Borusan’ın, İstanbul Filarmoni Orkestrası ve Quartet’le, İstanbul seyircisine sunduğu kalite, dünya standartlarında

Veee Borusan Quartet’in 1. kemancısı Esen Kıvrak huzurlarınızda…Müzikle iç içe bir ailede büyümüş Kıvrak… Şimdi hikayesini ondan dinleyelim…

Müzik yolculuğunuz nasıl başladı?
-Müzisyen bir aileye doğdum. Baba müzisyen, amcalar müzisyen. Babam, Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi’nde öğretmendi. Amcalarım, Gazi Eğitim Fakültesi’nde, Amerika’da olan da var. Onların eşleri de müzisyen. Kuzenler de müzisyen… İşi, epey ilerletmişiz yani! Hayatımda hep müzik vardı. Eve giren herkes, enstrüman çalıyordu…

Konservatuvar?
-Bizim zamanımızda, yarı zamanlı yoktu. İlkokuldan sonra konservatuvara başlardınız. Orta 1, konservatuvarın giriş senesiydi. Yani kemana, dünya standartlarına göre oldukça geç başladım. 6-7 yaşlarında piyano çalıyordum ama kemana başlamam 11 yaşında oldu.

Geç mi sayılıyor?
-Evet. Çok geç. 10 yaşında artık çocuklar teknik bütün sorunlarını kapatmış oluyor. Bir de bilinçaltına yerleşiyor birçok şey, o yüzden teknik hiçbir sorun olmuyor. Ama tabii çalışarak bir şekilde toparlamaya çalıştık. Sonra bütün hayatım keman oldu.

Borusan Quartet’in kuruluş hikayesini sizden dinleyelim…
-Konservatuvardan sonra yurt dışında eğitimime devam ettim. O sıralarda Viyana Müzik Akademisi’nde okuyordum. Bir konser için Türkiye’ye gelmiştim. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın Daimi Şefi Gürer Aykal bana ulaştı. Benimle tanışmak istediğini ve mümkünse ona bir şeyler çalmamı istediğini söyledi. O sırada Filarmoni, İstinye’de provadaydı. Müthişlerdi.

10 YILLIK VİYANA GEÇMİŞİMİ BİR KENARA BIRAKTIM. ÖNCE BORUSAN İSTANBUL FİLARMONİ’DE SONRA BORUSAN QUARTET’TEKİ İŞE BAŞLADIM

Kaç yılıydı?
-2005. 28 yaşındaydım. Viyana’da hem lisans hem yüksek lisans yapmıştım, 10 yılım Viyana’da geçmişti. Aklımda Türkiye’ye dönmek yoktu. Efsane Şef Gürer Aykal’a çaldıktan sonra, hemen o hafta Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nda göreve başlamamı istedi. Viyana-İstanbul arasında, git gellerim başladı. Derken önce Filarmoni’de sonra Borusan Quartet’teki işime başladım. Bir gün olsun pişman olmadım. İyi ki dönmüşüm Türkiye’ye. Özellikle Quartet olarak, ülkemizde oda müziğinde çok büyük taşlar oynattığımızı düşünüyorum.

Borusan’ın katkıları hakkında siz ne diyeceksiniz…
-Ülkemiz maalesef, konser vererek geçimini sağlamayı mümkün kılan bir ülke değil. Oda müzik toplulukları uzun ömürlü olamıyor. Bu noktada, kurumların desteği çok önemli. Borusan kalite ve sanatla özdeşleşmiş durumda. Böylesine iyi müzisyenlerle bir arada olmak ve destekleniyor olmak müthiş bir güç bizim için.

Enstrümanlarınız da birbirinden özel…
-Evet, enstrümanlarımız çok değerli. Borusan Quartet olarak, İsviçre’de bir vakıfla iş birliği içindeyiz. Onların güvenini kazanmak kolay değil. Ama ne kadar iyi müzik yaptığımızı, tüm dünyaya kanıtladığımız için 500-600 bin euro değerindeki tarihi ve bilinen sazlarla çalabiliyoruz. Onlarla anlaşmamız var, bize enstrüman kiralıyorlar.

Dinleyici açısından çok büyük bir fark var mı?
-Tabii ki var. Tarihi sazlarda ses, sadece sizin çaldığınız bölgede tınlamıyor. Daha uzağa gidebiliyor. Bazen enstrümandan uzaklaştıkça, sesin daha da çoğaldığı oluyor. Bir de tarihi eser olarak geçiyor. Biz şu anda, onlarla konser verme şansına sahibiz. Bu, büyük bir ayrıcalık. Sadece bu enstrümanlara çok çok özen göstermemiz, gözümüzden bile sakınmamız gerekiyor. İlk zamanlar yatağın bazasının içine koyup öyle uyuyordum!

Eskisine oranla klasik müziğe ilgi arttı mı ülkemizde?
-10 sene Avusturya’da yaşadım, şöyle bir kıyaslama yapabilirim. Biz daha açık görüşlüyüz!

Nasıl yani?
– Klasik müzik konusunda çok tutucu oldukları için bütünleştirme ya da yeni şeyler deneme onlarda kesinlikle yok! Özellikle Viyana, bu konuda çok ekstrem. Asla kabul etmiyorlar. O yüzden de yeni seyirci kazanamıyorlar. Ama biz mesela Mercan Dede’den, Burhan Öcal’a ve Şebnem Ferah’a kadar bir sürü başka işler de yaptık. İnsanlara da bunun korkulacak bir şey olmadığını gösterdik. Bu süreçte epey yeni ve genç seyirci kazandığımızı düşünüyorum. Ama yurt dışına çıktığımız zaman, genç dinleyici görmek pek mümkün olmuyor. Bizim buradaki seyircimiz arasında gençler de var, bu da çok mutluluk verici.

Burs ne kadar önemli öğrenciler için?
-Burs olmazsa, olmaz. Borusan gibi firmaların verdiği burslar, altın değerinde. Ben de zamanında destek aldım. O destek olmasa, benim de yurt dışına gitmem zordu. Kendimi ilerlettim ve ülkeme geri döndüm. Şimdi de ülkeme faydalı olduğumu düşünüyorum. Bu hazzı herkesin tatmasını isterim.

Eşiniz de müzisyen, yan flüt sanatçısı… Çocuğunuzun müzisyen olmasını ister misiniz?
-Ona kalmış. Ama zor ve nankör bir meslek. Tabii ki aşığım mesleğime ama 2-3 gün çalmadığım zaman bile gerilemeye başlıyorum. Ki 33-34 senedir keman çalıyorum, düşünsenize! 3 gün çalmayınca ben fark etmeye başlıyorum, 1 hafta çalmayınca, siz de fark edersiniz. Ama oğlumun her durumda, amatörce bile olsa, bir şeyler çalıp duygu dünyasını ifade etmesini çok isterim.

KEŞKE DAHA GÜZEL KONSER SALONLARIMIZ OLSA

Borusan Quartet’in başından beri varsınız. Ne kadar önemli bu yapılanlar?
-Hayati. Borusan’ın İstanbul Filarmoni Orkestrası ve Quartet’le, İstanbul seyircisine sunduğu kalite, dünya standartlarında. Çok büyük bir hizmet. Bir de umut veriyor insanlara, yaşam sevinci veriyor. Keşke daha güzel konser salonlarımız olsa. Yurt dışında sadece konser değildir, onun öncesinde gidersiniz bir şeyler içersiniz. Güzel güzel giyinirsiniz. Bu, bir sosyal aktivitedir. İnşallah bir gün ülkemizde de böyle şeyler olacak.

Yorum Bırak