AZRA KOHEN

Dünyayı değiştirmek için yazdım

(Pazar)

Önce, “Kim okuyacak bu tuÄŸlaları?” dedim… Ama o kadar çok methini duydum ki… Okumadan edemedim. Fi, Çi ve Pi. 2015 yazımı ÅŸenlendirdi. Su gibi aktı, gitti. BaÅŸtan çıkaran, insanı içine alan, “BoÅŸver ya gel takılalım birlikte” diyen bir dil… Sıkmıyor, kolay okunuyor, bir sürü de bilgi veriyor. VaroluÅŸu okuyorsunuz aslında. Hayatı okuyorsunuz. Roman örgüsünde yazılmış, bugüne kadar okuduklarımızdan farklı bir kiÅŸisel geliÅŸim kitabı. İlginç olan ÅŸu: Daha önce hiç kitap…

Processed with VSCOcam with s3 preset

Adı Akillah Azra Kohen. MeÄŸer Akillah müstear ismiymiÅŸ, ilk kitabı öyle çıkarıyor ama sonra bir ÅŸekilde kim olduÄŸunu açıklamak zorunda kalıyor. İzmirli bir kadın. Çok güzel. Öyle böyle deÄŸil. Angelina Jolie kadar güzel. Çok âşık olduÄŸu bir adamla tam 14 yıldır evli ve dünya tatlısı bir oÄŸlu var, altı buçuk yaşında. İstanbul Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü mezunu. Halit RefiÄŸ’e asistanlık yapmış. Sonra ver elini Kanada… Ottawa Üniversitesi’nde 3. Dünya Ülkelerine Yardım Ekonomisi bölümünü bitirmiÅŸ. YetmemiÅŸ, BoÄŸaziçi Üniversitesi’nde çeÅŸitli programlara katılmış. Åžimdi de Liverpool Üniversitesi’nde Davranış Bilimleri üzerine uzmanlık eÄŸitimine devam ediyor. Ebedi öğrenci… “Bu dünyaya öğrenmek için geldik!” diyecek kadar… Üniversite ve hapishanelerden davet alıyor. Sadece konuÅŸup yazmıyor; dünyaya geliÅŸ amacına hizmet etmek için çiftlik kuruyor, insanlara temiz enerji fikrini aşılamaya çalışıyor. Bu kitapları yazmasının asıl sebebi de o zaten.

Hayatınızda ilk kez kitap yazıyorsunuz, üstelik bir üçleme. İlk iki kitapta editörünüz bile yok. Ve yazdıklarınız bestseller oluyor. 130 bin basıyor. Nasıl oluyor? Siz hep yazar mı olmak istemiştiniz?

– Umurumda bile deÄŸil yazarlık ve edebiyat! Hâlâ kendimi yazar olarak görmüyorum. BaÅŸka dürtülerim yazmaya dönüşmek zorunda kaldı. Yazmak benim için bir ihtiyaçtı, yazmasaydım çatlardım! İçimden taÅŸtı. Ama demek ki, yazdıklarımı okuma ihtiyacı duyanlar da varmış ki 130 bin sattı.

Mutlu musunuz ÅŸu anda?

– Yanında kendim olabildiÄŸim bir adamla evliyim, zaten mutluydum. Ama sokaÄŸa çıktığımda kendimi yapayalnız hissediyordum. Artık öyle deÄŸil. Yazdığım kitaplar sayesinde kendi türümden insanlarla buluÅŸmaya baÅŸladım.

Peki nasıl oldu bütün bunlar? Bu başarıya nasıl ulaştınız?

– Samimiyetimin evren tarafından ödüllendirildiÄŸini düşünüyorum. En çıplak haliyle hissiyatım bu. Bir de tabii dersimi iyi çalıştım, çok araÅŸtırma okudum. Onları da insanları baymayacak ÅŸekilde kitaba yerleÅŸtirdim.

