Bana deli diyorlar çünkü farklıyım, asıl deli onlar çünkü hepsi aynı!


Çok ilginç bir kadın. Eski fotoğraflarına bakınca inanamıyorsunuz. “Bu o kadın mı, Zehra Serap Azbay mı?” diyorsunuz? Sürekli değişiyor çünkü. Binbir surat gibi. Saç farklı, tip farklı, havası farklı. Gerçekten inanılır gibi değil. Ve bu kadın, Funda Mentaloğlu takma ismiyle kitaplar yazıyor.
Sevdim; çünkü böyle insanlar çok yok. Çünkü böyle bir cesaret yok. 7 ay önce, saçını sıfıra vurdurup, yollara düşen biri o. Bu aralar Türkiye’de ama aslında Hindistan’da yaşıyor. Kendini ve dünyayı keşfediyor. Bir taraftan da sürekli yazıyor. Üçlemesinin son kitabı ‘Küfürsüz Aşklar’la karşımızda…

Seni tanıyalım…
– Tam ismim Zehra Serap Azbay. 37 yaşında, süper bekârım. Dünyaya İstanbul’dan katıldım. Ailem ise Boşnak. Liseyi, zar zor bitirip bir sürü işte çalıştım. İlk işim modellikti. Spot ışıklarını sevdim ama kuliste barınamadım. “Bir de tekstil sektörüne bakayım” dedim, bakmaz olaydım. En son siyasi anket firmasında rapor yazıyordum. İş hayatım, sonu gelmeyen heveslerle ve başarısızlıklarla dolu. Benim derdim yazmaktı. Bir tek onda sebat edebildim. Şimdi de dünyayı gezmekteyim.

Sürekli değiştirdiğin bir hayatın var, tıpkı saçların gibi…
– Evet, bundan da çok memnunum! Senede bir-iki defa tipimi, saçımı ve giysilerimi değiştiririm. Her değişimde, kafam da değişir çünkü. Kazandığım yeni bakış açısı, yazdıklarıma katkıda bulunur. Böyle biri olduğum için bana deli diyorlar çünkü farklıyım. Asıl deli onlar çünkü hepsi aynı! Bir insan, nasıl olur da on yaşındaki fotoğrafıyla aynı kalır!

Peki mesele nedir? Sıkılıyor musun? Seninki bir arayış mı?
– Elbette! Meraklı bir tipim ben. En çok da kendimi merak ediyorum. Ne zaman kurcalasam, altından başka biri çıkıyor. Çıkardığım her kişiliği kaleme alıyorum. Ya da fırçaya buluyorum. Daha neler çıkabilir, ne kadar gelişebilirim, nereye varabilirim diye merak içindeyim. “Ben kimim?” sorusunun cevabı kolay bulunmuyor.

Mankenlikten yazarlığa, şimdi de şamanlığa… Sen nasıl açıklıyorsun bunu? Dolduramadığın bir şey mi var?
– Sanırım beni bu hale getiren kitaplar oldu ve öğrenme aşkı. Öğrenmek, virüs gibi bir şey. Ulaştığım her yeni bilgi, beni peşinden sürüklemekte. O yeni bilgilerle boşluğumu tam doldurdum zannederken, yeni bir boşlukla daha tanışıyorum.

KİTABIMI, KURTULUŞU KENDİNİ BULMAKTA ARAYAN CESUR KIZLARA ADIYORUM!

Bu kitabı, kurtuluşu koca bulmakta arayan masum kızlara değil, kurtuluşu kendini bulmakta arayan tüm cesur kızlara adıyorsun. Neden?
– Çünkü akıllı kadınlar, dünyayı değiştirmek istiyorlarsa önce kendilerini değiştirmeleri gerektiğini bilirler. Funda kendini sevebilmek için, başkası tarafından sevilmesi gerektiğine inanıyordu. O yüzden hiç yalnız kalamıyordu. O da kendini değiştirmeye karar verdi ve kendini sevmeyi öğrenmeye çalıştı. Bunun için uzun zaman yalnız kaldı. Kendisinden tiksindi, isteklerini, çıkarlarını, istemediklerini yalnızken tanımladı. Sonunda kendini sevmenin yolunu buldu. Artık sırtı yere gelmez. Onun okuyucusu da onunla aynı süreçlerden geçtiği için, kitap cesur kızlara adandı.

Sence toplumda böyle bir sorun mu var? Bütün yatırımlar mesut bir izdivaç yapmak için mi?
– Bütün yatırımlar mutsuz bir izdivaç yapmak için! Bizim toplumun bir ‘elektrik sorunu’ var. Kaç para kazanıldığına göre elektrik tutuyor ya da tutmuyor. Peki ya seks? Peki ya tatmin olmak? Peki ya tutku? Cem Yılmaz’ın dediği gibi, “Bizim memlekete cinsellik 10 sene önce geldi!” Hâlâ yeterince sevişemedik. Hâlâ yeterince doyamadık. Hâlâ kısa etek giyen kızlar tecavüzü hak ediyor! Anlayacağımız, bizim buralarda mesut bir izdivaç için hâlâ elektrik kesik.

