Cumhuriyet senindir. Cumhuriyet benimdir. Bu neslin sesidir!


Veee bugün son röportajıyla huzurlarınızdayım… 1923 müzikalinin yönetmeninden Lerzan Pamir...
.
Cumhuriyet’in kazanımlarıyla yetişmiş bir sanatçı olarak, böyle bir eseri yönetmenin gurur verici olduğunu belirten Lerzan Pamir, 1923’ü bakın nasıl tanımlıyor, “Cumhuriyet’in 100. yılı için hazırlanan bir iş olsa da aslında zamansız bir müzikal oldu. Tıpkı başucu kitabı gibi. Her izlendiğinde, izlendiği zamanın ruhuna bağlı olarak, seyirciye farklı bir şey söylüyor olacak.”

“Bir olmak”, “birlik olmak”, o günlerdeki milli mücadele ruhunun, bu toprakların DNA’sında olduğunun altını çizen Lerzan, “Provaların henüz başındaydık deprem olduğunda. Herkes gibi tarifsiz, korkunç bir acı yaşadık. Gündüz provada sahneyi çalışıyor, gece yardım toplanan merkezlere koli yapmaya gidiyorduk” diyerek o ruhunun hemen tekrar alevlendiğinin altını çiziyor.

Lerzan, 1923 müzikalinin iki yönetmeninden birisin. Uzun süredir üzerine çalıştığınız proje, 23 Nisan’da seyircisiyle buluşuyor. Neler hissediyorsun?
-Büyük bir sorumluluk ve muazzam bir heyecan! Hazırlık aşamasında yüzlerce kişinin çalıştığı, emek harcadığı ve içeriği herkes için çok özel olan bir oyun yaptık. Seyirciyle buluşmasını iple çekiyorum…

Senelerce izlenecek bir müzikal mi doğdu? Ne dersin?
-Her ne kadar Cumhuriyet’in 100. yılı için hazırlanan bir iş olsa da zamansız bir müzikal oldu. Tıpkı başucu kitabı gibi. Her izlendiğinde, izlendiği zamanın ruhuna bağlı olarak, seyirciye farklı bir şey söylüyor olacak.

Mehmet Ergen’in de senin de pek çok eserde yönetmen olarak imzanız var. 1923 müzikalinin senin için farkı ne?
-Prodüksiyonel anlamda bugüne kadar yaptığım en büyük iş olması sebebiyle farklı. Ama tabii asıl fark, içeriği. Cumhuriyet’in kazanımlarıyla yetişmiş sanatçılardan biri olarak, bu özel yılda, Cumhuriyet’in 100. yılını kutlamak için yazılmış bir eseri yönetmiş olmak gurur verici!

Bu tür müzikallerin artması için nasıl bir yol izlenmeli?

-Daha çok ve daha çok yapılmalı! Cesaret edilen her yeni işin, sektöre çok büyük katkısı oluyor. Birbirimizi büyütüyoruz. Birlikte çıktığımız merdivenler var gibi geliyor bana ve yapılan her iyi işte, bir basamak daha geride kaldı diyorum. 1923’ün de şimdiden çok büyük katkısı olduğunu görüyoruz. Yeni müzikalciler, dansçılar kazandık.

Zorlu’nun desteği sence ne kadar önemli?
-Böyle büyük projelerde, yapımcının taşıdığı riskler büyük oluyor. Dolayısıyla bu çapta bir müzikal siparişi vermeleri çok değerli. Bu projeyi konuştuğumuz ilk günden beri, iyi olması için herkesin elinden gelenin yeterli olmayacağının, fazlasını yapması gerektiğinin farkındaydık. Biz sahne üstünde, yapımcılarımız da sahne arkasında bu hayalin gerçekleşmesi için birlikte hareket edebilmeyi başardık. Bu işle bizi buluşturdukları için bir kez daha teşekkürler.

Söz konusu olan, Milli Mücadele’den Cumhuriyet’e kadar uzanan ve bu ülkede yaşayan hemen her Türk’ün aşağı yukarı bildiği, fikir sahibi olduğu, güçlü duygular hissettiği bir süreç… Siz, tüm bunları, 90 dakikada anlatmaya çalışıyorsunuz… “Altından nasıl kalkarız?” demediniz mi?
-Ben dedim, Mehmet Ergen kesin dememiştir 🙂 Hakkıyla yapmak konusunda endişeli değil ama fazla heyecanlıydım. Hem söylediğiniz sebeplerden hem de ne yaparsak yapalım sonuçtan tatmin olmazmışız gibi hissediyordum. Ama sonra süreç, sonucun o kadar önüne geçti ki… Bu kaygılardan eser kalmadı. Şahane yazarlarımız Mert Dilek, Mehmet Ergen ve Yekta Kopan’ın maharetiyle “Nereden başlanacak?” sorusu ortadan kalktı ve hepimizin içine sinen, neden tarihimizin o bölümlerini anlatmayı seçtiğimizi çok iyi bildiğimiz bir eser çıktı ortaya. Umarım izleyenler de beğenir.

