AyÅŸe Kulin’in yeni romanı ‘Tutsak GüneÅŸ’ ütopik deÄŸil, distopik.
Pesimist. GeleceÄŸi anlatıyor ama bir cennet vaat etmiyor. Kurguladığı hayali ülkede, faÅŸizan bir rejim, insanların hatıralarını bile siliyor. Gençler zaten geçmiÅŸte nasıl özgürce yaÅŸandığı bilmiyor, orta yaşın üzerindekilerin hafızalarını silmek için yemeklerine ilaç katılıyor, geçmiÅŸi unutmaları saÄŸlanıyor. Ramanis Cumhuriyeti iÅŸte böyle bir yer. Ama sadece adı cumhuriyet, aslında diktatörlükle yönetiliyor. Merkez, her ÅŸeye hâkim, her ÅŸey Merkez’in kontrolü altında. O ülkede güneÅŸ bile tutsak, önüne bir gökcismi yerleÅŸtirilmiÅŸ. İnsanlar sürekli karanlığa uyanıyorlar. En fenası da kadınların durumu, sürekli çocuk doÄŸurmaları teÅŸvik ediliyor.
BeÅŸ çocuk doÄŸuran göğsünde niÅŸan taşıyor. Kadınlardan ‘ev kedisi’ olmaları isteniyor, dış dünyayla alakaları olmayan, üretmeyen, dolayısıyla söz hakları da olmayan iÅŸe yaramaz bir kitle. Ne var ki kitabın kahramanı Yuna, tek çocuk doÄŸurduktan sonra rahmi alındığı için kendini bilime vermiÅŸ; travmasını çözmeye çalışırken, ülkenin içinde bulunduÄŸu kaosu da fark ediyor. O sırada âşık oluyor, tutkularına sahip çıkmasıyla, siyasi olarak faÅŸist rejime karşı direnmesi aynı ana denk düşüyor. Düşündürücü, bazen de ürkütücü bir kitap. Bence okunmalı ve kitaptaki ülkenin hangi ülkeyi çaÄŸrıştırdığı keÅŸfedilmeli…
‘Tutsak GüneÅŸ’ fütüristik bir roman. Ama sanki her ÅŸey bugün gibi. Siz, bugün içinde yaÅŸadığımız Türkiye’yi mi anlatmaya çalıştınız?
– ‘Tutsak GüneÅŸ’, bir kurgu roman ve her romanda olduÄŸu gibi, her okur kendi algısını kendi yaratmak zorunda. Ülkemin yarı nüfusuna yakını hayatından memnun olduÄŸuna göre, bu romanın ille de benim ülkemi iÅŸaret etmesi gerekmiyor.
Ama ülkenin yarısı da hayatından memnun deÄŸil…
– E o zaman okuduÄŸu romanın neresi olduÄŸunu okurun hayal gücüne bırakalım!
Su gibi akıyor. Ve insanı içine alıyor. Ama biraz da insanın tüylerini diken diken ediyor! George Orwell’in 1984’ünü ve bu alanda yazılmış bütün distopik kitapları, filmleri hatırlatıyor. Sizin amacınız neydi?
– Amacım; baskı rejimlerinin uzun vadede kesinlikle insanları mutlu edemeyeceÄŸini ve insanın doÄŸası gereÄŸi bir gün mutlaka özgürlüğüne kavuÅŸacağını göstermek.
Peki siz distopik bir roman yazacak kadar Türkiye hakkında karamsar mısınız?
– Karamsar deÄŸilim ama ben bir yazarım! Beni fazlasıyla etkileyen konuları iÅŸlemek, benim iÅŸim. Bugünün Türkiye’sinde optimist olabilme imkânı da yok.
Kadınların durumu da bu ülkenin durumu kadar kötü mü?
– Kadınlar sadece benim ülkemde deÄŸil, tüm dünya ülkelerinde ikinci sınıf vatandaÅŸ sayıldı ve erkeklerle eÅŸitlenmek için mücadele verdiler. Biz, 1900’lerin başında baÅŸladığımız mücadele ve Cumhuriyet ile elde ettiÄŸimiz kazanımlarımızı, korkarım farkına bile varmadan kaybetmekteyiz, ufak ufak.
Her gecenin bir sabahı vardır
Umudun tükendiÄŸi, kimsenin “Her ÅŸey iyi olacak!” diyemediÄŸi bir noktaya mı geldik sizce…
– Hayır, umut hiçbir zaman kaybolmaz! Her gecenin bir sabahı vardır.