Processed with VSCOcam with s3 preset

Sahi bu kitapları niye yazdınız? Dünyayı değiştirmek için mi?

– Böyle söyleyince çok romantik geliyor di mi?

Sadece romantik deÄŸil, hafif çılgın da geliyor…

– (Gülüyor) Bu kitapları yazdım çünkü daha iyi bir dünyada yaÅŸamayı hak ettiÄŸime inanıyorum. Altı buçuk yaşında bir çocuÄŸum var, o da daha iyi bir dünyada yaÅŸamayı hak ediyor. Ben, insanları uyandırmak istedim. Ama bunu, beyne fazla yüklenmeden yapmaya çalıştım.

Nasıl yani?

– Çok yüklenince, çok fazla bilgi yığınca, beyin kendini korumaya alıyor, kapanıyor, Türkçesi uykunuz geliyor! Ama benim kitaplarımı okurken sıkılmazsınız. Roman yazmak bir matematik, ben de çok çalışarak bunu öğrendim.

Alınmayın ama bir ÅŸey söyleyeceÄŸim: Bazı açıklamalarınızı okuyunca deli misiniz dâhi mi anlayamadım… Siz nesiniz?

– (Gülüyor) Bu sorunun cevabını ben veremem. Çünkü ikisi arasında çok ince bir çizgi var.

Ama hatırlatırım ki, dünyayı etkileyen bütün delilere, 50 yıl sonra dâhi dendi!

Processed with VSCOcam with s3 preset

İNSAN DOĞULMAZ, İNSAN OLUNUR!

Neden hepimiz yaptığımız en iyi şeyi bulmak ve onu yapmak zorundayız?

– Çünkü dünyayı deÄŸiÅŸtirebilmenin yolu bu! Her birimizin yaptığı çok iyi bir iÅŸ var. Fakat maalesef içine doÄŸduÄŸumuz sosyal yapı ve eÄŸitim sistemi yaptığımız en iyi ÅŸeyi bulmak için dizayn edilmemiÅŸ.  Tam tersine, bizi prototip bir yaratığa dönüştürüyor. Gittikçe kendimizden uzaklaşıyoruz. Halbuki dünyayı deÄŸiÅŸtirenler yaptığı en iyi ÅŸeyi keÅŸfeden ve yapanlar.

Sizin yaptığınız en iyi iş nedir?

– Çiftçilik! Ben çok iyi bir çiftçiyim. Oraya giderken yolda uÄŸradım yazarlığa. Buradan da geçmek zorunda kaldım. Ama yaptığımız en iyi ÅŸeyi bulmak o kadar da kolay deÄŸil. Hepimiz üretmek için dizayn edildik. En iyi yaptığı ÅŸeyi keÅŸfedip yapanlar, sistemi etkileyen varlıklar haline dönüşüyorlar. EÄŸer hepimiz en iyi yaptığımız ÅŸeyi bulur ve bir araya gelirsek ‘biz’ olacağız ve Tanrı’nın suretindeki insan öyle doÄŸacak. Åžu an insan bile deÄŸiliz.

Neyiz peki?

– Biz ÅŸu an bakteriler gibi hareket ediyoruz! Bakın insan doÄŸulmaz, insan olunur. Bizse insan doÄŸduÄŸumuzu sanıyoruz! Hayır, insan bedenine doÄŸuyor olmamız insan olduÄŸumuz anlamına gelmiyor. Bizler bir enerji devrimi seçeneÄŸinin ortasındayız. Ya petrolü seçip bütün savaÅŸlara tamam diyeceÄŸiz, parazit olarak hayatımızı sürdüreceÄŸiz ya da olmamız gereken ÅŸeye uyup öncelikle ‘temiz enerji‘ye geçeceÄŸiz. Yani güneÅŸ enerjisi, rüzgâr enerjisi. KurtuluÅŸumuz bu sayede olacak.

