Bravooo Borusan’a!!! İstanbul Müzik Festivali’ne 50 yıldır kesintisiz destek

Yehuuu İstanbul Müzik Festivali 50 yaşında💫🎶
.
İstanbul’un önemli sanat etkinliklerinden biri, festival kapsamında şehrin çeşitli noktalarında birbirinde değerli yerli ve yabancı sanatçılar sahne alıyor. Müthiş bi emek… İKSV başta olmak üzere emeği geçen herkesi kutluyorum…
.
Bir alkış da Borusan’a… Kültür sanata katkıları saymakla bitmeyen Borusan, yarım asırdır devam eden bu festivale kesintisiz destek veriyor. Bravooo Borusan… Bravo Kocabıyık Ailesi…
.

.
Üstelik bu destek sadece maddi değil!!…Uzun yıllar festivalin yerleşik orkestrası unvanını da üstlenen Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın (BİFO) ile festivalin sık sık konuğu olan Borusan Quartet’in de festivalle köklü ve sürekli bir ilişkisi var…
.
Borusan Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Borusan Kocabıyık Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Hamedi’yle Taksim’deki Borusan Müzik Evi’nde buluştuk. 50 yıldır kesintisiz süren bu yol arkadaşlığını ve İstanbul’un kültür sanat hayatına verdikleri tüm destekleri konuştuk…
.
Ayrıca Borusan Quartet ekibiyle de tanışma fırsatı buldum. Bu yıl 6-24 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek festival kapsamında, onlar da sahne alacak. Arp sanatçısı Xavier De Maistre’nin de eşlik edeceği Borusan Quartet’ 8 Haziran’da, Süreyya Operası’nda seyircisiyle buluşacak. Sizi bu değerli müzisyenlerle tanıştırmak istedim.

Hepsi birbirinden değerliydi. Tek tek röportaj yaptım. Onları da buradan okuyabileceksiniz..

ULTRA ALÇAK GÖNÜLLÜ MUHTEŞEM BİR KADIN: ZEYNEP HAMEDİ

Ve karşımda Borusan Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Borusan Kocabıyık Vakfı Başkanı Zeynep Hamedi… Bu sene 50. yılını kutlayan İstanbul Müzik Festivali’nin ana sponsorluğunu, Borusan olarak, siz üstleniyorsunuz. Üstelik bu, sadece bu yıla ait bir iş birliği değil. 50 yıldır -kesintisiz- bu desteği sürdürüyorsunuz! Valla, sizi ayakta alkışlıyorum…
-Teşekkür ederim. Asıl bizim için büyük mutluluk. 50 yıldır devam eden böyle güzel bir şeyin parçası olmak, inan çok değerli! Bir şeye gönül veriyorsanız, devam ediyorsunuz, niye kesintiye uğrasın ki? Ülkenin gururu bu festival. İstanbul’u ve Türkiye’yi belli bir yere getirmiş.

Vayyyy ne kadar alçak gönüllüsünüz…
– Yok Ayşe’cim, alçak gönüllülük değil, gerçeği anlatıyorum. DNA’mızda var bu. Biz, babam Asım Kocabıyık’ın, “Benim bu memlekete gönül borcum var!” sözüyle yola çıktık. Ondan, bunu öğrendik. Belki tam bu cümlelerle değil ama bize hep bunu hissettirdi. “Biz bugün farklı yerlerdeysek, bu ülke sayesinde. Bu borç hiçbir şekilde ödenmez ama ülkenin gelişimi için eğitimi, kültür ve sanatı için elimizden ne geliyorsa yapalım! Çünkü uygar bir ülkenin en önemli unsurları bunlar” dedi. Biz de bu mirası devam ettiriyoruz. Yaptığımız bu. Elimizden geldiğince bunun için çabalıyoruz.

Her şey, babanız Asım Kocabıyık’ın Nejat Eczacıbaşı’yla birlikte, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın kurucuları arasında yer almasıyla başlıyor…
-Aynen öyle! Ortak bir ideal için bir araya geliyorlar. Onları bir araya getiren, değişim, dönüşüm ve şehrimize, yani İstanbul’a bir sanat kimliği kazandırma ideali. İstanbul’a bir festival kazandırmak istemişler. Bunu çok değerli buluyorum. Yurt içinden ve yurt dışından pek çok disiplinden sanatı bir araya getirmek, çok özveri isteyen bir çaba. Nejat Eczacıbaşı, o dönem, sanat alanındaki çalışmalarına yardımcı olabilecek destekçiler arıyormuş, babamı da yanında görmek istediğini dile getirmiş. Babam vakfın yönetiminde yer almayı kabul etmiş ve müziğe, sanata destek olmaya başlamış. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, 1971’de kurumlaşıyor. Temellerini birlikte attıkları İstanbul Müzik Festivali ise 1973’te ilk kez İstanbullularla buluşuyor. O zamandan bu yana da devam ediyor.

SANATA AYIRDIĞIMIZ BÜTÇE: YILLIK 3 MİLYON DOLAR

Babanızdan aldığınız bu kültür, hepinize, hatta kurum çalışanlarına da sirayet ediyor…
-Evet. Borusan, 7 bin kişilik büyük bir aile şirketi. Hepimiz, elimizi taşın altına koyuyoruz. Koymaya çalışıyoruz. Bence çalışan herkesin inancı bu. Biz, bununla mutlu olan kocaman bir aileyiz. Vakfa gelince, biz Borusan şirketlerinin katkılarıyla yaşıyoruz. Hem ailenin hem de diğer şirketlerin kâr payını harcıyoruz. Para kazanmıyoruz. Ama para harcamak da büyük sorumluluk. Onun için her yaptığımızı, elimizden gelenin en iyisi olması hissiyle yapıyoruz.

