizim yıllardır tanıdığımız çocuk, ergenliğe adım atarak, bizden kopuyor. İşte ben kitabı biraz da bu tarifi değiştirmek için yazdım!

Nasıl yani?
-Elimizdeki bilimsel veriler, artık, ergenliğe geçişin, fırtınalı bir kriz şeklinde mi yoksa sakin bir akış içinde mi olacağına ailelerin ve toplumların karar vereceğini gösteriyor. Yani ergenliği, bir “fırtına” olarak algılarsanız, sorunları da ona göre abartmış olursunuz! Felaket tellallığı yaparak ergenlikten korkmak, gençlere tehlikeli bir “doğal afet” olarak bakmak ne onlar için ne de bizim için hayırlı bir durum!

Mesaj anlaşıldı hocam! Siz kitapta ergenlik döneminde beyin gelişimi hakkında, özellikle son yıllarda yapılan, bilimsel çalışmaları paylaşıyorsunuz…
-Evet. Bu çalışmalar sayesinde pek çok yeni bilgi var artık elimizde. Kitapta detaylarını anlattım. Eğer beynin gelişimini doğru bir şekilde kavrarsak, o zaman çocukların neden ergenlik döneminde risk almak için can attığını öğreniriz. Neden risk almadan öğrenmenin de mümkün olmadığını daha iyi kavramış oluruz.

ERGENLİĞİN BAŞINDA KENDİLERİNİ
BİRER SÜPER KAHRAMAN OLARAK
GÖRÜYORLAR

Kafamıza şu iyice dank etmeli: Ergenlikle birlikte çocuklar, aslında kendi “sınırlarını” test etmeye başlıyor. Hele ergenliğin başında, beyin gelişiminden kaynaklı olarak, kendilerini birer “süper kahraman” olarak görüyorlar. Bu zamanla duruluyor. Çünkü beynin kontrol merkezi, 20’li yaşlarda gelişimini tamamlıyor. Bu çok önemli. Şunu hiç unutmayın: Haz ve risk alma duygusu, kontrol duygusundan önce gelişiyor.

ERGENLERDE HAZ VE RİSK ALMA DUYGUSU, KONTROL DUYGUSUNDAN ÖNCE GELİŞİYOR

  • Gençlerin beyin gelişimi, iki aşamada gerçekleşiyor. Önce heyecan arayan, haz merkezinin olduğu bölümler gelişiyor, sonra kontrol mekanizması. Yani ergenler başta sadece “gaz pedalı” olan bir araca biniyor. Fren, sonradan icat ediliyor!
  • Ama erken dönemde risk almayan sonra kontrol etmeyi de öğrenemiyor! Bırakın çocuklar ergenlik döneminde risk alsın. Başka türlü büyümeleri imkansız…
  • Kitapta, aileler için özel bir bölüm hazırladım. Risk Alan Gençlerle Başa Çıkma Kılavuzu!

ERGENLİK DÖNEMİNDE AYAĞI YERE BASAN BİR GENÇ, ASLINDA POTANSİYELİNİ KULLANMAYAN BİR GENÇTİR. BIRAKIN BAŞKALDIRSINLAR!

Alya 15 oldu… 12’ye kadar, bizim “tatlı kızımız”dı, şimdi kendini bulmaya çalışan, bizimle (çoğunlukla benimle :)) çatışan, çakmak çakmak öfkeli gözlerle bakan, “Benim hayatım… Benim odam… Benim alanım!” diyen birine dönüştü. Onu anlamaya çalışıyorum. Ama bazen içine şeytan girmiş gibi oluyor! Alttan almaya çalışıyorum ama hayatımın hiçbir döneminde bu kadar zorlanmadım! Bazı çocuklar bu kadar şiddetli yaşamıyor… Ölçü ne? Ve neye göre değişiyor bu ergenlik depreminin şiddeti?
-Bravo Alya’ya! Bende de iki ergen var, 13 ve 18. Her gün evde çatışma var! Ama bu çatışmalar olmasa, gelişme de olmaz. Gençken kendisi için mücadele etmeyen sonra hiç etmez! Gençken başkaldırmayan sonra bir baltaya sap olamaz. Ergenlik döneminde ayağı yere basan bir genç, aslında potansiyelini kullanmayan bir gençtir. Ergenlik döneminde bocalamayan bir genç, becerilerini keşfetmeyen bir gençtir. O nedenle ergenliğin ilk dönemi, ki kimi çocuk için 10’lu yaşların başı kimi çocuk için 15’li yaşlar olabiliyor, hem çocuklar hem de ebeveynler için en zor dönem. Pek çok ebeveyn, bu dönemde çocuğundan kopuyor ama sonra yeniden bir yerde buluşuyor. Kopmayanlar da işte bizim yaptığımız gibi sürekli bir diyalog içinde oluyor. O diyalogda, kafa kol kırılmadıktan sonra sıkıntı yok…