Sizin kitabınızda anlattıklarınızla Türkiye’de yaÅŸananlar arasında hangi paralellikler var… – Benim romanım Türkiye’de geçmiyor. Ama bazı paralellikler yok deÄŸil. Kadının ev kadını ve anneye indirgenmesi, çok çocuk doÄŸurmanın maddi ve manevi özendirilmesi ve kendi yaÅŸam tarzının dışındakileri dışlayan ve aÅŸağılayan bir liderin varlığı gibi. Kitaptaki tek somut gönderme cenaze töreni. Orada Türkan Saylan Hoca’yı bir kez daha sevgi, saygı ve minnetle anmak istedim.
Bu kitap, toplum mühendisliğinin ve Erdoğan rejiminin çöküşünü mü anlatıyor?
– Hayır, hayali bir ülkeyi anlatıyor. Benzetmek ya da benzetmemek okurlara kalmış.
Ne zaman aklınıza geldi böyle bir kitap yazmak?Â
– Böyle bir konu iÅŸlemeyi ilk kez Gezi Parkı olaylarını takip eden günlerde düşündüm. Hayal kırıklığımın sonucu olarak… Siyaset sahnesinde yer almak için uzun yıllar beklemiÅŸ insanların sandıktan çıkışının ülkem için hayırlı olacağını düşünmüştüm. NormalleÅŸecektik. KaynaÅŸacaktık. Birbirimizden beslenecektik. Oysa, BaÅŸbakanımızın, kendi gibi düşünmeyen ve yaÅŸamayan hiç kimseye tahammülü yoktu. Sonuçta distopik bir konu, giderek geliÅŸti kafamda.
Kadının toplum içindeki yerine de çok deÄŸiniyorsunuz bu romanda. Üç kuÅŸak kadın var. Ve Ramanis Cumhuriyeti’nde kadınlar, örtünen, dayak yiyen, ezilen, hem çalışan hem de evde iÅŸi yapan figürler. BeÅŸ çocuk doÄŸururlarsa bir niÅŸan sahibi oluyorlar. Yeteri kadar doÄŸuramıyorlarsa muteber deÄŸiller… Bu romanla Türk kadınlarına “Artık uyanın!” mı demek istiyorsunuz?
– Sadece Türk kadınlarına deÄŸil, kiÅŸilikleri, hayatları, hatta güneÅŸleri, rüzgârları dahi çalınmış tüm kadınlara seslenmek istiyorum. Artık uyanın!
Kadınlar deÄŸiÅŸmeden Türkiye’nin deÄŸiÅŸme ihtimali yok mu?
– Kadınlar hangi partiden olurlarsa olsunlar, Meclis’in yarısını doldurmadıkça, kadınların durumunda önemli bir deÄŸiÅŸim ne yazık ki olamayacak.
Atatürk’ü ve Cumhuriyet deÄŸerlerini sistemli bir ÅŸekilde karalamaya çalışıyorlar
Ramanis Cumhuriyeti’nde yaÅŸanan nedir? İnsanlar farkına varmadan rejim deÄŸiÅŸmiÅŸ ve tarih unutturulmuÅŸ mu? Bunu nasıl yapıyorlar?
– Ramanis Cumhuriyeti kurgu, yani hayali bir ülke. Orada, orta yaÅŸtakilere yakın tarih, yiyeceklerine bazı katkı maddeleri katılarak unutturuluyor. Gençler, sadece kendilerine öğretilenleri biliyorlar. İhtiyarlarsa kimsenin umurunda deÄŸil!
Sizce bizde de böyle bir gerçeklik söz konusu mu? Atatürk ve Cumhuriyet mi unutturulmaya çalışılıyor?Â
– Bakın, hayallerindeki rejimin demokrasi olmadığına artık inandığım zevat, Atatürk’ü ve Cumhuriyet deÄŸerlerini sistemli bir ÅŸekilde karalamaya çalışıyor. Zaten tarih bilincinden yoksun, eÄŸitilmemiÅŸ halka tarihi olayları tahrif ederek, mesela iÅŸgal zamanında düşman ordularının camileri silah deposu olarak kullanmış olmalarını deÄŸiÅŸtirip, “Kemal’in askerleri buraları ahır yaptı!” gibi seviyesiz yalanlara tevessül ederek bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Oysa, yoksul Cumhuriyet’in bu camileri onarmak için harcadığı para, Meclis harcama tutanaklarında saklı.
Giderek her yaÅŸta kadın ‘kenar süsü’ne indirgenmeye baÅŸladı
Kitabın kahramanı Yuna, uzun süre ilişki yaşamamış, kendini bilime vermiş bir kadın. Ama sonra âşık oluyor ve tutkularının peşinden gidiyor. Siz belli bir yaşı geçmiş kadınların tutkularına sahip çıkmaları gerektiğini mi savunuyorsunuz?
