Bu muhteşem adamı mutlaka tanımalısınız: “Ampute Messi” Barış Telli


Bugün, uzun süredir röportaj yapmayı istediğim çok başarılı bir milli sporcuyla huzurlarınızdayım, Barış Telli.
.


Türkiye’de ve dünyada “Ampute Messi” olarak tanınıyor. Hem forma giydiğin kulüplerde hem de Ampute Futbol Milli Takımı’nda şampiyonluklar yaşadı. UEFA tarafından, ‘Adil Oyun Elçisi’ seçildi. ‘Dünya Şampiyonası En Değerli Oyuncusu’ oldu. Üç kez Ampute Süper Lig Gol Kralığı yaşadı.
Barış’ın başarıları saymakla bitmez! O, sadece futbola değil, spora tutkun bir genç. Atletizmde altın madalyaları, tekerlekli sandalyede tenisinde şampiyonlukları var.


.


Enerjisi yüksek, güleryüzlü, her daim pozitif, kendine inan ve kendini seven bir genç. Şimdi de Mastercard’ın global marka yüzü olarak seçtiği ilk Türk sporcu ve ‘Umut Elçisi’ oldu.


.


UEFA Şampiyonlar Ligi Finali için onun futbola başlama hikayesinden, futbol tutkusundan esinlenen bir tanıtım filmi hazırladı… Tüm dünyada gösterilecek. ‘Ben başardım, siz de başarabilirsiniz! Yeter ki isteyin ve hayallerinizden asla vazgeçmeyin!’ diyor Barış.
.
4 yaşında top peşinde koşarken, feci bir kaza geçiriyor ve sol bacağını kaybediyor. ‘Bugünkü başarılarımın mimarı’ dediği anne-babası sayesinde, hayallerine sıkı sıkı tutunmayı öğreniyor. Azmediyor, çalışıyor ve başarıdan başarıya koşan genç bir sporcuya dönüşüyor. O, ilham ve umut veren gerçek bir rol model.


.


Bıraksanız sabaha kadar anlatırım ‘imkânsız” nedir bilmeyen, pes etmeden hayallerinin peşinden koşan bu şahane genci… Lafı daha fazla uzatmadan sizi Barış’la baş başa bırakıyorum:)) Böyle pırlanta gibi bi evladı yetiştiren anne-babayı da tebrik ediyorum.

HAYALİM, ÜLKEMİ TEMSİL ETMEK VE DÜNYANIN EN İYİ SPORCULARI ARASINDA YER ALMAKTI

Barış müthişsin!!! Türkiye ve dünyada “Ampute Messi” olarak tanınıyorsun. Ödüllerin, say say bitmiyor. UEFA tarafından, “Adil Oyun Elçisi” seçildin. “Dünya Şampiyonası En Değerli Oyuncusu” seçildin. Üç kez “Ampute Süper Lig Gol Kralı” oldun. UEFA hayatını konu alan belgesel çekti… Japonlar da senin başarılarınla çok ilgilendi, gelip belgeselini yaptı… Şimdi de Mastercard’ın “Umut Elçisi” ve “Global marka yüzü” olarak seçtiği ilk Türk sporcusun. Seni yürekten kutluyorum…
-Çok çok teşekkür ediyorum.

Pek çok engelli sporcu var, neden sen? Hangi özelliklerinle…
-Kendime, “Neden ben?” diye asla sormadım. Başıma kötü şeyler geldiğinde de sormadım, iyi şeyler geldiğinde de… Küçük yaşlardan itibaren hayalim, ülkemi temsil etmek ve dünyanın en iyi sporcuları arasında yer almaktı. Ama bu, çalışmadan olmuyor. Hayatını adamadan olmuyor. Ben de elimden geleni yaptım. Pes etmeden, vazgeçmeden, umudumu kaybetmeden… Umarım başarabilmişimdir.

