1923 bize ne kadar çılgın bir halk olduğumuzu, “Artık bitti!” denilen noktada, nasıl tekrar ayağa kalktığımızı hatırlatıyor

1923 röportaj serimiz hız kesmeden devam ediyoooo

Bu bölümde, müzikalinin bestecisi Tuluğ Tırpan’la 1923 ‘ün onda yarattığı hissi ve hazırlık sürecini konuştuk.
“1923 müzikali, “Artık bitti!” denilen noktada, nasıl tekrar ayağa kalktığımızı, yılmadan birlik olduğumuzu ve bağımsızlığımız için her şeyi feda edebileceğimizi bir kez daha hatırlatıyor bize” diyor Tuluğ ve ekliyor “Kendimi çok şanslı sayıyorum böyle güzel bir işin içinde, böyle güzel insanlarla bir arada olduğum için.”

Deprem sürecinin kendisini çok etkilediğini, seferberlik ruhuyla ülkenin tekrar tek vücut olduğunu sözlerine ekleyen Tuluğ Tırpan, “1923 müzikalinin İnsanlara iyi gelmesini istiyorum. Çok yoruldular, zor zamanlar geçirdiler. İyiliğe ihtiyaçları var” diyor.

TEK KELİMEYLE İFADE ETMEK GEREKİRSE EN AĞIR BASAN DUYGU GURUR

1923 müzikali yakında seyircisiyle buluşacak. Müzikalin sende yarattığı en yoğun duygu neydi?
-Pek çok duyguyu bir arada yaşadım. “Korktum” demeyelim ama başta biraz tedirgin oldum. Özellikle “Kendimi doğru ifade edebilecek miyim?” sorusu, kafamı çok kurcaladı. Kurtuluş Savaşı, Türk halkı için çok kişisel bir hikâye. O yüzden böyle bir projeye çok somut ve tarafsız bakmak pek mümkün değil. İnsanın, ister istemez duygusal bir yaklaşımı oluyor. Ama bir sanatçı olarak da eserle aranızda biraz mesafe bırakmak istiyorsunuz. Nasıl iyi bir tarihçi somut gerçeklerle insanlara tarih anlatmakla yükümlüyse bir sanat eseri yazan insan da aynı şekilde… Bu yüzden, hadisenin dozunu yükseltip, olayı çok hormonlu bir hale getirmek istemedim. Zaten Kurtuluş Savaşı’nın kendisi çok enteresan, çok heyecan verici bir destan. Türkiyeli olan her bir birey, böyle bir işin altından kalkmış insanların evladı olduğu için gurur duyar. Bu, her zaman böyle olacaktır. Bende de tek kelimeyle ifade etmek gerekirse en ağır basan duygu gurur diyebilirim.

KENDİMİ ÇOK ŞANSLI SAYIYORUM, BÖYLE GÜZEL BİR İŞİN İÇİNDE, BÖYLE GÜZEL İNSANLARLA BİR ARADA OLDUĞUM İÇİN

Müzikalin tüm besteleri sana ait. Çok ciddi bir sorumluluk…
-Doğru. 2010’da, rahmetli Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın bir fikrini sahneye taşımıştım ve Kahraman Türk Kadınları Oratoryosu’nu bestelemiştim. O eseri yazma sürecinde de çok büyük duygu iniş çıkışları yaşamıştım. Aradan 13 yıl geçti, bu sene de 1923’ün bestelerini yaptım. Biz esasında, şu 2-3 aylık hazırlık sürecinde bulutların üstündeydik diyebilirim! Çünkü hem çok sevdiğimiz bir iş yaptık hem de çok sevdiğimiz bir insanı, insanlarla paylaşmak için uğraştık. Hala da uğraşıyoruz. İnsan, başka ne isteyebilir ki? O yüzden, ben kendimi çok şanslı sayıyorum. Böyle güzel bir işin içinde, böyle güzel insanlarla bir arada olduğum için.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş hikayesini anlatan bir projenin bestelerini yapmak nasıl bir his? Ağlaya ağlaya bestelediğin oldu mu…
-Elbette! Ben zaten karakter olarak çabuk duygulanan bir tipim. İlkokulda, Atatürk şiir okuma yarışmasında birinci olan, Çanakkale Şehitleri şiirini ezbere bilen, Atatürk’ün lafı geçtiğinde gözleri dolan bir çocuktum. O yaşlarda, dünya hakkında çok fazla bir şey bilmiyorsunuz ve doğal olarak, size verilen bilgiyi ya da duyguyu direk kabul ediyorsunuz ve ömrünüz boyunca içinizde taşıyorsunuz. O yüzden hem 2010’da yazdığım Kahraman Türk Kadınları Oratoryosu hem de şimdi, 2023’te yazdığım bu eser, benim için tabi paha biçilmez değerde.

Nasıl bir ön hazırlık yaptın?
-Nutuk’u okudum. Birçok tarihi film izledim, özellikle savaş filmlerini. Ama esas çıkış noktam, Nutuk oldu.

