‘Küresel Eğitime Katkı Ödülü’nü alan ilk TÜRK


VE işte bir eğitim neferi karşımda: Enver Yücel...
150 bin öğrenciye eğitim veren Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları’nın başkanı…
Ben başka türlü birini hayal etmiştim nedense. Son derece sosyal, konuşkan, esprili, şakacı biri çıktı… Eğitime gönülden inanan biri, ülkelerin geleceğini kurtaracak olanın eğitim olduğuna inanan biri. Eğitim üzerine saatlerce konuşabilir, çok da güzel konuşuyor… Küçücük bir dershaneyle başlıyor macerası. Derken 100’den fazla okulu barındıran bir yapıya ulaşıyor. 1994 yılında lisesi faaliyete geçiyor, dört yıl sonra da üniversitesi…
Şu anda yurtdışında dört ülkede üniversitesi bulunuyor. Bizim sohbetimizin ana konusu ise 2006’da kurduğu Türkiye’nin ilk ve tek fen ve teknoloji lisesi. Enver Yücel’in gözbebeği bu liseler. Şu anda Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde 14 tane var. Lise giriş sınavında ilk 100’e girenler bu liselerde bursla okuyabiliyor. Eğitime katkılarından dolayı tüm dünyada pek çok ödül aldı Enver Yücel. Bence en müthişi 2014’te Birleşmiş Milletler’den aldığı ‘Küresel Eğitime Katkı Ödülü’. Dünyada bu dalda ödül alan ilk Türk…

LİSE SONDA SINIFTA KALDIM ŞU ANDA 150 BİN ÖĞRENCİYE EĞİTİM İMKÂNI SAĞLIYORUM

– Eğitim sektörüne nasıl girdiniz?

Giresunluyum ben. Hiçbir zaman akademik olarak çok iyi bir öğrenci olmadım. Hatta lise sonda sınıfta kaldım. Bir arkadaşımla İstanbul’a geldim. Laleli’de bir dershaneye devam ettim. Minicik dershane. Derken o dershane benim oldu…

– Nasıl yani?
E devrediyorlardı. Sevdim bu eğitim işini. Boşta kalınca dershanenin sahibi oldum. Akademik yönü zayıf ama sosyal liderliği güçlü biriydim. Hâlâ öyleyim. Girişkenim, inandığım şey için sonuna kadar mücadele ederim. Evet, lise sonda sınıfta kaldım ama şu anda 150 bin öğrenciye eğitim imkânı sağlıyorum. Ve hayatta en çok inandığım şey eğitim, eğitim, eğitim!

– Siz dünyayı dolaşıp farklı eğitim sistemlerini incelermişsiniz… Doğru mu?
Evet. Dünyanın en iyi kurumlarını, anaokulundan üniversiteye kadar gezdim. Mesela Washington’da “Sizi bu şehrin en iyi lisesine götüreceğiz!” dediler. Thomas Jefferson Lisesi’ne götürdüler. Bayıldım! Bilim insanı yetiştiren bir okul. “İşte!” dedim, “Ülkem için benim de hayalim bu!”. Türkiye’ye döndüm ve arkadaşlarıma anlattım. “Biz de böyle bir okulu ülkemize kazandırmalıyız. Bilim insanı olmak isteyen parlak öğrencileri alalım, onları eğitelim, yetiştirelim…” dedim.

– Fen lisesi gibi bir okul mu sözünü ettiğiniz?
Hayır. Biraz daha farklı. Fen ve teknoloji lisesi. Fen liselerini bize Amerikalılar kurdurmuşlar. Ama onlar kendi ülkelerindeki fen liselerini 1964’te fen ve teknoloji liselerine dönüştürmüşler, bizde öyle bir dönüşüm olamadı. Uzun lafın kısası, biz Thomas Jefferson Lisesi’ndeki bütün dersleri aldık, uzun uzun hazırlık yaptık, çok sağlam bir kadro kurduk ve Bahçeşehir’de Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi’ni kurduk. Tabii önce Milli Eğitim’e gittik, “Biz böyle bir okul açmak istiyoruz” dedik ve bin bir türlü eziyet çektik. “Fen liseleri varken bu okullara ne gerek var?” dendi. Derdimizi anlatana kadar canımız çıktı. Sonunda dönemin bakanı dedi ki “Getir, ben imzalayacağım!” Ve sonunda biz Türkiye’de ilk fen ve teknoloji lisesi onayını alan okul olduk.

– E harika… Sonra?
Sonra bir dosya hazırladım ve Türkiye’nin bütün ileri gelen işadamlarına gittim, “Ben böyle böyle bir program başlatıyorum. Bilim insanı olacak düzeyde çocukları toplayacağız ve yetiştireceğiz. Herkes okul açamaz ama herkes bir çocuk okutabilir. Ben devamını getiririm ama siz de bana destek olun…” dedim.

– Oldular mı?
Dostlarımdan 3-4 kişi destek oldu. O kadar. Ben anladım ki pek çok şey bizim ülkemizde lafta. Bizim kültürümüzde çocuk okutmak, burs vermek, yarının çocuklarını yetiştirmek pek fazla yok! Dolayısıyla bu okul bizim kendi çabalarımızla yürütebildiğimiz bir okul oldu. Her türlü zorluğa rağmen harika bir kadro kurduk, programları oturttuk. Okul kurulalı 12 yıl oldu ve mezun vermeye başladı. Dahası artık Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde bugün 14 tane fen ve teknoloji lisesi var.

FEN VE TEKNOLOJİ LİSELERİ YAYGINLAŞMALI

– Mezunlarınız nerelere gidebiliyor?
Bu konuda çok gururluyuz. MİT’ye bile girebiliyorlar, üstelik ikinci sınıftan başlıyorlar. Stanford’a girebiliyorlar. Böyle pırlanta çocuklar. Türkiye’de kalmayı tercih edenler de Boğaziçi ve ODTÜ’ye giriyor. Bu çocuklar dünya robotik şampiyonu. Yaşıtlarından teknoloji konusunda çok daha ilerideler. Bu okullar Türkiye’de yaygınlaştırılmalı. Bakın, “insansız hava araçları” dersi alıyorlar, “siber güvenlik” dersi alıyorlar. Hocalarımız üniversitelerden geliyor. Bu okulları kurduğumuz illerde üniversite bulunma koşulu arıyoruz. Bizim de üniversitemiz olduğu için onları sürekli besliyoruz.

4 YAŞINDAKİ ÇOCUKLARA KODLAMA ÖĞRETMEMİZ LAZIM

“Hepimiz Türkiye’nin daha gelişmiş bir ülke olmasını istiyoruz. Biri çıksın bana bunun yolunu söylesin. Tek çözümü anaokulundan itibaren doğru eğitim vermek! 4 yaşındaki çocuklara kodlama öğretmek gerekiyor mesela. Artık dünya böyle bir yerde. Biz eğitim politikamızı değiştiremezsek yanmışız! Müfredatımızı değiştirmemiz, o yeni müfredatı hayata geçirecek olan öğretmenleri de yetiştirmemiz gerekiyor. Ancak o zaman katma değeri yüksek üretim yapabiliriz. Katma değeri yüksek üretim de akılla olur, beyinle olur. Parayla pek alakası yok. Yeter ki biz pırıl pırıl çocuklarımıza iyi, kaliteli eğitim verelim…

Yorum Bırak