 

Processed with VSCOcam with s3 preset

Fİ, Çİ VE Pİ

Fi, altın oran demek. İnsan beyninde, güzelliÄŸin kodlandığı bir oran var. Baktığımız her ÅŸey, eÄŸer o oran varsa gözümüze güzel geliyor. Bu, sehpa için de, bir kızın yüzü için de geçerli. Fi’de ihtirası anlatıyorum. Niye mi güzellikten yola çıktım? Çünkü güzellik, ihtirası tetikleyen ilk ÅŸey. Bizim ilkel beynimiz, doÄŸal olarak görme duyu organımıza takmış durumda. Görme duyu organımız, düşüncelerimizi çok güzel yönlendiriyor. Gördüğümüz her ÅŸeyde, hoÅŸumuza giden ÅŸeyleri bulmak istiyoruz. Varsa ne âlâ, o insanı kendimize daha yakın buluyoruz. Birinci kitapta yola çıkış noktam burası. Çi ise, yaÅŸam enerjisi. Çi’de aslında motivasyonunu kaybetmiÅŸ bir insanlık anlatılıyor. Motive olabilmek için uyuÅŸturucuya, içkiye, ayakkabı ve çanta bağımlılığına sığınıyorlar. Güzellikten girip yaÅŸam enerjisine geçtim. Sonra da Pi geldi. GittiÄŸin yol ne kadar uzuyorsa, kapsadığın alan da o kadar büyüyor. İnsanları denedikleri yüzünden kınamayın. İlle de kınayacaksak birbirimizi, almadığımız derslerle kınayalım. Benim hikâyede anlattığım, terapist Can Manay’ın iflah olmazlığı üzerine. Ama dersini alan insanlar da var orada. Öğrenen insana daima çok güzel kapılar açılıyor ve cevaplar veriliyor.

DÜNYADA EN ÇOK KENDİMİ SEVİYORUM

Sizin için hayattaki en değerli kişi kim?

– Benim! OÄŸlum da soruyor, “Dünyada en çok kimi seviyorsun?” diyor. “Kendimi!” diyorum. Oysa bütün anneler, “Seni!” derler çocuklarına. Benimki bencil bir cevap gibi duruyor, öyle deÄŸil halbuki. Kendini seven insan, kendini bilen insan olur. Kendini bilen insan, deÄŸer verir.

Birey olmakla bencil olmak arasında bir fark var mı?

– Olmaz olur mu? Birey olan insan zaten var olan herkesin aslında kendiyle baÄŸlantılı olduÄŸunu bilir. Birisine yol verdiÄŸinizde, kendinize yol açıyorsunuzdur. Ben size yardım ediyorsam, kendime yardım ediyorumdur. Hayat o kadar zincirleme bir reaksiyonla birbirine baÄŸlı ki. Belki bir saniye sonra bana geri dönmüyor ama eninde sonunda dönüyor.

Eşiniz ve çocuğunuz sizin için ne ifade ediyor?

– OÄŸlum, rehberlik yapmak zorunda olduÄŸum bir varlık. Ondan çok ÅŸey öğreniyorum. Ben önce, onun öğretmeni olacağımı zannettim. Bir baktım ki o benim öğretmenim oldu. “Çocuk karmadır!” der dururlardı, ben de anlamazdım. DoÄŸruymuÅŸ. Çocuk, sizi omurganızdan yakalayan bir varlık. Yanlış yaptığınız bütün davranışları, ayna gibi çocuÄŸunuzdan görüyorsunuz. Ben oÄŸlumda törpülemek istediÄŸim davranışların köklerinin direkt kendi omurgama baÄŸlı olduÄŸunu çok net görüyorum. EÅŸim ise takım arkadaşım. DeÄŸiÅŸmeme gerek kalmadan, olduÄŸum haliyle yansıyabileceÄŸim, beni dengede tutmak için emek veren kiÅŸi…

NEYLE BESLENİYORSAN ONA DÖNÜŞÜYORSUN

Neyle besleniyorsan ona dönüşüyorsun. Eğer sen, temiz enerjiyle beslenirsen, muhteşem bir varlığa dönüşebilme olasılığın var. Bu kuracağım çiftlikle insanlara ilham vermek istiyorum. İstiyorum ki güneş enerjisiyle, rüzgâr enerjisiyle, yenilenebilir enerjiyle kendini idame ettirsin ve insanlara örnek olsun.

