Hayatın mücevheri: Tohum


VAR ya gözümü alamadım bu fotoğraflardan!
Lalehan Uysal. Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nda grafik tasarım eğitimi aldı. Yıllarca dergicilik yaptı. Şahane dergiler tasarladı.
Hayatın mücevheri: Tohum
Şimdilerde ise ‘Hayatın Mücevherleri’ adında sergiler açıyor, çektiği o müthiş tohum fotoğraflarını sergiliyor. Her biri sanat eseri olan fotoğrafları çok ilgi görüyor. Oxford Üniversitesi’nde sergiledi, sonra Türkiye turuna çıktı. Gaziantep’te ve son olarak geçen hafta gerçekleşen Adana Lezzet Festivali’nde sergilendi. Yakaladım, sordum…

BİZLER DE TOHUMUZ!

– Seni tanıyabilir miyiz?
Ben Lalehan. Herkes gibi bir tohumum. Ama genetiğimle oynanmamasına dikkat ediyorum!

– Hayatta olmak istediğin insan oldun mu?
Olmadım daha… Bence insan dünyada hep ham!

– Kaç yıl basında çalıştın?
Kurumsal yayınları da sayarsak tam 30 yıl!

– Şimdi neler yapıyorsun?
“Buğday Derneği”nde aktifim. Ekolojik pazarın kurucularından biriyim. Kitap editörlüğü yapıyorum, fotoğraf çekiyorum. Son numaram da şu: Hayatımda önemli bulduğum iki şeyi birleştirdim. Tohumlar ve fotoğraf…

– Ya, evet… Olağanüstü fotoğraflar çekiyorsun. Ve “Hayatın Mücevherleri” adı altında sergiler açıyorsun. İnsan büyüleniyor…
Olağanüstü bulduysan ve büyülendiysen yaşasın! Amacıma ulaştım demektir! Benim hayalim, farklı açılardan bakarak “tohum”u görünür kılmaktı. Uzun zaman önce anladım ki ancak çok estetik fotoğraflarını çekersem yaşamın özünü taşıyan bu küçücük tohumlar fark edilir olacak. İşte o zaman sadece botanikçiler değil, herkes onların adlarını bilecek. Kayda alınacaklar, korunacaklar. Azalanlar fark edilecek. Çeşitliliği, güzelliği ortaya çıkacak…

– Bütün bunları niye yapıyorsun peki? Nihai hedef ne?
İnsanlar her şeyden bihaber Ayşecim! Ne yediklerinin tohumunu biliyorlar, ne de gölgelerinde oturdukları ağacın rüzgârla bir coğrafyadan diğerine uçan tohumlarının farkındalar… Doğanın bir parçası olduklarını da unutmuş durumdalar. Ama büyük bir kibirle boş zamanlarında bir “hobi” gibi doğayı korumayı planlıyorlar! Oysa dünya doğanın döngüleriyle ahenk içinde dönüyor, tohum da… Hayatın özü tohum! İnsanoğlu fark etse de fark etmese de bu gezegende hayat var olduğu sürece tohum toprakla buluşacak, yeşerecek. Yeter ki tohum olsun…

BEN SERGİ AÇMIYORUM, GÖZÜMÜZÜ AÇIYORUM! ONLARI GÖREBİLELİM DİYE. ÇÜNKÜ HER TOHUM BİR ‘MÜCEVHER’



– Peki tohumu stilize etmek, ondan sanat yapmak nereden aklına geldi?
Tohum da fotoğraf da benim hayatımda hep vardı. İkisini birleştirmem zaman aldı. Amacım asla teknik açıdan şahane bir fotoğraf çekmek, sanat yapmak değil. Fotoğraflarımda filtre, rötuş, photoshop yok. Tohumlara müdahale etmediğim gibi onları güzel göstermeye de çalışmıyorum. Tek yaptığım çok yakından bakmak. Artık onları görüyorum. Ve nasıl çekilirlerse daha iyi görüneceklerini bana tohumların kendileri söylüyor. Güzel yanlarını ele veriyorlar. Ama kaprisli olanları da var, yerinde duramayanları da var. Çabuk bozulanlar var. En zoru acı olanlar! Antep biberlerini çekerken hayli gözyaşı döktüm. Taze antepfıstığı gibi lezzetli olan tohumları çekmek de zor. Bir bakıyorsun çekecek tohum kalmamış!

– Styling’i sen mi yapıyorsun?
Evet. Her şeyi kendim yapıyorum. Yardım almıyorum. Hangi tohumu nasıl, nerede, hangi ışıkta, hangi açıdan çekmeliyim sorularını soran da cevaplayan da benim. Müthiş bir keyifle çalışıyorum. Çekeceğim şeyin etrafında dönüp duruyorum, dans ediyorum…

– İnsanlar nasıl tepki veriyor bu fotoğrafları görünce?
İlk bakışta hayranlık var. İkinci bakışta merak var. “Bu ne?” diye soran çok.

– Nerelere götürdün şimdiye kadar bu sergiyi?
Temmuz ayında Oxford Üniversitesi’nde gerçekleşen sempozyumdaki sergi bir ilkti. Ardından eylül ayında gerçekleşen Gaziantep Uluslararası Gastronomi Festivali’ne davet edildim. Gaziantep’e has tohumlardan ilhamla yeniden bir sergi hazırladım. Antep sergisinin açılışında belirttiğim gibi: “Ben sergi açmıyorum, gözümüzü açıyorum! Onları görebilelim diye. Çünkü her tohum değerli bir mücevher…”

– Sonuncu sergini Adana Lezzet Festivali’nde açtın. Nasıl tepkiler aldın?
Adanalılar bayıldı! Acayip tezahürat gösterdiler. Çocukluğundan kalma bir tohumu görenlerin bir kısmının gözü doldu. “Bu ne, bu ne, bu ne?” diye sorular soran çocuklar oldu. Süs biberi çok ilgi çekti. Acıyı çok seven Adanalılar süs biberine hayran hayran baktılar. Bütün tohum fotoğraflarım alıcı buldu. İlgi çok yoğundu yani…

ANADOLU’DA GELİN KIZA ÇEYİZ OLARAK TOHUM VERİLİRMİŞ



– Tohum senin için ne ifade ediyor?
Hayatı! Anadolu’da gelin kıza çeyiz olarak tohum verilirmiş. Ölen kişinin avucuna bir ağacın tohumu konur, öyle toprağa verilirmiş. Bir ağaç olarak yaşama dönmesi beklenirmiş. Yörük kadınları boyunlarında bahçesini taşırmış. Geride bıraktığı toprağından bir meyvenin çekirdeğini ve onu besleyecek tohumu alır, bir ipe dizer, boynunda göç ettiği coğrafyalara götürürmüş. Kız istemeye gider gibi tohum istemeye gidilirmiş. Bugün hâlâ tohum alışverişinde paranın geçmediği, takas geleneğinin sürdüğü topraklarda yaşıyoruz. Şükür hâlâ “atalık tohumu”nu nemden korumak için küllerin arasında saklayan yaşlılarımız var! Tohum hayatın kaynağı. Ama ne tuhaftır ki insan kendinin de bir tohum olduğunu unutarak yaşıyor! Tohumu sadece ekilen, filizlenen, yemek için önümüze gelen şeylerin kaynağı sayıyor… Oysa bizler de tohumuz! Tıpkı gölgesinde oturduğumuz ağaçlar gibi…

Yorum Bırak