Anne sütü veremeyen, 10 anneden 6’sı, çevresinden kendini yetersiz hissettiren yorumlar duyuyor!

Duyduk duymadık demeyin!!!! Anne Meclisi Derneği, annelerin üzerindeki “sosyal baskı”ya dikkat çekmek için bir farkındalık projesi başlattı. Kutluyorum. #anneyelafyok hashtag’i yle başlatılan projeye, destek veren yüzlerce anne ve anne adayını da kutluyorum. İşte bu! Konuşacağız, konuşarak birtakım şeyler aşacağız…

Anne Meclisi Derneği, geçtiğimiz günlerde, annelere yönelik toplumsal baskıyı tartışan bir çalıştay yapıyor. Wizsght araştırma şirketi de binlerce kadınla birebir konuşarak yaptığı araştırmanın sonuçlarını bu çalıştayda paylaşıyor.

Bence sonuçlar gerçekten düşündürücü. Ve üzücü! Bebeğine anne sütü veremeyen, 10 anneden 6’sı çevresinden suçlayıcı yorumlar duyuyormuş. Her 10 anneden 7’si ise, bebeklerine devam sütü veya mama verdikleri için çevrelerinden baskı gördüklerini ifade ediyormuş. Peki, bu konuda en çok baskıyı yaratanlar kimlermiş? Sıkı durun… Çevredeki diğer anneler ve kayınvalideler!

En korkuncu da sütü olmayan ya da bir şekilde bebeğini emziremeyen anneler, “Beceriksiz!” ve “Sütsüz inek” gibi hakaretlere maruz kalıyormuş. Nasıl felaket bir şey bu! Kim yaparsa yapsın felaket, ama bir kadının bir kadına yapması daha felaket!

Ben emzirme konusunda şanslıydım. Ama mesela, annem değildi. Bize süt verememiş. Yani bu işler, biraz da şans işi. “Emziren anne iyidir, emziremeyen kötüdür” saçmalığından vazgeçelim. “Sütün var mı? Emziriyor musun? A mama mı veriyorsun?” gibi sorular da sormayalım. Bunlar, anneleri feci şekilde olumsuz etkiliyor. Değerli fikirlerimizi lütfen kendimize saklayalım. Alya ne diyor, “Sorulmadan verilen tavsiye, eleştiridir!” Aynen öyle! Kısacası burnumuz sokmayalım. Yargılamayalım. Kimseye baskı yapmayalım.

Ben emzirme değil de emzirmeyi bırakma konusunda baskı yaşadım. Bir yıl süt verdim. Oysa, devam etmek istiyordum. Bebek benim, meme benim ama sanki devamı için izin almam gerekiyordu! Çünkü insanlar, “Bir sene tamamdır! Artık bırakabilirsin! Hatta bırakmalısın!” tavrı içindeydi. “Dişleri çıkana kadar emzirmeyi mi düşünüyorsun?”, “E yürüyecek yakında!” “Onun ihtiyacı yok ki! Sen aranızdaki bağın kopacağını düşünüyorsun. Bağımlı olan sensin. Artık son vermelisin emzirmeye!” dediler, durdular. Ben arada, “Dünya Sağlık Örgütü iki sene verebilirsiniz diyor” der gibi oldum. Ama cılız çıktı sesim. İstemeye istemeye bıraktım. Hatta, o dönem bir pedagoga bile gittim. Düşünüyorum da onun bana, “Ne istersen onu yap, kimseye kulak asma. Bu bebeğin annesi sensin. En doğrusu sen bilirsin!” demesi gerekirdi. Ama demedi. “Bırak!” dedi. Ben de bıraktım. Şimdi düşünüyorum da, kimseye kulak asmamam gerekiyormuş. O yüzden Aile Meclisi Derneği’nin bu farkındalık projesini önemsiyorum ve kutluyorum.

Yemedim, içmedim, derneğin başkanı Oya Kalender’i buldum ve kendisine merak ettiklerimi sordum.