EDEBİYAT DÜNYASININ SAÇMALIKLARI BENİ İLGİLENDİRMİYOR

Siz ‘Hadi DerneÄŸi’ni kurdunuz ve bir çiftlik projeniz var…

– Evet. Kuracağımız çiftlik, tamamen güneÅŸ enerjisiyle çalışacak. Kapalı devre bir ekolojik sistem kuracağız: ‘Aqua phonics.’ BeslediÄŸimiz balığın dışkısından gübre yapıp, suladığımız tarlanın artezyeninden balıklara mineral vereceÄŸiz. Bizim gibi yaÅŸamak isteyenler, kendilerine bu modeli uygulayabilecekler. Dünyanın en temiz enerjili ÅŸehri Freiburg’un enerji danışmanından yardım alıyoruz. Benim asıl görevim bu. Ama bunun ne kadar önemli bir ihtiyaç olduÄŸunu fark ettirmem lazımdı önce, iÅŸte bu yüzden bu kitapları yazdım. Yoksa edebiyat dünyası saçmalıkları umurumda bile deÄŸil!

Processed with VSCOcam with s3 preset

SEKİZ SEKS SAHNESİ

Birinci kitapta sekiz seks sahnesi var. Ama öyle bir yansıtıldı ki, sanki dünyanın en acayip seviÅŸmelerini yazmışım, bu da bir seks kitabıymış gibi. Alakası yok. “Bir kadının, bir erkeÄŸin duygularını bu kadar iyi yazabilmesi de enteresan!” dediler. Yine alakası yok. İyi analiz ediyorsan ve hayatı analiz ederek yaşıyorsan, her ÅŸeyi anlayabiliyorsun. Ben de anlamak istiyorum. Anlamak için emek veriyorum.

Biz dünyaya niçin geldik?

– Bence insan olmayı öğrenmek için geldik. Burası bir laboratuvar…

Bir tek hayatla insan olmayı öğrenmek mümkün mü? Siz reenkarnasyona inanıyor musunuz?

– Evet ama ÅŸu deÄŸil: Ölüyorsun, öteki dünyaya gidiyorsun, orada bir defter var, açıyorlar, “Hımm … ırkıymışsın, hadi bakalım bu sefer zenci olarak doÄŸ!” Böyle deÄŸil. Çok daha zekice oluyor. Bir bilgiyi, bir sistemi algılayabilmek için o bilginin derinine inebilmek gerekiyor. Maalesef biz dizilerle uyuÅŸturulmuÅŸ varlıklar olduÄŸumuz için bu kolay olmuyor.

Yaşadığımız sürece öğreniyor muyuz?

– Evet. Ama öğrenme problemimiz varsa acı çekerek öğreniyoruz.

Peki, Özgecan  cinayetinde olduÄŸu gibi çocukları öldürülenler var. O zaman bu da o çocukların ailelerine bir ‘ders’ mi? Böyle düşünmek çok acımasız deÄŸil mi?

– O ‘ders‘ sadece onlara gelmiyor ki, aslında hepimize geliyor… Bakın, bu dünyada ‘görevli’ler var. Ölen o bazı gençler de ‘görevli’ ama dünyadaki en büyük kitlesel kötülükleri yapanlar da ‘görevli.’ Kitlelere öyle dersler veriyorlar ki, dünyanın evrimine, geliÅŸimine ve tekamülümüze çok büyük katkıları oluyor. Ben bu kadar bilgiye, büyük görevliler sayesinde uyandım. Bazen de kötülük öğretiyor. Düşünsenize, cennetteyiz, hiç kötü görevli yok etrafta. Hedonizmin doruklarındayız. Üzümlerimizi yiyip çiftleÅŸiyoruz, çocuklarımıza bile biz bakmıyoruz, cennet ya orası, baÅŸkaları bakıyor…  Çekilir ÅŸey mi bu?

