Biri kızınızı paramparça etseydi siz affeder miydiniz?


DÜN Sevgi Yağmur Önüt davasını yazdım.
Pompalı tüfekle, erkek arkadaşı tarafından, şakalaşırken, kazara olduğu iddia edilerek öldürüldü.

Yağmur’un üniversiteyi bitirmesine bir ay kalmıştı.

Dünyalar güzeli bir kızdı.

Annesinin biriciğiydi.

Artık yok.

Egemen, “Ben onu seviyordum, pompalı tüfeğin içinde mermi olduğunu bilmiyordum, şakalaşırken oldu!” dedi.

Bu nasıl bir şakadır anlamam mümkün değil!

Boş ya da dolu, insan sevdiğine nasıl silah doğrultur?
Boş da olsa o tetiği nasıl çeker?
Bu mudur sevgi?

Mahkeme, kaza olduğuna kanaat getirdi. Ama onlardan başka o odada kimse yoktu, iyi hal de eklendi, 5 yıl ceza aldı, infazdan sonra yakında aramızda…

Ya Yağmur?
Toprağın altında…

Annesi Sevgi Gülseren ile yaptığım röportaj burada.

Avukat Esin Yeşilırmak’ın da bu davaya ilişkin görüşlerini aşağıda okuyabilirsiniz…

– Yaşadığınız nasıl bir acı? Tarifi var mı?
– Yok. Beni, tek evladını kaybetmiş ve başka çocuğu olmayan analar anlayabilir. Ben babam, ablam dahil çok ölüm yaşadım ama bu, başka bir şey. Sanki içim yok artık. Uzuvlarımı, duyu organlarımı kaybetmiş gibiyim. Sessiz, kör ve sağır kaldım. Feci bir kâbus görüyorum, Kızımın “Anneeee!” diye seslenip, beni uyandırmasını bekliyorum. Ama yok, uyandırmıyor, kâbus devam ediyor…

– O günden beri siz de ölü müsünüz?
– Evet, tam da bu. Ben de yokum artık. Her an eşim yanımda. Ama ne fayda. Artık bu hayat benim değil. Bu da ben değilim. Benim bir kızım vardı, ben onun annesiydim. 19 Nisan’da sadece onu değil, beni de öldürdüler.

– Sabahları kızınız bir anlığına yaşıyormuş gibi geliyor mu?
– Evet. Sesleniyorum sabahları Yağmur diye, ama cevap vermiyor, “Yine geç yatmıştır, uyuyordur!” diye kedimi teselli etmeye çalışıyorum.

– Öfke mi daha hâkim, üzüntü mü?
– Gerçek kötülük karşısında öfkelenmiyor insan. Donakalıyor! Tarifsiz bir çaresizlik ve acı hissediyor.

– “Kader” deyip, teslim olabilmeniz mümkün mü?
– İlk günler, neredeyse inancımı kaybedecektim. Yalvardım Rabbime, “Onu daha büyük kötülüklerden mi korudun? Öyleyse, doğduğu günkü gibi yağmur yağsın” dedim… Yağdı… Ve o insanları tanıdıkça anladım ki, Rabbim sahiden korumuş. Ama bu, kader değil! Yani öldürmek, Allah’ın verdiği canı almak cehenneme sürgün demek. Ben yavrumla, eninde sonunda kavuşacağım. Kendime kıymamamın tek sebebi bu. Yağmur, Rabbimin cennetinde zaten. Ben de gün gelecek yanına gideceğim. Bu yaşama katlanabilmemin tek sebebi bu…

– En çok neye kızıyorsunuz?
– Bu acıya dayanıp halen atan kalbime…

– Neyin anlamı var şu anda sizin için hayatta?
– Hiçbir şeyin yok. Her yeni gün, kızıma kavuşmaya beni bir gün daha yaklaştırıyor. Sadece bekliyorum. Ama adaletin tecelli etmesini de bekliyorum…

ŞAKAYSA CİNAYET OLMUYOR MU YANİ?