Anne Meclisi Derneği Başkanı Oya Kalender

Sizi tanıyalım…
-Ben Oya. “Anne Meclisi Derneği”nin başkanıyım. Kendimi sivil toplumcu ve girişimci olarak tanımlıyorum. 20 yaşında evlenmiş, 3 çocuktan sonra, 32 yaşında yarım kalan okuluna devam etmiş, ardından kendi işini kurmuş bir kadınım. Sosyal projelerde yer almayı ve sosyal etki yaratmayı çok önemsiyorum. “Anne Meclisi Derneği” olarak naçizane yapmaya çalıştığımız da bu…

Derneğinizin temel amacı ne…
-Biz, gelecek nesilleri doğru bilinçlendirme yolunun, ailede başladığına inanıyoruz. Yeni nesillerin yetişmesinde kilit kişi olan annenin ve ona en yakın aile bireylerinin kişisel gelişimine katkı sağlamak, annenin yaşam alanını rahatlatmak ve kolaylaştırmak üzere çeşitli eğitim, bilinçlendirme, farkındalık gibi projeler yürütüyoruz. Bunlardan biri de, “Anneye Laf Yok” projesi.

Evet, bayıldım bu farkındalık projenize! Sizi bu projeyi başlatmaya iten nedir?
-Bizim ülkemizde, malum herkes, her konuda fikir sahibi! Herkes, her şeyi biliyor ve birbirine müdahale ediyor! Özellikle de anne olunca, bu müdahaleler, baskıya dönüşüyor. Üstelik bunu, en çok da, bizim iyiliğimizi düşündüğünü söyleyen aile büyükleri, yakınlarımız, komşularımız vs. yapıyor, Kısacası anneler, feci bir yönlendirmeye ve baskıya maruz kalıyor. Biz de, bu baskıyı konuşulur hale getirmek, farkındalık ve insanlarda tutum değişikliği yaratmak adına, “Anneye Laf Yok” projesini hayata geçirdik. Müthiş olumlu bir geri dönüşüm aldık. Meğer o kadar çok anne, bu baskıdan nasibini alıyormuş ki…

Ne tür bir baskı sözünü ettiğiniz…
-Oooo say say bitmez! Bekarken, “Okul ne zaman bitiyor?” Biriyle tanışınca, “Evlilik ne zaman? “Çocuk düşünmüyor musunuz?” Diyelim ki evlendiniz, anne olmaya karar verdiniz ve hamile kaldınız, işte o zaman baskı, üç noktalara ulaşıyor! Ama sözde, hep sizin iyiliğiniz için! “İki canlısın! Şunu ye, bunu yeme…” “Bunu giyme!” “Yan oturma!” “Ayağa çok kalkma!” “Normal doğum yapacaksın di mi?” “Sakın sezaryen olma!” Doğum sonrası ise, vay halinize! Çünkü artık ortada bir de bebek var. Müdahale edilecek biri daha! En büyük baskı emzirme sürecinde oluyor. “Yoksa sütün yetmiyor mu?” “Senin kendinden çok bebeğini düşünmen lazım. Zorla kendini. Mutlaka bu çocuğu emzirmen lazım!” “Çok yazık! Mama mı veriyorsun?” gibi olumsuz pek çok soru ve yorumlara maruz kalıyorlar. Düşünün, sütü olmayan bir lohusa anneye, “Sütsüz inek!” yakıştırmasını yapan bile var!

Felaket…
-Gerçekten öyle. Wizsight araştırma şirketi tarafından yapılan, “Bebek beslenmesi ve sosyal baskı’” konulu araştırmanın sonuçları da bize ışık tuttu. Binlerce anneyle konuşarak gerçekleştirilen bu araştırmaya göre, bebeklerine yeterli anne sütü veremeyen her 10 anneden 6’sı, çevresinden olumsuz, eleştirel, suçlayıcı, yargılayıcı ya da kendini yetersiz hissettiren yorumlar duyduğunu belirtiyor. Her 10 anneden 7’si ise, bebeklerine devam sütü veya mama verdikleri için çevrelerinden baskı gördüklerini ifade ediyor. En önemlisi de, anneler, bu baskıyı en çok diğer annelerden ve kayınvalidelerden gördüklerini belirtiyorlar.

Beni en çok bu çarptı. 10 anneden 6’sının, bu konuda en çok baskıyı yaratanların diğer anneler ve kayınvalideler olduğunu söylenmesi… Sizce neden? Neden en çok kadınlar, kadınlara böyle bir sosyal baskı uyguluyor?
-Bence bir tür aynalama etkisi. Bir kadın kendi eksiklerinin acısını ya da zamanında ona yapılmış benzer bir baskının acısını karşı taraftan çıkarmaya çalışıyor. Bunu hepimiz hemcinslerimiz yapabiliyoruz. Hele söz konusu bir de kendi oğlunuzun eşi, yani “gelin”inizse ve ortada bir bebek varsa, daha da acımasız olabiliyoruz.

