Ayta Sözeri: Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz

 BU ülkenin en iyi oyuncularından biri. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk trans oyuncusu ve insan hakları aktivisti. Hepimizin kalbinde taht kuran tatlı kadın. Samimi, mütevazı, gerçek, ‘mış’ gibi yapmayan… Zeki, yetenekli, cesur… Ve savaşçı… Pek çok diziden tanıyoruz onu. ‘Kayıp Şehir’den, ‘Paramparça’dan, ‘Ulan İstanbul’dan… En son ‘Aile Arasında’nın Behiye’siydi ve 50. SİYAD Ödülleri’nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü aldı. Sezen’in ‘Büklüm Büklüm’ şarkısına getirdiği yorumla, herkesi kendine hayran bıraktı. Geçen hafta da Rahşan Gülşan’ın Duygu Asena anısına yaptığı klipte oynadı.
Ayta Sözeri hayatını anlatırsa, röportaj değil kitap olur! Öyle renkli ve mücadele dolu bir hayatı var. Almanya’da doğuyor, küçük yaşlarda Türkiye’ye taşınıyor. Ortaokulda bir erkekten hoşlandığını fark ediyor ve kendini sorgulamaya başlıyor. Duygularına anlam veremiyor, annesine danışıyor, yardım istiyor, psikiyatriste gidiyor. Sonunda bir doktor, “Bu bir hastalık değil. Aklı başında bir çocuk, ileride belki trans birey olacak!” diyor. İşte o zaman, hissettiklerinin kötü şeyler olmadığını düşünüyor, bir daha da psikiyatra gitmiyor. Ama babası tarafından da ‘kibarca’ evden kovuluyor. Fakat o hep mücadeleci, hep savaşçı. Ataerkil bir ailede büyümesine, babasının evden ayrılmasını istemesine rağmen, kendi yolunu çiziyor ve Ege Üniversitesi İşletme Bölümü’nü kazanıyor ve bitiriyor. Üniversitede okurken, bir doğum günü partisinde çok güzel dans ettiği keşfediliyor ve ‘zenne’ oluyor. Böylece sahnelere ilk adımını atıyor.
Yeteneği, cesareti ve azmi sayesinde kariyer merdivenlerini birer birer çıkıyor. Yirmili yaşlarında çok cesur bir karar daha alıyor, ameliyatla ‘trans birey’ oluyor. Sonra İstanbul’da bir restoranda sahne alırken bir yönetmen tarafından keşfediliyor ve oyunculuk dünyasına adımını atıyor… Ve maceranın gerisi geliyor. Bugün o, artık Ayta Sözeri…

– Sen sadece çok iyi bir oyuncu ve şarkıcı değil, bir LGBTİ aktivistisin. Çok meşakkatli bir yoldan geliyorsun. Çok mücadele verdin. Pek çok LGBTİ derneğinin kurucusu ve yöneticisi oldun. Şimdi de hepsinin onur üyesisin. Bütün hayatın boyunca LGBTİ’lerin “görünür” olması için uğraştın. Şu geldiğin noktada kendini nasıl hissediyorsun? “Başardım!” diyor musun?

Kısmen. “Tamamen başardım” diyebiliyor muyum? Tabii ki hayır! Kendimi şu slogandaki gibi hissediyorum: “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” Bütün hak ihlalleri ortadan kalkıncaya kadar başarmış sayılmam ki! Herkes, her yerde, her koşulda, her zaman eşit olana kadar… Şimdilik başardığım daha görünür ve daha duyulur olmak. Bu bile önemli bir adım…
– İnsanlar sana saygı duyuyor ama diğer LGBTİ’ler için durum böyle değil. Burada bir “ikiyüzlülük” yok mu?

Olmaz mı? Var tabii. Ama bana saygı duyanlarda bu ikiyüzlülüğün olduğunu hiç sanmıyorum. Bana saygı duyuyorlarsa, başka LGBTİ’lere de saygı duyuyorlar eminim. Algı değişti, ezber bozuldu sanki. Sosyal medyadan çok mesaj alıyorum. Daha hiç “Sen diğerleri gibi değilsin!” türü bir mesaj almadım mesela. “Sen diğerleri gibi değilsin!” de bu arada en sevmediğimiz cümlelerin başında gelir…
– Sen hiçbir zaman seks işçiliği yapmadığını ama seks işçiliğinden gelen parayı yediğini söyledin…
Evet. Zorunlu seks işçiliği yapan arkadaşlarım sağ olsunlar bana hayatımın çeşitli dönemlerinde destek oldular. Çok parasızdım, kiramı ödediler, geçimimi sağladılar. Onlara her fırsatta teşekkür ediyorum.