– Egemen’le aşk mıydı yaşadıkları?
– Keşke… Bunu en çok ben isterdim. Egemen’e “Evladım” diyordum. Haftalarca, ikisi için de ağladım. Meğer Egemen, gözümün içine baka baka bana yalan söylüyormuş. O kızımın sevdiği çocuk değil, kızımın katili! Ortada, sevgi adı altında, bilime, hukuka, vicdana aykırı bir karar var. “Seviyorsa, cinayet değildir!” deniyor. Bu ülkede, bütün kadın cinayetleri tam da bu gerekçeyle işlenmiyor mu? Hangi suçlu erkek, hâkim karsısında el pençe durmaz ki! Duruyorlar. O zaman gelsin, iyi hal indirimi… Bir de hapishanedeki iyi hali için takdir… Dedikleri gibi şaka ya da kaza olsa bile, bir can almanın bedeli bu mu? Kızım toprağa karıştı. O ise, çok yakın bir zamanda hayatını yaşamaya başlayacak! Bu adalet mi?

– Siz ne istiyorsunuz?
– Kasten öldürmenin cezası müebbet hapis. Yargı, ifadeler, raporlar bunu söyledi. Ama skandal bir karar çıktı. Ben adalet istiyorum. Bu karar kabul edilemez!

ADALETE HÂLÂ İNANCIM VAR

– Hangi sıklıkta mezarlığa gidiyorsunuz?
– Dün yanındaydım, çiçekler ektim mezarına. “Buradan yürümüştü!” diye kaldırımı öpesim geliyordu. Dayanamadım, taşındık İstanbul’dan, çok uzaklara. O toprakta değil, yağan yağmurda, açan çiçekte, uçan kelebekte, yavru bir kedide, bir çocuğun gülen yüzünde…

– Sizi ne ayakta tutuyor?
– Adalete inancım. Hâlâ var. Bu iş burada bitmedi yani. Adalet arayışım, Yargıtay, İnsan Hakları Mahkemesi şeklinde devam edecek.

– O aile gözünüzün içine bakabildi mi?
– Baktılar… Ve kanım dondu! Zoruma gitti çünkü. Kızımın ölümüne üzülmediler bile. Yağmur öldü ya, bitti, gitti onlar için. Varsa yoksa oğulları. Oğullarının hapiste olmasından dolayı kızıma, bana, tüm aileme öfke ve nefret içindeler. Aklınız durur, nasıl bir insafsızlıktır. İnsan hiç mi empati yapmaz?

– Egemen’in babası Yağmur’un öldüğünü nasıl söyledi? O an sizin için nasıl bir andı? Neler hissettiniz?
– Eşimi aramış, “Yağmur’la Egemen şakalaşırken Yağmur öldü!” demiş. Ağlamadan, sesi titremeden. Eklemiş, “Cesedi, Adli Tıp Kurumu’nda…” Ne mi hissettim? Anlatabileceğim bir şey değil. Yaşamla bağlantınız kopuyor. Çaresizlik sözcüğünün tam karşılığını yaşıyorsunuz. “Bu gerçek olamaz!” diyorsunuz. İçinizden bir şeyler kopartılıyor sanki. Ağlıyorsunuz, ağlıyorsunuz, ağlıyorsunuz… Böyle gözünüzden değil de ta içinizden akıyor yaşlar. Sonra sağır, kör ve dilsiz oluyorsunuz. Gitmek istiyorsunuz, ona kavuşana, bu kâbustan uyanana kadar bir boşluğa adını seslenerek gitmek…

– Egemen’in ailesi de oğullarını korumaya çalışıyor, bunu anlayışla karşılayabiliyor musunuz?
– Hayır. Onlar evlatlarının özgürlüğü için uğraşıyor ama burada evladı ölmüş, öldürülmüş bir anne var. El insaf! Ben daha ağır bir travma yaşıyorum. Hem de bunu kendi evlatları yapmış. İnsan olan biraz utanır, susar. Bana beddua ettiler. Olabilir mi böyle bir şey? Benim evladım ölmüş ya… Sustum… Akıldışı söylemlerine tek bir cevap bile vermedim. Ama onlar bir başsağlığı bile dilemediler. Egemen’in kapanış cümlesi, “Keşke ben ölseydim, benim hikâyem bitti…” idi. Evet, insanı etkileyen bir cümle. İyi de dört mahkeme, saatlerce birlikteydik, bir kez bile bana dönüp, “Üzgünüm!” demedi… Bu mudur? Özgürlüğüne kavuşmak için şov yaptı. Ben asla samimiyetine inanmıyorum.

