Veeee yeni bir Engin Akyürek röportajıyla daha karşınızdayım…
“İyi ki tanımışım” dediğim insanlardan Engin… Hayat üzerine düşünen, kafa yoran, gözlerinin içi gülen, güzel enerjisi hemen bulunduğu ortama yayılan biri…
Onunla marka elçisi olduğu Shell Hep İleride sosyal projesini konuştuk. “Bahattin’in hikayesinin birilerine umut olabilme ihtimali, koca koca cümlelerden çok daha değerli” diyor Engin ve içinde sosyal fayda olan, insana dokunan işlerde olmayı seviyor.
Tabii onu yakalamışken dalış tutkusundan Moda’daki günlük hayatına, aşktan evliliğe kadar pek çok şeyi sordum…
Hadi lafı fazla uzatmandan sözü Engin’e bırakıyoruuummmm…
Yine çok değerli bir şey yapıyorsun. Shell’in, engelsiz yaşamı destekleyen #Hepİleride sosyal projesinde yer alıyorsun. Üstelik, olimpiyatlarda ülkemize bronz madalya kazandıran paralimpik milli okçumuz Bahattin Hekimoğlu’yla. Neler hissediyorsun?
– Bahattin’in bu projede olması, Shell’in konuya bu kadar samimi yaklaşması, herkese rol model olabilecek bir kahramanla çalışmak, çok kıymetli benim için. Kendi adıma mutluyum. Bahattin’in hikayesinin birilerine umut olabilme ihtimali, koca koca cümlelerden çok daha değerli. İçinde samimiyet olan şeylerde buluşmak kolay oluyor.
Bahattin, pırıl pırıl bir genç adam. Seni en çok nesi etkiledi?
-Her şeyden önce kendisiyle ve yaşadıklarıyla barışık biri. Sahici. Ve yaptığı işi çok iyi yapıyor. Bence insanın en güzel göründüğü an, işini iyi yaptığı an. Bahattin’in oku eline alıp nasıl tutulacağını anlatırken, gözlerinin parlamasına şahit oldum. O an ne kadar güçlü, mutlu hissettiğini ve gerçek bir kahraman olduğunu gördüm. Kahramanlık biraz da böyle bir şey. İnandığınız şeyi yaparken büyümeniz ve bunu parmak sallamadan yapmanız. Bahattin kendi hikayesiyle birçok insana örnek olabilecek biri. Sadece engelsiz bir kahraman değil, gerçek bir kahraman.
BAŞARILARI İLHAMI ARTIRACAK!
Sence, bu projede hanginiz starsınız?
-Benim oyum Bahattin’den yana.
Ülkemizde ‘Bahattin’lerin artması için sence neler yapmalıyız?
-Burada herkese iş düşüyor aslında. Öncelikle bu konuya herkesin, sivil toplum kuruluşlarının, derneklerin, belediyelerin, vakıfların, devletin samimiyetle yaklaşması; projeler gerçekleştirmesi ve bir kaynak yaratması gerekiyor. Bilişim çağında yaşıyoruz. Özelikle sosyal medya aracılığıyla bilgiye çok kolay ulaşılan bir dönemdeyiz. Bu durumu yaşayanları, evlerine mahkûm etmeden kazanmanın yolları olduğunu düşünüyorum. Herkes kendi açısından elini taşın altına koyarsa, güçlü bir farkındalık yaratabilir. Ama meseleye samimi yaklaşılmalı. Bahattin’in başarıları da ilham yaratacak…
Bahattin’i hayata bağlayan Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği (TOFD) olmuş. Onun gibi yüzlerce gence devam etme gücü verdiler, veriyorlar… Şu anda da Shell istasyonlarındaki deli2go sandviçlerin satışından elde edilen gelirin bir kısmı, Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği’ne bağışa dönüşüyor. İhtiyaç sahiplerini tekerlekli sandalyeyle buluşturuyor. Bu nasıl etkiliyor seni?