Asla unutmamamız gereken şey ne? Koşulsuz sevmek, her ne olursa olsun yanlarında olmak ve destek olmak mı? Başka?
– Ebeveynlik demek, sevgi ve kontrol dengesini bulmak demek. Birini artırıp, öbürünü kısınca sıkıntı çıkıyor. Hem seveceğiz hem de yeri geldiğinde sınırlar koyacağız. İkisi de olacak ama dengeyi bulmak için çocuğun mizacına ve yaşadığınız ortama da dikkat etmeniz gerekiyor. Mükemmel değil ama yeterince iyi bir ebeveynlik için benim sihirli formülüm bu.

Bir anne- babanın en önemli görevi nedir? Çocuğunun yeteneklerini keşfedip, olmak istediği insan olması için ona yardımcı olmak mı? Kendini gerçekleştirmesini sağlamak mı?
-Ne kadar erken bir yaşta çocuklarımızın bizden bağımsız birer varlık olduğunu kabul edersek o kadar iyi. “Yetişin Çocuklar” kitabımda da anlatmıştım. Kendi hikayemizi çocuklarda tamamlamaya kalktığımız zaman onlara en büyük zararı vermiş oluruz.

ERGENLİĞİN BAŞLANGICINI BİYOLOJİ, BİTİŞİNİ İSE KÜLTÜR BELİRLER

Ergenlik ne zaman başlıyor, ne zaman bitiyor? Çocuktan çocuğa değişiyor anladığım kadarıyla…
-Ergenliğin başlangıcını biyoloji, bitişini ise kültür belirler. Kitapta, grafiklerle anlattığım gibi, genel olarak kızlarda ergenlik 10 yaş dolayında erkelerde de yaklaşık 1-2 yıl daha sonra başlıyor. Ancak 9 yaşında ergenlikle tanışan kızlar 15 yaşında ergenliğe henüz girmemiş erkeler de olabiliyor. O nedenle, kızlarda ergenliğe zamanından erken, erkeklerde ise zamanından geç başlayan çocuklara biraz daha fazla özen gösterip destek olmamız gerekiyor. Ergenlik kişinin kendi ayakları üstünde durabilmesiyle, yani ekonomik ve duygusal bakımdan kendi hayatlarını kurabilmesiyle, yetişkinliğe evrilen bir dönem. Bu geçiş, kırsal kültürlerde, tarım toplumlarında daha erken oluyor. Sanayileşmesini tamamlamış toplumlar, gençlerine 20’li yaşların sonuna kadar fırsat verebiliyor. O nedenle ergenliğin bitişi kültürden kültüre değişen bir durum.