YEDİ AY EVVEL SAÇIMI SIFIRA VURDURUP DÜNYAYI GEZMEYE ÇIKTIM

Şimdi hayat seni Hindistan’a götürmüş. Oralardan Türkiye nasıl görünüyor?
– Yaklaşık yedi ay evvel, saçlarımı sıfıra vurdurup evimi, eşyalarımı dağıtıp dünyayı gezmeye çıktım. İlk durağım Hindistan’dı. Tabii ki âşık oldum. Yemeklerine, rengârenk giysilerine, spiritüel anlayışına, namastesine, güleryüzüne ve az olan beklentisine hemen uyum sağladım. Yine değiştim. Ama bu seferki değişimim özüme dönmek üzerine oldu. Tek bir elbiseyle, altı ay yaşanabileceğini öğrendim. Saçlarımı kazıyınca, beynimin kullanmadığım tarafını kullanmaya başladım. Artık boya yok, makas yok, botoks yok. Çok daha iyi resim yapıyorum, çok daha iyi yazıyorum. Başka dilde düşünmek, elbette memleketime farklı perspektifle bakmamı sağladı. Oradan Türkiye’ye bakınca içim acıyor ama doğduğum topraklar için çok daha fazlasını üretmekteyim.

DUVAR RESMİ YAPARAK GEÇİNİYORUM

Tam olarak n’apıyorsun orada?
– Diğer gezginlerle beraber, buradan bakan birine göre ‘berbat’ koşullarda, komün hayatı yaşıyorum. Kaldığım ‘guest house’ların duvarlarına resim yaparak geçiniyorum. Hinduizmi, şamanizmi, aklımın ucuna gelmeyecek inanışları ve ritüelleri öğreniyorum. Elbette yazmak için çok daha fazla vaktim oluyor. Kendimi hiç olmadığı kadar özgür hissediyorum. Bütün kalbimle “Çok mutluyum” demenin tam sırası sanırım.

Bundan sonra ne yapmayı düşünüyor Funda ve Zehra?
– Funda Mentaloğlu karakteri, bir tiyatro sahnesine çıkmaya hazırlanıyor. Zehra ise kendini kurcalamaya ve dünyayı gezmeye devam edecek.

BANA UYAN TEK ŞEY DAĞLAR, YAZI, SANAT VE RAKI

Kitapta olmayan kadın türü yok. Sanal seksle para kazanan ev kadınları da var, kokain partilerindeki kadınlar da, pazara annesiyle giderken ‘Evde kalmış kız muamelesi’ gören kadınlar da. Sen bunların hepsine tanık oldun mu, kurgu mu?
– Hemen hepsine tanık oldum. Dedim ya karaktere bürünürüm diye. Bir buçuk gün süren sanal seks maceram var. Konunun nasıl döndüğünü öğrenmem gerekiyordu. Elbette bana uymadı. Sonra pazarda tişört satmaya çıktım. Onda biraz daha uzun kaldım ancak o da uymadı. Kokaini de denedim ama hiç sevmedim. Bana uyan tek şey, dağlar, yazı ve sanat. Ha bir de rakı!

HATA YAPMAK YAPMAMAKTAN DAHA DEĞERLİ!

Yazmaya ne zaman başladın?
– Yazı beni seçti. İlkokula başladıktan üç gün sonra okuma-yazmayı söktüm. Hemen eve gidip bir kâğıda not düştüm: “1985, Eylül. Zehra S. Azbay, Cem Kalbur’a âşık oldu.” O gün bugündür günlük tutarım. Büyüdüm ama hâlâ aşklarımı kayıt altına almaktayım!

İlk çok satan kitabın ‘S*ktirgitli Aşklar’ı sence kimler okudu? Nasıl tepkiler aldın?
– İlk önce şehirli kadınlara ulaştı. Çoğundan, “Yalnız değilmişim!” tarzı geri dönüşler oldu. Sonra şaşırtıcı ama başörtülü kadınlardan olumlu tepkiler aldı, “Bunlardan hiç haberimiz yoktu” dediler. Sonra erkekler okudu. Kadınların dünyasında neler oluyor merakıyla… Son dalga, harbiden beni de şaşırttı, 60 yaş üstü kadınlar! Funda Mentaloğlu, onların hiç konuşulmayan gençlikleriydi. Sadece bir kere kötü bir geri dönüş aldım. “Bunları çocuklar okuyacak, utanmıyor musun?” dedi bir kadın. “Hayır, utanmıyorum!”

Şimdi aynı serinin üçüncü kitabındasın, ‘Küfürsüz Aşklar’da… Kitap hayatının ne kadarını yansıtıyor?
– Bilmiyorum. Çünkü karakteri yazarken ona bürünmekteyim. Yaşayan mıyım, yazan mı hiç emin olamadım.

‘Küfürsüz Aşklar’ın önceki kitaplarından farkı ne?
– Funda, önceki kitaplarda çok sertti. Gençliğin verdiği yetkiye dayanarak daha fütursuzdu. ‘Küfürsüz Aşklar’da ise, insanlarla değil kendiyle yüzleşiyor. Büyümüş yani biraz.

Yorum Bırak