– Peki sen seks işçiliği yaptığını söylesen, yine aynı saygıyı görür müydün?
Zor bir soru. Ben de zaman zaman kendime bunu sorup yanıt arıyorum. Ama önceden zorunlu seks işçiliği yapmış ama şu anda “normal” diye adlandırılan işlerde çalışan arkadaşlarımı düşünüyorum da, hepsi saygı görüyor çevresinde. Ama biri tüm ülkede tanınana kadar bu sorunun cevabı net değil. Yine de ben hep iyimserim, bence o saygıyı kazanırlar…

– Seninle diğer LGBTİ’ler için bir kapı açıldı. Ve o kapıdan başka trans bireyler yürüdü. Artık trans birey cerrahlar, eczacılar ve daha pek çok meslek sahibi kadınlar var. Bu seni ne kadar mutlu ediyor?
Çooook. İnanılmaz mutlu oluyorum.

– Verdiğin mücadelenin meyvesini görmek gibi bir şey mi?
Aynen öyle! Düşünsene, senden güç alıp arzu ettikleri, eğitimini aldıkları meslekleri yapmak için çaba gösteriyorlar. Ve yapıyorlar sonunda. Tarifsiz bir tatmin ruhum için. Başarıdan söz ediyorsak, gerçek başarı bu işte!

TRANSFOBİ VE HOMOFOBİ TEDAVİ EDİLMESİ GEREKEN HASTALIKLAR

– Hâlâ trans kadın olarak zorluk çekiyor musun?
Transfobi ve homofobi tedavi edilmesi gereken hastalıklar. Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada bu hastalıklar tedavi edilmediği, önleyici yasalar çıkmadığı sürece, her trans kadın risk altında ve zorluk içerisinde. Ben genel olarak bir zorluk çekmiyorum ama diğer trans arkadaşlarım çekiyor ve o zorluk, benim de ruhumda, kalbimde yaralar açıyor…

– Trans olduğu halde asla LGBTİ hareketinin içinde yer almayan ünlüler için ne diyeceksin? Kızıyor musun onlara?
Hayır, tabii ki kızmıyorum. Hareketin içinde olmayabilirler, trans olmak, görünür olmak bile yeterli bence. Varsın tek cümle bile kurmasınlar! Tek istediğim, belki tek ricam, transfobi ve homofobi üretmesinler! Onun dışında var olsunlar yeter…

TRANS KADININ İKİ KERE ADI YOK!

– 8 Mart trans kadınlar için ne ifade ediyor?
Bütün kadınlar için ne ifade ediyorsa bizim için de onu ifade ediyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü hepimize kutlu olsun. Evet, bu ülkede kadınlara uygulanan hak ihlalleri ve bitmez tükenmez bir şiddet var. Kadın hareketi olarak tüm kadın cinayetlerinin çetelesini biz de tutuyoruz. Trans kadın, na-trans kadın ayırt etmeksizin. Ve yine ayırmaksızın cevap vermek isterim: Sonuçta trans da olsan, kadınsın. Erkek egemen bir toplumda, sana doğuştan verilmiş rütbelerini, bile isteye söküp atıyorsun. Zayıf olanı, adı olmayanı seçiyorsun. Tabii ki trans kadının adı yok. Hatta çok yakın yıllara kadar, ötekinin de ötekisi olduğu için trans kadınların iki kere adı yoktu!

DUYGU ASENA BİR ZEYTİN AĞACI GİBİ UZUN ÖMÜRLÜ
“Duygu Asena’yı anan klipte oynamaktan onur duydum. Bir zeytin ağacı gibi Duygu Asena. Hem barışı hem verimliliği hem direnci temsil ediyor. Mücadelesi, zorluklara katlanışı ve yazdıklarıyla yıllarca okunacak olmasıyla zeytin ağacının uzun ömrünü hatırlatıyor bana…”

Yorum Bırak