Ergenliğin başlangıcını biyoloji, bitişini ise kültür belirler diyorsunuz. Ortalıkta, 30’ların sonunda olduğu halde, ne istediğini bilmeyen, hala aile tarafından maddi olarak desteklenen bir nesil var. Korkutuyor beni onların hali. Bitemeyen bir ergenlik mi bu?
-Eskiden, ergenlikten yetişkinliğe geçiş olurdu ama şimdi bu iki evre arasında yeni bir dönem var, “Beliren ergenlik” ya da “Emerging adulthood.” Bu, Avrupa’da ve Amerika’da çok yaygın, bizde de orta sınıf ailelerde daha çok görülecek bir durum. Şu an ebeveyn olan anne babaların bu duruma alışması gerekiyor. Çocuklarımız bizim gibi üniversiteyi bitirip hayata atılmayacak. Öyle bir ekonomi yok artık. Sorun çocuklarda değil, ortada üretim ilişkilerinin değişiminden kaynaklanan bir durum var. Bu konuyu çok önemsediğim için kitapta özel bir bölüm ayırdım. Çünkü gençlere yüklenmenin bir alemi yok. Sorun sistem meselesi. Bilgisayarlar, robotlar, yapay zekalar pek çok alanda istihdam ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Yeni bir üretim modeli ortaya çıkıyor. Biz buna “katma değeri yüksek üretim” diyoruz. Artık matematik kadar müziğe, fen kadar tasarıma yatırım yapan bir eğitim modeli geliştirmek zorundayız. 21. yüzyıl becerilerinden söz ediyorum. Maalesef gündem bu değil, ama olmalı.

GENÇLİK “BEN KİMİM?” SORUSUNA YANIT ARAMA DÖNEMİDİR

Sizin kitaptan anladığım kadarıyla, ergenliğini dibine kadar yaşamayanları, ilerleyen dönemlerde çok da sevimli şeyler beklemiyor. Zamanında yaşayamadıkları ergenliğin bedelini nasıl ödüyorlar?
-Gençlik, “Ben kimim?” sorusuna yanıt arama dönemidir. Bir gencin, kendi kimliğini bulması için, iki adım atması gerekiyor: “Arayış” ve “bağlanma.” Önce korkusuz bir şekilde, “Ben kimim?” sorusuna yanıt arayacaklar, sonra buldukların yanıtların gereğini yapacaklar. Bu iki adımı ergenlik döneminde atmayınca ya onlara, birinin verdiği “etiketi”, “kimlik” diye taşıyıp bir fanatik oluyorlar ya da 40-50 yaşında hala “ergenlik” yapmaya devam ediyorlar! Kendisini tanımayan, kendine dair keşfettiği gerçeklere sahip çıkamayan bir genci, uzun vadede pek çok sıkıntı bekliyor. O nedenle gençlere en önemli nasihatim: Kimliklerini asla başkalarına ipotek etmemeleri!

YETİŞKİN KALIPLARINA UYAN GENÇLERDEN NE KENDİLERİNE NE AİLELERİNE NE DE ÜLKELERİNE BİR FAYDA GELMEZ…

Alya, dibine kadar yaşıyor diye sevinmeli miyim?
-Kesinlikle! Genç beyin, risk alarak gelişiyor. Gençler, bilinmeze kürek açarak kimliklerini bulabiliyor. Bütün bunları yapmak için ayakların yerden kesilmesi gerekiyor. Yetişkin kalıplarına uyan gençlerden ne kendilerine ne ailelerine ne de ülkelerine bir fayda gelmez. Bizler de tabii, anne baba olarak pek çok konuda kendimizi sorgulayacağız. Ama bu da iyi. Kendimizi sorgulamayı bıraktığımız gün hikayemizin de bittiği gündür. Ben 20 yıldır aynı dersleri veriyorum ama hala her derse giderken ilk günkü gibi kendimi sorguluyorum. O endişe olmasa başarı da olmuyor. Aynı şey ebeveynlik için de geçerli.

ON PUANLIK UZMANLIK SORUSU: ÇOCUKLARIMIZI HEM KORUYUP HEM NASIL RAHAT BIRAKACAĞIZ?

Kitabınızda da sözünü ettiğiniz gibi, koruma içgüdüsü ebeveyn olmanın doğasında var. Ama gel gör ki, dünya çıldırdı! Ergenliklerinde hem onları “koruyup” hem de nasıl “rahat” bırakacağız?
-Vallahi bu “koruma meselesi” her ergen ebeveyninin çektiği bir çile! Onları, kendi yaşadıklarımızla kontrol etmeye çalışıyoruz. Ne kadar gayret etsek de onların gerçekliğine bizim erişmemiz imkansız. “Kuşak farkı” ciddi bir engel. O nedenle, erken yaşlarda çocuklara inisiyatif vermeli, onların kendi başlarına karar almasına, adım atmasına aracılık etmeliyiz. Çünkü çocuklar büyüdükçe bizim onları korumamız giderek zorlaşıyor.