Farkındalık projenize ilgi nasıldı? Nasıl tepkiler aldınız?
-Tahminimizin üzerinde bir yankı yarattı. İlgi, her geçen gün de büyüyor. Meğer bu konuda dertli ne çok anne varmış. Binlerce mesaj aldık. Kimi emzirmeyle alakalı kimi başka konularda ama hepsinin ortak noktası bebeklerinin büyüme aşamasında eleştirilmiş, müdahaleye maruz kalmış, baskı görmüş ve kendilerini yetersiz hissetmişler olmaları. Bu çok üzücü bir tablo. Çünkü anne yetersiz hissederse, mutsuz olacak. Peki mutsuz anne, bebeğine nasıl faydalı olacak? En çok da, “Bunları sadece ben yaşıyorum sanıyordum, yalnız olmadığımı fark ettim!” cümlelerini duyuyoruz. İnanır mısınız, “Ben bunu hiç yaşamadım!” diyen bir anneyle henüz karşılaşmadık. Projemize sadece annelerden değil babalardan da destek alıyoruz bu arada. Ne mutlu bize ki, bir kısmı “Hiç bu açıdan bakmamıştık!” diyorlar ve eşlerinin yanlarında olduğunu ifade ediyorlar.

Süt vermeye başlayan ya da herhangi bir sebeple süt veremeyen annelere asla yapılmaması gereken şeyleri tek tek sayar mısınız?
-Lütfen annelere müdahale etmeyin! Onlara şu soruları sormayın: “Sütün geliyor mu?” “Emziriyor musun?” “Bu çocuk aç mı?” “Yoksa mama mı veriyorsun?” “Bugün ince mi giydirmişsin?” Bu sorular sorduğunuzda, onlara iyilik yapmış olmuyorsunuz, onların kendilerini yetersiz hissetmelerine yol açıyorsunuz ve kurmaya çalıştıkları düzenlerine müdahale etmiş oluyorsunuz. Oysa, annelerin moralini yükseltecek, onlara destek olacak minik sohbetler yapılabilir. Ye da sadece o anne dinlenebilir. Bebeğin anneye bağımlı yaşamasından dolayı, kendine ait bir zamanı olmayan anneye yapabileceğiniz en büyük iyilik, ev işlerinde veya bebek bakımında yardımcı olmak. Ama değerli fikirlerinizi söylemeden, onu eleştirmeden, yargılamadan. Aynı şey eşler için de geçerli. Bir de tabii eşlerine eskisinden daha fazla sarılsınlar, şefkat göstersinler ve onların ne kadar güzel olduklarını kulaklarına fısıldasınlar.

Yeni doğum yapmış ve süt verme aşamasında olan bir annenin ihtiyacı olan nedir?
-Aile büyüklerinin ve eşlerinin desteği, moral motivasyon, iyi beslenme, bol su içme, gereksiz eleştiri ve sorulara maruz kalmama… Emin olun, her anne, bebeği için en iyisini bilir, ona kimseye vermediği kadar çok sevgi verir. Bir bebeğin ihtiyaç duyduğu en önemli şey de sevgidir.

Anneler mükemmel değil “Kutsal annelik” diye de bir şey yok!

Bizler, anneliğin “kutsal” olduğunu duyarak büyüdük. Anne her şeye yetmeli, herkese yetişmeliydi. Çünkü anneler mükemmeldi! Öyle değil halbuki! Hele henüz yeni doğum yapmış bir annenin hem kendisi hem de kendi uzantısı gibi gördüğü yepyeni bir varlıkla baş etmesi, maalesef küt diye olmuyor, olamıyor. Bu, bir süreç. Anneye zaman tanımak gerekiyor. Tepesinde boza pişirmemek gerekiyor. Eleştirmemek, yargılamamak gerekiyor. Anneye yapılan bu tip müdahaleler, yetersizlik hissi yaşayıp, suçluluk duygularının tetiklenmesine neden olabiliyor. Kendini, gereğinden fazla eleştiren biri de, bir süre sonra öz şefkatini kaybedebiliyor. Sonuç? Depresyon, kaygı bozukluğu, panik atak… Mutsuzluğa itilen bir annenin, çocuğunu ve ailesini kapsayıcılığı da zedeleniyor.

Yorum

  1. Ayşe hanım sizin yıllardır yazılarınızı okuyorum sizin yorumunuzla harikasınız. Yazar Şermin Yaşar’la da söyleşi yaparmısınız.Sevgiler….

Yorum Bırak