– Sadece belli bir yaÅŸ deÄŸil, yaÅŸlı sayılabileceklerin dahi tutkularına sahip çıkmaları gerektiÄŸini savunuyorum.
Bizim toplumumuzda belli bir yaşı geçmiÅŸ kadın, kenar süsü müdür?Â
– Ah AyÅŸe, bizim toplumda keÅŸke sadece yaÅŸlı kadınlar kenar süsü olsalardı. Giderek her yaÅŸta kadın, kenar süsüne indirgenmeye baÅŸladı. Kadına iÅŸ hayatında tanınan avantajlar, tatiller, izinler bana sorarsan hep kadın çalışanların çekiciliÄŸini azaltmak ve onları ev kedisi yapmak için.
Sizin savunduÄŸunuz nedir? “Hayatı seyretmeyin, içine dalın. Uyanın, tutkularınızı yaÅŸayın…” mı?
– Kesinlikle! Hem hayallerinizin hem tutkularınızın hem de doÄŸru bildiklerinizin peÅŸini bırakmayın!
Bir insanın tutkularına sahip çıkmasıyla siyasi olarak faÅŸist rejime karşı direnmesi arasında bir iliÅŸki var mı?Â
– Elbette. Ortak noktaları her ikisinin de cesaret iÅŸi olması. Biri mahalle baskısına, diÄŸeri rejime karşı cesaret ister.
Ya, Prof. Türkan Saylan’dan bir terörist generallerden casus yaratmalarına ne demeli?
O ülkede rejim zarar görmesin diye inanılmaz şeyler yapılıyor. Hatta tarihi siliyorlar. Sizce bizde durum ne?
– Halkın yüzde 44’ü, ülkenin dört yıl boyunca iÅŸgal altında kaldığını bilmiyorsa, KurtuluÅŸ Savaşı’nı hiç olmamış ve kazanılmamış sanıyorsa, Lozan görüşmelerinde 1912’den beri zaten İtalyanlara ait olan 12 adayı (Susam, Sakız, Midilli vs) Yunanlılara İnönü’nün ikram ettiÄŸine inanıyorsa, sence bu tarihin tahrifi deÄŸil midir? Ya, Prof. Türkan Saylan’dan bir terörist, generallerden casus yaratmaya ne demeli?
İKTİDARLARA HEP TEPKİLİ OLDUM
Yuna, aslında siyasetle alakası olmayan bir tip ama kendini siyasetin içinde buluyor. Hepimizin durumu bu mu bu ülkede? Mesela siz de öyle misiniz?Â
– Hayır, ben Ankara’da büyüdüm, siyasetin içinde. Siyasete duyarlı ve oy verdiÄŸim parti dahil, iktidarlara hep tepkili oldum.
Herkesin hafızasının zayıflatıldığı, herkesin uyutulduÄŸu bir ülke, haberler sansürlü ÅŸekilde veriliyor, sürekli her ÅŸeyin yolunda olduÄŸu empoze ediliyor… Çok açık toplu beyin yıkaması yaÅŸatılıyor. Her ÅŸeyi kanıksar hale geliyorsun. Biz bu durumda mıyız?
– Allah’a bin şükür ki henüz o noktada deÄŸiliz. Ama rezili çıkmış bir eÄŸitim sistemini, bizi polis rejimine götürebilecek yasal düzenlemeleri, tarafsız kalması gereken CumhurbaÅŸkanı’nın tarafgirliÄŸini gıkımız çıkmadan benimsedik.
Güneşin önüne gelen, güneşi tutsak alan gökcismi neyin metaforu sizce?
– Bence bu da tamamen kiÅŸisel bir algı olmalı. Ama gönlüm, doÄŸanın sömürüsüne son verilmesini gerektiren bir algıdan yana. DoÄŸanın intikamı, torunlarımıza yaÅŸanacak dünya bırakmayabilir.
Ramanis Cumhuriyeti’nde güneÅŸ tutsak durumda, önüne bir gökcismi yerleÅŸtirilmiÅŸ. O insanlar o gökcisminden bir gün kurtulabilir mi, tekrar güneÅŸe kavuÅŸabilir mi?
– Dünya var olalı beri geceyi gün, kışı yaz takip etti. Elbette herkes kendi güneÅŸine bir gün kavuÅŸmak zorunda.
Ofglen sendromu nedir? Sizce bizim ülkemizin yüzde 50’si bunu mu yaşıyor?