HER DEVİRDE GENÇLER KALIPLARI ZORLAR… TARİH BÖYLE İLERLER

Ergenlerle anne-babalar arasındaki “kuşak çatışması” dediğimiz meselenin kaynağı nedir?
-İnsanlık tarihine bakınca görüyoruz ki, bütün ilerleme, gençlerin eski kalıpları hiçe sayıp yeni bir hikaye yazmasıyla gerçekleşmiş. O nedenle Sokrates bile oturup, “Şimdiki gençler çok terbiyesiz!” diye yazılar kaleme almış. Her devirde gençler kalıpları zorlar. Tarih böyle ilerler.

WELCOME TO THE CLUB!!!

Kızımız normalde Londra’da okula gidiyor. Şimdi pandemiden dolayı İstanbul’da ve online devam ediyor. Oradaki ergenlik problemleri daha da farklı. Henüz cinsiyetine karar vermemiş gençler var sınıfında. Ve bu, tamamen “normal” kabul ediliyor. Her gün, “Yok artık!” diyeceğim bir sürü hikaye anlatıyor. Benim aklım uçuyor. “Yeni dünya meseleleri”yle nasıl baş edeceğimi ya da onu nasıl koruyabileceğimi bilmiyorum. Ben kendimi nasıl update edeceğim? Bir sürü, benim aklıma yatmayan, yeni kavram anlatıyor. 50 yaşındayım, gencim ama kendimi bayağı geri hissediyorum onun anlattıkları karşısında… Kuşak çatışması bu mu? Nasıl uzlaşılacak?
-Welcome to the club! Benimkiler de aynı durumda… Sadece benimkiler anlatmıyor. En küçük bir imalı soruma bile müsaade etmiyorlar. Ama ben de 18 yaşımdayken çok farklı değildim. Biz 50’li yaşlara gelinceye kadar edindiğimiz tecrübeyle bakıyoruz hayata. Gençler de kendi tecrübeleriyle. Arada elbette fark olacak. Olmasa insanlık, hala mağarada, “gölge oyunu” oynuyor olacaktı.

DEPRESYON, KAYGI BOZUKLUĞU, BEDEN ALGISI MESELESİ

Gençler bu dönemde nasıl psikolojik sorunlar yaşıyorlar?
-Kızlarda depresyon, erkeklerde kaygı bozukluğu giderek artıyor. Bunun dışında “beden algısı” ve “beden imajı bozukluğu” giderek daha fazla önem kazanıyor ki, onun beraberinde obeziteden bulimia’ya pek çok başka sorun gündeme geliyor.

TÜRKİYE’DE KIZLAR, ERGENLİĞİ DAHA ZOR YAŞIYOR

Kızlar, ergenliği daha mı zor yaşıyor?
-Türkiye’de kesinlikle öyle! Dünyada da durum çok parlak değil ama bizde cinsiyet ayrımcılığı evde başlıyor, okulda pekişiyor, iş hayatında zirveye ulaşıyor. O nedenle kitapta, küçük yaştan itibaren kızlarımızı, erkek akranlarıyla benzer şartlarda yetiştirmenin yol haritasını örneklerle anlattım. Bu konuyu çok önemsiyorum ve başta anne babalara, öğretmenlere, yöneticilere ve tabii ki yurttaşlara düşen ödevler olduğunu düşünüyorum. İstersek değiştirebiliriz, zira toplumsal cinsiyet rolleri öğrenilmiş olan bir kavram.

GENÇLERİN DERDİNİ, DERT ETMEKLE BAŞLIYOR HER ŞEY

Ergen gençlerle iletişim kurmak konusunda ailelere ne tavsiye edersiniz?
-Bu kitabı tasarlarken diğerlerinden farklı olarak, bir nevi portal olarak düşünelim dedik. O nedenle, her bölümde hem gençlere hem de anne babalara mektuplar yazdım. Kimi zaman kendi hayatımdan anekdotlarla bilimsel temeli olan ‘tavsiyeler’ sundum. Gençlerin derdini, dert etmekle başlıyor her şey. Gerisi kolay!