– Adalet, kızınızı sizden alanı bir nevi affediyor. Siz affediyor musunuz?
– Bakın, bozuk olduğunu düşündüğünüz ve benzini olmadığını düşündüğünüz bir arabadasınız. Arabanın tam önünde de sevgiliniz duruyor. Yan koltukta da halanız var, “Bozuk değil bu araba!” diyor. Siz onu duymazdan gelip, kontağı çeviriyorsunuz ve son sürat gaza basıyorsunuz! Sonra da diyorsunuz ki, “Ama seviyordum ben…” Bu satırları okuyanlara soruyorum: Allah korusun, o arabanın önünde duran sizin kızınız olsaydı, gaza basıp, kızınızı paramparça yapanı siz affeder miydiniz?

AVUKAT ESİN YEŞİLIRMAK: KAZA OLDUĞUNA İNANMIYORUM

– Nasıl oluyor da sanık sadece 5 yıl aldı?
– Savcı, mütalaasında, “Bilinçli taksirle ölüme neden olmak”tan ceza istedi. Ve 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi. Bu kişiye, kasten adam öldürme verilseydi, cezası müebbet olacaktı. Olası kast ile ceza verilmiş olsaydı, 25 yıl olacaktı. Ancak mahkeme, “bilinçli taksir”den verdi. Hakimler de takdir haklarını da kullanarak, katile iyi hal indirimi uyguladılar…

– Emsal vakalarda bu kadar düşük ceza var mı?
– Hayır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında bile bu kadar düşük ceza yok! Çünkü olay, silahla işlenmekte ve sanık, şaka yaptığını ifade etmekte. Emsal kararlar silahlı bir olayda, şaka sonucu ölümü asla kabul etmemekte. Silahı temizlerken oğlunu vuran adama, “olası kasttan” 25 yıl verildi. Fakat bu davada sonuç, emsal kararlara aykırı olarak 5 yıl çıktı…

– Peki sizce kaza mı? Sizin görüşünüz nedir?
– Bence kaza olması mümkün değil! Sanık, hedef alarak vurmuş. Bunu, tüfeğin atıştan sonra geri sekmesi nedeniyle, sanığın dudağını sıyırarak yara bırakmasından anlıyoruz. Bu durum zapta da geçti. Yağmur’un boynundan giren saçmayı, sanık, oturduğu sırada silahı kendi karın kısmında sağa sola gezdirerek ateşlediğini belirtiyor. Bu durumda koltukta oturan Yağmur’un boynundan vurulması mümkün değil. Ancak mahkeme bunların üzerinde durmayarak, bir kişinin çok sevdiği birini ancak kazayla öldürebileceğinden yola çıkarak, olayı “kaza” olarak kabul etti.
– Tanık yoksa kaza olduğu nasıl kanıtlanır peki? Biz nereden bileceğiz gerçekten gülüşüp gülüşmediklerini…
– Hiçbir zaman bilemeyeceğiz! Hiç kimse bilemeyecek! Bilmemiz mümkün de değil ama şunu biliyoruz: Yağmur, öldürüldüğü günün sabahında, üniversiteden kız arkadaşını arıyor. Egemen’le kavga ettiğini, moralinin çok bozuk olduğunu ve arkadaşıyla görüşmek istediğini söylüyor. Öğleden sonrası için de sözleşiyorlar. Olay günü Yağmur’un konuştuğu ve Egemen’in akrabası olmayan tek kişi bu tanık. Ancak “Bu, uyuma bağlı delildir!” denilerek savcının mütalaasında yer bile verilmedi. Olayı yaşayan tek kişi Yağmur’du, o da öldürüldü. Bu nedenle mahkemenin, sanığın, kasten öldürüldüğünü görgüye dayalı tanıkla ispat etmemizi beklemesi hem gülünç hem acıklı.

– 5 yıl ceza, infazla kaç yıla iner?
– 5 yıl 10 ay cezası var, yani 70 ay. 10 aydır tutuklu. Eğer bu ceza onanırsa, 24 ay sonra dışarı çıkacak ve cezasının tamamını çekmiş olacak.

– Siz ne yapacaksınız? İstinaf’a gidecek misiniz?
– Biz, bu davayı, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak takip ettik ve ediyoruz. Platform, kadına yönelik şiddette, cezasızlığı engellemek için AİHM’e kadar dosyaları sürdürmekte. Bu dava da bizim için sonuna kadar mücadeleyi devam ettireceğimiz davalardan. İstinaf başvurumuzu yaptık. Sanık, hak ettiği cezayı alana kadar da tüm yasal yollara başvuracağız…

Yorum Bırak