Hadi gel önce, “Umut Elçisi” seçilmenden başlayalım. Senin için ne ifade ediyor…
-İnanılmaz bir mutluluk! 29 yıldır tüm dünyada, futbol severlerin ilgiyle takip ettiği UEFA Şampiyonlar Ligi’nin ana sponsoru olan Mastercard’ın umut elçisi olmak, gerçekten paha biçilemez. Beni hayata bağlayan spor oldu, futbol tutkum oldu. Ben futbol topunun peşinde koştururken, aynı zamanda, “imkânsız” diye bakılan hayallerimin peşinden koştum. Yaşadığım zorluklara, hayatın karşıma çıkardığı tüm engellere rağmen umudumu hiç kaybetmedim. Başkalarına, özellikle de gençlere umut olabilmek de hayallerimden biriydi. Zaten bunun için öğretmen oldum. Şimdi “umut elçisi” sıfatıyla, dünyanın her köşesinden, çok daha fazla insana mesajımı ulaştırabileceğime inanıyorum. Heyecanlıyım. Gururluyum. Ve çok mutluyum.

BEN BAŞARDIM, SİZ DE BAŞARABİLİRSİNİZ. YETER Kİ İSTEYİN VE HAYALLERİNİZDEN ASLA VAZGEÇMEYİN!

UEFA Şampiyonlar Ligi Finali için Mastercard, senin futbola başlama hikayenden, futbol tutkundan esinlenen bir kampanya tanıtım filmi hazırladı…
-Evet. Çok sevdim filmi. “Ben başardım, siz de başarabilirsiniz. Yeter ki isteyin ve hayallerinizden asla vazgeçmeyin!” mesajını veriyor. Amacımız, sadece engelli gençlere de değil, umudunu kaybetmiş her gence özel olduğunu hatırlatabilmek ve bunu hissettirmek.

Hem forma giydiğin kulüplerde hem de Ampute Futbol Milli Takımı’nda şampiyonluklar yaşadın. “Gol kralı”, “Yılın sporcusu” gibi unvanlar kazandın. Bu başarıların arkasında ne kadar emek, kan, ter ve gözyaşı var…
-Çooook! İnandığı yoldan dönmeyen, pes etmeyen, vazgeçmeyen ve sonunda başarılı olan herkes, tüm bunları fazlasıyla yaşamıştır. Sadece bana özel değil yani. Başka türlüsü mümkün değil. Hayatta, hiçbir başarı kolay elde edilmiyor. Benim için de kolay olmadı. Başarılı olduktan sonra, insanlar tarafından takdir edilmek, saygı duyulmak güzel. Ama başarıya uzanan o yolculukta neler yaşadığımı, ben bilirim.

İnanılmaz güzel bir enerjin var. Hep olumlusun, hep gülümsüyorsun. İnsan, senin bir bacağının olmadığını unutuyor…
-Eğer böyle hissettirebiliyorsam, ne mutlu bana… Engelimden dolayı, oyunlara alınmadan geçti çocukluğum. Bir gün eve ağlayarak geldim. Ağlamaktan, başıma gelenleri anlatamıyordum bile… Ama annem hemen anladı… Ve şöyle dedi: “Hayatının pek çok döneminde seni istemeyecekler… Ama sen koşmaya devam et! Onlara cevabın, elde ettiğin zaferler ve yüzündeki gülümsemen olsun” demişti. O günden beri gülüyorum. Mutlu ve pozitif bir insanım. Ben de bir bacağımın olmadığını unutuyorum. Bu, hayatıma ve davranışlarıma da yansıyor…

Filmi biraz geriye saralım. Nasıl bir aileye doğdun?
-Babam inşaat işçisi, annem ev hanımı. İkisi de çok sevgi dolu insanlar. Bir gecekonduda dünyaya geldim. Annem-babam bana hep çok düşkündü. Bacağımı kaybetmeme sebep olan kazadan sonra, daha da üzerime titrediler. Ama hiçbir zaman bana acıyarak yaklaşmadılar. Hep kendi ayaklarımın üzerinde nasıl duracağımı öğretmeye çalıştılar. İkisi de psikolojik olarak çok kuvvetli. Onlar da pes etmek nedir bilmezler. Ve kendilerini seven insanlar. Bütün bu başarılarımın mimarı aslında onlar. Ben, annemi ve babamı temsil ediyorum. Küçükken kendine kendine yetebilen, her ortamda eğlenebilen, oyunlar oynayan, kazanabilmek için defalarca deneyen ve bu şekilde mutlu olan bir çocuktum. Bu çocuk hala içimde, benimle.