– Öyle bir sendrom yok. Ben uydurdum. İçinde bulunduÄŸun ideolojiye uyum saÄŸlayamama sendromu. Aslında, Margaret Atwood’un ‘Damızlık Kız’ adlı romanındaki baÅŸkarakterin adıydı.
Kitapta tam kurtulmuÅŸken, daha özgürlükçü bir anayasa üzerine mutabakata varılmışken, yabancı bir ülkeye savaÅŸ açılıyor. Ve umutlar yine bir baÅŸka bahara kalıyor… Siz de mi öyle düşünüyorsunuz?
– Bunlar romanda böyle oluyor. Dilerim gerçek hayatta biz kendimizi asla sıcak bir savaşın ortasında bulmayız. Bu ülke savaÅŸtan çok çekti, imparatorluÄŸunu da, Balkan ve 1. Dünya SavaÅŸları’nda kaybetti. Yetmez mi?
Özellikle mi havada bıraktınız kitabın sonunu? Sizin için hâlâ umut var mı? Tekrar bir hukuk devletinde yaşamak mümkün mü?
– Kitabın sonu, her okurun gönlüne göre olsun istedim. Ama umut, insan nefes aldıkça hep var. Biz iÅŸgal, ihanet, hastalık, sefalet, açlık ve cehaletle, umudumuz sayesinde baÅŸa çıkmış ve küllerinden yeniden doÄŸmuÅŸ bir milletiz!
Cumhuriyet’e bana saÄŸladığı imkânlar ve çok onurlu bir yaÅŸam için minnettarım
Bu topraklarda yaşayan bir yazar olarak, bunları yazmak zorunda mı hissettiniz?
– Evet ama yüreÄŸimde hissettiklerimi ilk yazışım deÄŸil bu. ‘Sevdalinka‘yı da, ‘Bir Gün’ü de, hatta ‘Gizli Anların Yolcusu‘ ve‘Bora’nın Kitabı’nı yazan da benim sonuçta.
Cumhuriyet’in kadınlara saÄŸladığı imkânlardan yararlanmış bir kesimden geliyorsunuz. Unutmamak ve hatırlamakla kastettiÄŸiniz bu mu?
– Evet. Cumhuriyet’e bana saÄŸladığı imkânlar ve çok onurlu bir yaÅŸam için minnettarım. Onun deÄŸerleriyle büyüdüğüm için koca parasına tevessül etmedim. İki ayağımın üzerinde durdum, çalıştım, kazandım ve gönlümce yaÅŸadım. Bunları asla yadsıyamam.
Kadınların bu savaşı kazanma ÅŸansı var mı Türkiye’de?
– Sadece Türkiye’deki deÄŸil, tüm dünyadaki ezilen, horlanan, mahrum bırakılan kadınlar sonunda kazanacak! Allah varsa, din kitapları doÄŸru söylüyorsa, zafer mazlumundur!
İnancı gereÄŸi de örtünen çok kadın vardır ama…
Günümüz Türkiye’sinde sizce bütün kadınlar zorla mı örtünüyor? Baskı ve erkek dayatmasının bir sonucu olarak mı? İstediÄŸi için örtünen kimse yok mudur?
– İnancı gereÄŸi, isteyerek örtünen çok sayıda kadın var. Ama aynı ÅŸekilde, aile, mahalle ve tarikat baskısıyla da örtünen pek çok kadın var. Muhafazakâr kesimin, üniversiteye gidebilmek için başörtülerini çıkarmaları telkin edilen kızlar konusunda ÅŸikâyetleri vardı. Kendi açılarından haklıydılar. Ne var ki, tam da aynı tarihlerde, dershanelerdeki ablalar ve aÄŸabeyler, örtünmeleri için başı açık kızların beyinlerini yıkamakla meÅŸguldü. Kısacası; bu ülkede kimse sütten çıkmış ak kaşık deÄŸil!
BEN BİR EKO-FEMİNİSTİM
Bu kitap bir feminist manifesto mu?
– Öyle algılandıysa, öyledir. Bu ülkede yaÅŸayıp da feminist olmayan insanı duyarsız sayarım ben! Çünkü kadın, erkek karşısında açık ara ezik durumda. EÅŸitlikçi yasalar dahi kadını kollamaya yetmiyor.
Siz, bir eko-feminist misiniz?Â
– Evet, o akıma yakınım. Eko-feminist, kadının ezilmiÅŸliÄŸini ve doÄŸanın sömürülmesini birlikte sorgulayan, aralarında baÄŸlantı bulan düşünce akımıdır.
FotoÄŸraf: Fethi Karaduman