Diyorsunuz ki cennet de sıkıcı olabilir yani! Peki yaşadığımız iyi-kötü her tecrübe bizi geliştirmek için mi?

– Kesinlikle! Ama sen, hayatta, dayak yemeden geliÅŸebilecek bir evrim düzeyine geldiysen, o zaman acıların daha kısıtlı, daha sınırlı oluyor… Ama eÄŸer sen, aynı dersi almaktan bıkmamışsan, hâlâ öğrenemiyorsan, o dersler sana daha büyüyerek geliyor. Sen altında ezilene kadar! Kitapta ÅŸunu söylüyorum ben, “Öğrenemiyorsan, gerekiyorsa hayat seni öldürür! Ölür, yeniden doÄŸarsın… Ta ki öğreninceye kadar!

Bizi geliştirmeyecek insanlardan uzaklaşmamız mı gerekiyor?

– Bizi hedonizme sürükleyecek insanlarla periyodik aralıklarla görüşmemiz gerekiyor! Nedir hedonizm? Bir insanın keyifte hal bulmasıdır. Benim için cehennem. Hedonizmde, ‘belgesel mod’a geçiyorum.  Bazen birtakım yemeklere katılmak zorunda kalıyorum. Konu, ayakkabı-çanta mevzularına gelince ben belgesele baÄŸlıyorum. “Acaba evinde ne yaşıyor? Kocasıyla iliÅŸkisi nasıl? Yarım saattir bir ayakkabıdan söz etmesinin sebebi ne olabilir? Nasıl bir doyumsuzluk yaşıyor ki, bu saçmalığı ayakkabı-çantayla gidermeye çalışıyor?”

Processed with VSCOcam with s3 preset

ÇATLAMA CESARETİ GÖSTEREN TOHUMLAR

Her birimiz, içimizde ulu ağaçların potansiyelini taşıyan küçücük tohumlarız. Eğer çatlayabilirsek, önce filize, sonra fidana, ağaca ve en sonunda da o ağacın meyvesinin içindeki tohuma kadar giden bir varoluş yoluna gireceğiz. İnsanın, hakiki insan olma yolculuğudur hayat. Sahip olmak için değil, deneyimlerimizin analizini yapabilecek seviyeye çıkabilmek için var olduğumuzu ve ana rahminden çıkmakla değil, kimlik bilincine uyanmakla gerçek doğumun olduğunu anladığımızda, insan olmaya başlayacağız. Şimdilik, insan bedeni içinde, dokunduğu her şeyi tüketen parazitleriz. Ancak, çatlayıp filiz olmayı göze alabilirsek, yolculuğumuz başlayacak. Ama filiz, tohumun ölümüdür aynı zamanda. Bir şeylerin yitip gitmesine izin vermezsek doğum olamaz.

HEPİMİZ GÖREVLİYİZ

Nihai hedefiniz ne?

– En basit haliyle söyleyeyim: Sohbet ederken sıkılmayacağım insanlar olsun istiyorum etrafımda. En basit, en bencil amacım bu. En yüksek amacıma gelince, diyorum ya hepimiz görevliyiz. Ben de kendi üzerime düşeni yaparak gitmek istiyorum bu gezegenden. Çünkü bir söz vermiÅŸim gibi hissediyorum. Ama eksiklerim var, çalışmam gereken bir sürü dersim var. Onları tamamlayacağım ve ölene kadar da bu amaç için çabalayacağım. İnsanlara da aynı ÅŸeyi söylüyorum, siz de kendi hedefinizi bulun ve o yolda yürüyün. Kendinizi, televizyon önünde uyuÅŸturmaktan vazgeçin. Hedonizme de kapılmayın. Dünyanın her yerinde benim gibi düşünen insanlar var. “Bu olmazsa yaÅŸayamıyorum! Var olamıyorum” diyen insanlar bunu yaymakla görevli hissediyorlar  kendilerini.