4 yaşında hayatını değiştiren o kazaya dair neler hatırlıyorsun…

-Kaza anını hatırlamıyorum. Sadece, bahçenin dışına kaçan topun peşinden gittiğimi hatırlıyorum. Sonrasında annemin kucağındaydım, onun çığlıkları hala kulağımda… O talihsiz kaza sonucu bacağımı kaybetsem de hayallerimi hiç kaybetmedim. Annem babam beni hep destekledi. En değerli antrenörlerim onlar oldular.

Pekala hayata küsebilirdin, küsmemişsin… Hep ama hep kendini geliştirmişsin…
-Doğru. Önce ellerimin üzerinde yürümeyi öğrendim, sonra yatağın üzerinde takla atmayı. Sonrasında okulun jimnastik takımında yer aldım. Gösterilere her çıktığımda beni alkışlayan eller, başardığımın göstergesi oldu ve asla vazgeçmemem için beni motive etti. Ha tabii olumsuz yaklaşanlar da oldu. “Yapamazsın!” kelimesini yıllarca duydum. Hala duyuyorum. Bunun hiç önemi yok, vız gelir tırıs gider bana. Hayata küsmüş olsam, hayat bana küsmeye dünden hazırdı… Hiçbir zaman buna izin vermedim.

18 YIL BOYUNCA ÜLKEMİ MİLLİ TAKIMDA TEMSİL ETTİM

İlkokulda, öğretmenlerinin başlattığı bağış kampanyasıyla protez bacağına kavuşuyorsun…
-Evet. Hem de stajyer öğretmenler… O dönem bizim okulda staja gelmişler, okul bahçesinde koşmam onları etkilemiş. Sınıf öğretmenime neden protezimin olmadığını sormuşlar. “Ailesinin durumu yok” cevabını alınca, bir kampanya başlattılar. Sayelerinde iki ayakla yürümenin heyecanını ve mutluluğunu yaşadım. Böyle iyi kalpli öğretmenlerim olduğu için çok mutluyum, kendilerine teşekkür ediyorum.

Jimnastikle ilkokulda tanışıyorsun…
-Evet. Beden eğitimi öğretmenim Nevzat Kankuş hocam sayesinde. Ben kendime inandım, o da bana inandı. Bu zorlu yolda, ailem kadar öğretmenlerimin de çok büyük emek ve destekleri oldu. Hepsini sevgiyle anıyorum. Jimnastikten sonra hayatıma futbol girdi. Futbol, çocukluğumun en güzel oyunuydu. Beden eğitimi dersi günlerini iple çekiyordum. Bir gün, beden eğitimi öğretmenim Murat Altıntaş, beni, gazilerimize rehabilitasyon olması amacıyla hayata geçirilen “ampute futbol”la tanıştırdı. Beni Ankara’ya götürdü, antrenmana katıldım. 1 ay sonra da milli takım kampına çağırıldım. 18 yıl boyunca, ülkemi milli takımda temsil ettim.

Sence hayattaki en büyük şansın ne?
-Şans, her zaman gayrette saklıdır. Hep gayretli bir insan oldum. Şansımı da gayret ederek ve çok çalışarak yarattım. Tabii ki her zaman destekçim olan ailem de benim en büyük şansım.

Sana “Ampute Messi” diyorlar. Hoşuna gidiyor mu?
-Kimin gitmez?! Messi’yi hayranlıkla izliyorum. Hayatımda örnek aldığım en değerli futbolcular; Messi, Ronaldo ve Ronaldinho oldu. Defalarca videolarını izledim, hareketlerini çalıştım ve sahada uygulamaya gayret ettim. Onlardan öğrendiklerim, beni ampute futbolda özel bir konuma getirdi. Umarım bir gün bu 3 futbolcuyla tanışıp, onlarla birlikte maç yapma şansım olur.


Sen, sadece futbola değil, spora tutkunsun! 2013 Türkiye Atletizm Şampiyonası’nda 100 metre koşu, yüksek atlama ve uzun atlamada üç altın madalya kazanmışsın. Yani milli bir atlet olarak da Türkiye’yi temsil etmişsin. 2016’da tekerlekli sandalye tenisine başlamışsın ve çiftlerde Türkiye Şampiyonu olmuşsun. Seni sürekli yeni şeyler denemeye iten ne?