BEDENİYLE BARIŞIK BİR ERGEN Mİ DEDİNİZ? ÇOK ZOR!

Bedeniyle barışık bir ergen var mıdır?
-Çok zor.

Sorumlusu kim? Sosyal medyadaki idealize edilmiş beden anlayışı mı?
-Eskiden de idealize edilmiş kişiler-bedenler vardı ama hiç olmazsa, onlar gerçekti. Şimdi biliyoruz ki, gençlerin karşısına çıkan modellerin pek çoğu gerçek değil. Fotoşop ya da filtreleri geçtim, bilgisayar oyunlarından çıkan kahramanlar bile var. Bunun sonucu olarak gençlerde pek çok psikolojik sıkıntı yaşanıyor maalesef.

PEK ÇOK ŞEY BİZİM ELİMİZDE DEĞİL

Bu dönemde anneler babalar nasıl destek almalı? Kendini geliştirmeli?
-Ebeveynlik, eskiden kuşaktan kuşağa öğretilen bir zanaat idi. Artık hayat o kadar hızlı değişiyor ki. Oturup pek çok şeyi kendimizin öğrenmesi gerekiyor. Bu da doğal olarak bizi strese sokuyor. İşte o noktada, kitapta da dediğim gibi, doğru kaynakları takip et, elinden geleni yap. Ama bunun da bir sınırı var. Pek çok şey bizim elimizde değil.

GENÇLER ARTIK NEDEN AŞIK OLMUYOR?

Pek çok gencin tutku duyduğu bir şey de yok. Neden?
-Çünkü “hızlı haz” çağında yaşıyoruz. Haz aldığımız pek çok şey, bir tıkla bize sunuluyor. Bu kitapta, “Gençler Neden Aşık Olmuyor?”, diye bir bölümün olması tesadüf değil. Tutku; haz ertelemeyi, sıkıcı olsa da bir şeye odaklanmayı gerektirir. Bu çağda çok az bulunan bir beceri bu.

Biz acaba bu çocuklara elimizden gelen her türlü desteği verdik, imkanları sunduk… O yüzden mi böyleler? Bu yaptığımız aslında onlara “kötülük” mü? Hayata tutunmayı becerenler, aslında sizin gibi köyden kapağı, azimle çalışarak önce ODTÜ’ye sonra New York’a atıp, kendine bir gelecek kuranlar mı?
-Ben çocuklarıma kendi hayatımdan yola çıkarak ders vermekten kaçınıyorum. Onların realitesi başka. Bunu kabul etmek benim için de zor, ama yapacak bir şey yok. Bu bir tercih değil, zorunluluk. Çocuklarımızın bizden farklı birer birey olduğunu öğrenmek, ebeveynliğin en zor kısmı. Kitabın sonuna doğru bu konuda da bir mektup yazdım ebeveynlere… Yuvadan uçan kuş sendromu ciddi bir durum.

AH O GENÇLERİ HAPSETTİĞİMİZ AYIP-GÜNAH-YASAK ÜÇGENİ!!

Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında ülkemizdeki gençlerin avantajları ve dezavantajları neler?
-En büyük sorun gençleri ayıp-günah-yasak üçgenine hapsetmemiz. Özgür bir ortam olmadan kimse kimliğini arayamıyor.

Siz gençlerden ümitlisiniz, peki gençlik sizce bizden ümitli mi?
-Biz, kuşak olarak iyi bir sınav vermiyoruz. Şu son döneme bir bakın. Hangi yapısal soruna çözüm bulabildik? O yüzden kitabın adı, “Yetişin Gençler!” Bu, bir çağrı aynı zamanda çünkü yetişkinlere laf anlatmak çok zor. Umudum çocuklarda, umudum gençlerde….