-Bu hayatta bir şey söylüyor, bir şeyler yazıyorsanız, cümlelerinizin eylemlerinizin arkasında durmanız gerekir. Shell’in bu anlamda, kendi değerlerini önemsediği düşünüyorum. Elini de taşın altına koyuyor. Kendi adıma, çektiğimiz reklam filmlerinin böyle bir sorumlulukla ilerlemesi, beni çok mutlu ediyor. Örnek olması en büyük dileğim…
Sen de bir süre sonra çıkacak yeni kitabının gelirini, TOFD’ye bağışlayacakmışsın…
-Böyle bir düşüncem var. Kitap daha basılmadı. Basıldığında, Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği de kabul ederse, telif gelirini bağışlamayı çok isterim. İlk kitabım Sessizlik 2018’de çıkmıştı. Sessizlik, daha naif bir bakış açısıyla çocukluk ve bugün üzerine oluşturduğum kurmaca öykülerin toplamıydı. Uzun zamandır ikinci kitabı çıkarmak istiyorum. Ama yoğun iş temposundan fırsat bulamadım. İnşallah yapacağım. Bu ikinci kitaptaki öyküler, özünde yine naif ama zamanla derdi olan, biraz daha düşünen ve yorum yapan öyküler. Zamansızlık bütün öykülerimin buluştuğu bir yer…
PANDEMİDEN ALMAMIZ GEREKEN BİZE, İNSANLIĞIMIZA SÖYLENEN UYARILARI ALMADIĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUM!
Şu aralar kafanı en çok meşgul eder şeyler neler? Sence içinde olduğumuz nasıl bir dönem…
-Uzun bir pandemi dönemi geçirdik. Evlerimize kapandık. Özgürlüğümüz kısıtlandı, acılar çektik… Sokağa çıkıp bir kahve bile içemedik. Hayatımızdaki basit şeylerin ne kadar kıymetli olduğunu anladık, hissettik… Birbirimize dost sohbetlerinde yaşamayı, hayatın değerini, sağlıktan önemli bir şey olmadığını hatırlattık. Ben kendi adıma, bu süreçten insanlık adına bir şeyler öğreneceğimizi düşünmüştüm. En azıdan egomuzu belli durumlarda bir kenara bırakabilmeyi öğrenebilirdik. Ama pandemiden almamız gereken, bize, insanlığımıza söylenen uyarıları almadığımızı düşünüyorum.
BİZİMKİ DEĞERLERİN, HASSASİYETLERİN ORTAK BİR NOKTADA BULUŞMASI
İki yıldır Shell’le birlikte pek çok çalışma yaptınız. İkiniz için de ortak olan duygular, kavramlar neler?
-Ben bir yol arkadaşlığı yaptığımızı düşünüyorum. Yola çıkan arkadaşlar, birbirlerini anlar ve samimi olurlar. Çektiğimiz reklamlara yansıyan samimiyetin çıkış noktası burada başlıyor bence… Değerlerin, hassasiyetlerin ortak bir noktada buluşması. Ben hep iyi geri dönüşler alıyorum. Bir Shell istasyonuna girdiğinizde orada çalışan insanların bakışlarından da anlıyorsunuz. Aslında onların şahit olduğu hikâyeyi anlatıyorsunuz. Ya da sokakta biri size “Shell Hep İleride” dediğinde… Ama tabii gıcık olanlar da vardır. Bu da yaptığınız işin bir sonucu. Seven de olur sevmeyen de.
Bir süredir hayatında dalış var…
-Evet. Zamanla tatil aktivitesinden bir tutkuya dönüştü benim için dalış. Bana, ruhuma iyi gelen şeylerden biri… Dalışa başladıktan sonra anladım ki, mavi bana iyi geliyor. Mavinin tonlarını, mavinin tonlarının derine indikçe değişmesine, güneş ışığının suda yansımasına hayranım. Bir şey ruhunuza iyi geliyorsa, doğru yerdesiniz demektir.
Fotoğraflar da harika…
-Sevdiyseniz yeni su altı fotoğrafları paylaşabilirim.
Ben dalmaya başlayınca ve birbirinden eşsiz balıkları, onların renklerini, çeşitlerini, desenlerini filan görünce kafayı yemiştim. Bir yaratıcın varlığına bir kere daha inanmıştım. O kadar mükemmel ki her şey aşağıda… suyun altı, beni kendime ve tanrıya daha çok yaklaştırıyor. Seni?
-Ne kadar güzel anlattınız… O zaman dalışa da yeni keşiflere de devam. Nefes alamadığınız bir yerde bütün hücrelerinizle nefes alıyorsunuz aslında… Misafir olduğunuz bir yerde, ufacık bir balıkla karşılaştığınızda, sizden daha güçlü ve hızlı olduğunu gördüğünüzde, ne kadar tel maşa bir varlık olduğunuzu düşünüyor, yukarı çıkınca biraz daha insan olmaya başlıyor, bu dünyada başka canlıların da yaşadığını hissediyorsunuz. Her dalışta bir keşif yapıyor, biraz daha insan oluyorsunuz.