-Merak, kendi sınırlarımı zorlamak… Oturarak voleybol da var onu saymadınız:) Tekerlekli sandalye tenise ve oturarak voleybola başlamamın sebebi, sağlam bacağımdan sakatlanmam oldu. O süreçte, futbol oynamaktan uzak kaldım. Ama spordan uzak kalmadım. Bacağım için fizik tedaviye giderken, yapabileceğim iki sporu da yaparak, başarılar kazandım.

Son olarak Survivor’a da katıldın… Hiç korkmaz mısın sen? Onu da denemeyeyim demez misin?
-(Gülüyor) Yok hayır. Survivor, benim hayatımın önemli dönüm noktalarından biri oldu. Acun Abi’den davet geldiğinde, mutlulukla kabul ettim. Bu sayede birçok insanın evine girmiş oldum. Mesajlarımın doğru ulaştığından eminim. Orada mücadele etmek çok çok güzeldi. İyi ki katılmışım.

AÇMIŞ OLDUĞUM BU KAPIDAN TAKIM ARKADAŞLARIM DA GEÇTİ. FORMASYON EĞİTİMİ ALIP, ÖĞRETMEN OLARAK ATANDILAR!

Spor kariyerin devam ederken, formasyon eğitimi alıp, öğretmenliğe de geçiş yapıyorsun… Ama başarısı tescilli milli bir sporcu olduğun halde, bedensel engelin yüzünden, “Beden eğitimi öğretmeni olamazsın” diyorlar. Sen tabii yine engel tanımıyorsun! 2 yıl mücadele ediyor ve Türkiye’nin atanan ilk engelli beden eğitimi öğretmeni oluyorsun. Yürekten kutluyorum…
-Teşekkür ederim.

Şimdi senin açtığın bu kapıdan, engelli başka sporcular da geçiyor ve beden eğitimi öğretmeni olabiliyor, değil mi?
-Evet. Bu kapıdan takım arkadaşlarım da geçti ve formasyon eğitimi alıp, atandılar. Öğretmenlik konusunda bana annem ilham oldu. İyi ki olmuş canım annem.

Başka sporcular için rol model olduğunu düşünüyor musun?
-Umarım olmuşumdur. Aldığım mesajlar ve geri dönüşler hep bu yönde.

İlham veren hayat hikayen, “Hayatla Barış” ismiyle sinema filmi oldu…
-Evet. Beni çok gururlandıran ve heyecanlandıran bir proje. Umudum bu gururu, ülke olarak yaşamamız. Hedefimiz, engellerle dolu hayatımdaki başarı hikayemi, bütün dünyayla paylaşmak, umut ve örnek olabilmek.

Türkiye Ampute Milli futbolcumuz Barış Telli, “Umut elçiniz” oldu. Bence çok isabetli bir karar da bir de sizden dinleyelim sebebini…
-Barış, tutkusu ve futbola adanmış hayat hikayesiyle hepimize örnek bir isim… Biz de Barış’ın hikayesini daha geniş kitlelere ulaştırarak, herkese tutkularına sahip çıkması konusunda ilham vermek istiyoruz… Dünya üçüncülüğünü dört kez kazanmış bir sporcu… Dünya ikinciliği de var… ‘En İyi Oyuncu’ ödülü de aldı… Kısacası, Barış’ın hikayesini, final heyecanıyla buluşturduğumuz için çok çok mutluyuz. Kendi hayatı ve kariyeri için sınırları zorlamasının yanı sıra, arkasından gelenlerin hayatlarını değiştirecek başarıları da var. Gerçekten çok özel bir insan.


Sizi en çok hangi özelliği etkiledi?