Nasıl bir hazırlık süreci oldu?
-Kimimiz okudu, kimimiz izledi. Mehmet Alkan Hoca’dan danışmanlık aldık. Birbirimize, bitmek bilmeyen anılar anlattık… Mesela benim anne tarafım, Yunanistan göçmeni. Bir başkasınınki Bulgaristan, diğeri Girit.. Kimimizin dedesi Kurtuluş Savaşı’nda yer almış, kiminin büyük amcası Atatürk’ü yakından görmüş, saymakla bitmeyen anılar… O yılları yaşamış ailelerin çocukları, torunlarıyız. Dolayısıyla kitaplarda okuduğumuz kadar, büyüklerden dinlediğimiz anılar da var her birimizde. Hepsini harmanlayıp, hikayemize katkı sağlayacak olanlardan faydalandık.

Peki ya çalışma süreci…
-Çok yoğun ama çok keyifliydi. Yazarlarımızın ilk taslağı bize yollamasından sonra, süreç başladı. Bitmek bilmeyen sorular, soruların içinde kaybolmalar, bulmalar, tekrar kaybolmalar, biraz didişmeler, çokça gülmeler… Bu süreci bu kadar keyifli kılan tabii ki birlikte çalıştığımız ekip. Beyhan Murphy’nin efsane koreografisi, Tuluğ Tırpan’ın işin ruhunu muhteşem tamamlayan müzikleri. Ve tasarım ekibimiz; Robert Innes Hopkins, Malcolm Rippeth, Douglas O’Connell, Gül Sağer, Illusionist Merve Yörük.
Yarısı Türkiye’de olmadığı için hazırlığın büyük kısmı, sonsuz Zoom buluşmalarıyla yapıldı. Geldiklerinde de hızlıca tüm çalışmalar yerlerine oturdu.

Uzun yıllardır tanıdığınız insanlarla çalışmak nasıl bir konfor sağlıyor?
-Yekta Kopan, Beyhan Murphy ve Tuluğ Tırpan’la ayrı ayrı birer müzikal daha yapmıştık. O süreçteki deneyimlerimiz, bu işte birçok şeyi hızlandırdı. En uzun tanışıklığım ise Mehmet Ergen’le, 10 yıldır birlikte çalışıyoruz. Ne istediğimizi ne istemediğimizi, neyi eksik bulduğumuzu hiç konuşmamıza bile gerek kalmıyor. Onunla birlikte çalışmak ve öğrenmek eşsiz bir deneyim. Birlikte bu oyunu yapmak benim için çok özeldi.

Oyuncu ve dansçı seçimleri nasıl gerçekleşti? Kriterler neydi?
-Kadro çok uzun süren seçmelerle oluşturuldu. Oyuncular, şarkı ve oyunculuk; dansçılar dans performanslarıyla katıldılar seçmelere. Ardından oyuncular dans, dansçılar ses için tekrar çağrıldı seçmelere. İyi derecede şarkı söyleyen ve çok iyi dans eden kişileri arıyorduk. Tüm seçmelerden geçtikten sonra bir de işin sohbet kısmı oldu, 100 kişilik ekip kuruyoruz sonuçta. Tekrar tekrar her bir CV’nin ve seçmelerde aldığımız notların üstünden geçtik.

8 ile 82 yaş arasında değişen oyuncular, dansçılar var… Ekibin uyumu nasıldı?
-Bizim kulisimiz genelde iyi ve mutludur. Kendi tiyatromuzda da buna dikkat ederiz. Ama bu kadar büyük bir ekiple biz de ilk kez çalışıyoruz. Bugüne kadar gördüğüm en enteresan ekip diyebilirim. 100 kişilik bir projenin bu kadar sorunsuz olacağını düşünmemiştim! Çocuk oyuncular, dansçılar, koro, orkestra..
Farklı disiplinler, farklı geçmişler, farklı kökenler… Sanırım ekibi birleştiren şey, biraz da oyunun içeriği oldu. Herkes, özel bir projede yer aldığının, sıradan bir müzikal olmadığının çok farkında. Bu da iş yapış şekillerine yansıyor elbette.

1923 müzikali, esas olarak bize ne diyor?
-Oyunun şarkı sözlerini çok seviyorum, onlardan biriyle cevap vermek isterim,
“Cumhuriyet senindir, Cumhuriyet benimdir, bu neslin sesidir.”

Siz, bu müzikali sahneye koyarken, ülke tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşadı. İnsanlar, yine de her şeye rağmen müthiş bir dayanışma örneği gösterdi, bir oldu, birlik oldu. Benzer bir duygu, sizin müzikalden de geçiyor insana… Bu da bizim DNA’mızda var mı sizce?
-Kesinlikle var! Provaların henüz başındaydık deprem olduğunda. Herkes gibi tarifsiz, korkunç bir acı yaşadık. Gündüz provada sahneyi çalışıyor, gece yardım toplanan merkezlere koli yapmaya gidiyorduk. Provada şarkı sözleri, “Tüm umutlar kaybolmuşken, neredeyse yok olmuşken, tutunacak dalı yokken, bu halk yeniden doğdu!” parçamızı çalışıyor, ara verdiğimizde Twitter’ı açıyor, bir bebeğin kurtuluş haberini okuyordum. Tarihimizde yaşanan büyük seferberliği anlatırken, aynı anda, deprem felaketiyle ülkece her şeye rağmen benzer bir seferberliği tekrar yaşadık. Ve evet, “bir olmak”, “birlik olmak”, o günlerdeki milli mücadele ruhunun, tekrar alev alması başka türlü açıklanamaz herhalde. Bu hal, bu toprakların DNA’sında var.

Yorum Bırak