BİR ANKARALI OLARAK, GELDİĞİM YERE BENZEYEN BİR YAŞAM BİÇİMİM VAR… BU YÜZDEN BİR AİDİYET HİSSEDEBİLİYORUM VE KENDİM OLABİLİYORUM
Kadıköy’de yaşıyorsun. Esnafla, herkesle iç içesin. ‘Meşhurluğun El Kitabı’nda yazmayan şeyler yapıyorsun 🙂 Ünlü olup, ünsüz gibi bir hayat sürüyorsun. Bunu nasıl başarıyorsun?
-Evet, Kadıköy’de Bağdat Caddesi’nde bir hayatım var. Burada yaşamaktan da çok mutluyum. Bir Ankaralı olarak, geldiğim yere benzeyen bir yaşam biçimim var. Bu yüzden bir aidiyet hissedebiliyorum ve kendim olabiliyorum aslında. Yaşam tercihlerimi ve yansıttığım görüntüyü bir başarı olarak görmüyorum. Öyle görsem, işler değişir galiba. Başarıyı korumanız geliştirmeniz gerekir, bu da yaşamınıza bir proje olarak bakmanıza yol açar.
“Aşık Engin” nasıl birine dönüşüyor? Kontrollü müsün hep?
-Yok öyle değil. Bütün renkler daha canlı, bütün kokular hiç hissetmediğim kadar güzel kokmaya başlıyor! Sanki uzun bir süredir flu görüyormuşum da her şey netleşmeye başlıyor! Ben hiç olmadığım kadar Engin oluyorum aslında. Dışardan kontrollü gözüksem de kontrollü olmak, ince tel üzerinde yürümeye benzer. Bir kere kopmaya görsün o tel… Gönlünü de içini de açarsın… Baktın tekrardan görüntüler flu’laşmaya başlıyor, geçmiş olsun…
Valla şahane anlattın… Evlenmeyi düşünmüyor musun? Ya da baba olmayı… Tabii ki kısmet işler. Ama yine de sorayım dedim… Senden nasıl eş olur bilmiyorum ama sanki şahane baba olur… Ne dersin… Babalık çanları çalmaya başladı mı?
-Bütün bu soruların cevabı karşıma çıkacak aşık olacağım insanla ilgili… Evlenmem demedim hiç bir zaman… Baba olursam bir gün, iyi bir baba olacağıma inanıyorum. Bu duygular ben de asla negatif değil. Biri gelir ve bütün bu duygular yerli yerine oturur.
KEDİM SEFA’YLA BİR ARADAYIZ YİNE! AMA EVE GEÇ GELİRSEM BOZUK ATIYOR
Kedin n’apıyor bu arada… Sen, aylar sonra dönünce nasıl bi reaksiyon verdi?
-Sefa uzun zamandır annemdeydi. Tam bir anne şefkatiyle kilo almış! Artık yine bende, evde beraberiz… Bilirsiniz kediler önce yaşadıkları yere uyum sağlamak isterler. Üç yıl sonra eve tekrar döndüğünde, bir saat sonra kaldığı yerden devam etti. Hafızalarının bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum. Aramız çok iyi. Ama eve geç gelirsem bayağı bozuk atıyor.
KAÇIŞ’IN BAŞARISINI, KİŞİSEL BİR BAŞARIDAN ÇOK, YENİ VE BİZE AİT HİKÂYELERİN YAPILABİLMESİ ADINA ÖNEMSİYORUM
Disney+’ın ilk yerli dizisi Kaçış’ın hem başrolünde yer alıyorsun hem de hikâye sana ait… Nasıl doğdu bu proje?
-Kaçış’ın hikâyesini, 2017 yılında yazmıştım. Bir adamın vahşetin ortasında kalıp vicdanıyla, insanlığıyla yüzleşmesi, çıkış noktam olmuştu. “Yaşamak için ne kadar ileri gidebiliriz? Vicdanımızı kaybeder miyiz?” Biraz da o dönem, bölgede yaşananlar, hikâyeyi böyle bir atmosfere çekti. Hikâyenin belli süreçler içinde bir yolculuğu da oldu. Ali Doğançay senaryosunu yazdı ve 2022 yılında Disney+’ın açılış işi oldu. Benim açımdan çok kıymetli bir durum var ortada. Bir oyuncu olarak, kendi hayalimin bir parçası oldum. Kaçış’ın başarısını, kişisel bir başarıdan çok, yeni ve bize ait hikâyelerin yapılabilmesi adına önemsiyorum.