-Hangi birini saysam… Çocukluğundan beri hayallerinden hiç vazgeçmemesi ve umudunu kaybetmeden önüne çıkan tüm engelleri tutkusuyla aşması… Biliyorsunuz, aynı zamanda Türkiye’nin ilk bedensel engelli beden eğitimi öğretmeni… Azmiyle arkasından gelenler için de şartları değiştirmiş, onların da hayata eşit derecede katılımına emek harcamış bir genç. Mesela hayatında hiç kırmızı kart görmemiş. Oyunu hem kurallarına göre oynuyor hem de futbol sevgisini saygıyla buluşturuyor. Buna şapka çıkarılmaz da ne yapılır…


UEFA Şampiyonlar Ligi’nin odağında bu yıl, ‘umut hikayeleri” olmasının sebebi nedir? İnsanların en çok umuda mı ihtiyacı var? Umut mu azalıyor dünyada?

-Biz, umutların; tutkuyla azimle ve belki de en önemlisi birlikte çoğalacağına inanıyoruz. Böylesine muhteşem hikayeleri, geniş kitlelerin duymasını istiyor ve herkesi kendi hikayesini yaratması için teşvik ediyoruz. Bu noktada, 30 yıla yakın bir süredir Avrupa’nın en önemli futbol etkinliği olan UEFA Şampiyonlar Ligi’nin sponsoru olmaktan gurur duyuyoruz. Mastercard olarak, UEFA Şampiyonlar Ligi özelindeki kampanyalarımızla pozitif duyguları artırmayı, ne olursa olsun umutlarını koruyanların, imkânsız gözüken şeyleri bile başarabileceğini göstermeyi amaçlıyoruz. Bu yüzden, futbol üzerinden umut temasını vurguluyor, tutkularının peşinden koşmaktan çekinmeyenlerin, denemekten vazgeçmeyenlerin neler başarabildiğinin altını çiziyoruz.

UEFA Şampiyonlar Ligi Finali için Barış’ın futbola başlama hikayesinden, futbol tutkusundan esinlenen bir tanıtım filmi hazırladınız. Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
-Tek kelimeyle harika! Film sadece ülkemizde değil, tüm dünyada gösterilecek. Çünkü evrensel bir hikaye ve bu hikayenin sınırları aşması gerektiğine inanıyoruz. Barış, filmde, “Ben başaracağıma olan umudumu hiçbir zaman kaybetmedim” diyor. Bu hem çok gerçek hem de kalbe dokunan bir söz… Biz de buradan yola çıkarak, Kırıkkale’de dünyaya gelen küçük bir çocuğun, yaşadığı zorluklara ve hayatın karşısına çıkardığı tüm engellere rağmen, nasıl umudumu kaybetmeden, çok başarılı bir futbolcu olduğunu anlatıyoruz.

FUTBOLUN İYİLEŞTİRİCİ VE BİRLEŞTİRİCİ GÜCÜNE İNANIYORUZ

Ülkemizdeki ‘Barış’ların artması için başka çalışmalarınız var mı?
-Olmaz mı? Gençlere umut olmak adına, üzerinde çalıştığımız pek çok proje var. İnsanların tutku alanlarına dokunmaya çalışıyoruz. Futbol da tüm dünyada en birleştirici ve kapsayıcı alanlardan biri. Biz, futbolun iyileştirici ve birleştirici gücüne inanıyoruz. Barış’ı da desteklemeye devam edeceğiz. Onun hayat hikayesini anlatan, “Hayatla Barış” filmine sponsor oluyoruz mesela. Film, hayatımızın her anında olmasını desteklediğimiz ‘kapsayıcılık’ kavramının da iyi bir yansıması.

Bu yıl İstanbul, Şampiyonlar Ligi Finali’ne ev sahipliği yapıyor. Bu ne kadar önemli?
-Çok önemli ve çok gurur verici. Futbol, içinde bulunduğumuz coğrafya için bir spordan çok daha fazlası. İstanbul da tüm güzelliğiyle herkesin hayran olduğu, eşsiz bir şehir. Biz de İstanbul’un paha biçilemez fırsatlarını içine alan; sanattan tarihe, gastronomiden spora kadar zengin bir program hazırladık. Bu ev sahipliği sürecinde, futbol tutkusunu ve heyecanını İstanbul’da yaşatmanın yanı sıra, şehrin ve insanların kalplerinde unutulmaz bir iz bırakmak istiyoruz. Bunu başaracağımıza da inancımız tam!

Yorum Bırak