Her birimizin kökleri, bir noktada Cumhuriyet’in kuruluş dönemine dokunuyor. Senin ailenin, Cumhuriyet’in kuruluşuna dokunan ferdi kimdi?
-Fahri dedemin, İstiklal Madalyası varmış. Babaannem Bedia Tırpan, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın öğretmenlerinden. Ayrıca öğretmen mektebi müdürü olarak, onlarca öğretmen yetiştirmiş. Babaannemin kız kardeşi Senia Eke, Cumhuriyet’in ilk kadın elektrik mühendisi. Dedem eğitimci Sabri Tırpan’ın, Atatürk ebediyete uğurlanırken, Galata Köprüsü’nün üstünde toplanan kalabalığın en önlerinde, hüngür hüngür ağlarken fotoğrafı var. Hayat Ansiklopedisi’nde tesadüfen o fotoğrafı gördük.


Çok büyük acılar ve mücadelelerin içerisinden geçerek oluşturulmuş, özgür bir ülkenin kuruluşunun hikayesi 1923… Peki 19 Mayıs’ta başlayan bu mücadele ruhunun, sende bıraktığı duygu ne?

-Atatürk mevcut olan sistemin artık yürümeyeceğini görüp, emperyalist düzene karşı bu toprakları tutsak etmemek için tüm milleti ayağa kaldırmış. Beni en etkileyen yönü, inatçılığı ve milletine bu denli güvenmesi. Atatürk’ün yaptığı en önemli şeylerden biri; bu topraklarda, yıllardan beri geri plana itilmiş ve öz güvenini yitirmiş insanlara güven vermesi, kimlik vermesi olmuş.

1923 müzikali ve senin bestelerin bize ne diyor?
-1923 müzikali, bize ne kadar çılgın bir halk olduğumuzu bir kez daha hatırlatıyor sanırım. “Artık bitti!” denilen noktada, nasıl tekrar ayağa kalktığımızı, yılmadan birlik olduğumuzu ve bağımsızlığımız için her şeyi feda edebileceğimizi bir kez daha hatırlatıyor bize.
Türkiye’de müzikal yapmak büyük bir cesaret işi… Hiç arıza çıkmadı mı?
-Hayır, hiç çıkmadı. Biz çok iyi anlaşan bir ekibiz, hepimiz çok şeffaf hareket ettik. Beni insanlardaki yaratıcılık çok etkiler, o yüzden ekipteki herkesten beslendim ve ilham aldım. Bizim saatlerce bitmek bilmeyen, fikir alışverişi yaptığımız, heyecanla fikirlerimizi paylaştığımız toplantılarımız vardı. Onları şimdiden özledim diyebilirim. Sadece yaratıcı ekip değil, 120 kişilik kadronun hiçbiri, en ufak bir tartışmanın içine girmedi. Sanırım hikâyenin sihri herkesi kapladı.

Eserleri tek tek ortaya çıkarırken, senin için en önemli an hangisiydi?
-Birçok önemli an vardı. Beyhan’la seferberlik sahnesini hayal ettiğimiz çalıştaylar çok özeldi. O sahneyi baştan sona izlediğimde çok etkilendim. Üç dört yıllık bir süreç, sekiz dakikaya nasıl sığdırılır ona tanık oldum. Tabii bir de rüyama giren asker ve sonrasında çıkan “Askerin Babasına Veda” şarkısı var.

Yazar ekibi mükemmel bir içerik oluşturmuş. Bu diyalogların melodilerle birleşmesi ve onların da dans koreografisine dönüşmesi nasıl oldu? Bu kadar koordineli çalışabilmenizin sırrı ne?
-Esasında bir sırrı yok. Bu eser benim Beyhan’la üçüncü birlikteliğim. Mehmet ve Lerzan’la da ikinci beraber yazdığımız eser. Dolayısıyla birbirimizi iyi tanıyoruz. Herkes işini yaptı ve birbirine güvendi. Uzun süreli stratejik hazırlık sürecinin de çok faydası oldu.

Tüm bu süreçte, bir de bu ülkenin tarihindeki en büyük afet yaşandı. Deprem bölgesinde yaşananlar ruh halinizi nasıl etkiledi?
-Bizi darmadağın etti! Odaklanmakta çok zorlandık, aklımız hep oradaydı. Ama seferberlik ruhuyla tekrar tek vücut olduk. Tuhaf bir şekilde -belki de eserin yaratılışı sürecinde olduğum için- “Biz her şeyin altından kalktığımız gibi bunun da altından kalkarız!” duygusu hakim oldu bende.


1923 müzikalini izleyenlere nasıl bir duygu geçsin istiyorsun?

-İnsanlara iyi gelmesini istiyorum. Çok yoruldular, zor zamanlar geçirdiler. İyiliğe ihtiyaçları var. Ayrıca bu eserle genç nesle, Cumhuriyet heyecanını tekrardan yaşatmak istedik. Nereden geldiklerini bilsinler, bu ülke nasıl bağımsızlığına kavuştu, nasıl bu problemli coğrafyadan bağımsız bir şekilde sıyrılıp, dünya sahnesindeki yerini aldı. Ve bütün dünyaya rüştünü ispat edip, ayakta kalmayı başardı. Onu hatırlasınlar istedik. O yüzden, bugünün gözüyle o zamanın duygusunu anlatmaya çalıştım.

Yorum Bırak