HAYATLA AİKİDO YAPMAK

İyi anneler, çocuklarıyla dövüşen değil, aikido yapan anneler. Çocuktan gelen enerjinin karşısında dikilmek, onunla inatlaşmak, onu zorlamak marifet değil. O enerjiyi alıp, başka bir şeye dönüştürmek önemli. Hayatla kurduğumuz ilişki de böyle olmalı.

ANTİDEPRESANLARA KARŞIYIM

Antidepresanlara neden karşısınız? Ne zararı var insanlığa?

– Depresyon, hayatımızda deÄŸiÅŸtirmek zorunda olduÄŸumuz ÅŸeyleri deÄŸiÅŸtirmediÄŸimiz zaman hissettiÄŸimiz bir ÅŸey. O ÅŸeyi deÄŸiÅŸtirmeyip de antidepresan alırsanız sürekli uyuÅŸturmuÅŸ olursunuz kendinizi. Antidepresan dediÄŸin ÅŸey sadece semptom giderici. Ben her türlü semptom gidericiye karşıyım. Çünkü gerçek problemi gidermiyor, o orada kalıyor…

BİR ANNENİN ÇOCUĞUNA VEREBİLECEĞİ EN DEĞERLİ 3 ŞEY

Bir annenin çocuğuna verebileceği en değerli üç şey nedir?

– Birincisi iyi bir baba. O yüzden bir kadın, çocuk yapacağı erkeÄŸi doÄŸru seçmeli. ÇocuÄŸuna doÄŸru bir baba vermeli.

İyi de her kadının böyle bir şansı var mı?

– Tabii var. Yoksa daha kadın olmamış demektir. Seçimi, cinsel iliÅŸkinin dozajına bakarak yapmamalı.

İkincisi?

– İyi bir beslenme alışkanlığı. Bu da annenin evladına vermesi gereken en deÄŸerli ÅŸeylerden biri. Psikolojik rahatsızlık kategorisinde belirlenen her bozukluk, bence beyindeki kimyasal dengesizliklerin uzantısı. Vücudun kimyası da tamamıyla yediklerinizden gelir.

Mesela kişinin bipolar olması da beslenmesiyle mi alakalı?

– Yüzde yüz! Hamilelikte ve çocuk iki yaşına gelinceye kadar paketlenmiÅŸ gıdaların içinde bulunan maddeleri ve doymuÅŸ yaÄŸları fazla fazla tüketiyorsa otizme kadar yolu var… Ama tabii ki tüm bu hastalıkları sadece beslenmeye baÄŸlamak doÄŸru deÄŸil. Ben Liverpool Üniversitesi’nin biyopsikososyal ekolünden geliyorum. Biz hiçbir ÅŸeyi tek bir ÅŸeye baÄŸlayamıyoruz. Bir olgunun hem psikolojk hem biyolojik hem de sosyolojik  etkileri var. Hepsi bir bütün.

SEN SEVİŞTİĞİN HALİN GİBİSİN

ÇeÅŸitli reklam filmleri vardır, “Sen, taktığın saatsin! GiydiÄŸin ayakkabısın! YediÄŸin yemeksin!” filan der. Yok, sen bunların hiçbiri deÄŸilsin, sen seviÅŸtiÄŸin halin gibisin! Biz, akıllı organizmalarız. Kamufle olmayı çok iyi beceriyoruz ama kamuflemizin açığa çıktığı bir yer var. O da orgazm olmaya yaklaÅŸtığımız anlar. O, bizim en çıplak halimiz. Bedenen deÄŸil, ruhen de kamuflaj yok orada.

Yorum Bırak

11 + 1 =