Siz çocuklarınızla ergenlik döneminde yaşadığınız sorunları nasıl aştınız? Ya da şöyle sorayım: Aştınız mı?
-Aşamadım tabii. Türkiye’de yazlıkta bir gün çocuklarımla sokakta bayağı yüksek sesle tartışırken, bir okurum geldi, “Selçuk Hocam? Siz misiniz?” dedi. “Değilim!” demek isterdim. Ama “Evet benim! Belli olmuyor mu?” dedim. Gülüştük. Eğer bir ebeveyn, özellikle ergenlik döneminde çocuğuyla ilişkide hiçbir tartışma ya da sorun yaşanmıyorsa, bilin ki, orada sorunlar, sürekli halının altına süpürülüyordur. Önemli olan sorunları, cesaretle masaya yatırmak, zor sohbetlerden kaçınmamak. Bu zor sohbet kısmı, bizim kültürde çok önemli. Onun için de bir mektup yazdım. Çocuklarla zor meseleleri konuşmamız gerekiyor. Özellikle cinsellik üzerine…

EBEVEYNLİĞİN GEREĞİDİR SİYASAL KATILIM… ÇÜNKÜ BİZİM YETİŞTİRDİĞİMİZ ÇOCUKLARIN, NASIL BİR ORTAMDA YAŞAYACAĞINA SİYASET KARAR VERİYOR!

İki farklı Türkiye’den bahsediyorsunuz. Diyorsunuz ki, “Bir tarafta, yaklaşık yüzde 20’ye tekabül eden ve kabaca “varlıklı” diyebileceğim bir kesim bulunuyor. Bu ailelerin evlerinde her çocuğun bir odası, bir kitaplığı, anne ya da babasından birinin üniversite diploması var. Diğer taraftaki Türkiye’de ise bunların birçoğu yok!” Peki hocam, bu iki Türkiye arasındaki uçurumu nasıl kapatacağız?
-Türkiye için yaptığım her şeyde, bu makası kapatmak için bir çaba var. Hatırlarsan, “1 Milyon Kitap’’ bu makası kapatmak için yüzde 20’den aldığını, yüzde 80’e dağıtmaya çalışan bir proje. Ama bu, bir kişinin hatta anne- baba olarak bizim tek başımıza üstesinden gelebileceğimiz bir sorun değil. O nedenle, evladını dert eden her anne babanın ülkenin gidişatı üzerinde ciddiyetle düşünmesi gerekiyor. Ebeveynliğin bir gereğidir, siyasal katılım. Çünkü bizim yetiştirdiğimiz çocukların nasıl bir ortamda yaşayacağına siyaset karar veriyor!

AYAKLARI YERE BASMAYAN HAYALLER KURUN!

Bir de diyorsunuz ki kitapta, “ODTÜ’yü kazandığımı öğrendiğimde, bizim köyde bir dükkan işletiyordum.” O dükkandan Amerika’ya uzanan bir yol kat ettiniz. Siz hikayenizle pek çok genç için bir rol modelsiniz. Bu noktada gençlere ne söylemek istersiniz?
-Ayakları yere basmayan hayaller kursunlar! Koşulları reddetmeden ilerlemek mümkün değil. Mustafa Kemal’in, Erzurum’da idam fermanıyla aranırken, oturup hayallerini yazdırması, bence onun devrimci ruhunu ortaya koyan en güzel örneklerden biri. Eğer Mustafa Kemal, o koşullarda, hayal kurduysa, gençlerin şimdiki koşullarda hayal kurmasının önünde hiçbir engel yok!

GENÇLER…YAPARKEN, ZAMANI, MEKANI VE KENDİNİZİ UNUTTUĞUNUZ UĞRAŞI BULUN… İŞTE O ZAMAN YIRTTINIZ!!!!!

Kitapta gençlere sorduğunuz soruyu ben size sorayım: “Hayatta yaparken zamanı ve mekanı unuttuğunuz uğraş nedir?”
-Yazmak. Data analiz etmek. “Yetişin Gençleri” yazarken çalışma odamda sabahın köründen gecenin bir yarısına kadar yazdığım, yemek yemeyi bile unuttuğum çok oldu.

Bu uğraşı bulduklarına inanıyorlarsa, yırttı mı çocuklarımız… Bunun üzerine mi gitsinler?
-Kesinlikle! Eğer o uğraş kimsenin değer vermediği bir uğraş olsa bile, asla vazgeçmesinler!

Yorum Bırak