Peki sanata ayrılan bütçe ne kadar? Ayıp olmazsa sorabilir miyim?
-Elbette sorabilirsin: Yıllık 3 milyon dolar.

Peki sizin sanata, müziğe yönelmeniz nasıl başladı?
-Küçükken piyano dersleri aldım. Klasik müzikle öyle tanıştım. Ortaokul ve lise yıllarında ise abim sayesinde başka müzik türlerini keşfettim. İngiltere’ye okumaya gitti. Parasını harcadığı şey müzikti. İnanılmaz bir müzik bilgisi vardır. Bütün parasıyla plak alırdı. Yaz tatiline geldiği zaman da onları getirirdi. Onun ayrı bir odası vardı, ses geçirmez hale getirmişlerdi. Çok yüksek sesle müzik çalardı. Ben de o gelsin de müzik dinleyeyim diye beklerdim. Yes, Jethro Tull, Queen, Genesis ile hep onun sayesinde tanıştım. Müziğin büyülü dünyasına daldım. Amerika’da üniversitede okurken de Pittsburgh Senfoni konserlerine giderdim. Klasik müziğe olan ilgim o dönem daha derinleşti. İnsanları birleştiren tek dil; müzik. Din, zaman, dil her şeyin ötesinde…

EN BÜYÜK HEDEFİMİZ; SANATI YAYGINLAŞTIRMAK VE DAHA ERİŞİLEBİLİR HALE GETİRMEK

Başında olduğunuz vakıf, çok değerli işlere imza atıyor. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’yla (BİFO), Türkiye’de ve dünyanın sayılı merkezlerinde konserler veriyor, albüm kayıtları yapıyorsunuz. Bir taraftan da Borusan Quartet var. Borusan Müzik Evi, programlı olarak konserlerine devam ediyor. Pandemide de etti. Borusan Contemporary ile çağdaş sanatı destekliyorsunuz…
– Sanatı yaygınlaştırmak, daha erişilebilir hale getirmek en büyük hedefimiz. En büyük amacımız da bu topluma fayda sağlamak. Bunun için de eğitim, kültür ve sanata destek vermekten daha önemli bir şey yok sanırım. Topluluklarımızla ülkemizi yurt dışında da temsil etmeye, önemli festivallerde yer almaya ve değerli sanatçılarla aynı sahneyi paylaşmaya devam edeceğiz. Müthiş heyecan duyuyoruz.

ELASTİKİYET VE UYUM SAYESİNDE KLASİK MÜZİK DİNLEYİCİSİ GENÇLEŞİYOR

Klasik müzik, insanların ürktüğü, daha doğrusu mesafeli durduğu bir müzik türü. Ama sanırım bu anlayış değişiyor. Klasik müzik dinleyicisi gençleşiyor…
-Evet. Pandemi sırasında biz açıkçası, elastikiyet ve uyumu yaşadık. Bunlar olmadan, yaşanmayacağını da çok iyi anladık. Bütün dünyada klasik müziğin izleyicisi, belli bir yaşın üstünde. Ama bu anlayış yavaş yavaş değişiyor. Bu da bizi mutlu ediyor.

Hayatınızın en mutlu dönemi mi şu anda?
-2005 sonrası, evet, hayatımın en mutlu dönemi. Vakıfta çalışıyor olmam da bunun nedenlerinden biri. Ben üniversiteden mezun olunca ne yapacağımı bilemedim. Kısa bir fabrika deneyimim oldu ama istediğimin bu olmadığını fark ettim. Sonra çocuklarıma baktım, 2 kızım var benim. Onlar büyüyünce, kendi gelişimimle uğraştım, pek çok eğitim aldım. Sonra abimden bu teklif geldi, “Vakıfla biraz ilgilensene” dedi. Önceleri 2- 3 gün gelip gitmek yeterli olur sanıyordum. Ama bir baktım, bu öyle bir şey değil. Varınızla, yoğunuzla bu işin içinde olmanız gerekiyor. Bir de “BİFO ile 5 yılda Avrupa’nın yükselen orkestralarından biri olmak” gibi bir hedef koyduk kendimize. Onun için de çok çalışmak gerekiyordu. Şikayetçi değilim. Büyük bir tutkuyla çalışıyorum.

Göreve başladığınızdan beri en çok heyecanlandığınız etkinlik ya da konser hangisiydi?
-Hepsiyle gurur duyuyorum. Ayırmak zor. Ben bir de heyecanımı çok göstermem. Dıştan pek anlamazsınız. Ama 2010’da, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın Salzburg Festivali açılış konserinde, resmen heyecandan titredim. BİFO’nun, şef Sascha Goetzel yönetiminde verdiği konserin solist piyanisti Fazıl Say’dı. Topluluğumuzun dünyanın en önemli festivallerinden birinde yer alması gerçekten müthişti. Festival yönetim kurulu tarafından, “2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’un en başarılı orkestrası” olarak davet edilen BİFO, bu ünlü festivale Türkiye’den katılan ilk orkestra olma onurunu yaşadı. Bu hepimiz için büyük bir gururdu.

Yorum Bırak